40 yılı aşkın süredir Türkiye’nin güvenlik mîmârisini hedef alan bölücü terör örgütü PKK, târihinde ilk kez kendi ağzıyla “bittim” dedi. Kandil’den gelen fesih açıklaması, sâdece bir metin değil; sahadaki ağır yenilginin, psikolojik çöküşün ve stratejik teslîmiyetin belgesiydi. Peki bu sürece nasıl gelindi? Silahların sustuğu yerde hangi diplomasi konuştu, hangi operasyonlar örgüte diz çöktürdü? Türkiye bu fırsatı nasıl yönetmeli?
Tüm bu soruları emekli istihbaratçı ve güvenlik uzmanı Coşkun Başbuğ ile konuştuk. İşte madde madde çözülen PKK gerçeği, arka planı ve Türkiye’yi bekleyen yeni güvenlik haritası…
Röportaj: Sümeyye Palta
PKK’nın fesih karârı, sahadaki fiilî yenilginin bir sonucu mu?
Bu bir geri çekilme değil, topyekûn bir çöküştür. Devletin ısrarlı mücâdelesiyle yürütülen kapsamlı operasyonlar örgütün tüm lojistik, ideolojik ve kadro yapısını çökertti. Pençe-Kilit Harekâtları ile Kuzey Irak’ta sıkışan yapı, Türkiye içindeki yapılanmasını da kaybetti. Fesih, bir taktik değil; kaçınılmaz stratejik iflastır.
“SÜREKLİ OPERASYON” DOKTRİNİ VE İSTİHBÂRAT EZİCİ GÜÇ OLDU
Bu sürecin arkasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) son yıllarda yürüttüğü operasyonların ve MİT’in nokta atışı hamlelerinin payı nedir?
Özellikle 2016 sonrası TSK’nın benimsediği “sürekli operasyon” yaklaşımı, örgütün nefes borularını kesti. PKK artık adım dahî atamıyor. MİT ise lider kadroyu hedef alarak örgütün sinir merkezini dağıttı. Sahada kontrol kaybı, ideolojik çözülmeye dönüştü. Seçenek netti: Ya yok olacaksınız, ya teslîm olacaksınız. Onlar teslîmi seçti.
Türkiye’nin Amerika ve Avrupa’da yürüttüğü diplomatik girişimler bu sonucu ne ölçüde etkiledi?
Avrupa uzun yıllar PKK’yı “kullanışlı aparat” olarak destekledi. Ancak Türkiye’nin özellikle Hakan Fidan liderliğinde yürüttüğü sert ve kararlı diplomasi, bu hattı kırdı. Mâlî destekler kesildi, propaganda alanları daraltıldı. ABD ile yürütülen teknik temaslar da örgütü yalnızlaştırdı. PKK’nın arkasındaki zemin yavaşça çekildi.
YENİ BİR ÖRGÜTE ZEMİN KALMADI, BÖLGE HİKÂYEYE DOYDU
PKK kendini feshederken yerine yeni bir terör örgütü doğabilir mi?
Bölge halkı bu hikâyeye doydu. Ne PKK’nın uzantıları ne de başka bir “yeni terör modeli” bu boşluğu doldurabilir. Halk desteğini tamâmen kaybeden bir ideolojinin tekrar sahne alması mümkün değil. Kısa vâdede değil, orta hattâ uzun vâdede dahî böyle bir ihtimâl gerçekçi görünmüyor.
Silahların bırakılması süreci somut olarak nasıl yürütülmeli?
Bu noktada atılması gereken ilk adım, silahların bırakılması. Teslîm edilen silahların serî numaraları kayda geçirilmeli, hangi olaylarda kullanılıp kullanılmadığı tespît edilmeli ve tüm bu bilgiler detaylı şekilde envantere işlenmeli. Ayrıca silahları teslîm eden kişilerin kimlik bilgileri de kayıt altına alınmalı ve bu bilgiler ışığında gerekli işlemleri gerçekleştirilmeli. Silah bırakma süreci sâdece teknik değil, stratejik bir iştir. Bu süreç dört ana başlıkta şekillenecektir:
Dört Aşamalı Strateji
Nedir bu başlıklar?
- Lider Kadro (Birinci Grup): Örgütte ‘birinci grubu’ sözde lider konumundaki kişiler oluşturuyor. Bunlar, genellikle ‘Kandil baronları’ olarak adlandırılan örgütün üst düzey yöneticileri. Eğer bu kişiler bulundukları ülkenin vatandaşıysa bile, o ülke sınırları içinde kalmalarına izin verilmeyecek ve yurtdışına çıkmaları sağlanacak. Gidecekleri yer üçüncü bir ülke olacak; bu dünyâ genelinden herhangi bir ülke olabilir.
- Savaşçı Kadro (İkinci Grup): İkinci grup ise doğrudan lider kadrosunda yer almamakla birlikte, yıllar boyunca örgüt içinde aktif rol üstlenmiş ve saldırılara katılmış kişilerden oluşuyor. Bu şahıslar ayrıca geçmişte ağır suçlara karışmış olan bireyler. Bu grup ayrıştırılacak ve ilgili ülkenin yasal düzenlemeleri çerçevesinde adlî süreçlere tâbi tutulacak.
- Zorla Katılanlar (Üçüncü Grup): Üçüncü grup da örgüte son dönemde zorla katılmış, genellikle tehdit, şantaj ya da çeşitli vaatlerle kandırılmış bireylerden oluşuyor. Bu kişilerin büyük çoğunluğu çocuk yaşlardalar. Bu çocukların geçmiş verilerden yararlanılarak kimlikleri belirlenip, topluma kazandırılmaları için gerekli sosyal ve psikolojik destek mekanizmaları devreye sokulacak.
- Diğer Unsurlar (Dördüncü Grup): Dördüncü grup ise diğer gruplar. Bunlar da söz konusu ülkenin vatandaşı değilse, derhal sınır dışı edilecek.
SIZMA RİSKİNE KARŞI GÜÇLÜ FİLTRELEME
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ‘Silah bırakmak tek başına yetmez’ sözünü nasıl anlamalıyız?
Fidan’ın kastı net: Silahsızlanma tamam ama örgütsel yapı yerinde durursa, tehdit sürer. Dolayısıyla sâdece silah değil, ideolojik, örgütsel ve finansal tüm damarlar kesilmeli. Bu yapılmazsa aynı yapı başka bir isimle yeniden doğabilir.
PKK üyeleri Avrupa’ya sızar mı? Türkiye bu senaryoya nasıl yanıt verir?
Suriye’de hattâ Irak’ta uzun süre kalamayacaklarını öngörmek mümkün. Bu kişiler üçüncü bir ülke arayışına gireceklerdir. Ancak burada önemli olan örgüt mensuplarının silahları bırakmış olmalarıdır. Bu, çatışma kapasitesinden vazgeçtikleri anlamına gelir. Dolayısıyla bu kişilerin karışıklık çıkarmadan veya başka ülkelere kaçma girişiminde bulunmadan önce belirli bir süreç geçmesi beklenir. Ancak bu sürece dâir net bir öngörüde bulunmak mümkün değildir. Türkiye bu kişileri de hedef alarak dağıtma stratejisini benimseyebilir. Yāni hedef, bu yapıların sistematik biçimde dağıtılması ve bu noktaya getirilmesidir. Dolayısıyla bu gelişmeleri bir sonuç değil, bir süreç yönetimi olarak değerlendirmek gerekir.
YENİ DÖNEM, YENİ DOKTRİN
Burada önemli bir soru daha doğuyor: Türkiye güvenlik stratejilerinde bir değişikliğe gider mi? Yeni döneme göre pozisyonunu günceller mi?
Yapının dönüşüm ihtimâli varsa, Türkiye’nin stratejileri de dönüşmek zorunda. Hibrit tehditler, şehir savaşları, siber tehditler gibi yeni formatlar masada. Güvenlik birimi bu süreçte hem iç istihbârâtı hem de dış saha analizlerini güncelleyerek ilerleyecek. Yeni dönemin parolası: Çevik, önleyici ve çok katmanlı güvenlik.
DIŞ POLİTİKA İLE ASKERÎ BAŞARI ARASINDA YENİ BİR SİMETRİ
Bir başka kritik soru daha var: Türkiye’nin uluslararası arenadaki gücü nasıl artar? Bu güç sahaya nasıl yansır?
Türkiye sahada kazandıkça masada güçleniyor. PKK’nın çökertilmesi, hem Avrupa hem Orta Doğu siyâsetinde Türkiye’nin elini güçlendirir. Bu süreç doğru yönetilirse; Türkiye sâdece iç güvenlikte değil, bölgesel istikrârın da merkez üssü hâline gelir. Masada eli güçlü olan Türkiye, sahada da oyun kurucu konumunu perçinler.
Haziran 2025, sayfa no: 60-61-62
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak