Ara

Cenâb-ı Hakk’ın Varlığı

 Tarîkat-ı âliyyenin bir mânâsı da sonsuzluktur, bitimsizliktir, ebedîleşmektir. Safa Vakfı ve Verenel Derneği’mizin hazırlamış olduğu, Cenâb-ı Hakk’ın Varlığı konulu panel Kayseri Safa Yurdu’nda 17.09.2016 Cumartesi günü icrâ edildi. Ali Ramazan Dinç Üstâdımız “Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hakk’ın Varlığı” konusunda, Mustafa Güven matematik, Mehmet Kalkan fizik, Adnan Çelik ise kimya branşlarında konuşmalarını yaptılar. Program Kayseri Camii Kebir İmam-Hatibi Halil İbrahim Aslan’ın Kur’ân-ı Kerîm tilâveti ile başladı. Verenel Derneği Kayseri Şube Başkanı Davut Dağ; Verenel Derneği, Safa Vakfı, Hayır Çarşısı, Didar Medrese ve Kelebek Kreş faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Konuşmalarına Allâh’ımızın (cc) varlığı husûsunda “Onlara semâvât ve arzı yaratan kim diye sorulduğunda, yaratan da hüküm veren de Allah’tır (cc) derler.” (Yûnus, 36.) âyeti ile başlayan Ali Ramazan Dinç Üstâdımız şu hususlara değindi: “Müşrikler, Allâh’ımızın (cc) varlığını ve sıfatlarını kabûl ediyorlar (öldüren, dirilten, rızık veren, yağmur yağdıran kim denildiği zaman Allah (cc) diyorlar), ateistler de aslında Allah (cc)’ün varlığını kabûl ediyorlar fakat içki-kumar gibi kötü fiilleri yapamayacağız endişesiyle red yoluna gidiyorlar. Buradaki asıl sıkıntı emir ve hüküm husûsunda. Bunlar bir otoritenin hüküm koyuculuğunu -diyorlar ya aristokrat bir îman diye- kabûllenemiyorlar. Allah (cc) âlemi yarattı ama idâresi hoşuna gelmediği için bunu insanlara terketti diye söylüyorlar. Hüküm olarak, hükmü Allâh’a vermiyorlar. Bunu bilerek de yapıyorlar bilmeyerek de yapıyorlar. Tırnak kesiminden devlet idâresine kadar her şey Cenâb-ı Allâh’a (cc) âittir. Hem Necm Sûresi’nde hem Ğaşiye Sûresi’nde ‘dünyâ da ukbâ da Allâh’a  (cc) âittir’, Meryem Sûresi’nde “Her şey Rabbimize kul olarak gelecektir.” buyuruluyor. Yûsuf Sûresi’nde de okuduğumuz tevhidde de murâkabede de asıl olan bu. Fenâfillah Allah’ta (cc) yok olmak, bekaabillah varlığı Allah (cc) ile demek. Lâ ilâhe; cinsi ilâh yoktur. İlâh yoktur derken Furkan Sûresi’nde “Nefsini ilâh edineni görmedin mi?”, Tevbe Sûresi’nde 24. âyette geçen 8 kavram (babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticâret, hoşunuza giden konutlar) hep onlar insanın gönlünde -itikâdî anlamda değil- bir puttur. İşte bunun tamâmen def edilip kişinin Allah’tan (cc) gayrı düşünceleri atması, lâ ilâhe derken fenâfillah hâlidir. İllallah nedir? İllallah kelimesi ise burada bekaabillâhı ifâde eder. Çünkü Allah (cc) ile devâmının, her şeyinin Allah (cc) ile olduğunu kasdetmiş olur. “Küllü şey’in hâlikün illâ veche”, “Rabb-i zülcelâlimizin zâtı dışında her şey bitecektir.” Bir Kutbu Âzam olan Es’ad Erbilî Efendimiz ne diyor: “Kelime-i tevhîdi okumaya alışıyorum.” Bu ne demektir? Orada 4 esas var:
  • Ancak sana ibâdet ederiz.
  • Ancak senden yardım bekleriz.
  • Hükmü Allâh’a vermek. (Ticârî hususta şu işler tâkip edilmezse (fâiz gibi…) iş bir türlü gelişmiyor denirse hüküm Allâh’a verilmemiş oluyor.)
  • Maksat ve gâyenin Cenâb-ı Hakk olması. Maksadım Sensin, Senin rızânı istiyorum.
  Bunun için “Lâ ilâhe illallâh îmânı durultur.” buyurulur. Kişi taklidi îmandan tahkîke geçer. Anasından, babasından, kitaplardan öğrendiğini 80 trilyonluk hücrelerinde tâlim etmeye başlar, bütün zerrâtına işler. Artık onda hâmûş olmak hâli oluşur. Hâmûş olmak sükûtîdir. Bir konuyu sükûtî olarak halletmektir. Bir kısım meseleleri -illâ konuşmasına gerek kalmadan- sükûtî olarak hallettikleri için Nakşî kutupları yaman olur derler. Üstâdımız Gülhane Hastanesi’nde göz ameliyatı geçirdi. Oranın idâresinde bulunan birisi bize şunu anlattı: Kaplumbağanın altı tahta gibi üstü de tahta gibi. Tavuk gibi yumurtanın üstüne basması mümkün değil. Kaplumbağa yumurtalara nazar ediyor, yumurta çatlıyor, yavru meydana geliyor. Bir alıcı kuş, havada iken avını bakışıyla -öyle bir göz ki- yerde uyuşturuyor, hareket edemez hâle gelen avını alıp götürüyor. Bu bir hayvancağızın gözü. Evliyâullâhın gözü buna benzemez. Bir evliyâullâhın gözü, nûru ilâhî -nazar-ı hakkâniye- ile bakan göz bakacak olsa; bir müridin kalbinde, gönlünde veled-i kalp, zikrullah meydana gelmez mi? Suadiye diye hatırlıyorum. Namaza kalkıldı. Çocuğum daha. Kalp zikrini bildiğim yok. Sâmi Efendimizin boyun kısmı göründü. Emin olun kalbim öyle çarpmaya başladı ki, şiddetinden yanımdaki duyar zannettim. Siz bunun içindesiniz. 36 kutbu cihan sizin râbıtada etrâfınızda inşallah. Âzâlarımıza dikkat edersek, yönümüzü Mevlâ’ya çevirirsek, bunu çok kısa zamanda elde edeceğinize inanıyorum. Mürîd, tam mânâsıyla teslim olacak olursa bir yudum su da iki lokma ekmek de kâfîdir. Zâten bizim yolumuz için târif nedir; akrab -en kısa- yoldur. Habib-i Acemi bir su üzerinden -ırmak, deniz olabilir- direkt geçince Hasan-ı Basri Hazretleri diyor ki; “Elimizde tövbe ettiniz, nasıl oldu da geçiverdiniz?” O ise; “Yâ Hasan (ra), siz satır karalamakla meşgulsünüz, biz sadr temizlemekle meşgulüz. Sadrı pâk ettiğimiz için Allâh’ımız (cc) bunları lütfediyor” diye cevap veriyor. Dikkat edeceğimiz şey şu: 1- El amelü bittenzil: Kur’ân-ı Kerâm ile amel. 2- El havfu minel Celil: Rabbimizin korkusunu gönlümüzde taşımak. 3- El kanâatü bil galil: Çoktur, azdır demeden Allâh’ımız (cc) ne lütfetmişse hamd etmek. 4- El istidat li yevmirrahim: Âhirete hazırlık yapmak. Derslerimizde “seyr-ü sülûkde dersimin en son noktasına geldim, bitti” yoktur, diyorsa tıkandığındandır, anladığı da o kadardır. Çünkü “vemâ gaderullâhi hakka gadrih” buyuruluyor. Es’ad Erbilî Efendimiz, ‘zerre bile olmayan Es’ad’ diyor. Sâmi Efendimiz, ‘kokar sudan olduğumu ve toprak olacağımı düşünüyorum’ diyor. Bizim üstâdımız, ‘dışarıdan gördüm yeşil türbe, içine girdim estağfur tövbe’ diye kendine diyor. Üstadlarımızın bir de cömertliğini diyeyim: Es’ad Efendimiz “Rabbimize çıplak olarak varmak istiyorum.” diyor. Çıplak dediği hiç amel felan yok. Sâdece Allâh’ımızın (cc) râzı olduğu bir hâl. ‘Bütün tâatlerimi evlâtlarıma bağışlayacağım’ diyor. Bu kadar cömert olan üstadlarımıza karşı biz de cömert olalım, emirlerine dikkat edelim. Kurtuluşumuzu sağlar biiznillah.” Mustafa Güven, matematik branşında ‘evrenin tamâmının belli bir hesap üzere yaratılıp devâm ettirildiğini, şans ve rastlantıya yer olmadığını’ söyleyerek Fibanacci sayısı -altın oran- üzerinden sunumunu yaptı. Her yaratılmışın bir altın oranla yaratıldığını, dünyânın parelel-meridyen hesaplamalarına göre de altın oran merkezinin Mekke, Mekke’nin altın oranının ise Kâbe olduğunu vurguladı. Mehmet Kalkan, fizik branşında yaptığı konuşmasında Cenâb-ı Hakk’ın Varlığının materyalistlere ve mü’minlere göre olmak üzere iki şekilde izahatını yaparak; evrenin genişlemesi, yaratılışı, big-bang teorisi, çiftli oluşum, tanrı parçacığı ve atomaltı parçacıklar üzerinden materyalistlere; “… (O vakit Allah) «Şu (âlem) hak değil miymiş?» demiş, onlar da «Rabbimize andolsun, evet» demişlerdir (diyeceklerdir)…(En’âm, 30.), “Ve semâ; Biz onu büyük bir kudret ile binâ ettik. Ve muhakkak ki (onu) genişletici olan elbette Biziz. (Zâriyât, 47)”, “Ve Biz, herşeyden (zıddıyla kâim kılarak) çift yarattık. Umulur ki böylece siz tezekkür edersiniz. (Zariyat, 49.)”, “Gökleri ve yeri bedî olarak (örneksiz) yaratandır. Bir işi olmasını istediği zaman, o şeye sâdece “Ol!” der. O, hemen olur. (Bakara, 117.) âyetleriyle de mü’min düşünceye dâir açıklamalarda bulundu. Adnan Çelik, kimya ve uzay bilimleri alanında; Yusuf Has Hacib’in “Allah (cc) birdir, bütün çokluk birdendir.” sözünden hareketle, bir olmazsa şu an hesap makinesinin bile olamayacağını, Newton’dan 670 yıl önce doğmuş olan Birûnî’nin yerçekimini bulduğunu, “Cenâb-ı Allah (cc) dilediğini dilediği şekilde yapar.” (Hûd, 107.) hükmünü hatırlattı. “Üstünüze yedi sağlam gök binâ ettik.” (Nebe, 12.) âyetiyle gökyüzü katmanları, “Güneş ve ay bir hesâba göre hareket etmektedir.” (Rahman, 5.) âyetini merkeze alarak da uzay hareketleri hakkında izahatta bulundu. Abdulhamid (Ekim 2016)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak