Ara

Bu Şarapçı Noel Baba Kimin Babası? / Ahmet Anapalı

Benim bir zamanlar Dede Korkut’um vardı. Pir Sultanım, Karacaoğlan’ım, elindeki kılıcını dağlara doğru kaldırarak Bolu Beyi’ne Türkçe meydan okuyan Köroğlu’m vardı. İmam Tâberi’den Halid Bin Velid Hazretleri’nin kahramanlıklarını dinler, Uhud meydanına yıkılan Hazreti Hamza’nın başucunda ağlar, Şehâdet parmağıyla önüne çıkan denizi göstererek “SEN ŞÂHİT OL YÂRAB, EĞER ÖNÜME BU DENİZİ KOYMASAYDIN BÜTÜN DÜNYÂYI MÜSLÜMAN YAPACAKTIM” diyen Târık Bin Ziyad’la Atımızı denize sürerdik. Sırtını dağlara dayayan Dadaloğlu ile dertleşir, Yûnus’umla Allâh’ı arar, Hocam Nasrettin’le gülerdim. Ahmet Yesevi “Evlat” derdi bana… Hacivat’ la Karagöz dünyâsının “pişekârıydım” ben. Karamanoğlu Mehmet Bey, Türkçemizin bekçisiydi. Fâtih Sultan Mehmed’le İstanbul’un surlarına dayanır, Yavuz Sultan Selim’le Sina Çölü’nü geçer, Kânûnî Sultan Süleyman’la Macaristan’a akın ederdim.  Dünyâ “Efendim” derdi bana.   Selahaddin Eyyubi ile omuz omuza Kudüs’ü, Ömer Muhtar ile Libya’yı, Şeyh Şamil ile Çeçenistan’ı, Aliya İzzet Begoviç’le Bosna’yı, İsa Yusuf Alptekin’le Doğu Türkistan’ı,  Ebul Feyz Elçibey’le Azerbaycan’ı savunurdum. Ümmetin gökyüzünde parlayan bu şanlı güneşleri her sene bize gelirdi.   On yıllar var ki buralara uğramaz oldular. Bizi sâhipsiz ve gâyesiz bıraktılar. Onların yokluğunda Önce kırmızı burunlu, şişko, utancından değil içtiği şaraplardan yüzü kızarmış, evlere kapı yerine bacalardan giren sarhoş Noel Baba geldi semtimize, Sonra onun nereden peydahladığı bilinmeyen şımarık, züppe torunları volta attılar şehir meydanında… Çağdaşlaşıyor muyduk bilmiyorum ama yozlaşıyorduk.   Hipermarketler, shopping center’lar, trendler, inler-outlar, showlar, cafeler, dublexler, triplexler, aqualandlar, mediumlar, largelar, xlargelar, djler-vjler, mauslar, klâslar, fastfoodlar, fast-lovelar, netbooklar, rezervasyonlar, transferler, defanslar ve daha niceleri dilimize girdi. Âşık olduğumuz insana önce “ I Love You” , Sonra “Always Love You” demeye başladık. Adımız Ahmet’ti, Mehmet’ti, Ayşe’ydi, Fatma’ydı. Müslüman ananın müslüman babanın evlâdıydık. Ama İngilizce düşünüp, “Turkche “ konuşup, kırmızı kukeletalarla, takma sakallarla ışıl ışıl caddelerde serserice gezerek güya eğleniyorduk.   Nasrettin Hoca’mın fıkraları ile güldüğüm, Yûnus’umun şiirleriyle eridiğim, Mevlânâ’nın sözleriyle piştiğim, Köroğlu’nun isyânı ile coştuğum, Fâtih’ten, Yavuz’dan bize miras bu Müslüman memleketin sokaklarında bu bize yabancı, başkalarının babası geyikçi sarhoş “Noel Baba’nın”! ne işi var?   Bir millet kültürünü korumaz ve ona sâhip çıkmazsa dağılmaya ve yok olmaya mahkûmdur. Bunun en önemli göstergesi dili ve önemli günleri kutlama biçiminin nasıl olduğudur. Kültür bir milletin hür olduğunun en mühim göstergesidir. Sömürge zihniyetiyle her yere saldıran güçler saldırdıkları yerin bilin bakalım önce hangi özelliğini katlediyor?   Elbette ve tabii ki kültürünü ve dilini…   Müslüman genç kendine ilham arıyorsa dışarıda değil kendi özünde aramalı.      ABDULHAMİD HÂN’IN TORUNU MÜSLÜMAN GENÇLİK,      Dînî Mizâcını; SÜLEYMAN ÇELEBİ’de…   Derinlik ve olgunluğunu; ÖMER MUHTAR’da...   Mâverâ Hummâsını; YÛNUS EMRE’de…   Kahramanlık Hayâlini; BATTAL GAZİ’de…   Yiğitlik ve meydan okumayı; SELAHATTİNİ EYYÜBİ’de…   Allah Resûlü’ne itaatini; HZ: EBUBEKİR’de…   İslam Adâletini; ÖMER BİN HATTAB’ta…   Tepki ve İsyan Ruhunu; KÖROĞLU’nda…   Nükte ve Hicvini; NASREDDİN HOCA’da…   Halk Duygu Kumaşını; KARACAOĞLAN’da…   Sosyal Adalet ve Yardımlaşmayı; AHİ EVRAN’da…   Hassâsiyet cevherini; FUZULÎ’de…   Edâ ve Estetik Rûhunu; BÂKİ’de…   Kuru Mantık ve Aklını; NÂBİ’de…   Belagat ve Hırçınlığını; NEFİ’de…   Şive ve Zerafatini; NEDİM’de…   İrfan ve İnceliğini; ŞEYH GALİP’te…   Usûl ve Sistemini; KÂTİP ÇELEBİ’de…   Târih Ölçüsünü; NAİMA’da…   Nas ve Kalıp Bilgisini; EBU SUUD EFENDİ’de…   Görgü ve Merâkını; EVLİY ÇELEBİ’de…   İlmî Tahayyülâtını; ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI’da…   Dekor ve Zevkini; YESARİ ASIM’da…   Plastik Fikrini; MİMAR SİNAN’da…   Fonetik Fikrini; DEDE EFENDİ’de…   Çanakkale Rûhunu; MEHMET ÂKİF’te…   Yaşama Zevkini; YAHYA KEMAL’de…   Allah Uğruna Cihâdını; NECİP FAZIL’da…   Dik Duruşu ve Asâleti; OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ’de…   Osmanlılık Şuurunu; YAVUZ SULTAN SELİM’de…   Pes Etmeden Cihâdı; FAHRETTİN PAŞA’da…   Allah Uğrunda Ölmeyi; ÜRDÜNLÜ HATTAB’da   Allah Düşmanıyla Çarpışmayı; ÇEÇEN ŞAMİL BASAYEV’de…   bulduktan ve bu husûsiyetleri gönül bahçesinde yeşerttikten sonra, Ayasofya Camii Şerifi’nde Cuma namazını kılıp okunan hatm-i şerifler eşliğinde Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâvâ taşını gediğine koyup bir gün  Türk Bayrağını yeniden şahlandıracaktır.               Surda Bir Gedik Açtık Mukaddes mi Mukaddes…             Ey Kahbe Rüzgâr, Artık Ne Yandan Esersen Es…       Bu şarapçı ve bacacı Noel Baba acaba kimin babası?       Kitleler halinde çıldırıyor, milli benliğimiz kaybediyoruz…               Dünya çapında her sene yılbaşı çılgınlığından ötürü milyonlarca çam ağacı katlediliyor. İşin tuhafı bu tabiat katline dünya Yeşilay örgütlerinden tek bir itiraz olmuyor                              

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak