Ara

Bir Meşaledir Şule Yüksel Şenler

Bir Meşaledir Şule Yüksel Şenler

Yazıları ve konferanslarıyla 1960-70'li yıllara damgasını vuran Şule Yüksel Şenler'in hayâtı mücâdelelerle geçti. Âilesi aslen Kıbrıslı olan Şule Yüksel Şenler, babasının memuriyeti dolayısıyla bulundukları Kayseri’de 1938 yılında 6 kardeşin üçüncüsü olarak dünyâya geldi. Şule Yüksel altı yaşındayken İstanbul’a taşındılar. Kız Eğitim Enstitüsü Ortaokul 2. sınıfa giderken annesinin hastalığı sebebiyle eğitim hayâtını bırakmak durumunda kaldı. On dört yaşındayken, yayın yönetmenliğini Safa Önal’ın yaptığı Yelpaze Dergisi’nde, on beş-on altı yaşlarında Peyami Safa, Gökhan Evliyaoğlu gibi isimlerin yazdığı Haftalık Yeni İstanbul Gazetesi’nde hikâyeleri yayımlandı. Yirmi yaşında İffet Halim Oruz’un yayın yönetmeni olduğu “Kadın Gazetesi”nde köşe yazarlığı yaptı.

Okulu bıraktıktan sonra Ermeni bir terzinin yanında çalışmaya başlayan Şenler'in bu tecrübesi, onun ileride kendi başörtüsü modelini tasarlamasına öncülük etti. Yazı hayâtına 14 yaşında Yelpaze Dergisi'nde hikâyelerle başladı. Asıl adı Yüksel olan Şenler, yazılarında isminin önüne Şule'yi ekleyerek erkek olmadığını vurgulamak istedi. Böylece yazı hayâtında Şule Yüksel adıyla tanındı ve ünlendi. Şenler, 21 yaşında da gazetecilikle tanıştı. İlk köşe yazılarını Kadın gazetesinde "Duyuşlar" adı altında kaleme aldı. Şenler, 1965'te görüntüsüyle düşüncelerinin uymamaya başladığından hareketle tesettüre girdi. Ardından Mehmet Şevket Eygi'nin çıkardığı Yeni İstiklal Gazetesi'nde yazılar kaleme aldı. Buradaki yazılarından ötürü Şenler'e birçok kez dâvâ açıldı. Türk Kadınlar Birliği'nin şikâyeti üzerine hakkında açılan dâvâyla birlikte Şenler'in hayâtında yeni bir süreç başladı.

1960 darbesinden sonra cuntacıların ve hazırladıkları anayasanın, komünizmin önündeki bentleri yıkmasıyla ülkemiz büyük bir kaosun içine düşmüştü. Cumhuriyetin kuruluşundan itibâren sürekli eziyet gören, dışlanan, hakîr görülen, inançlarını yaşaması engellenen Müslüman halk bu dönemde de benzer sıkıntılarla boğuştu. Cuntacılarla işbirliği hâlindeki komünist güruhlar hep birlikte inançlarımıza, değerlerimize ve târihimize saldırdılar.

Tüm bu saldırılara cevap verebilecek kalemlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Bu birkaç isim de mahkemelerle, cezaevi veya ölüm tehditleriyle susturulmaya çalışılıyordu. Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Mehmet Şevket Eygi, Ali Fuat Başgil, Cemil Meriç ve Ahmet Kabaklı bu isimlerden birkaçıdır. O dönemde bayan olarak hiçbir isim bulunmuyordu. Tâ ki Şule Yüksel Şenler gelinceye kadar…

Şule Hanım daha çok “Huzur Sokağı” isimli romanıyla bilinir. Fakat milletimizin târihindeki yeri bundan çok daha fazlasıdır. Şule Hanım her türlü zulmün, tehdîdin zirvede olduğu o yıllarda korkusuzca ortaya atılarak Allâh'ın emrettiği tesettür âyetlerini vaaz ederek kadınlarımızın aslına dönüşünde büyük rol oynamıştır.

Kadın olmasına rağmen ülkenin bütün şehirlerini dolaşarak yüzbinlerce kadınımıza Allâh'ın âyetlerini anlatan Şule annemiz, gittiği her yerde büyük bir teveccühe mazhar olmuştur. Gittiği şehirlerde polislerce yolunun kesilmesine, savcıların tehditlerine, sabotajlara ve her türlü provokasyona rağmen Şule Yüksel Şenler sonuna kadar mücâdelesini sürdürmüştür.

17 Kasım 1967 târihinde Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde verdiği konferans sonrası tüm şehirlerde olduğu gibi Ankara sokaklarında da büyük bir değişimin göze çarpmasıyla dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın gazabını üzerine çekmiş, konferanstan altı ay sonra cumhurbaşkanına hitâben yazdığı yazıdan dolayı henüz birkaç aylık evliyken 13 ay 10 gün hapis cezâsına çarptırılmıştır. Hapse girdikten iki ay sonra aynı Cumhurbaşkanı tarafından affedilmiş ancak Şule Yüksel Şenler “Suçlunun suçsuzu affettiği nerede görülmüştür?” diyerek affı kabûl etmemiş ve cezâsını Bursa Cezaevi'nde tamamlamıştır. Dönemin şartlarını ve kadın olmasını dikkate aldığımızda Şenler’in bu cevâbı, benzeri olmayan bir duruştur. Çünkü o yıllarda siyâsî sebeplerle hapse düşmek demek aynı zamanda işkenceye uğramak veya fâili meçhule kurban gitmek demektir.

Şenler'in, Huzur Sokağı adlı eseri, Yücel Çakmaklı'nın yönettiği İzzet Günay ve Türkan Şoray'ın rol aldığı Birleşen Yollar adlı filme konu oldu. Huzur Sokağı adlı romanı daha sonra aynı isimle bir televizyon kanalında dizi olarak izleyiciyle buluştu. Şule Yüksel Şenler ilerlemiş yaşına ve rahatsızlığına rağmen ara ara gazete ve dergilerde çeşitli yazılar kaleme alarak yayın alanındaki faaliyetlerini sürdürmeye çalıştı. Huzur Sokağı'nın yanı sıra Şenler, Gençliğin Izdırabı, Hidâyet, Bize Ne Oldu, İslam'da ve Günümüzde Kadın, Duyuşlar, Her şey İslam için, Uygarlığın Gözyaşları, Kız ve Çiçek, Sağ El, Bir Bilinçli Öğretmen ve Yılanla Tilki gibi eserleri de kaleme aldı.

Şule Yüksel Şenler’in hayâtının son 15 yılında yaşadığı sağlık sorunları geçmişinde yaşadığı bu yoğun tehdit, saldırı ve cezaevi şartlarının bir sonucudur. Şule annemiz ömrünü bu dâvâya bahşetmiş öncü bir isimdir. Cezaevinden çıktıktan sonra Türkiye'nin dört bir yanını dolaşarak konferanslar vermeyi sürdüren Şenler, Hür Söz, Yeni İstiklal, Babıalide Sabah gazetelerinde kadın sayfaları hazırladı. Bugün gazetesinde 1967-1971'de köşe yazarı olarak yer aldı. Seher Vakti dergisinin başyazarı oldu ve 1980'den sonra aralarında Milli Gazete'nin de olduğu gazetelerde yazdı.

Şule Yüksel Şenler birçok ilkin de sâhibidir. Türkiye'de başı örtülü ilk gazeteci, başörtüsü ile mahkemeye çıkan ilk mahkûm ve İslâmî kimliği ile, câmilerin dışında seminer ve konferans salonları gibi kamusal alanlarda da hitâp eden ilk konuşmacı oldu. Ayrıca, üniversitelerde başörtüsünün ilk kez tartışma konusu olması kendisinin çalışma ve faaliyetlerinin bir sonucudur.

Günde üç ayrı şehirde konferans veren Şule Yüksel Şenler’in konferansları, salonlara sığmayan halkın yoğun talebi üzerine câmi minârelerinden sunuluyordu. Çorum konferansında tam 27 câmi minâresinin hoparlöründen Şule Yüksel’in konuşması halka sunuluyor, gittiği pek çok şehirde olduğu gibi şehrin meydanı miting alanına dönüyordu. Sayısız suç duyurusu, sayısız mahkeme, sayısız saldırı ve hakaret, konferanslarına gerçekleşen bomba tehditleri, protesto yürüyüşleri, evinin kundaklanması, ölüm listelerine alınması, hiç ama hiç biri onu yıldırmadı. Ancak tam bir imtihan hâline gelen özel hayâtı, göğüslediği zorluklar ve pek çok hastalıkla inzivâya çekildiği uzun yılların ardından yeniden toparlanma dönemi içine giren Şule Yüksel Şenler 28 Ağustos 2019’da vefât etti. Bu ülke insanı için yapıp ettiklerinden dolayı bir Cumhurbaşkanı tarafından cezaevine gönderilen Şule Yüksel Şenler, yine bu ülke insanı için yapıp ettiklerinden dolayı bir Cumhurbaşkanının omuzlarında son yolculuğuna uğurlandı.

Şimdilerde yaşadığımız özgürlüğü kolay kazanmadığımızı yeni nesillerin bilmesi gerekiyor. Bu özgürlüğe ulaşmak için bir asırdır mücâdele veren isimleri unutmamamız ve hâtıralarına hürmet göstermemiz gerekiyor. Bunun için de örtülü kardeşlerimizin -ödenen bedelleri göz önüne alarak- tesettürü sâdece bir modaymış gibi algılamamaları lâzım. Bu ülkede bir daha inancımıza kement vurulmaması için, özgürlüğümüzün kısıtlanmaması için geçmişimizi bilerek yolumuza devâm etmemiz gerekiyor. Çünkü vefâsı olmayan insanlar vefâ göremez.

Şule annemizin rûhu şâd, mekânı cennet olsun.

Ağustos 2024, sayfa no:  78-79-80

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak