Ara

Bireyin/Sâlikin İç Denetim Mekanizmasını Harekete Geçirmesi: Murâkabe ve Muhâsebe Hissiyâtı

 ‘Her dîdeden gören O, her yüzden görünen O, Ey göz! Ânı görmesen de görür seni sevdiğin. Sanma, ansız bir dem var her demdir O sana yâr, Sen yâr olmasan dahi, yârdır sana sevdiğin’1 Birey/sâlik, zihnini berraklaştırdığı ve özüne/vicdânına dönerek davranışlarını bu hassâsiyetle şekillendirme gayretinde olduğu sürece bir iç huzuruyla hayâtını devam ettirebilir. Dünyânın küçük bir köy görünümü aldığı günümüzde günlük koşuşturmacalar içerisinde kendisini arayan bireye/sâlike gösterilecek çıkış yollarından birisi de gönül âlemi ile davranışlarını bir bütün hâline getirmesine zemin hazırlayacak olan, bir başka ifâdeyle bir iç denetim mekanizmasıyla hayâta anlam katma gayreti anlamına gelen ‘Murâkabe’ ve ‘Muhâsebe’ hissiyâtıyla dengeli bir hayâta ulaşma gayreti olacaktır. Murâkabe, ‘bakma, gözetme, gözaltında bulundurma, iç âlemine bakma, kendinden geçme, denetleme, kontrol etme ve bir şeyi devamlı düşünme’ gibi anlamlara gelmektedir. ‘Muhâsebe’ ise kişinin/sâlikin bütün davranışlarını ölçerek, yaptığı davranışlarının getiri ve götürüsünü hesaplayarak/düşünerek yapması anlamına gelen bir kavramdır.2 Tasavvuf literatüründe bu iki kavram ‘kulun gönül âlemine ve iç dünyâsına Allah Teâlâ’nın muttalî olduğunu bilmesi’ni ifâde etmektedir. Birey/sâlik bu bilinçle kalbini Allah Teâlâ’nın zikrinden gâfil kılmamaya gayret gösterir. ‘Allah her şeyi gözetir3, ‘Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir4 ve ‘Cibril Hadîsi’nde5 dile getirilen ‘ihsan’ hassâsiyeti murâkabe anlayışının temelini oluşturan referanslardan bâzılarıdır. Murâkabe ve muhâsebeyi bireyin/sâlikin kulluğunda hassaslaşması ve ömür sermâyesini bu hassas denge ile sürdürmesi şeklinde özetleyebiliriz. Dikkat ve Gayreti Kulluğa Endekslemenin Formülü: Murâkabe ve Muhâsebe Hassâsiyeti Cüneyd-i Bağdâdî’nin kalbi sürekli kontrol edip ilâhî rızâya uymayan duygu ve düşüncelerden onu tasfiye etme, davranışlarını ihlas ve gayret üzerine inşâ etme hassâsiyetini bir kediden ilham alarak öğrendiğini ifâde etmesi son derece mânidar bir veridir. Bu büyük velînin ifâdesine göre, yuvanın deliğinde avını (fâreyi) pür dikkat izleyen bir kedi murâkabe ve muhâsebe kavramı için Bağdâdî’ye ilham olmuştur. Kedi avını yakalayabilmek, bir başka ifâdeyle kendisine biçilen görevini/vazîfesini en güzel şekilde îfâ edebilmek için bütün dikkatini avına yöneltmiştir. Onun bu hâlini Cüneyd-i Bağdâdî görünce ‘Ben senin matlûbun olmakta fâreden aşağı değilim. Sen de benim tâlibim olmakla kediden aşağıda olma’ şeklinde gönül kulağına gelen sese kulak vermiş, kendisi ve yolundan gidenlere murâkabe ve muhâsebe hassâsiyetiyle hareket etme şuurunu kazandırmaya çalışmıştır.6 Murâkabe ve muhâsebe konusu üzerinde detaylı ve hassas bir şekilde duran isimlerden birisi de Hasan-ı Basrî’dir. O, etrafında toplanan insanlara akıllarını kullanmalarını Hz. Ömer’in şu tavsiyesini hatırlatarak söylemiştir: ‘Lâyık olduğumuzu bize veren kişiden Allah râzı olsun. Cevap vermeye kendinizi hazırlayın. Çünkü hesap vereceksiniz. Hakîkî mü’min kendi görüşlerine göre dînini seçmez, onu Allah'tan alır.7 Yine o, hesâbı, mizânı ve âhireti düşünerek yâni murâkabe ve muhâsebeyle hareket etmenin önemini şu veciz ifâdelerinde dile getirmiştir: ‘Ey Âdemoğlu! Hayâtını iyi düşün. Yalnız öleceksin, yalnız gömüleceksin, yalnız diriltileceksin ve yalnız hesap vereceksin. Ey Âdemoğlu! Söz konusu olan sensin. İstenilen şey senden başkasından değil.8 Hasan-ı Basrî, nefs murâkabesini şu şekilde tanımlamıştır: ‘Mü’min yapılacak mesele karşısında durur ve şöyle der: ‘Allah aşkına beni şaşırtıyorsun. Bununla birlikte, benim sana çok ihtiyacım var. Fakat dur. Seninle benim aramda bir engel (şerîat) var. Bu davranış, fiilden önce düşünmedir. Eğer mü'min bir hatâ işlerse geriye döner ve kendi kendine sorar: ‘Böyle hareket etmekle ne yapmak istedim? Kendime özür aramıyorum. İnşâallah bir daha yapmayacağım.’9 Cafer b. Nusayr (ö.?) murâkabeyi ‘Hak Teâlâ’nın sana nazar ettiğini düşünerek kalbine gelen her çeşit düşünceden sırrını korumaktır’10 şeklinde tanımlamıştır. İbrahim el-Havvas ise ‘Gözetme, murâkabe hâlini kazandırır. Murâkabe ise iç ve dışın Allah için hâlis olma hâlini kazandırır’11 ifâdesiyle murâkabe hissiyâtının bireye/sâlike sağlayacağı bâzı kazanımları dile getirmiştir. Sûfîlere göre bâzı özel vakitlerde (seher vakitleri, Cuma günleri, zikir meclisleri vb.) murâkabe uygulamasına özen gösterilmeli, murâkabe yapılırken diz çökülmeli, gözler yumulup başlar kalplerin üzerlerine eğilmeli ve özel zamanların dışında da gaflete düşmemek için dikkatli olunmalıdır.12 Sûfîler, murâkabe ve muhâsebe hassâsiyetinin özellikle halvet sürecinde kişiye büyük bir bilinç kazandıracağı kanaatindedirler. Bu nedenle onların halveti/uzleti, ‘murâkabe’ ve ‘zikir’ süreci olarak tanımladıkları olmuştur.13 Gazâlî murâkabe hâlinin bireyde/sâlikte ma’rifet ve yakîn meydana getireceğini, yakîn ve ma’rifetin ise kurbiyete vesîle olacağını dile getirmiştir. Ona göre, sıddîkların ve takvâ ehlinin hâli olan murâkabe hassâsiyeti, bireye/sâlike kalbini tasfiye etme, davranışlarını ilâhî rızâya endeksleme, nefs ve şeytâna karşı uyanık olma ve onlara direnç gösterebilme kâbiliyetini kazandırmaktadır.14 Sonuç Olarak murâkabe ve muhâsebe hissiyâtı sâlikin iç âlemine dönmesine, kalbine yoğunlaşmasına ve zihninden geçen herşeyi kontrol etmesine zemin hazırlamaktadır. Bu hassâsiyete sâhip olmak sürekli olarak Allah Teâlâ’yı zikretme hâlini kişiye kazandırmakta ve O’ndan başka her şeyden yüz çevirmesine zemin hazırlamaktadır. Sûfîlere göre murâkabe ve muhâsebe hâli, insanın iç âleminde tecellî eden Allâh’ın âyetlerini temâşâ etmesine imkân vermektedir. Yine onlara göre murâkabe ve muhâsebe her şeyde Allah Teâlâ’yı görme bilincini de kazandırmaktadır. Böylece birey/sâlik vahdet sırrına ermiş olarak iç huzûruna ulaşmış ve varmak istediği hedefe doğru önemli bir mesâfe katetmiş olmaktadır. Kendisini arayan ve yaratılış gâyesinin gerektirdiği gibi yaşama arzusunda olan bireye murâkabe ve muhâsebe bilincini kazandırmak için gayret sarf eden sûfîler, ancak bu dikkatle/hassâsiyetle insanın gerçek huzûra ve mutluluğa kavuşabilecekleri kanaatindedirler.15 Dipnotlar: [1] Osman Hulusi Ateş, Divân-ı Hulûsî-i Darendevî, İstanbul 1986, c.I, s.162. 2 Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yay., İstanbul 2002, s.251, 253. 3 Ahzab 33/52. 4 Nisa 4/1. Ayrıca bkz., Ahzab 34/52; Kaf 50/18; Tevbe 9/78. Geniş bilgi için bkz., Necmettin Şeker, ‘Hadislerle Temellendirilen Tasavvufî Hâller’, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 2, s.141-142. 5 Buhari, İman 38; Müslim, İman 1; Tirmizi, İman 4. 6 Muhammed b. Süleyman, el-Hadîkatü’n-Nediyye, İstanbul 1983, s.85. 7 Cahız, el-Beyan ve't-Tebyin, Kahire 1948-50, s.133. 8 Hayrani Altıntaş, Tasavvuf Tarihi, AÜİF Yay., Ankara 1986, s.63. 9 Cahız, el-Beyan, s.133. 10 Kuşeyri, Risale, Yasin Yay., İstanbul 2003, s.267. 11 Kuşeyri, Risale, s.267. 12 Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, Marifet Yay., İstanbul 1990, s. 31. 13 Cürcânî, Ta’rîfât. Kahire Tarihsiz, s.113; Tehânevî, Kitabu Keşşafi Istılahati’l-Fünûn, Beyrut Tarihsiz, s.459. 14 Gazali, İhya, c.IV, s.386. 15 Süleyman Uludağ, ‘Murâkabe’, DİA, s.204. Abdullah Sivaslı

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak