Bizler, Ufuk Peygamberi’nin (sav) ümmetiyiz. O, Rasûlü’s-Sekaleyn’dir. Yāni insan ve cinlerin peygamberidir. O, tüm peygamberlerin, ümmetlerine geleceğini müjdelediği peygamberdir. O, Kelîmullah Mûsâ (as) gibi nice peygamberlerin, ümmetinden olmayı istediği bir peygamberdir. Önceki peygamberler, kendi zamanlarına ve kendi kavimlerine gönderilirken O, tüm zamanlara, tüm kavimlere gönderilmiş evrensel elçidir. Onun için hep hamdediyoruz, Ümmetin olduğumuz devlet yeter, diye.
O (sav), hep büyük düşünen, en zor zamanlarda bile ümîdini yitirmeyen, ümmetini hep ileriye, daha ileriye hazırlayan Ufuk Peygamberi’dir. Şimdi İslâm Târihindeki şu hâdiseleri hatırlayıverelim:
Mekke’nin zorlu işkence yılları. Sayıca az bir avuç Müslüman, müşriklerin ağır baskısı ve işkencesi altında inlediler. Mekke’de bunalıp Habeşistan’a, ardından evlerini barklarını/rahatlarını bırakarak Medîne’ye hicret ettiler. Uhud savaşında ağır kayıplar vererek sarsıldılar. Tüm orduların güç birliği ederek Medîne’yi kuşattığı Hendek savaşı günlerinde soğuktan, açlıktan, iç ve dış düşmanların tazyîkinden bunaldılar. Değişik zamanlarda yaşadıkları bu sıkıntılar üzerine Peygamberimize gelip Allâh’ın yardımı ne zaman diye dert yandılar. İşte bu ve benzeri durumlarda onları tesellî etme, onlara ümit aşılama, onların geleceğe ümitle bakmalarını sağlama adına şu âyetler indi:
Sizden önce gelenlerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla berâber mü’minler: «Allâh’ın yardımı ne zaman?» diyecek kadar darlığa, zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı; iyi bilin ki Allâh’ın yardımı şüphesiz yakındır.1
Yoksa içinizden Allah cihâd edenleri ve sabredenleri belirtmeden cennete gireceğinizi mi sanıyordunuz?2
Allah, içinizden cihâd edenleri; Allah'tan, peygamberinden ve inananlardan başka sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan sizi kendi hâlinize bırakacak mı zannediyorsunuz? Allah işlediklerinizden haberdardır.3
And olsun ki sizi, içinizden cihâda çıkanları ve sabredenleri meydana çıkarana ve haberlerinizi açıklayana kadar deneyeceğiz.4
Böylece biz, Allâh’ın gerçek mü’minleri ortaya çıkarması ve içinizden şâhitler edinmesi için, bu günleri bazan lehe, bazan da aleyhe döndürüp duruyoruz. Allah, zulmedenleri sevmez.5
Adiy b. Hâtim şöyle anlatıyor:
Ben Peygamber’in yanında bulunduğum sırada bir adam gelip fakirlikten şikâyet etti. Daha sonra başka bir adam geldi ve o da yol kesen eşkıyâlardan şikâyet etti. Bunun üzerine Peygamberimiz: “Ey Adiy! Sen Hîre6 şehrini gördün mü?” dedi. Ben: “Orayı görmedim; ancak oradan haberim var” dedim. Bu defa Peygamberimiz şöyle buyurdular: “Eğer ömrün uzun olursa muhakkak hevdeci içinde yolculuk eden kadının tâ Hîre’den çıkıp Allah’tan başka hiç kimseden korkmayarak (Mekke’ye gelip) Kâbe’yi tavâf edeceğini göreceksin.” Ben buna taaccüp ederek kendi kendime: “Şehirlerde fitne ve fesat ateşini tutuşturan Tay kabîlesinin eşkıyâları nerede olacak ki kadın tek başına yolculuk edecek?” diye düşünürken Peygamber sözüne devâm ederek: “Şâyet ömrün olursa göreceksin ki Kisra‘nın hazîneleri muhakkak fetholunacaktır.” buyurdu. Ben: “Kisra b. Hürmüz’ün hazîneleri mi?” dedim, Peygamber şöyle devâm etti: “Evet, Kisra b. Hürmüz‘ün hazîneleri. Eğer senin ömrün uzun olursa, muhakkak avuç dolusu altın yâhut gümüşü çıkarıp da sadaka vermek isteyecek; fakat bunu kabûl edecek birini bulamayacak olan kimseyi de göreceksin… Peygamberimiz burada ileride vukû bulacak olan başka şeyleri de saymıştır. Daha sonra Adiy şöyle demiştir: Ömrüm yetti ve ben Hîre’den hevdeci içinde yolculuğa çıkıp, Allah’tan başka hiç kimseden korkmayarak (Mekke’ye gelip) Kâbe’yi tavâf eden kadını gördüm. Yine kendim Kisra b. Hürmüz’ün hazînelerini fetheden ordunun içinde bulundum. Şâyet ömrünüz olursa, muhakkak sizler de Hz. Peygamber’in buyurduğu gibi avuç dolusu altını sadaka olarak verecek olan kimseleri göreceksiniz.”7
Yine Peygamberimiz (sav) gizlice terk etmek zorunda kaldığı Mekke’den Medîne’ye hicret ederken, müşriklerin, bulana yüz deve verilecek diye ödül koyduğu bir hengâmede, kendisini tâkip eden Sürâka’nın çölde kendisine yetişmesi söz konusu olduğunda, şöyle buyurmuştur: Ey Sürâka! Sen Kisrâ'nın bileziklerini koluna takınacağın, kemerini kuşanacağın ve tâcını giyeceğin zaman nasılsın?!8 Zor zamânında kendisini yakalamak için peşine düşen kimseye O, İran’ın fethedileceğini müjdeliyordu.
Müslümanların yiyecek bir şey bulamadıkları Hendek savaşının o zorlu zamanlarında, Hendek kazımında kendisi de bizzat çalışmıştı. Hendekte kırılamayan kayaları tekbirler getirerek kırarken şu müjdeleri veriyordu:
Hîre şehrinin köşkleri, İran’ın Medâin şehri (Kisrâ’nın Beyaz Köşkü), Roma’nın şehirleri (Kayser’in Kızıl Köşkü), Yemen’in şehirleri fethedilecektir… Cebrâil de ümmetimin oralara hâkim olacaklarını bana haber verdi. Sevininiz ki ümmetim, yardıma ve zafere nâil olacaktır!9
O’nun şu fetih müjdelerini de biliyoruz: İki Roma da fethedilecektir. Önce Kostantiniyye’nin Roması, sonra da Batı Roma.10 Kostantiniyye (İstanbul), mutlakā fethedilecektir, onu fetheden komutan ne güzel komutandır! Onu fethedecek olan asker ne güzel askerdir.11
Müslümanlar asırlar boyu bu nebevî müjdelerle motive oldular, bu müjdelere nâil olmak üzere koşturdular. Peygamberimizin gösterdiği bu hedefleri gerçekleştirmek için durup dinlenmeden çalışıp gayret ettiler. Nitekim Osmanlı Pâdişahlarının Cülûs merâsiminde tekrarlanan şu ibretlik tablo onların bu hedefe nasıl odaklandıklarını bize anlatmaya yeterlidir:
Devlet geleneğine göre yeni tahta çıkacak olan Sultan, Eyub Sultan Câmii avlusunda kılıç kuşanarak cülûs (tahta çıkma) merâsimini gerçekleştirirdi. Her kurumun başı yeni sultāna beyatini/bağlılığını bildirirken ve Yeniçeri Ağası (Genelkurmay Başkanı) da bağlılığını bildirirken Sultan ile aralarında şu konuşma gerçekleşirdi:
Sultan sorardı: Asker evlatlarımız nasıldır?
Yeniçeri ağası cevap verirdi: Sultānımıza duācıdırlar.
Sultan, herhangi bir arzuları var mıdır, diye sorduğunda da şu cevâbı alırdı:
Sultānım, asker evlatlarınız derler ki, ecdâdımız İstanbul’u fethetmekle Peygamberimizin ilk müjdesine nâil oldular. Biz de Batı Roma’yı fethederek ikinci müjdeye nâil olmak dileriz. Onun için ilk seferimiz Batı Roma/İtalya üzerine olsun deriz!
Bu talep karşısında Sultan, İnşâallah der, tüm askerler de İnşâallah diye bağrışırlar ve merâsim bu şekilde sona ererdi.
İşte altı asır cihâna hükmetmiş olan Osmanlı, bu ruhla varlığını sürdürdü, bu ruhla üç kıtada at koşturdu. İstanbul Fâtihi’nin İtalya seferlerini planlarken vefât etmesi de sıradan bir olay değildir.
O halde müslümanlar olarak büyük düşünmek zorundayız. Bizim büyük hedeflerimiz olmalıdır. Büyük hedeflere ulaşabilmek için çok çalışmamızın, her bakımdan güçlü olmamızın gerekli olduğunu da unutmamalıyız. Çocuklarımızı bu ideal doğrultusunda yetiştirmeliyiz. Yaşanan olumsuzlukları aslâ büyütmeden yolumuza devâm etmeliyiz. Onlara, şu rûhu aşılamalıyız:
Allâh’ın rahmetinden ümîdinizi kesmeyin; doğrusu kâfirlerden başkası Allâh’ın rahmetinden ümîdini kesmez.12
Onların vâdeleri gün doğana kadardır. Gün doğması yakın değil mi?13
Gevşemeyin, üzülmeyin, inanmışsanız, mutlakā siz en üstünsünüzdür.14
Ümitvâr olunuz. Şu istikbâl inkılâbı içinde en yüksek gür sedâ İslâm'ın sedâsı olacaktır.
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Dipnotlar:
1 Bakara 2/214.
2 Âlu Imran 3/142.
3 Tevbe 9/16.
4 Muhammed 47/31.
5 Âlu Imran 3/140.
6 Hîre, Irak’ın Necef iline bağlı bir kazā merkezi olup Kûfe’nin 5 km güneyinde Mekke’ye takrîben 500 km mesâfede târihî bir şehir.
7 Buhārî, Menakıb 25 (3595); Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXX/196 (18260).
8 M. Asım Köksal, İslam Tarihi, II, 367.
9 M. Asım Köksal, İslam Tarihi, III, 46.
10 Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 176.
11 Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 335.
12 Yûsuf 12/87.
13 Hûd 11/81.
14 Âlu Imran 3/139.
Eylül 2025, sayfa no: 6-7-8-9
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak