Ara

“Camiiler Bize Ne Söyler?”

“Camiiler Bize Ne Söyler?”

Cumhurbaşkanımız tarafından Çamlıca camii ve Çanakkale köprüsü fotoğrafları ödüle layık görülen Kubbelerin Üstadı Cemil Şahin ile bu ayki röportaj serimizde Kubbe Fotoğrafçılığı ve Mimar Sinan’ın Eserlerindeki Şifreleri konuştuk…

Röportaj: Muhammed Ali Baydı

İlk Kubbe çekiminizi Fatih Câmii'nde gerçekleştirdiniz. Bu çekimin Fatih Câmii'nde olmasının özel bir sebebi var mı?

Özel bir sebebi yok ama şu nedenle Fatih câmii'nde çekim yaptık: 2008'de tabii târihi okurken bir araştırma yaptım. Bu câmilere nasıl çıkılıyor, kimlerden izin alınıyor diyerek. Benim gittiğim her kapı yüzüme kapandı. Sebebi tüzel kişiliğimin olmamasıydı. Tüzel kişiliği başka bir kurumdan giderseniz, belediye veya devletin görevlendirdiği birisi olursanız alabiliyorsunuz. Ama şahsî olarak gittiğinde sana maalesef hiç kimse bu konuda yardımcı olmuyor. Bir tek şu var yardımcı olacak, ancak câminin dış tarafından çekim yapabiliyorsun. Ama bunu herkes çekiyor zâten. Diğer nokta Sultan Abdülhamid beni çok etkilemiştir. Buraya değinmeden geçmeyeyim. Çünkü 33 yıl ülkeyi sâdece fotoğraflara bakarak yöneten bir pâdişahtan bahsediyoruz. “Bu aynı zamanda fotoğrafçılığın sultânı” diyorum kendisine. Fatih Câmii'nin kubbesini benim neslim göremeyecek diye oranın nakşını, dokumasını yanılmıyorsam 1894 yıllarında Hereke halısından dokutturur. Şu an 136 yıllık halı Fatih Câmii'nde serilidir. Gidip görsünler o halıyı. Ecdad nasıl bir duygu ile onu nakşetmiştir değil mi? Tabii ben müftülüğe gidiyorum olmuyor, vakıflara gidiyorum izin verilmiyor. Böyle tıkandım kaldım ama çıkmak istiyorum. Amacım insanlara câmileri, kubbeleri farklı açılardan göstermek. Yok sen özel kişisin deyip önümü tıkıyorlar. Bir akşam Sultanahmet Câmii'nin çok güzel bir açıdan çekimini yapıyorum, çok güzel de ışık var. Çekimi yaptım ve ekranda göründü neyse arkamdan bir ses dedi ki 'ondan ben de istiyorum'. Döndüm arkama, böyle sizin gibi sakallı, güler yüzlü bir genç. Olur dedim. Ama bir tane daha çekeceğim onu vereyim. İlk çekimler genelde hazırlık aşaması gibi olur. Neyse onu da çektim. Masaya oturduk meğer o şahıs kulakları çınlasın, mekânın sâhibiymiş. Mehmet kardeşimiz. Sohbet koyulaştı, hani deniyor ya Allah'tan sabırla isteyin. Allah kabûl etti aslında orada. Mehmet dedi ki “Cemil abi ben seni çok sevdim, iyi de birisine benziyorsun, sen yarın buraya gel babamla bir tanıştırayım, o seni câmiye çıkartır.” Dedim 'nasıl çıkaracak câmiye? Onca emek verdim yok olmadı.' Hakîkaten de öbür gün babasının evine gittim. Akşam 6'da girdim gece 12'de babası bırakmadı o kadar diyeyim. Bana “evlâdım yarın Cuma günü saat 11'de Fatih Câmii'ne gel” dedi. İşte sorduğun sorunun cevâbı burada. Neden ilk Fatih Câmii, sebebi mi vardı? Ben o Cuma günü 11'de gittim. Hüseyin amca hemen görevliyi çağırdı. Ve diğer hocalarla beni tanıştırdı ve şu cümleyi kurdu: Cemil bizim evlâdımız bundan sonra ne zaman gelirse ona sâhip çıkın. Allah ondan binlerce kez râzı olsun. Ben bugün buralara geldim ama Hüseyin amca hep vâsıtadır, hep bir tevâfuk olmuştur insanlarla. Sizin gayretiniz çalışmanız, bunlar hep arkaya yansır. İlk kubbeye çıktığımda ağladım yâni orada istemeden ağlıyorsunuz. Ve Fatih'in şu özelliği de var, fetihten sonraki ilk Selâtin câmiidir. Yâni sebep bu. Hüseyin amca deseydi “Cemil, Sultanahmet Câmii'ne gel”, oraya gidecektim belki. Fatih Câmii'nde çekimim bir ay sürdü. Bir ay o kubbede durdum. Yâni o bambaşkaydı.

Selâtin câmii demişken, büyüklerimiz selâtin câmilerinde ayrı bir mâneviyâtın olduğunu söylüyorlar siz bunu hissedebildiniz mi?

Öncelikle selâtin ne demek ona odaklanmamız gerekir. Osmanlı'da Selâtin câmii denildiği zaman dönemin pâdişahlarının yaptırmış olduğu, onların hürmetine yaptırılmış olan câmilerdir. Şimdi selâtin câmilerde, işte burada Mimar Sinan, Mimar Sinan, Mimar Sinan.. Hep bir şifre var, hep bir sayı var. Fotoğrafı sâdece güzel olarak düşünmeyin. Fotoğraf bir matematik bir geometridir. Fotoğraf bir asimetridir yâni bu dengeyi görmek lazım. Ecdad bunların hepsini yaparken bir ölçüm yaparak yapıyor. Meselâ Süleymaniye Câmii avlusunu ölçün kubbesini ölçün, bir kısmından Allah lafzı çıkar diğerinden Sinan lafzı çıkar. Minârelerden baktığın zaman geometrik olarak Allah lafzını görürsünüz. Ve bu câmilerde kullanılan semboller var. En basitinden lâle çiçeği. Lâle motifini çok kullanmışız. Bilhassa Sinan çok kullanmıştır. İşte her birinin yapısında sizleri farklı bir özellik karşılıyor. Hiçbir câminin diğer bir câmi ile özelliği bir olmaz, tamâmen farklıdır. Sultanahmet’in çok farklıdır. Süleymaniye’nin çok farklıdır. Fatih'in çok çok farklıdır. Her dönemin mîmârî özelliği farklıdır. Baktığımız zaman her devrin en önemli mîmârî anlayışını selâtin câmilerinde bütün akustiğini, görkemini görüyoruz. O dönemin özeti gibi. Yâni bir defa câmi deyip geçmeyin câmi size ne söylüyor? Kubbe nedir? Minâre nedir? Şu var câmiye biz sâdece namaz kılmak için gitmeyelim, demek istediğim bu. Câmiye yarım saat önce gidin minberi, mihrâbı, hat yazılarını inceleyin değil mi? Neler yazılmış, biz o câmiye neden gidiyoruz, sorgulayın. Ama maalesef daha bilinçlenmemiz gerekiyor. Ezbere bir ibâdet kültüründen çıkmamız gerekiyor.

Kubbede kıldığınız namazları sormak istiyorum. Aslında bu soruyu sorarken çok heyecanlanıyorum ve merâk ediyorum, orada namaz kılarken neler hissediyorsunuz?

O dönemin İstanbul baş müftüsü Prof. Dr. Rahmi Yaran, ona da buradan selâm olsun. Bir gün ziyârete gittik. Ona sordum; hocam ben kubbeye çıkıyorum cumayı çekeceğim ama cumayı kaçırmamamda lazım ne yapmalıyım? Evlâdım aslında sen öyle bir iş yapıyorsun ki kılmasan da olur çünkü sen bize görünmeyeni gösteriyorsun. Ben 45 yıllık hocayım hayâtımda ilk defa kubbeden aşağısını senin fotoğraflarınla gördüm. Cümleye bakın. Yok hocam dedim tabi ki. O heyecan var ya Cuma günü kubbeden aşağı gördüğünüz o kalabalık. Sanki Kâbe gözünüzün önüne geliyor o an. Hiç gitmedim ama rüyalarımda nasip oldu çok şükür. İlk imam Allah-u Ekber dediğinde içiniz titriyor. Benim her bir câminin kubbesinde iki seccadem vardır sararım poşete, câmilere bırakırım kimse ellemez. Seccademi kıble yönüne sererim çünkü makine önüne seremiyorum çok dar alan anca sağ ve sol cenahlarda yapabilirsiniz. İlk hoca efendi rekâtı kıldırdığı zaman fotoğrafları çekiyorum sonra ikinci rekata kalktığında ben makineyi otomatiğe alıp yukarıdan hem ağlıyorsun hem namazı kılıyorsun. O anlatılmaz yaşanır, inanın. Bunu yaşamayan bilmez, benimle birlikte çok yaşayan oldu elhamdülillah. Bir hocamız vardı o dedi ki burada kıldığım namazdan aldığım zevki aşağıda kıldığım namazdan almadım daha dedi. Bakın kaç yıllık hoca. Herkese nasip olmuyor maalesef ne mutlu ki bize nasip oldu.

Sözünü de alalım mı hocam? Hasan abimizin de böyle bir talebi vardı. Kubbede birlikte namaz kılmak istiyoruz. Gülüşmeler

Allah nasip ederse olur, inşâallah diyelim.

Fotoğraflarınıza bakarak İslâm’a kalbi yumuşayanlar oldu. Bunu nasıl başarıyorsunuz?

Bir gün Sultanahmet Câmii'nde Cuma namazını fotoğraflıyordum. Herkesin secdeye gittiği an. O zamanlar Facebook’a yüklemiştim. Amerika'da yaşayan kulağı çınlasın Müslüm diye bir kardeşim var. Kendisi de ayrıca sanat târihçisidir. Şu an Mayalar'ın târihi ile ilgileniyor. Bana “Yâ üstad şu fotoğrafı bana göndersen, burada dernek var büyüttürüp oraya assam” demişti. Ben de olur deyip gönderdim. Gel zaman git zaman oraya bir vatandaş uğrar, bu vatandaş o zaman 55 yaşındadır. 2012’lerden bahsediyorum. Fotoğrafın önünde yarım saat durmuş ve ağlamaya başlamış ve şu cümleleri kurmuş: “Ben Müslümanlığımdan utanıyorum.” Müslüm “Hayırdır?” demiş. “55 yaşındayım 45 yıldır burada yaşıyorum ama Müslümanlığımı unuttum” demiş. Câmiyi, cemaati görünce ağlamaya başlıyor ve “Ben bu kareyi çeken vatandaşla tanışmak istiyorum” diyor ve bu şahıs İstanbul’a geldi, tanıştık. Sultanahmet’e götürdüm adam orada hüngür hüngür ağlamaya başladı. Dedi ki “Sen beni bir fotoğrafla namaza başlattın, Müslümanlığımı hatırlattın.” İşte o an o heyecan var ya trilyon versen o para bizim gözümüzde hiç. Düşünün ya, adama var olduğunu hissettiriyorsunuz, Peygamber Efendimiz (sav)’in varlığını hissettiriyorsunuz. Bu olay aslâ aklımdan çıkmaz, bambaşka bir duyguydu. 

Bu mâneviyâtı fotoğraflarınızda nasıl aktarıyorsunuz?

Mîmârî fotoğraflarda mîmârî ve insan ilişkisi vardır. Burada biraz şifreye gireyim. Şimdi vav harfi nedir? Anne karnında insan vav hâlindedir. Yâni secde hâlindedir. Harfe bakın görürsünüz. Mimar Sinan bilhassa çok açıklık getiriyor. Mimar Sinan’dan evvel câmi yapılmadı mı? Yapıldı ama hiç kimse bu şekilde tasvîr etmedi. Vav’ın karşılığı güçtür aslında. Allâh'ın vahdet isminin karşılığıdır. Aynı zamanda lâle ile vav’ın ebced hesâbındaki karşılıkları 6’dır. Îmânın 6 esâsına bağlar. O secde ânında yukarıdasın ya kubbeden aşağı baktığın zaman o vav şeklini göreceksin. O mîmârîdeki o vav’ı görmeden siz o kubbede çekim yaptığınız an hiçbir şey anlamazsınız. Allah size öyle bir şey veriyor ki aslında vav’ın çizilmiş hâli ile kubbedesin bir düşünün. İnsanların Allâh'a en yakın olduğu an oradasın. İşte mîmârî ile insanları buluşturduğun an o duyguyu fotoğrafa aktarmış oluyorsun. Meselâ boş bir fotoğraf görürsün, sâdece mîmârîyi çekmişsindir ama içinde insan olduğunda bilhassa bu secde hâli olursa bu fotoğraflarda o hissiyâtı görebiliriz. Ama bu durumu herkes anlayamıyor maalesef, benim çok anlattığım zamanlar oluyor. Bazıları anlıyor, bazısı anlamıyor. Anlamayanın işine gelmiyor daha doğrusu. İnsan biraz idrâk edebiliyorsa Allâh'ın izniyle ne lütufların geldiğini anlayacaktır çünkü hiçbir mîmârîyi insan yapmamıştır. Allah kalbine lütfetmiştir ve o şekilde ortaya çıkarmıştır. Hepimiz için bu böyledir. Görmek başka bakmak başka bu çok başka. Biz hem görüyoruz hem bakıyoruz hem Allâh'a secde ânını, insanın Allah ile en yakın ânını hissetmiş oluyorsun. Allah “Ben size şah damarınızdan daha yakınım” diyor. O anda onun feyzini vermiş oluyorsun. 

Kubbelerinin sırlarından bahsedebilir misiniz?

Şimdi iş daha da açılır. İnsan mîmârîdeki o mâneviyâtın fotoğrafa yansımasıydı. Kubbe dediğin zaman, minâre dediğin zaman nedir bunlar? İslâm’ın kıblesi kimdir? İslâm’ın güneşi? Peygamber Efendimiz (sav) değil mi? Ne diyor Mimar Sinan, 9 göğe hamd olsun. Burayı iyi anlamak gerek. Neden böyle söylüyor? Mimar Sinan yalnızca mimar değildi aynı zamanda çok büyük âlimdi. Eğer âlim olmasa bu yapılar böyle ortaya çıkmazdı. Şimdi kubbe İslâm’ın sembolü, bizim önderimiz Peygamber Efendimiz (sav)’i târif ediyor. Süleymaniye için söylüyorum, dört tane minâre var değil mi? Dört sütun dört minâre İslâm’ın dört büyük dostuna, hani câmiye girdiğiniz zaman yazıları görürüz ya. Hz. Ebubekir (ra), Hz. Ömer (ra), Hz. Osman (ra), Hz. Ali (ra) yazıları değil mi? İşte bunları bilerek bunları anlayarak yukarı çıkarsan kubbenin de İslâm’ın güneşi olan Peygamber Efendimiz (sav)’i temsîl ettiğini bilerek çıkarsanız yâni ona hizmet etme niyetiyle çıkarsanız.. Bakın fotoğraf amacı ile çıkmıyorsunuz, fotoğraf ikinci planda. Kubbeye çıktığın zaman İslâm’ın güneşi Peygamber Efendimiz (sav) gözünüzün önüne gelmesi gerekir, o dört dostunu gözünün önüne alman lazım. Süleymaniye'de on tane şerefe var değil mi? Ne olduğunu biliyor musunuz? Bazı târihçiler farklı farklı şeyler söyler bakmayın siz onlara, ben bunu Mimar Sinan’ın Tezkiretü'l Bünyan kitabından söylüyorum. Ne diyor orada cennetle müjdelenen Aşeretü'l-mübeşşere ve lâle var değil mi? Lâle nedir? Lâle tekil bir bitkidir dışı parlak içi simsiyahtır. Orijinal lâle 6 yapraklıdır. Bakın nereden nereye geliyor. 6 îman esâsı. Lâlenin ebced karşılığı 66’dır. Biliyor musunuz neye tekâbül ediyor? Allah lafzının ebced karşılığı 66’dır. Câmide ve kubbede hiçbir şey boşa yapılmamıştır. Hep bir ebced hesâbı ile hep bir şifre ile.. Hep ne dedim fotoğraf bir matematiktir, geometridir. Yâni o yüzden bazı şeyleri bizim çok iyi bilmemiz gerekiyor. Peygamber Efendimiz (sav)’ in ebced hesâbındaki karşılığı 132’dir. Bunlar çok önemli mevzular. Bunları bildikten sonra kapılar açılmaya başlıyor. Allah “ikra” diyor. Bize “oku” diyor. Niye okumuyoruz arkadaş? Niye araştırmıyoruz? Ben fotoğrafçıyım ama câmilerdeki o sırrı insanlara gösterebilmem için önce araştırıyorum, okuyorum. Kubbelerin sırları nelerdir? Okumadan araştırmadan olmaz. Meselâ Süleymaniye’nin kubbesine çıkış yolu şifrelerden bahsettik az önce değil mi? Basamak sayısı tam 114’dür. Harem kısmından kubbe kısmına tam 114 basamak vardır. Nedir bu 114? Kur'ân-ı Kerîm'deki sûrelerin toplamı. Bunları kim anlattı bu zamâna kadar, hiçkimse. Selimiye Câmii 99 basamaktır. Sorunun cevâbı bu, derin mevzûlar var.. 

Kubbe mîmârîsine ne zaman geçildi? İslâmiyet’ten önce kubbe mîmârîsi var mıydı?

Hristiyan mîmârîsinde kubbe vardı. Şöyle söyleyeyim, Mimar Sinan der ki “Her çıktığım kubbede etrâfıma pergel gibi yay çizdim, her kubbenin ölçümünü yaptım ve Allâh'ın izni ile Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile mimar başı olduktan sonra işimi pekiştirdim ve bu kubbeleri ortaya çıkardım.” Yâni kubbeyi ilk olarak Mimar Sinan yapmadı, biz Müslümanlar olarak yapmadık. Kubbeden önce de kümbetler vardı. Ama Hristiyanlıkta bu mîmârî var. Ayasofya 532 yılında yapılmış meselâ. Biz o târihte daha yokuz. Anadolu’ya 1071’e kadar daha Müslümanlık yayılmamıştı. Hattâ minber ve mihrapla ilgili soru gelirse çok güzel cevâbım var orası için.

Vakit kaybetmeden sormuş olayım oradan devâm edelim.

İlk mâbet Kâbe. Ama kubbesi yok. İlk mescidimiz neresi peki? Mescid-i Aksâ. Kubbesi var. Sonra neresi? Kâbe. Ama orada bir olay var. Bakara sûresinde ne diyor? “Ey Muhammed yönünü Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Haram'a çevir” diyor. Sonrasında kıblemiz Kâbe oluyor. Bakın bunu yazın bu dergiye ben çok kişiye söyledim pek (şey yapmadılar)/ (kaale almadılar). Mihrâba iyi bakın, en üst kısmına iyi bakın ufak bir çıkıntı göreceksiniz, bu aşağı doğru 8-9 kat olarak tasarlanıp yapılmıştır. Dikkat edin ama, mihrâbın karşısına geçin gözünüzü kısın mihrâbın o çıkıntısına dikkat edin lütfen. Ne göreceksiniz? Bunun en bâriz örneği 260 sene evvel yapılmış Nuruosmaniye Câmii'dir. Mihrâbı bunun benzer örneğidir. Yâni ecdad şunu söylüyor: Sen bizim başımızın tâcısın diyerek Mescid-i Aksâ’yı selâmlıyoruz. Nedir Mescid-i Aksâ’nın kubbesi? Mihrâbın en üst bölümündeki kısım Mescid-i Aksâ’yı temsîl eder. Bunu sakın unutmayın. Geri kalan sekiz katta cennetin sekiz kapısından bahseder. Yâni bizim başımızın tâcısın gönlümüzde Mescid-i Haram’dır. Bu bilinçle namaz kılarsanız namazınız değişir. Yâni bunları bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır. Fotoğrafçılığın yanında okumak, kendini geliştirmek ve yazmak.. Benim hayâtım böyle geçiyor. Sâdece fotoğrafçılık ile kalmıyorum. 

Bu durum da fotoğraflarınıza yansıyor tabii ki.

Benlik bir durum yok Allah yansıtıyor. Bakın bir fotoğraf paylaştım Allâh'ın renk sıfatı Sibgatullah. Nedir biliyor musunuz? Allah rengi verendir, yaratandır. Allah yedi kat rengi yaratmıştır. Bunları ister istemez fotoğraflara yansıtıyorsunuz bir mânâ yüklüyorsunuz. Bir alemin içerisinden başka bir câmiyi çekiyorsunuz değil mi? Nedir alem? Allah lafzına tekâbül ediyor. Burada fotoğraflarıma anlam yüklüyorum işte. Adama “Minâreye bak Allah lafzı var” diyorum. Adam “Nerede?” diye soruyor. Arkadaş geometrik olarak bakacaksın, yazı olarak bakmayacaksın.

Vaktinizin çoğu kubbelerde geçiyor. Kubbede gizemli olaylar yaşadınız mı?

Şimdi Somuncu Baba'yı çekeceğim. Biliyorsunuz orada kedi yolu yok. Arkadaşlarla konuşuyorduk nasıl çekeceğim diye. İki karşı tarafa makara sistemi ile ip gerip ortasına kamerayı çekip çekimi öyle yapmayı düşündüm ama olmadı. Ben kubbenin üzerine çıktım camın önüne geldim tripotu uzattım, makine önünde makineyi uzatarak çekeyim dedim ama belli bir enstantane var, oradan düşerse fotoğraf bulanık çıkar. Bir çektim yok iki çektim yok. O anda artık gücüm kalmadı, ağustos sıcağı ayağım çıplak, zemin kurşun tâkatim kalmadı artık. Birisi “üstad boş ver” dedi. Ne oldu biliyor musun o anda, ben buna kat'î şekilde inanıyorum. Bir güç geldi yâ Allah Bismillah dedim. Nasıl yaptım bilmiyorum tripot ve kamerayı koyup uzattım. Beni bir şey tuttu o şartlarda titretmeden çekimi yaptım. O şartlarda mümkün değil bunu yapmam. Kaç defadır deniyorsun o andaki farklı duygu ile çekimi yapıyorsun. Oradaki beyefendi dedi ki “sana dedemin kerâmeti dokundu”. Ben inanamadım. On defa deniyorsun çekemiyorsun. Çok zor bir alan mesâfen yok. Tek cam orası ama inanın, siz kalpten isteyin ne istiyorsanız. Çok şâhit oldum siz yeter ki kalpten isteyin. Allah kimsenin basîret gözünü kapamasın. Bu inançtan, itikattan geliyor. Dedim ya o kubbeyi, câminin, o hilâl neden konuldu bunların anlamlarını bilmeden olmaz. Bizi Allâh'a ulaştıran kısa yollar bunlar. Bunlar çok önemli şeyler. Bir tek kubbeyi manzara olarak görmeyeceksiniz. Sinan, bunları gök kubbeden esinlenerek yaptım diyor. Ne olursan ol kibirlenmek yok. Kibrin girdiği gönül sıfırdır abi. Ne olursan ol. Büyüklenme aslâ olmayacak. Allah korusun. Sinan’ı Sinan yapan bu anlayıştır işte.

Mimar Sinan’ın en çok etkilendiğiniz eseri Selimiye Câmii değil mi?

Tabii ki Selimiye. Selimiye farklı bir boyut. Artık son nokta diyebilirim. Süleymaniye muhteşem ama Selimiye'de tek bir ana kubbeyi sekiz ayak üzerine ortada fil ayakları olmadan sekiz ayağa oturtuyorsun, o tonlarca ağırlığındaki kubbe nasıl ayakta kalabilir? Japonların okullarında konferans konusu olmuş bir câmiden bahsediyoruz. Avrupa’nın en ihtişamlı kiliselerine bir bakın 60 ilâ 90 yıl arasında yapılmıştır. Bir Selimiye Câmii 6-7 yılda yapıyor. Aslında 7 yılda yapılıyor, II. Selim erken öldüğü için 1574’de câmi açılıyor o yüzden 7 yıl diye sayarlar. Selimiye Câmii onlara örnek olarak 7 yılda yapılan bir câmidir ve dünyada eşi, benzeri yoktur. Dünya mirasına girmiş bir eser. Benim orada bir fotoğrafım var beni çok etkilemiştir. Bir gün çekime gittiğimde aman efendim farklı bir alem görüyorum. Gitmek için merdiven kullanmam lâzım, merdiven aldım attım diğer kubbeye bir baktım farklı bir şey hemen oradan fotoğrafı çektim Amerika’daki arkadaşıma attım. Neye benziyor diye sordum. Allâhu Ekber adam bana bir cevap yazdı ki Mimar Sinan’ın Süleyman’a yaptığı kavuğun temsîli. Yâni her yaptığı câmi için, hangi pâdişah için bir eser yapmışsa o esere imzâsını orada atıyor.

Mimar Sinan ve Kanuni Sultan Süleyman’ın Peygamber Efendimiz (sav)’i gördükleri bir rüya var ondan da bahseder misiniz yeri gelmişken?

Kanuni Sultan Süleyman, Peygamber Efendimiz (sav)’i rüyasında görür. Sinan da yanındadır. “Sinan Ağa” der “şunu şuraya koyun”. “Olur efendim”. Böyle söylerken bir şeyi unutur. Mimar Sinan “onu da böyle yapalım” dediğinde “Sen nereden biliyordun?” diye sorar. “Efendim siz dün akşam Peygamber Efendimiz (sav) ile konuşurken ben de arkanızdaydım” der. Bunlar güzel rivâyetler. Ama Sinan’ı iyi anlamak için gitsinler türbesini ziyâret etsinler. Türbesinin üzerindeki mezar taşına baksınlar. Mezar taşında mimar başı kavuğu mu var başka bir kavuk mu var baksınlar bir. Az evvel dedim ya kibir, gurur, büyüklenme olmayacak diye. Sinan zamanın bayındırlık bakanı değil mi? Şimdinin çevre bakanı yâni. Normalde Osmanlı'da ölen kişiler hangi sınıftaysa o sınıfa göre kavuk takılır. Ama Mimar Sinan ölmeden önce kendi türbesinin imzâsını attığı için o kavuğu da ne yaptırır biliyor musunuz? Çok sevdiği haseki kavuğunu yaptırır. Yeniçeri kavuğu. Nedir mesajı biliyor musunuz? Ben pâdişâhıma kalpten bağlıyım, sadâkatliyim. Şimdi böyle bir insanı konuşuyoruz. Allah rahmet eylesin hepsine.

Elif Efendi dergâhında bir çekiminiz oldu, orada hangi duyguları yaşadınız, neler hissettiniz?

Sultan Abdülhamid’in olduğu oda var ya, sanki o orada biz arkasındaymışız gibi hissettim. Duygulandım gerçekten. Bir de sizin o tevhîdhâne kısmı, orası da beni çok etkiledi. Ben bazen yanımda kimse olmadığı zaman o devri hayâl ediyorum. O anda o yanındaymış gibi hissediyorsun. Bazen bana diyorlar aynı yeri kaç kere çektin diye. Yüz defa daha çekerim. Bıkmam. Neden? Her çekimde sana Allah farklı bir şey gösteriyor. Ben o gün oraya geldiğimde gerçekten o câmi ile Sultan Abdülhamid Hân’ın oturduğu oda var ya namaz kıldığı yerde koyun postu da vardı. Sanki Abdülhamid karşımda biz böyle arkasındaymışız gibi bir his geldi bu beni çok etkiledi gerçekten. Farklı bir dünya bunu iyi anlamak lazım. Osmanlı'ya çok büyük hizmetleri olan bir pâdişah. Bitti denildiği yerde kırk küsur sene daha devleti yönetiyor. Her gün fotoğraflara bakarak ülke yönetmiş bir pâdişah. 918 albüm yaptırıyor. Yâni 36500 fotoğrafa denk geliyor. Bunları ülke tanıtımı için de kullanmıştır. Peki biz ne yaptık? 31 Mart vakasında her yeri yağmaladık yağmaladık sıra geldi Yıldız Sarayı'na. Bunu anlatmadan geçmeyeceğim. Yıldız Sarayına gelindiğinde Allah rahmet eylesin zamânın kâtibi kütüphânenin âmiri Sabri Çavuş isyancılara yalvarır “Ne olur yapmayın etmeyin burası Osmanlı arşivleri” diyerek. Allah'tan bir olay oraya gelen Arnavut askerlerden bir tânesi Sabri Çavuş'u tanır, nereden? Üsküp’ten tanır. Meğer Sabri çavuşun babası orada şeyhmiş. Der ki Arnavut asker “Ben sizin babanızı tanıyorum.” ve oradaki askerleri geri çeker. Allah tarafından tabii. Eğer bizim elimizde 160 sene öncesinin fotoğrafı varsa Kalkandereli Sabri çavuşa Allah rahmet eylesin çok şey borçluyuz. O günlerin fotoğraflarını onun sâyesinde görebildik. Belki de şu an bunları konuşuyor olamayacaktık.

Son olarak gençlere kubbe fotoğrafçılığı alanını tavsiye eder misiniz? Bu alandan bir kazancınız var mı? Gençler bu alandan geçimlerini sağlayabilirler mi?

Ben kazanç olayına karşıyım. Bu işin içine kazanç girdiği zaman hiç yapmasın daha iyi abi. Zâten kubbenin mânâsını anlattım, o mânâya vâkıf olmayan bir insan hiç yapmasın bu işi. İnsanlar bizimle kubbeye çok çıktılar, ne için çıkmışlar biliyor musunuz? Daha fazla like alabilmek için. Gençler bu dönemde zâten böyle alanlara ilgi göstermiyor. Zâten mîmârî fotoğrafçılık ayrı bir boyut. Gidip çekim yapsınlar ama kubbenin anlamına, câminin anlamına vâkıf olmayan adam hiç çekmesin daha iyi kardeşim. İşin içine para girdiği zaman bırakın gidin. Biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı Çamlıca Câmii'ni yaptırdı, oradaki ekip ile hâlâ devâm ediyoruz. Sorun bir kuruş para aldınız mı diye. Bugüne kadar ne Çamlıca Câmii'nden ne yapımı devâm eden Barbaros Câmii'nin çekiminden bir kuruş para almış değiliz. Burada Mimar Sinan’ın şu sözü aklıma geliyor, “Biz hizmetimizi Allah rızâsı için yaptık ve sevâbını yarın âhirette bekleriz” diyor Sinan. Sinan bunu diyorsa biz neyiz ya? Anlatabildim mi? O kazanç sorusuna en güzel cevap bu. Bakın Cumhurbaşkanlığı'nın Çamlıca Câmii'nin 6 yıl boyunca çekimini yapıyorsunuz ve bir kuruş para almıyorsunuz. Zâten orada yapılan duâlar size yeter ya. Ömrüm boyunca hem dünyada hem âhirette. Bu çok çok farklı bir olay. O yüzden bu alanda işin içine kazanç girdiği zaman olay biter. Bunu da burada geçin lütfen. Cumhurbaşkanlığı'ndan aldığım büyük bir ödül var. Çamlıca Câmii çekimim pul yaptırıldı. Bunu da atlamayalım. İkincisi de zamanın asrın sembolü 1915 Çanakkale Köprüsü. Allah onu da nasip etti. Madalyonunu aldık. Semra Hanımın fotoğrafı madalyonun içinde kullanıldı. Bunlar para ile olacak işler değil. Sizin bir defa kalbinizin düşünceye, düşüncenin kalbinize yansıması gerekiyor. Tabii ki geçimimiz için para lâzım ayrı konu. Ama bu işin bu yöndeki parasal tarafı biraz sıkıntı. Bunu proje olarak düşünürsen benim iki kitabım çıktı. Üçüncü de yolda, dördüncü de kubbelerden oluşacak. O da bir şifre olacak. 13 câmi 19 fotoğraf. Açıklayayım mı yazacak mısınız?

Yazmak için buradayız.

Dördüncü projem yıllardır hayâlini kurduğum o büyük kitap 13 selâtin câmii. 13 câmiden 19 fotoğraf. 13 rakamı bir şifre. 19 rakamı bir şifre. 13 rakamının açılımı 571'dir. Olmasaydı biz şu an bunları konuşuyor olmayacaktık. Peygamber Efendimiz (sav)’in doğum yılı. 5+7+1=13 câmi. O da bir şifre. 19 nedir peki? Biz her işin başında ne yapıyoruz besmele çekiyoruz. Bismillâhirrahmânirrahîm harf adeti 19’dur. Tabii ben bugün size fotoğraf hâricinde çok fazla şifre de söyledim hiçbir şey boş değil. İş sponsor tarafına gelecek onu da halledersek hayâlini kurduğum emek verdiğim bu proje büyük bir şifre ile, ne demiştim 571 olmasaydı biz şu anda burada olmayacaktık. 1071 olmasaydı olmayacaktı. 1453 olmasaydı biz burada olmayacaktık. Anlayabilene. Gençler, öğrenecek çok şey var. Okumanın yaşı yok. Her çıktığım programlarda röportajlarda aynı şeyi söylüyorum, okuma alışkanlığımız yok. Kur'ân “ikra” diyor, oku diyor kardeşim. Kendimizi geliştirmek için okumamız, araştırmamız lâzım. Bir câmiyi çok araştırırım neler var neler yok. Ne çekeceğim? Şifre olayı vardı ya, meselâ Sinan Süleymaniye’nin kubbelerine gül motifi koymuş. Dıştan gülü görüyorsun. Peki düşünmez misin neden bu adam gülü koymuş? Biliyor musunuz gül nedir? Gülü, Peygamber Efendimiz (sav)’le ilişkilendiririz ama bir diğer tarafı da var. Biraz matematiksel tarafından bahsedeyim. Minâreler İslâm’ın nefes borularıdır yâni câmilerin nefes borularıdır. Elini açtığında Allâh'a kulu yaklaştıran bir yol görürsün. Gülün karşılık gelen sayısı 132’dir. Muhammed lafzına tekâbül eder. Bu da nedir? İlelebed dünya var oldukça câmilerdeki ezan sesleri Muhammed lafzı ile inleyecek diyor. Mesaj veriyor. Bunu hangimiz biliyor? O yüzden fotoğraflarıma yansımasının sebebi bu şifrelerdir. İnşâallah yaza doğru kubbeye çıkarız yerinde görürsünüz, yerinde anlamanız en önemlisi. Kubbeler câmiler bize çok farklı şeyler yaşatıyor. Tabii anlayabilirsek. Allâh'a şükürler ki bir fotoğrafım bir Müslümana İslâm’ı hatırlatıyor, yine Sultanahmet Câmii fotoğrafım papaya hediye edildi. Kendileri rükûya gider gibi eğilir. İçimden “ee dedim Allah lafzı seni böyle eğdirir.” Eğdiren kim? Allâh'ıma kurban olayım ben. Biz neler yapıyorsak Allâh'ın lütfu ile yapıyoruz. Allah istemese zâten bir şey olmaz o yüzden kalp güzel olmalı güzel çalışmalı. Bakın düşünüyorum, kalbimden geçiriyorum ertesi günü yapmış oluyorum, kalpten istiyorum çünkü. Allah bize nerede dur derse biz orada duracağız. Câmilerden ayrılmayacağız. Sâdece namaz kılma yeri olarak düşünmeyeceğiz. Son olarak, kişi yaptığı işi severek yaparsa hayat boyu çalışmaz derler hep duyarsınız. Seviyorum bu işi ya âşığım. Sevgi ile bakıyorum. Hasan Bey’e benden selâm söyle kazanç kelimesini kullanmasın. Espri tabii.

Allâh'ımız size hayırlı uzun ömürler versin. Ağzınıza sağlık.

Nisan 2023, sayfa no: 44-45-46-47-48-49-50-51

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak