Ara

Bursa’nın Mânevî Coğrafyası

Bursa’nın Mânevî Coğrafyası

“Bursa, rûhâniyetli bir şehirdir.”

Evliya Çelebi

Rûhâniyetli Şehir

Ünlü seyyâhımız Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde İstanbul’dan sonra gelip gördüğü ilk şehir olan Bursa’ya özel bir yer ayırır. Târihinden coğrafî özelliklerine, çarşılarından çeşmelerine velhâsıl buraya âit ne varsa ayrıntılı bir şekilde anlatır. Bu anlatım içerisinde şehrin mânevî coğrafyasına da değinir. “Gördüğüm şehirlerin hiçbirine benzemez” dediği Bursa’nın bu yönüne ilişkin hüküm cümlesi ise şöyledir: “Bursa, üzerinde nur dolaşan rûhâniyetli bir şehirdir.”

Evliya Çelebi’nin bu şekilde nitelediği Bursa, gerçekten de bu tanımlamaya daha fethinden itibâren sâhip olmuş bir şehirdir. Şehrin fâtihi kuşatmayı gerçekleştiren Osman Gâzi ve onun sağlık sorunları sebebiyle ordunun başına geçerek asıl fethi sağlayan Orhan Gâzi, bu fethi askerlerinin yanı sıra mâneviyat büyükleriyle sağlamıştır. Evliya Çelebi bu durumu; “Hacı Bektâş-ı Velî Horasan’dan gelip yetmiş evliyâ ile Orhan Gâzi’nin Bursa fethine katılmış” şeklinde anlatır. Geyikli Baba, Şeyh Abdal Musa, Şeyh Abdal Murad, Şeyh Karaca Ahmet Sultan, Şeyh Hasan Rufai ise Hacı Bektâş’ın kapılarını açtığı Bursa’nın Orhan Gâzi devrindeki diğer mâneviyat büyükleridir. 

Bursa’nın mâneviyat büyüklerinin farkında olan Evliya Çelebi, şehre gelir gelmez onlara âit türbeleri de ziyâret eder ve eserinde “Bursa Evliyâlarının Türbeleri” başlığında bir bahis açar. Geyikli Baba ile başlayan bu anlatım, Abdülganî bin Emir Şah’la biter. Çelebi bu iki isim arasında Molla Fenâri, Emir Sultan, Şeyh Abdurrahman Bistami Akbıyık Sultan, Süleyman Çelebi gibi isimler başta olmak üzere altmışa yakın evliyâdan söz eder. Evliya Çelebi, hepsini ayrı bir saygı ile ele aldığı bu isimler arasında bazıları hakkında daha geniş ve özel mâlûmatlar verir. Zîrâ bunlar, bu halka içerisinde daha önde olan kutup yıldızlarıdır. 

Şehrin Kandilleri

Bu isimler arasında ilk sırayı elbette Emir Sultan almaktadır. Buhara’dan Anadolu’ya gelip Bursa’ya yerleşen ve burada kurduğu dergâhıyla Bursa’yı aydınlatmaya başlayan bu büyük velî, Bursa’nın mâneviyat âleminin sembolü olmuştur. Ankara için Hacı Bayram, İstanbul için Eyüp Sultan, Konya için Mevlânâ ne mânâ taşıyorsa Emir Sultan da Bursa için aynı mânâyı taşımaktadır. Aynı zamanda Yıldırım Bâyezîd’in dâmâdı olan Emir Sultan, zamanla etkisini Bursa dışına da taşıyarak Osmanlı topraklarında yaygın olan tasavvufî kültürün en başta gelen öncülerinden olmuştur.

Bursa ârifleri içinde ismi özellikle anılması gereken bir başka isim ise Emir Sultan’ın müntesibi olan Süleyman Çelebi’dir. Bursa Ulu Camii'nde vefâtına kadar imamlık yapan Süleyman Çelebi’yi bugüne taşıyan asıl özelliği ise yazdığı, halk arasında Mevlid olarak bilinen Vesîlet’ün Necat isimli eseridir. Hz. Peygamber (sav)’e yönelik büyük bir aşkın ve coşkunun eseri olan bu eseriyle Türkçe’nin konuşulduğu bütün coğrafyalarda Hz. Peygamber (sav) sevgisini gönüllere nakşeden Süleyman Çelebi, bu eseriyle Türkçe’nin en büyük şâirleri katına yükselmiştir. Evliya Çelebi bu eseri “Benzersiz, az bulunur bir eser” olarak nitelemektedir.

Söz şiirden açılmışken Bursa’nın bir başka sûfî şâirinden de söz edilmelidir elbette… Bu zât, târihi Yûnus Emre’nin takipçilerinden olan ve uzun yıllar sâdece şiirleriyle bilinen, kabri ise Niyâzi Mısrî’nin mânevî keşfiyle gün yüzüne çıkarılan Âşık Yûnus’tur. O da Süleyman Çelebi gibi Emir Sultan’ın irfan mektebinde yetişmiş, ilâhileriyle nice gönüllere Allah, peygamber ve din sevgisini nakşetmiştir.

Yine Yûnus Emre yolunda eser veren Bursa-İznik’te medfun Eşrefoğlu Rûmî de Bursalı eren-şâirlerin en önde gelenlerinden biridir. Hacı Bayram dergâhında yetişen bu ulu şâir de tıpkı Süleyman Çelebi ve Âşık Yûnus gibi özelde Bursa’nın genelde bütün Anadolu coğrafyasının ulularındandır. Şiirlerinin yanı sıra Müzekkin Nüfus isimli eseriyle İslâm ahlâkının geniş kitlelere ulaşmasında etkili olmuştur.

Âlim Sûfîler

Bursa’da yaşayan sûfîler arasında şâirliği, ârifliği yanında âlimliğiyle de öne çıkmış isimler de vardır. Bunlardan biri Evliya Çelebi’nin “II. Murad ve Fatih döneminin en önemli âlimi” olarak vasıflandırdığı Molla Fenâri’dir. Asıl adı Fenâri Şemseddin Mehmet olan Molla Fenârî, Osmanlıların ilk Şeyhülislâmı olarak da bilinmektedir. Yüzden fazla eser yazmış bir ilim adamı olarak bu alanın en büyük isimlerinden biri olmuştur.

Bursa’nın bir başka önemli sûfî âlimi ise İsmail Hakkı Bursevî’dir. “Bursa’da yaşayan sûfîlerin en çok eser vereni” unvânına sâhip bu büyük velî Arapça, Farsça, Türkçe birçok eserin müellifidir. Onun bütün İslâm dünyasında tanınmasına sebep olan eseri ise Rûhu’l Beyân adını taşıyan tefsîridir. Kendisi aynı zamanda Yûnus Emre şiirlerinin önemli şârihlerinden biridir.

Bursa’da yaşayan mâneviyat büyüklerinden bazıları ise başta İstanbul olmak üzere diğer şehirlere de etki etmiş isimlerdir. Bunlardan biri, “asrın zâhid ve âbidi” olarak bilinen Mehmed Muhyiddin Üftâde Hazretleridir. Celvetiye tarîkatının da kurucusu olan ve “Bursa’nın kutbu” olarak bilinen bu büyük mürşidin bir özelliği de İstanbul Anadolu yakasının Eyüp Sultan’ı olarak kabûl edilen Aziz Mahmud Hüdâyi’nin şeyhi olmasıdır.

Bu özellikteki bir diğer isim ise Bursa'da çilehanesinin yanında yaptırdığı ekmek fırınında somun pişirip çarşı-pazar dolaşarak onları halka dağıttığı için Somuncu Baba olarak tanınan Şeyh Hamid-i Velî’dir. Bursa Ulu Camii’nin açılış hutbesini okumuştur. Bu hutbede Fâtiha’yı yedi farklı sûrette tefsîr edince sırrı fâş olmuş, bu olay üzerine Bursa’dan ayrılarak Aksaray’a gelmiş, ardından Hacı Bayram Velî’yi irşâd için Ankara’ya gitmiş, daha sonra Darende’de vefât etmiştir.

Bursa’da yaşayan sûfîler zümresine âit daha pek çok isimden bahsedilebilir. Meselâ bunlardan Davud-u Kayserî’nin ismini özellikle anmalıyız. Anadolu tasavvufunun zirve ismi Muhyiddîn Arabî’nin meşhur eseri Füsûs’ul Hikem’e yazdığı şerhi asırlardır din ve tasavvuf dünyâmızı aydınlatmaktadır. Yine Abdüllatif Kudsi, Ahmet İlahi, şiirleri ve tasavvufî eserlerinin yanı sıra uzay ve astronomi ile ilgili eserler de yazan Şeyh Vefâ, Ali Mağribi, yine çok önemli bir tasavvuf klasiği olan Molla Cami’nin Nefhat’ül Üns kitabını Türkçe’ye çeviren Lamii Çelebi… Sûfî şâir-âlimler halkasının diğer önemli isimleridir. Lâmi Çelebi’nin bir başka önemli özelliği ise yaşadığı şehir için “Şehrengiz-i Bursa” isimli bir eserin de müellifi olmasıdır. Bursa Mevlevihanesi’nin kurucusu Ahmet Cünuni Dede, Bursalı sûfîlerin başta Emir Sultan’ınki olmak üzere menâkıplarını kitap hâline getiren Hüsâmeddin Bursevî, Gülşeniye tarîkatı şeyhlerinden Şemlelizâde Ahmet Efendi, Nakşibendi yolunun büyüklerinden Abdullah Münzevi, hayatının bir döneminde Bursa’da kurduğu Mısriyye dergâhında irşad faaliyeti yürüten Niyazi Mısrî ve isimlerini sayamadığımız pek çok velî Bursa’nın mâneviyat semâsının kandilleri olarak gönülleri aydınlatan sûfîlerdir. 

İlim ve İrfan Mektepleri

Bursa’nın mânevî coğrafyasından söz ederken bütün bu isimleri yetiştiren ve onların hizmetlerini sürdürdüğü mâneviyat mekteplerinden (tarîkatlardan) de söz etmeliyiz. Bursa’da bu anlamda pek çok tarîkatın birer ocak/mektep olduğunu görürüz. Yeseviyye ile başlayan bu halkada Kazeruniyye, Bektaşiyye, Semerkandiyye, Celvetiyye, Mısriyye, Nakşibendiyye, Eşrefiyye…bu mekteplerin en önde gelenleridir. Bursa’da Evliya Çelebi’nin naklettiğine göre o yıllarda 300 kadar dergâh bulunmaktadır. Mevlevîhane, Emir Sultan, Zeyniler, Üftade, Abdal Murad, Geyikli Baba, Abdal Musa, Akbıyık Sultan, Gülşenî, Halvetî, Kadirî, Nakşibendî, Sadî, Rifaî…tekkeleri ise bunlardan bazılarıdır.

Bursa’nın mâneviyat iklimini oluşturan irfân mekteplerinin yanı sıra ilim mekteplerinden de söz etmeliyiz. Zîrâ Osmanlı asırlarında ilim irfânın, irfân da ilmin ayrılmaz bir parçası, tamamlayıcısı idi. İrfân ehli, önce medreselerde tâlim ve terbiye görmüşler, ardından irfân mekteplerinde bu ilimlerini irfânla taçlandırmışlardır. Bu yüzden medreseleri de bu mânevî coğrafyanın temel kurumları olarak görmek gerekir. Bursa’da nasıl tarîkatlar ve dergâhlar çoksa bu durum medreseler için de böyledir. Yeşil, Muradiye, Yıldırım, Ahmet Paşa, İvaz Paşa medreseleriyle başlayan bu liste de bir hayli uzar gider. Nitekim bu durumun farkında olan Evliya Çelebi de bu bahisteki sözünü şöyle bitirir: “Medreselerin detayına girmedim. Zîrâ medreseleri yapanıyla, derecesiyle, mahallesiyle anlatmaya kalksam bir cilt olur.”

Şehrin Kalbi: Câmiler

İlmin, irfânın kapılarını okumuş-câhil, köylü-şehirli… hiçbir statü ayrımı yapmadan bütün mü'minlere açan câmiler de Bursa’nın mânevî coğrafyasının bir başka güzelliği ve zenginliğidir. Şehrin kalbi olan Ulu Cami’yle başlayan bu listeye de Yeşil, Emir Sultan, Alaeddin, Musa Baba, Hacılar, Zeyniler, Üftade Câmii gibi pek çok câmiin ismini eklemek gerekir. Bunlardan, Ulu Cami’yi Yıldırım Bâyezîd Han yaptırmıştır. Çelebi, bu câmiyi “Bursa’nın Ayasofyası” olarak niteler. Sultan Orhan Gâzi Câmii ise Bursa’nın fethinden hemen sonra yapılan ilk cami olma özelliğini taşır. I. Murat Han Camii, Yeşil İmareti adıyla meşhur Yeşil Cami, Muradiye, Molla Arap, Üftade, Namazgah Câmileri… şehrin diğer mâneviyat merkezleridir.

Bu arada, Bursa’da sosyal hayâtın da bu mânevî atmosfere göre şekillendiğini, Bursa’nın hanlarından çarşılarına, sokaklarından çeşmelerine kadar bu mânevî havayı yansıtan bir şehir olduğunu da söylemek gerekir. Dolayısıyla hayat, insan, tabiat, madde, mânâ bu şehirde bir âhenk içinde kendini gösterir.

Sözün sonunda Evliya Çelebi’nin Bursa ile ilgili şu sözünü bir daha analım: “Bursa, üzerinde nur dolaşan rûhâniyetli bir şehirdir.” Dolayısıyla eğer bugün bir Bursa varsa ve bu şehir hâlâ başkent güzelliği taşıyorsa, güçlü bir kültür-sanat ve mâneviyat şehri ise işte bütün bu özelliklerini bu mâneviyat büyüklerine borçludur.

Ekim 2023, sayfa no: 50-51-52-53

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak