Ara

Bireyin/Sâlikin Yaratıcısının Temînâtı Altında Olduğunu İdrâk Etmesi: Tevekkül Bilinci

Bireyin/Sâlikin Yaratıcısının Temînâtı Altında Olduğunu İdrâk Etmesi:  Tevekkül Bilinci
‘Teveccüh-i birle tevhîd ü tevekkül kıl da tefvîz et, Ve sabr ü züll ü teslîm ü rızâ fakr ü fenâya yet.’1
 İrâde ve azmin son halkası olarak kabûl edilen tevekkül,2başkasına itimâd etmek ve güvenmek’ anlamlarına gelen bir kavramdır.3 Kur’ân-ı Kerim’de ‘tevekkül’ kavramı altmış sekiz yerde ve dâimâ îmân ile ilişkili olarak geçmektedir.4 Âyet-i kerîmelerde ‘Mü’minler Allâh’a tevekkül etsinler5, ‘Tevekkül edenler Allâh’a tevekkül etsinler6 ve ‘Eğer mü’min iseniz Allâh’a tevekkül ediniz7 gibi sigalarla/formatlarla tevekkül hâline mü’minin/sâlikin ulaşması ve bu hâlin kişiyi içerisine aldığı kulluk şuuruyla bireyin/sâlikin hayâtını idâme ettirmesi emredilmektedir. Tevekkül; mü’minin/sâlikin Allah Teâlâ’nın her türlü noksanlıktan uzak olduğunu bilerek, bir kul olması hasebiyle üzerine düşeni yapması ve istenilen sonucu elde edebilmek için Allah Teâlâ’ya güvenmesini ifâde eden bir kavramdır.8 Bu kavramı Razi şu şekilde târif etmiştir: ‘İnsanın kendi irâdesindeki işin zâhirî sebeplerine başvurup yerine getirdikten sonra artık kalbini onlara değil mutlak ve herşeye kâdir olan Cenâb-ı Hakk’ın ismetine bağlamasıdır.’9 Yakın târihimizin önemli âlimlerinden birisi olan Elmalılı Hamdi Yazır ise tevekkülü şu şekilde tanımlamıştır: ‘Allâh’a güvenmek, kader ve kazâya râzı olmak ve işin sonucunu Allâh’a bırakmaktır.10 Bu tanımlardan anlaşılmaktadır ki tevekkül kavramı Allah Teâlâ’ya cân u gönülden bağlanmayı, O’nun her türlü takdîrine boyun eğmeyi ve kul olarak kişinin üzerine düşeni yapmasını ifâde eden kapsamlı bir kavramdır.11 Hz. Peygamber (sav) de ‘Siz Allâh’a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz O(cc) sizleri de kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı; sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz12 hadîs-i şerîfiyle tevekkülün bireyin/sâlikin hayâtındaki önemine işâret buyurmuşlardır. SÛFÎ DÜŞÜNCEDE TEVEKKÜL MAKÂMININ DERECELERİ Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerifler çerçevesinde konuyu enine boyuna inceleyen sûfîler de tanımı, aşamaları ve özellikleri gibi boyutlarıyla tevekkül konusunu değerlendirmişlerdir. Örneğin Hamdûn el-Kassâr (ö.271/884) tevekkülü şu şekilde târif etmiştir: ‘Tevekkül, Allâh’a sımsıkı yapışmak ve O’na itimâd etmektir.13 Cüneyd-i Bağdâdî (ö.297/909) tevekkülü ‘Allâh’a karşı kulun var olmadan önceki gibi olması, her işi Allâh’a havâle etmesi ve Allah için olması14 şeklinde tanımlamıştır. Zünnûn-ı Mısrî (ö.245/859) ise kulluk bilincine vurgu yaparak tevekkülü ‘Nefsi Rab olma durumundan çıkarıp kul yapma vaziyeti15 şeklinde târif etmiştir. Sûfîlerin bu tanımlarından, farklı makam ve dereceleri sebebiyle birbirinden çok farklı tanımlarla tevekkül kavramını ele aldıkları gözlemlenmektedir. Sûfîlerin, tevekkülün aşamalarından bahsettiklerine de şâhit oluruz. Örneğin Câhidî Ahmed Efendi, tevekkülün üç aşamadan oluştuğunu söylemiştir. Ona göre tevekkülün ilk aşaması bütün sebeplere sarılmayı gerekli kılan ‘tevekkül makâmı’dır. İkinci aşaması ise insanlardan ümîdi kesmeyi, sırf Allâh’a dayanmayı ifâde eden ve sebeplere sarılmaya gerek duyulmayan makamdır. Tevekkülün üçüncüsü aşaması ise bireyin/sâlikin tevekkül olgunluğunu görmemesini ifâde eden aşamadır. Burada sâlik Allah Teâlâ’yı Rab, kendisini de kul olarak görmeli ve herşeyi Allah Teâlâ’ya havâle etmelidir. Câhidî Ahmed Dede’nin bahsettiği tevekkül aşamalarında sâlike özel bâzı durumlardan bahsettiği gözlemlenmektedir. Ona göre, ikinci ve üçüncü aşama yâni daha ileri derecelerde olan sâlik insanlardan, sebeplerden ve tevekkülün bireyde/sâlikte meydana getirdiği şuur hâlinden dahi sıyrılarak Rabbine yönelmeli, kul olarak üzerine düşeni yapıp sonsuz güç kaynağından beslendiğini bilerek kararlı ve gayretli olmaya çalışmalıdır.16 Sûfîler tevekkül konusunda ‘bir işi bir kimseye havâle ve sipâriş etmek, anlaşmaya varmak için karşılıklı görüşmek, teslîm olmak’17 gibi anlamlara gelen ‘tefvîz’ kavramından da bahsetmişlerdir. Onlara göre tefviz, ‘bireyin/sâlikin tüm işlerini Allâh’a havâle etmesi ve O’nun yaptığı her işi gönül rahatlığıyla karşılaması, hiçbir hususta ne dil ne de kalb ile O’na itirâz etmemesi, sızlanmaması, içinde bir rahatsızlık dahi hissetmemesi’ demektir. Sûfîler, teslim ve tevekkül ehlinin ara sıra da olsa takdîre râzı olmama hâliyle karşı karşıya kalabileceklerini ancak tefvîz ehli olan kimsenin/sâlikin her türlü takdîre boyun eğeceğini belirterek tefviz makâmının tevekkül ve teslim makâmından üstün olduğunu ifâde etmişlerdir.18 TEVEKKÜL, KADERE ÎMAN VE GAYRET ÜÇGENİNDE BİREYİN/SÂLİKİN TAVRI Sûfîlerin genel olarak çalışmaya, gayret göstermeye, teslîmiyete ve her şeyi Allah Teâlâ’ya ısmarlamaya dayandırarak açıklamaya çalıştıkları tevekkül anlayışları bâzı kesimlerce onların ‘zâhirî sebeplere sarılmaya gerek duymayan bir anlayışa sâhip oldukları’ şeklinde yanlış bir değerlendirmeyle ve İslâm’ın temel kabûllerine ters düştüğü gerekçesiyle eleştirilmiş ve günümüzde de eleştirilmeye devâm edilmektedir. Bu durum sûfîlerin kavramlara yükledikleri anlamları bilmemek veya kullandıkları kavramları değerlendirirken göz önünde bulundurdukları hususları görmezlikten gelmekten kaynaklanmaktadır. Yanlış tevekkül telakkîlerine Elmalılı’nın ‘Tevekkül, bütün güç ve kudretin Allâh'a âit olduğunun bilinmesi, her hususta ona güvenilmesi; bununla berâber emrine ve takdîrine gönül hoşluğu ile teslimiyet göstererek kulluk görevlerinin gereğince yerine getirilmesidir’19 kanaatiyle hareket ederek cevap veren sûfîlere göre sebeplere sarılmamak Allah Teâlâ’nın takdîrini hiçe saymak anlamına gelmektedir ki böyle yanlış bir tavrın içerisinde olmayı onlar asla uygun görmemişlerdir. El emeğiyle geçinmeyi bir onur ve vazîfe telakkî eden sûfîlerin ‘miskinlik’ kavramındaki anlam kaymasından dolayı yanlış ve eksik bir şekilde tanındıklarını/şöhret bulduklarını ifâde edebiliriz. Sûfîler miskini ‘varlık duygusundan sıyrılan, varlığı yokluğa çeviren, kendisinde hiçbir varlık görmeyen kimse’20 olarak tanımlarken zamanla bu kavram onların ‘dünyâdan el-etek çeken, bir lokma bir hırka anlayışına sâhip ve başkalarının sırtından geçinmeyi mârifet olarak gören insanlar’ şeklinde algılanmalarına sebep olmuştur.21 Çalışma ve gayret konusunda, kendisi de sûfî meşrep birisi olan Mehmet Akif’in ‘Müslümanlar azim ile emek harcamalı, ardından da tevekkül etmelidirler. Bu, onların görevidir. Bu emek ve çaba harcama sırasında ye’se kapılmak Müslüman’a yakışan bir davranış değildir; emek ve gayret içinde olan bir Müslüman için aşılmayacak engel, ulaşılamayacak hedef yoktur’22 tesbitleri sûfîlerin genel tavırlarını yansıtan bir vesika niteliğindedir. İpekçilikle uğraşan Cüneyd-i Bağdadî; tıpla ilgilenen Akşemseddin (ö.864/1459), İbrahim Tennurî (ö.8871482) ve Kadı Burhaneddin (ö.800/1398); dericilikle uğraşan Arakıyecizade Mevlana Şemseddin (ö.?); eyer, semer ve kemercilik ile meşgûl olan Serrâc (ö.378/988); demircilik yapan Ebu Hafs Haddâd (ö.324/800); ekmekçilik sanatındaki mahareti ile tanınan Somuncu Baba (ö.750/13499); bıçakçı olan Ömer Dede (ö.880/1475); terzilik mesleğini icrâ eden Terzi Baba (ö.1264/1847) ve Zaralı Muttalib Efendi (ö.1412/1991); hattatlık yapan Yahyalılı Hacı Hasan Efendi (ö.1987); ticâretle geçimini temin eden Darendeli Hacı Hasan Efendi (ö.1983), siyâsetle içli dışlı bir hayat sürdüren Tokatlı Mustafa Hâkî Efendi (ö.1921), Sivaslı Mustafa Takî Efendi (ö.1925) ve diğer meslek kollarında büyük bir şöhrete sâhip olan sûfîler sûfîlerin başkalarından geçinmekten hayâ eden, rızkını el emeğiyle temin edip helâlinden kazanmaya özen gösteren ve başkalarına ikrâm etmeyi Allâh’ın rızâsını kazanmaya vesîle gören anlayışlarını yansıtmaya yeterli örneklerdir kanaatindeyiz.23 Netîce olarak ifâde etmemiz gerekirse tevekkül, teslim ve tefviz kavramları sûfîlerin çeşitli yönleriyle târif ve tecrübe ettikleri kavramlardandır. Çok boyutlu bir şekilde tevekkül kavramını inceleyen sûfîler, bu makâmı/hâli genel anlamda ‘Allah Teâlâ’ya, takdîrine ve emirlerine teslîm olma’24 bağlamında değerlendirmişlerdir. Miskinlik anlayışları sebebiyle zaman zaman eleştirilen sûfîlere bu konuda haksızlık yapıldığı tesbitinde bulunabiliriz. Meselenin, sûfîlerin kullandıkları kavramların içeriğini nasıl doldurduklarının tesbit edilmesiyle giderileceği kanaatindeyiz. Dipnotlar: [1] Erzurumlu İbrahim Hakkı, Sefînetü’n-Nûh min Vâridâtü’l-Fütûh, AÜFEF Erzurumlu İbrahim Hakkı Arş. Mrk. Kütp., Dmb. No: 16, vr. 1/a. 2 Hayati Aydın, ‘Kur’ân’da İrade-Azm ve Tevekkül’, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Yıl: 9 [2008], sayı: 22, s. 70. 3 Cürcânî, Tarfiât, Dârü’l-İrşad, Kahire 1991, s.78, 282; Fîrûzâbâdî, Kâmûsu’l-Muhît, s. 428, İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, c.XIII, s.21. 4 Kur’ân-ı Kerim Lügati, Çev. Mahmut Çanka,, İstanbul 1991, s.559-560. 5 Âl-i İmran 3/160. 6 İbrahim 14/12. 7 Maide 5/23. 8 Fikret Karaman, ‘Tevekkül İnancı Üzerine Bir İnceleme’, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi; Sayı:I, Elazığ 1996, s.70. 9 Razi, et-Tefsirü’l-Kebir, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1990, c. IX-X, s.55. 10 Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Feza Gazetecilik A.Ş., Sad: Komisyon, İstanbul 1994, c.X, s.487. 11 Geniş bilgi için bkz., Ragıb el-Isfahani, Müfredât, s.834-835; Komisyon, Mu’cemu’l-Vasît, s.1054-1055; Komisyon, Müncid, s.916. 12 Tirmizî, Zühd 33; İbn Mace, Zühd 14. 13 Kuşeyrî, Risale, s.163; Sühreverdi, Avarifü’l-Maarif, s.621. 14 Kelâbâzî, Taarruf, s.151; Sühreverdi, Avarifü’l-Maarif, s.621. 15 Kuşeyrî, Risale, s.165; Gazali, İhya, c.IV, s.256, 258. 16 Câhidî, Kitabu’n-Nasîha, vr.113b. 17 Ragıb el-Isfahani, Müfredât, s.582; Ankaravî, Minhâcu’l-Fukarâ, s.175. 18 Serrac, Lüm’a, s.212; Kuşeyrî, Risale, s.171; Sühreverdi, Avarifü’l-Maarif, s.662; Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s706; Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s.520. 19 Sabri Yılmaz, ‘Elmalılı’ya Göre Kader İnancı ve İnsan Hayatındaki Yeri’, Günümüz İnanç Problemleri Sempozyumu, 7–9 Eylül 2001, Erzurum, s. 174. 20 Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s.249. 21 Geniş bilgi için bkz., Fatih Çınar, ‘Sûfî Miskin (mi) dir(?)’, Yeni Dünya, Yıl: XXI, Sayı: 243, s.52-56. 22 Ertan Erol, ‘Safahat’ta Emek ve Gayret Kavramları Üzerine’, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, c.V, Sayı: XXI, s.113-114. 23 Fatih Çınar, ‘El Emeği ve Sûfîler’, Somuncu Baba, Sayı:LXXXV, s.43–46. 24 Kadir Özköse, ‘Allah’a Güven Duygusunun Zirvesi: Tevekkül Makamı’, Somuncu Baba, Sayı: 157, s.26-30. Abdullah Sivaslı

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak