Ara

Canımızı ve Malımızı Feda Etmek

Canımızı ve Malımızı Feda Etmek

Biz Müslümanlığımızdan asla taviz vermeden imanın lezzetiyle İslamı tebliğe koyulmalıyız. Başta kendimizi ıslah etmeye çalışmalı, yavrularımızın yetişmesinde en önemli faktör olan aile, ikinci olarak okul, son olarak da çevre sosyal hayat ve basın yayını, inancımıza uygun bir hale getirmeliyiz. Yani yeniden Mü'min olmalıyız. İman nimetinin şükrünü, hâlikımızın yolunda canımızı malımızı feda etmekle elde edebiliriz.

Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden bir grup hocamız çilek festivali için Yahyalı'ya geldiklerinde Hacı Hasan Efendi (ks)'yi de ziyaret etmişlerdi. Üstadımız onlara iman nimetinden bahsettiler. "Allah (cc) ile bir sözleşme mi yaptık illa bizi Müslüman Türkiye'de Müslüman anne ve babadan meydana getir diye. Yerine göre Sibirya'da haşa hınzır çobanı da olabilirdik." deyince, hocalarımızdan biri:"Efendim! Nimet yokluğunda takdir ediliyor. Gayri müslim olduktan sonra İslam'ı tatsaydık bu nimetin üstünlüğünü anlardık." demişti. Biz de aynen öyle. Küfür beldelerini görünce bu hakkı teslim ettik. Esrarla, içkiyle, kumarla kahrolanlar, aile hayatı mahv olanlar yüreğimizi parçaladı. Her türlü rezaleti işlemelerine rağmen huzursuz olan bu insanların hali cidden çok acı. Bunları kendi hallerine terketmeden kurtarmaya çalışmak biz Müslümanlara düşer. İsyana gidenlerin acısını kalbinde duyan Peygamberimiz (sav):"Benimle sizin aranızdaki durum aynı şuna benzer. Adamın biri ateş yakmıştır. Çekirge ve kelebekler bu ateşe atılmaya koyuluyorlar. Adam da onları ateşten uzaklaştırmaya çalışıyor. Ben ateşe düşmeyesiniz diye eteklerinizden yakalamışım, siz ise elimden kurtulmaya uğraşıyorsunuz." buyuruyorlar. Küfürden insanları kurtarıp imana getirmek için Peygamberimiz (sav) her türlü çileye katlandılar, asla yılmadılar. Bu uğurda çektiği zahmeti Efendimiz (sav) şöyle anlatırlar:"Allah (cc) yolunda bana yapılan eziyet hiçkimseye yapılmamıştır. Öyle bir otuz gün otuz gece geçirdim ki ne benim ne de Bilal (ra)'in yiyecek bir şeyi vardı. "Ey insanlar! Allah'tan başka ilah yoktur deyin, kurtulursunuz." deyince kafirlerden bir kısmı O'nun yüzüne tükürüyor, bazısı ona taş, toprak atıyor bir kısmı da küfrediyordu. Öğleye kadar böyle devam ettiler. Sonra Rasulullah (sav)'ın kızı Zeynep su ile geldi. Babasının yüzünü yıkadı. Peygamberimiz (sav):"Yavrucuğum! Babanın zelil olacağından korkma." buyurdu. Biz kimi imana, İslam'a, ıslaha çalışırken böyle bir zahmet çektik? İnsanlığın İslam'la saadete ermesi için gayret ne kadar gösterdik? Yurtdışında duyduğumuz en büyük endişe çocuklarımız için oldu. Almanya'da kiliselere götürülüp hristiyan ilahileri öğretilen, papazların eliyle "kutsal ekmek" yedirilen yavrularımız... Türklere yönelik propagandalar, para ve tehditlerle hristiyanlaştırmalar. . Bunlar yetmiyormuş gibi ülkemizde de toplumun yaşama şartları acımasızca daraltılıp ülkenin imkanları mutlu azınlıklara aktarılmakta. Bulgaristan;'da, Yunanistan'da, Bosna-Hersek'te yok edilen binlerce camilere karşı kiliselerin inşası ve ihyasını hep birlikte görüyoruz. Ne kadar kilise ihya ederseniz edin, her yıl en az yirmi kilise kapanıyor, binlerce camii yapılıyor. Putperestlik haline getirilen bu dinin bize vereceği bir mesaj yok. Biz Müslümanlığımızdan asla taviz vermeden imanın lezzetiyle İslamı tebliğe koyulmalıyız. Başta kendimizi ıslah etmeye çalışmalı, yavrularımızın yetişmesinde en önemli faktör olan aile, ikinci olarak okul, son olarak da çevre sosyal hayat ve basın yayını, inancımıza uygun bir hale getirmeliyiz. Yani yeniden Mü'min olmalıyız. İman nimetinin şükrünü, hâlikımızın yolunda canımızı malımızı feda etmekle elde edebiliriz.  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak