Evliliklerin ilk ve en önemli adımıdır nikâh. Salonda sizi seven onlarca insanın bakışları eşliğinde hayâtınızı bir başkası ile birleştirme adımıdır. Bu süreç tarafların kendi istek ve irâdesi ile gerçekleşir. Salonda sevinç, neşe ve mutluluk hâkimdir.
Ancak öyle bir süreç vardır ki, istemeye istemeye bir salona girersiniz, istemeye istemeye “evet” dersiniz, hüzün dolu gözyaşları ile de çıkarsınız salondan. Bu salonun adı, bir önceki salon ile aynı değildir. Hem daha küçüktür, hem sıkıcıdır, huzursuz edicidir. Mahkeme duvarı gibi soğuk ve asık yüzlere baktığınızda, nerede, hangi salonda olduğunuzu hemen anlarsınız.
İkisine de heyecanla girersiniz, ama birinden mutlu diğerinden bitkin çıkarsınız.
Sâdece salondan çıkmaz, evlilikten, birliktelikten, eş olmaktan çıkarsınız. Bu çıkışın, bu gidişin, bu ayrılışın adı boşanmadır. İkinci bir imzâ ile birinci imzânın izleri kalmamacasına silinir âdetâ gözyaşları eşliğinde.
Evliliğin son ve soğuk durağı, kara ve kapkaranlık sayfası, boş boş bakışlar eşliğinde eşlerin ayrılması, yuvanın dağılmasıdır boşanma.
Nikâh salonunda sevgi ve neşe dolu bir heyecanla, nikâh memurunun sorusuna “Eveeet!..” deyip imzâ atmaya bedel, boşanmada, nefret ve intikam duygusu ile doluyuz mahkeme koridorlarında.
Peki nasıl oldu da evlenip, kurmak için hayâllerimizi, ümitlerimizi ve imkânlarımızı seferber ettiğimiz aynı yuvayı, bu kez dağıtmak için mahkeme koridorlarında dolaşıyor ve hâkim karşısında yer alıyoruz?..
Boşanmak bir “boş vermektir” aslında. Öğrenci dersine çalışmadığında yazılı kâğıdını boş verir. Yâni hiçbir cevap yazmadan bomboş bir kâğıt teslim eder öğretmenine.
Kimi zaman, ağır geldiği için bizler de hayâtı, sorunları, zorlukları boş verir, ortalıktan kayboluruz. Ama bu boş vermeler bize hiçbir şey kazandırmaz. Döndüğümüzde, daha çok büyümüş ve birikmiş olarak bizi karşılar sorunlar. Zîrâ “boş vermek” sorunları çözmez, aksine biriktirir ve çıkmaza sokar bizleri.
Eşinden boşananlar, mahkemenin karar verdiği gün boşanmadılar. Ondan önce başlamıştı süreç. Mahkeme karârı sâdece resmiyet kazandırmış oldu yaşananlara. Olan biteni hep boş verdik, kaçtık. Sorunları görmezden geldik. Kaçışın mahkeme kapısında son bulacağı çoğumuzun aklına bile gelmez.
Boş vere vere boş olduk ve boşandık.
Boşanmalar “boş verme”nin acı meyvesidir.
Eşler arası yaşanan her olay çözüme mutlaka kavuşmalıdır. Özür yetmez, onarılmalıdır. Onarılmayan her sorun, bir sonraki sorunun tohumu olur ve toprağını bulunca hemen baş çıkarır diken gibi.
Yaşanan her sorun, çözüme kavuşmamış önceki tüm sorunları da arkasına alır öyle çıkar karşınıza. Çözümü daha da zorlaşır sorunların. Öyle bir an gelir ki, dağ gibi problemler sizi korkutur ve çözümü kaçmakta bulursunuz. İşte bu kaçışın bir diğer adıdır boşanma.
İstatistikler ve araştırmalar bize gösteriyor ki, boşanan âilelerin yaşadığı sorunların aynısını veya benzerini, mutlu bir şekilde yaşamlarını devâm ettiren âileler de yaşıyorlar.
Evet. Âile ve evlilik sorunları üç aşağı beş yukarı aynıdır.
Peki nasıl oluyor da birileri bu sorunlara rağmen mutlu iken, birileri ayrılmakta buluyor çâreyi?
Cevap basit: Birileri boş veriyor birileri baş.
Boşananlar boş, başaranlar ise baş veriyor. Yâni kafa yoruyor, zihin patlatıyor ve doğru çözümler arıyor baş verenler. Tıpkı dersini çalışıp, yazılı kâğıdını dolu dolu vererek başaran bir öğrenci gibi.
Nitekim başarılı öğrenci baş, kâğıdını boş veren öğrenci ise dersini boş vermekle sonuca gidiyorlar.
Her âile sorun yaşar, ama her âile sorun çözemiyor olabilir. Her öğrenci sınava girer ama her öğrenci soruları doğru cevaplandıramıyor.
Okul hayâtında boş verenler hep pişmân olmuşlardır gelecekte, “neden ders çalışıp devâm etmedim” diye. Hayat okulu, özellikle de âile okulu da aynen böyledir.
“Bir önceki evliliğimde şunları yapsa idim, boşanmazdık!..” diyen onlarca danışanım olmuştur.
Yapılması gerekenler yapılmayınca, olması gerekenler de olmuyor. Bidona su konmazsa boş kalır. Hele altı delikse bidonun… Boşanır gider.
Eşler boşanmadan önce, hatâlarımızın ve ihmâllerimizin oluşturduğu boşluklardan sevgi, saygı ve güven boşanır gider evden. Eşleri bir arada tutan bu değerler gidince, boşanmak acı bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Demem o ki, önce güven boşanır evden. Ardında saygı ve sevgi tâkip eder. Sırada bekleyen ise eşler oluyor.
Huzurdan, sevgiden, anlayıştan, sabırdan, ilgiden, iltifattan yana boş olan yuvaların aktörleri dolu olamazlar. Bir doluluk olsa bile bu kin, nefret, öfke ve intikam olur.
Birbirinin gözlerine dolu dolu bakanlar, kalbi sevgiden yana dolu olanlar boşanmazlar. Onlar birbirini boşa anmazlar, sevgi ile saygı ile anarlar.
Boşa aldığınız aracınızı bekleyen tehlike, boş verdiğiniz yuvanızı da bekliyor demektir. Evde yaşanan her sorun çözüm bekliyor eşlerden... Boşanmak istemiyorsanız sorunları boş vermeyin, başınızı, aklınızı, vicdânınızı verin ve çözün.
Sorun çözen âile çözülmez.
Ya sorunu çözeceğiz veya sorun karşısında çözüleceğiz.
Sizin çözemediğiniz sorun, sizi çözer.
Eve giderken elimizin değil, kalbimizin, düşüncelerimizin boş olmamasına dikkat edelim. Kalbi sevgi, kafası ilgiden yana dolu olanların yolu mahkemeye düşmez. İlle de boş verecekseniz gurur ve kibrinizi, inat ve kıskançlığınızı, yersiz ve anlamsız beklentilerinizi boş verin, onlardan yana boş olmaya çalışın. İlle de boş verecekseniz, saatlerce izlediğiniz haberleri, maçları, dizileri boş verin.
İlle de boş verecekseniz, boşanmayı boş verin.
Hâsılı huzur âilededir, gerisini boş verin…
Ferhat Aslan
Âile Danışmanı ve Psikoterapist
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak