Ara

Bireyin/Sâlikin Yaratıcının Tecellîlerini Temaşa Eylemesi: Müşâhede ve Mükâşefe/Keşf

Bireyin/Sâlikin Yaratıcının Tecellîlerini Temaşa Eylemesi:  Müşâhede ve Mükâşefe/Keşf
‘Her şeyde O’na bir işâret vardır, Bunlar O’nun vahdâniyetine delâlet eder.’1Seyr u sülûk’ adı verilen mânevî yolculuğunu gerçekleştiren bireyin/sâlikin fizik ötesi/metafizik âlemle irtibâtını ifâde eden iki önemli kavram söz konusudur: ‘Mükâşefe ve müşâhede.’ Sâlikin çeşitli tecellîlere mazhar olduğu bu süreç, sâlik açısından bir gözetmen’e/mürşid’e/yol göstericiye şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemi ifâde etmektedir. Çünkü bu süreci tecrübe eden sâlik, daha önce bilmediği/tecrübe etmediği durumlarla karşı karşıya kalmakta ve bu durumların hangisine itibâr edip hangisinden sakınması gerektiğini tam olarak bilememektedir.2 Sûfîler, kalp/gönül gözüyle varlık âleminin seyre dalındığı bu süreçler için bireyi/sâliki dînin özüne/aslına uymayan düşünce ve kabûllere düşmemesi konusunda uyarmışlardır. Sûfîler, Sühreverdi Maktul örneğinde olduğu gibi,3 mükâşefe yönteminin hakîkatin bizzat yaşanılarak idrâk edilmesi gerektiği fikrinden hareketle akıldan üstün bir hâli/makâmı ifâde ettiğini savunmuşlardır. Onlara göre, hakîkat bir ve değişmez olduğu için mükâşefeyle ulaşılan bu hakîkatte tecrübe edildiğinde ifâde açısından farklı şekillerde dile getirilseler de herhangi bir ihtilaf söz konusu olmamıştır. Bu durum da mükâşefe ve müşâhedenin önemini birey/sâlik açısından ortaya koyan bir durumdur.4 Bu konuda Gazâlî de, aklın, ‘Allâh’ın yeryüzündeki mîzânı’ olduğunu ancak âşıkların/sâliklerin tek gerçek olan Allâh’ı, fenâ ve sarhoşluk/sekr hâlinde müşâhede edebilecekleri gerçeğine işâret etmiştir.5  Gönlün Rabbânî Sırlara Açılması ve Tevhid Ekseninde Eşyâyı Seyr: Mükâşefe/Keşf ve Müşâhede Bireyin/Sâlikin en sağlıklı bilgi elde yöntemi olarak kabûl edilen mükâşefe; ‘Rabbanî sırları elde etme ve varlığın hakîkatine muttalî olma şeklinde tanımlanan ma’rifetin temeli’6 kabûl edilmiştir.7 Ahmet Zerruk’un ‘Hak hicaplanamaz. Perdelenen sensin. Sen O’na bakışınla perdelenmektesin’ prensibini şerh ederken dile getirdiği şu tesbitleri bu anlamda çok önemlidir: ‘Senin hicâbın iki şekildedir: Gözün hicâbı ve basîretin hicâbı. Basîretinin bağlanması noksanlık ve yokluk anlamındaki aslî kusûrundur. Gözün hicâbı ârızî ayıbındır. Yok olduğunda işte o zaman hakîkati keşfedersin.’8Görme, perdenin açılması, temâşâ ve seyr’ gibi anlamlara gelen müşâhede ise ‘sâlikin kendini kaybedip Hakk’ı bulması’ şeklinde tanımlanmıştır. ‘Hakke’l-yakîn’ ve ‘ayn-i cem9 makâmındaki sâlikin durumunu ifâde eden müşâhede ‘eşyâyı tevhid delîliyle görme’ olarak kabûl edilmiştir.10 Müşâhede hakîkî anlamda ancak, zâten geçici ve izâfî olan beşerî varlıkta fânî olup Sonsuz ve Bâkî olanla bekaa bulunca gerçekleşmektedir.11 Sûfî düşüncede müşâhede hâlinin verdiği tesirle yâni Hakk’ın tecellîleri karşısında sâlikin çâresiz bir duruma düşeceği ve bu duruma tahammül gösteremeyeceği vurgulanmıştır. Onlara göre, kendisini ifâde etmekten âciz bir hale gelen sâlik, ‘şatahat’ türünden sözler sarf edebilir. Sûfîlerce sâlikin, dînin zâhirine ters gibi görünen bu sözleri sarf etmekten mümkün olduğu kadar uzak durabilmesi ve eğer bu tür sözler kendisinden zuhûr ederse daha sonra bu sözlerinden dolayı tevbe etmesi gerektiği hatırlatılmıştır.12 İbnü’l-Arabî düşüncesinde müşâhede ve mükâşefe arasında şöyle bir ilişki olduğu dile getirilmiştir: ‘Mükâşefe; perde arkasında olan gaybî mânâlara ve gerçek durumlara vücûd veya şühûd açısından muttalî olmak ve mânevî bir idrâk etmektir. Müşâhede ise, halkın Hakk’ta müşâhedesidir ki bu da eşyâyı tevhid delilleriyle görmekten ibârettir. Aynı zamanda bu, Hakk’ı halkta/yaratıklarda müşâhede etmektir. Bu da eşyâda Hakk’ı görmektir.13 İbnü’l-Arabî’nin burada nakledilen görüşüne göre müşâhede, görülen şeyin bilinmesine ulaştıran yoldur. Yâni tevhid delilleriyle sûfînin/sâlikin eşyâyı görmesi anlamına gelmektedir.14 Sûfîler, mecaz âleminden hakîkat mertebesine yükseldiklerini gösteren mükâşefe ve müşâhede hallerinde Hak’tan başka gerçek bir varlık olmadığını öğrenmiş olduklarını belirtmişlerdir.15 Sûfîlere göre ‘ilm-i bâtın’ olarak adlandırılan mükâşefe ilmi kitaplara yazılamaz ve anlatılamaz.16 Bu ilim ancak teşbih ve temsiller, îmâ, işâret ve remizlerle şekillendirilebilir.17 Onlar, ‘Hakk’tan başka mevcut yoktur’ sözünün bu makamda tecrübe edildiğini ancak bu sözün dış dünyâda olan her şeyin Allah olduğu anlamına gelmediğini vurgulamışlardır.18 Mevlânâ’nın da ifâde ettiği gibi mükâşefe ve müşâhedeyle elde edilen tecrübeler amelin sûret ve mânâ bütünlüğünden ibâret olduğunu gösteren vesîkalardır.19 Gönül gözüyle varlık âleminde sâdece Allah Teâlâ’nın var olduğunu seyreylemek durumunu ifâde eden mükâşefe ve müşâhede halleri/makamları konusunda sûfîler, fizik ötesi/metafizik âlemle sâlikin irtibâta geçtiğini ve sâlikin yeni muhatap olduğu bu durumlarla ilgili karşılaşabileceği bazı hususlar üzerinden konuyu değerlendirmişlerdir. Onlara göre, mükâşefe ve müşâhede kalpten açılan perdeleri ve ilâhî tecellîlerin gönül aynasında yansımasını ifâde eden kavramlardır. Bu halleri yaşayan sâlik, tecrübe ettiği hakîkatleri ifâde etmekten âciz olduğu için mecaz âleminde bu hakîkatleri ancak işâret, îmâ ve teşbihlerle anlatabilmektedir. Bu tecrübelerini sâlik ancak sağlam bir yol gösterici/mürşid-i kâmil sâyesinde içselleştirebileceğinden bu konumda mutlakâ bir rehbere ihtiyaç duymaktadır. Şihabüddin es-Sivasî’nin şu ifâdeleri bu noktada çok dikkat çekicidir: ‘Şeyh/mürşid-i kâmil olmadan vuslata ermek mümkün değildir. Sâlik, vuslata ancak önünde kendisine yol gösteren bir kılavuz olduğu halde erebilir. Sâlik, ancak Hakk yolunda bulunma hâlini yaşamış bir şeyh eliyle ıslah olur. Onunla faydasını, zararını, menzil, makam, hâl ve kerâmetleri bilir. Nefsiyle mücâhede etmesi sebebiyle müşâhede çizgilerini onunla görür.20 Sûfîlere göre, zikir, murâkabe ve yoğun ibâdet süreçleriyle müşâhedeye ulaşılacağı için sâlik, gerçek bilgiyi ifâde eden bu hâle/makâma kalbin paslarını silerek ulaşabilmek için gayret göstermelidir.21 Bu veriler sûfîlerin mânâ âlemine yönelmiş olmalarıyla birlikte dînin zâhirine/şerîata gösterdikleri hassâsiyetin bir delîli niteliğindedir.   Abdullah Sivaslı (Ağustos 2016) Dipnotlar:  [1] Yusuf Turan Günaydın, ‘Ahmed Remzî Efendi’nin Reh-Nümâ-Yı Ma‘rifet Tercümesi’, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Yıl: 7 [2006], Sayı: 16, s.258. 2 Emin Çelebi, ‘İbn Arabi’de Tasavvufi Tecrübenin Epistemolojik Mahiyetine Dair’, SÜİFD/29, s.115-127. 3 Eyüp Bekiryazıcı, ‘Buırhan’dan Keşf’e Yöneliş ya da Sühreverdi’de Bilginin Kaynağı Problemi’, Ekev, Yıl: XIII, Sayı: XXXVIII, Kış 2009, s.103-115. 4 Yusuf Ziya-Mustafa Bulut, ‘Şeyh Suhreverdi’nin Felsefesi’, Hikmet Yurdu, Yıl: III, Sayı: V, s.421. William Chittick, Varolmanın Boyutları, çev. Turan Koç, İnsan Yay., İstanbul 1997, s.383. 5 İmam Gazalî, Mişkat-ül Envâr(Nurlar Feneri), çev. Süleyman Ateş, Bedir Yayınevi, İstanbul 1966, s. 29-30; İsmail Erdoğan, ‘İşrakiliğin İslam Felsefesi İçerisindeki Yeri ve Kaynakları’, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: VIII, Elazığ 2003, s.165. 6 Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s.259-260. 7 Cürcânî, Tarîfât, s.198; Osman Kabakçalı, Yöntem ve İçerik Açısından Kuşeyrî’nin Letaifü’l-İşarat’ı, (Basılmamış Doktora Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir 2002, s.181 vd. 8 Ahmed Zerrûk, Şerhu Zerrûk ale’l-Hikemi’l-Atâiyye, tah.: Abdülhâlim Mahmud ve Mahmud b. Şerif, Matbaatü’ş-Şa’b, Kahire 1969, s.114. Ahmet Zerruk’un marifet nazariyesi için bkz., Kadir Özköse, ‘Ahmed Zerrûk, Hayatı Ve Tasavvufî Düşüncesi’, CÜİFD, XII/2 - 2008, s.163-165. 9 Receb-i Sivasî, Risâle fî usûli’l-Halvetiyye, Beyazıt Kütüphanesi, Veliyüddin Efendi Bölümü, Nu: 1836, s.6a. 10 Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s.262. 11 İbnü’l-Arabî, Kitâbu’t-Tecellîyyât, (Resâil), Tahkik: Muhammed İzzet, Mektebetü’t-Tevfikiyye, Kahire Tarihsiz, s.443. 12 Şatahat türü ifadelerin anlaşılması noktasında geniş bilgi için bkz., Ethem Cebecioğlu, ‘Şatahât İbarelerinin Anlaşılmasına Doğru: Metodik Bir Deneme’, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Yıl: VII [2006], Sayı: XVII, s. 7-27. 13 İbn Arabî, Istılâhâtu’s-Sûfiyye (Dâvud el-Kayserî’nin Mukaddemât’ının içinde), çev. Hasan Şahin; Turan Koç, Seyfullah Sevim, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Yay., Ankara 1997, Müşâhede Maddesi, s.68. 14 Ali Kozan, ‘İbnü’l-Arabî ve Osmanlı Felsefî/Tasavvufî Düşüncesi Üzerindeki Etkileri: Şeyh Bedreddin Örneği’, Turkish Studies, Volume 7/1, Winter 2012, s.1562. 15 Ömer Pakiş, ‘Tasavvufî Tefsir ve Vahdet-i Vücûdun Sembolik Dili’, MÜİFD, 23 (2002/2), s.16. 16 Ahmet Kayacık, ‘Saçaklızâde'nin İlimler Sınıflaması'na Dair Görüşleri’, Kahramanmaraş Sempozyumu, s.85. 17 Gazali, İhya, c.I, s.79. 18 Ömer Ferit Kam, Vahdet-i Vücûd, sadeleştiren Ethem Cebecioğlu, Ankara 2003, s.84-85. 19 Selçuk Eraydın, Mevlânâ Güldestesi (Kur’an ve Sünnet Çizgisinde Mevlânâ), Konya 1993, s.78; Saffet Solak, Mevlânâ Güldestesi (Mevlânâ ve İnsan), Konya 1993, s.100-108. 20 Sivasî, Risâletü’n-necât min şerri’s-sıfât, Süleymaniye Şehit Ali Paşa, No: 1391, vr.98b. 21 Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s.706-707.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak