Ara

Ca’fer B. Ebî Tālib İle Bāzı Ashâbın Önce Habeşistan’a Sonra Da Medîne’ye Hicret Etmeleri

Ca’fer B. Ebî Tālib İle Bāzı Ashâbın Önce Habeşistan’a Sonra Da Medîne’ye Hicret Etmeleri

Hz. Peygamber'in Ashâbına Habeşistan'a Hicret İznini Vermesi

  • Cafer Hz. Peygamber’e: “Ey Allâh’ın Rasûlü! Bana izin ver. Ben bir memlekete gideyim ki hiç kimseden korkmadan orada Allâh’a kulluk yapayım” deyince Hz. Peygamber ona Habeşistan’a hicret etmek için izin verdi. (İmam Ahmed, Taberânî)
  • Ümmü Seleme şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber’e amcası Ebu Tālib ile yakınları sâyesinde kimse dokunamıyordu. Onun ashâbı ise, Kureyşlilerin elinden türlü ezâ ve işkenceler görüyor ve dinlerini terketmeye zorlanıyorlardı. Hz. Peygamber de onlara karşı çıkamıyordu. Bu yüzden Mekke onlara dar gelmeye başladı. Hz. Peygamber onlara “Habeşistan’da bir kral vardır, onun ülkesinde kimseye zulmedilmez. Allah Teālâ size bir çâre ve kurtuluş yolu açıncaya kadar oraya gidin.” dedi.

Böylece biz, akın akın Habeşistan’a hicret ettik. Orada bir araya geldik. En zengin bir memlekette ve en emîn bir insanın yanında, dînimizden emîn olarak bulunuyorduk. Orada herhangi bir zulümden korkmuyorduk. Kureyşliler bizim orada emniyet ve güzel bir misâfirlik içinde bulunduğumuzu görünce bizi kıskandılar. Necâşî’ye bizimle ilgili olarak elçi göndermeyi kararlaştırdılar ki o bizi memleketinden çıkarsın ve kendilerine geri göndersin.

Böylece Amr b. As ile Abdullah b. Ebî Rebia’yı Habeşistan’a gönderdiler. Necâşî’ye ve kumandanlarına çeşitli hediyeler derlediler. Onlardan herhangi bir kimse yoktu ki ona ayrı bir hediye hazırlamasınlar. Kureyş, elçilerine: “Her kumandanın hediyesini, sahabiler hakkında konuşmazdan önce veriniz! Sonra kralın hediyelerini veriniz! Eğer sahabilerle konuşmazdan önce onların bize gönderilmesine gücünüz yetiyorsa bunu yapınız.” dediler.

Böylece Kureyş’in iki elçisi Necâşî’ye geldiler. Onun kumandanlarından hiç kimse kalmadı ki ona hediye vermemiş olsunlar. Ve hediye verdikleri her kumandana: “Bizim akılsızlarımız için krala gelmiş bulunuyoruz. Onlar dinlerinden, kavimlerinden ayrıldılar. Sizin dîninize de girmediler. Kavimleri bizi elçi olarak gönderdi ki kral onları tekrar kavimlerine döndürsün. Biz kralla konuştuğumuz zaman, siz de bizim dediklerimizi yapmak husūsunda krala telkinde bulununuz!” dediler. Kumandanlar bu teklîfi müsbet karşıladı.

Sonra kralın huzūruna girdiklerinde ona hediyelerini takdîm ettiler ve: “Ey kral! Bizden bāzı sefih gençler kavimlerinin dîninden ayrıldılar, senin dînine de girmediler. Bizim bilmediğimiz yeni bir din îcâd ettiler. Senin memleketine sığındılar. Aşîretleri, ataları, amcaları, kavimleri bizi sana gönderdiler ki sen bunları geri gönderesin. Çünkü onlar buraları iyi tanır. Onlar senin dînine de girmemişlerdir ki sen onları burada alakoyasın!” dediler. Bunun üzerine Necâşî öfkelenerek: “Hayır! Allâh’a yemîn ederim ki, onları çağırıp konuşmadan, işlerini öğrenmedikçe, onları kavimlerine göndermem. Onlar benim memleketime sığınan bir kavimdir. Benim himâyemi başkasının himâyesinden daha iyi görmüşlerdir. Eğer onlar sizin dediğiniz gibiyse, kendilerini geri gönderirim. Eğer değilse göndermem. Onlarla kavimlerinin arasına ne girerim, ne de onları kavimlerine göndermek sûretiyle kavimlerini sevindiririm!” dedi. (İbn İshak)

Necâşî’nin Sahabe ile Konuşması ve İslâmiyet’le Hz. Îsâ Hakkındaki Sözleri

  • Sahabiler Necâşî’nin huzūruna girdiklerinde selâm verdiler, ona secde etmediler. Necâşî: “Ey cemâat! Niçin kavminizden gelenlerin bana selâm verdikleri şekilde selâm vermediniz ve secde etmediniz? Bana haber veriniz, Îsâ hakkında ne diyorsunuz? Ve sizin dîniniz nedir? Siz hristiyan mısınız?” diye sordu. Onlar bu suâle “Hayır” dediler. Necâşî: “Yahudi misiniz?” dedi. Onlar “Hayır!” dediler. Necâşî: “O halde kavminizin dîni üzerinde misiniz?” dedi. Onlar “Hayır!” dediler. Necâşî: “O halde sizin dîniniz nedir?” diye sordu. Sahabiler de “Dînimiz İslâm’dır” dediler. Necâşî: “İslâm da ne imiş?” dedi. Onlar: “Biz Allâh’a kulluk yaparız. Hiçbir şeyi ona ortak koşmayız.” dediler. Necâşî: “Bunu kim size getirdi?” diye sordu. Onlar: “Bu dîni bize, bizden olan bir kişi getirdi ki biz kendisini ve soyunu biliyoruz. Allah bizden önceki kavimlere peygamber gönderdiği gibi, onu da bize peygamber gönderdi. O bize iyilik yapmayı, sadaka vermeyi, ahde vefâ göstermeyi, emânetleri edâ etmeyi emretti. Bizi putlara tapmaktan menetti. Biricik ve ortaksız olan Allâh’a ibâdet etmemizi emretti. Biz onu tasdîk ettik. Allâh’ın kelâmını tanıdık ve bildik ki bu kelâmı bize Allah katından getiren odur. Bunları yaptığımız için kavmimiz bize düşman oldu. O sādık peygambere düşman oldular. Onu yalanladılar ve onu öldürmek istediler. Ve bizi de putlara tapmak için geri döndürmek istiyorlar. Biz onlardan dînimizi, kanlarımızı kurtarmak için sana sığındık.” dediler. Kral: “Allâh’a yemîn ederim, bu (İslâm), Mûsâ’nın emrinin çıktığı pencereden çıkmıştır” dedi. Ca’fer: “Sana secde etmek şeklinde selâm vermeye gelince, Allâh’ın Rasûlü bize cennet ehlinin selâmıyla selâm vermeyi emretti ve biz birbirimize o şekilde selâm veririz. Meryem oğlu Îsâ’ya gelince, o, Allâh’ın kulu ve Rasûlü’dür. O’nun kelimesidir. O, kelimesini, Meryem’in rahmine atmıştır. Ve Allah’tan gelen bir ruhtur. Tertemiz ve bâkire olan kadının oğludur.” dedi. Bunun üzerine Necâşî yerden bir çöp alarak: “Yemîn ederim ki Meryem oğlu Îsâ bu söylediklerinizden şu çöp kadar dahi fazla değildir.” dedi. Sonra sahabelere şunları söyledi: “Merhaba size! Katından geldiğiniz peygambere de merhaba! Şâhitlik ediyorum ki o Allâh’ın peygamberidir. Yine şâhitlik ediyorum ki o, İncil’de bildirilen peygamber, Hz. Îsâ’nın müjdelediği rasûldür. Ülkemde dilediğinizce yaşayabilirsiniz. Yemîn ederim ki eğer kral olmasaydım gider onun ayakkabılarını taşırdım”. Sonra Kureyş elçilerinin hediyelerinin, kendilerine iāde edilmesini emretti. (Bidaye, İmam Ahmed)

Hayâtü’s-Sahabe (Cilt-1 - M. Yûsuf Kandehlevî)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak