İstanbul’daki târihî ve kültürel varlıkları, mekânları gezip dolaşmak belki bir ömre sığmaz. Zîrâ bu kadîm şehrin her bir semti orta ölçekli bir şehir büyüklüğündedir. Târihî İstanbul dediğimiz “sur içi”, yâni bugün Fatih ilçe sınırları içerisinde kalan bölge, târihî ve kültürel mîras yönüyle hiç tartışmasız en zengin bölgemizdir. Ardından Beyoğlu, Beşiktaş, Üsküdar ve Kadıköy bölgeleri gelir. Eyüp Sultan ise sur dışında kalmasına rağmen kuşkusuz her yönüyle göz ardı edilemeyecek müstesnâ bir semtimiz, âdetâ göz bebeğimizdir.
Hattat Hüseyin Kutlu Hocamızın Büyük Emeği Vardır
Yine târihî bir şahsiyet ve onun hâtırâtı, kıymetli eseriyle, eserler topluluğu ile karşı karşıyayız. Şehrin karmaşasından baş döndüren hızından uzak, sessizliğini koruyabilmiş nâdir semtlerimizden biri, Fatih ilçesi, Koca Mustafa Paşa semti yakınlarında yer alan Davutpaşa mahallesindeyiz. İstanbul’un yedinci tepesinde yer alan bu külliye, Hekimoğlu Ali Paşa’nın yaptırdığı, ismi ile müsemmâ “Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesi”dir. Hekimoğlu Ali Paşa ve Koca Mustafa Paşa caddelerinin sınırladığı geniş bir arâzî içinde yer alır. Câmi, tekke, muvakkithâne, kütüphane, türbe, sebîl ile dört çeşmeden meydana gelir. 1734-35 yıllarında, Çuhadar Ömer Ağa ve Hacı Mustafa Ağa adında iki mîmâra yaptırılmıştır. Avlunun kuzeybatısında, türbe ile kütüphane arasında ve batıda avlu duvarı önünde, târih içinde zamanla oluşan bir haziresi vardır. Hazire emsâllerine göre gâyet korunaklı görünüyor. Külliyenin işlevsel hâle gelmesinde bir zamanlar câmide görevli bulunan Hattat Hüseyin Kutlu Hocamızın büyük emeği ve gayreti vardır. Haziredeki mezar taşlarından oluşan: “Kaybolan Medeniyetimiz - Hekimoğlu Ali Paşa Câmii Haziresi’ndeki Târihî Mezar Taşları” isimli eser de 2005 yılında yine Hüseyin Kutlu Hocamız tarafından neşredilmiştir.
Hekimoğlu Ali Paşa 1689-1758 yılları arasında yaşamıştır. II. Mustafa ve III. Ahmet zamanında hekimbaşılık yapmış olan Giritli Rumlardan mühtedî Nuh Efendi’nin oğludur. Kimi kaynaklarda Nuh Efendi’nin Padova Üniversitesi’nde tıp eğitimi almış, Venedik asıllı bir İtalyan olduğu zikredilir. Babasının mesleğinden dolayı Ali Paşa’ya “Hekimoğlu” denmiştir. Annesi Türk asıllı olup Safiye Hanımdır. Sultan III. Ahmet (1703–1730) zamânında saraya alınmış, daha sonraları hemen hemen devletin bütün kademelerinde önemli görevler üstlenmiştir. 1732-1755 târihleri arasında üç defa sadrâzamlık makāmına getirilmiştir. M.Münir Aktepe’nin verdiği bilgilere göre, Adana, Sivas, Erzurum, Diyarbakır, Mısır, Bosna, Özi Valiliği; Tırhana Sancak Beyliği; Tebriz, Hemedan, Bender Muhafızlığı; Şark Seraskerliği, Anadolu Beylerbeyliği, görev yaptığı makamlardan bāzılarıdır.
Ali Paşa Hayırsever ve Ciddî Bir Devlet Adamıdır
Ali Paşa kaynaklarda son derece bilgili, diplomasinin inceliklerini bilen, hakka hukūka riâyet eden, adâletli, nâzik, cömert, dürüst, hayırsever ve ciddî bir devlet adamı olarak gösterilir. Yine kaynaklarda idârede gâyet şiddetli olduğu, gerektiğinde devletin menfaati için sert adımlar attığı, halka karşı yapılan zulmü kat’iyyen affetmediği de belirtilir. Dönemlerinde görev aldığı I. Mahmud ile gâyet iyi anlaştığı ve takdîrini kazandığı, III. Osman ile pek geçinemediği bununla berâber Sultân’ın onun devlet tecrübesi ve görgüsüne hayran kaldığı rivâyet edilir. Pek çok defa mecbûrî ikāmete, sürgüne gönderilen paşa, kendi yetiştirdiği Koca Râgıb Paşa’nın sadrâzamlığı döneminde nisbeten rahatlamıştır. 1758 târihinde Kütahya’da bulunduğu sırada vefât etti. Paşa vefât ettiği Kütahya’da defnedilmiş, daha sonra vasiyeti ve âilesinin mürâcaatı üzerine İstanbul’a getirilerek ilk sadrâzamlığı sırasında burada yaptırdığı türbesine defnedilmiştir.
Ali Paşa’nın türbesi, külliyenin kuzeyinde, kendi adını taşıyan Hekimoğlu Ali Paşa Caddesi üzerindedir. Kesme taş ve mermerden dikdörtgen planlı olup, üzeri iki kubbe ile örtülmüştür. Gâyet sâde bir girişi olan türbenin duvarında celi hat ile şu kitâbe yer alır: “Türbe-i Gâzî Ali Paşa’ya eyle yâdigâr/Rûh-i pâkin şâd idüb eyle kuşad el-Fâtiha/Türbe-i Abdal Yâkûb ile Şeyh İbrâhîm’e/Gel rızâ ile duâ eyle oku bir Fâtiha.” Türbede on dört sanduka bulunmaktadır. Bunlar Hekimoğlu Ali Paşa, eşi Muhsine Hatun ve âile fertleri için yapılmıştır. Türbenin batısındaki kubbe altında ise Abdal Yâkub ve Şeyh İbrâhim ile tekkenin diğer ileri gelenleri medfundur. Türbe dışında, girişin iki yanındaki sofalarda da Hekimoğlu Ali Paşa’nın oğlu ve dâmâdının mezarları bulunmaktadır. Abdullah Paşa’nın Kallâvî Kavuklu Şâhidesi, mezar taşı başlığı açısından nâdir örneklerdendir. Türbenin önünde yer alan diğer şâhidede ise gâyet nârin, ince işçilikli bir kandil motifi görüyoruz. Türbenin cadde üzerindeki cephesinde yer alan pencerelerin bitkisel kompozisyonlu pirinçten mâmûl şebekeleri çok îtinâlı bir işçiliğe sâhiptir; ayrıca alınlıklarına muhtelif duâ ve zikirlerden oluşan yazılar işlenmiştir.
Güzellikler Meşheri Bir Sebîl
Kızılelma Caddesi ile Hekimoğlu Ali Paşa caddesinin kesiştiği noktada yâni Külliyenin kuzeyinde avlu kapısı ile türbenin birleştiği köşede gâyet zarîf bir işçilikle tezyîn edilmiş sebîl bulunur. Lâle devri bezemesini en olgun tasarımıyla temsîl eden yapılardan biri olarak gösterilir. Dışa taşkın, yuvarlak dilimli, beş cepheli biçimde tasarlanmıştır. Süslemeli mâdenî şebekenin üzerinde sıralı vaziyetteki alemli kubbeler hakīkaten ilginç ve görülmeye değerdir.
Şebekenin üzerinde ve her bölümünde tekrâr olarak: “ve sekāhum rabbuhum şerâben tahûrâ/Rableri onlara tertemiz içecekler içirir.” (İnsan, 21.) ile “Aynen yeşrabu bihâ ibâdullâhi yufeccirûnehâ tefcîrâ/O bir pınardır ki, Allâh’ın kulları ondan içer ve onu diledikleri tarafa akıtırlar.” (İnsan, 6.) Âyet-i Kerîmeleri yer alır. Kemerlerin üstünde yer alan on mısrâlık ta’lik hatlı kitâbe Ahmet Vefa Çobanoğlu’nun bildirdiğine göre şâir Vehbî’ye âittir. Kuzey yönünden tekrar avluya girdiğimizde iç tarafta kapı üzerinde beyaz mermer üzerine celi sülüs hat ile hakkedilen: “Huve’l Hallâku’l Bâkī/O, yaratan, ezelî ve ebedî olandır...” (cc) yazısını görürüz. Bu yazı daha ziyâde mezar taşlarında “serlevha” olarak karşımıza çıkar. Burada yer almasını, civârın aynı zamanda hazire, yâni bir mezarlık olduğuna yoruyoruz.
Sebîlin yanındaki kapıdan câmi avlusuna girildiğinde, türbe duvarı üzerinde, 1734 târihli güzeller güzeli bir kuzu çeşmesi bizi selamlar. Bu nârin çeşmecik, süsleme ve sanat bakımından gâyet zengindir. Teknesi 1972 yılında yenilenmiş, yakın dönemde ise tamâmen elden geçmiştir. Ayna taşının üst kısmında, çeşmelerde sık sık rastladığımız, celi sülüs hatla yazılan: “ve mine’l mâi külli şey’in hayy/Hayâtı olan her şeyi sudan meydana getirdik.” (Enbiyâ Sûresi, 30.) Âyet-i Kerîmesi yer alır. Bunun alt kısmında dört satır hâlinde, iki beyitlik ta’lik hatlı bir yazı daha vardır. Çobanoğlu’na göre manzûme Şâir Münif’e âittir. Buradaki çeşmenin suyu akıyor. Hem de maşrapası yanında.
Câmi İçerisinde Kâbe Tasvirli Çini Pano Yer Alır
Ahmet Vefa Çobanoğlu’nun bildirdiğine göre: “Daha önce külliyenin yerinde bulunan Abdal Yâkub Tekkesi’nin inşaat sırasında ihyâ edilmesiyle câmi mekânı aynı zamanda bu tekkenin tevhidhânesi olmuştur. Bu sebeple tarîkatlara âit ibâdet ve âyin mekânlarında görülen halvethâne/çilehâne birimleri bu yapıda da söz konusudur.” Tamâmen kesme küfeli taşından inşâ edilen câmi, diğer sadrâzam câmilerinin boyutlarından büyüktür. Bu yönüyle selâtin câmilerinden farklı değildir. Klasik Osmanlı mîmârîsinin en son eseri olarak gösterilir. Su basman seviyesinin yüksek tutulması sebebiyle câmiye merdivenlerle çıkılır. Son cemâat yerindeki mermer cümle kapısı, câminin üç giriş kapısından en önemlisidir. Kadınlar mahfili câminin üç tarafını kuşatır. Büyük giriş kapısının sağ ve solundaki sütunlarda suları akmayan iki çeşme vardır. Vâiz kürsüsünün ahşap işçiliği ile mermer minberinin taş işçiliği muhteşemdir. Ancak sonradan yapılan gelişigüzel boyamalarla bu güzelliğe gölge düşürülmüş gibidir. Minberin külâhı, köşeli ahşap oyma kafes şeklindedir. Câminin tek bir minâresi vardır. Tek şerefeli ve taş külahlıdır. Külahın üzeri kurşun kaplamalıdır. Son cemâat yeri kubbeleri ile minâresi 1960’lı yıllarda yeniden yaptırılmıştır. Câminin içi, renk renk desen desen çinilerle kaplanmıştır. İç mekânı süsleyen bu çinilerin bir kısmı tekfur sarayı bir kısmı ise Kütahya çinilerinden oluşur. Mihrap ile minber arasında kalan bölümde örneklerine nâdir rastladığımız, 25x25 ölçülerinde, 16 adet çiniden meydana gelen, yaklaşık 100x100 ebâdında, Kâbe tasvirli çini pano yer alır. Câminin içerisinde, mihrâbın sol üst tarafında, dışarıdan girilen ahşap işlemeli bir hünkâr mahfili de bulunuyor. Rampası günümüze ulaşmamıştır.
On Bin Metrekare Civârındaki Arâzîsi Yağma Edilmiş
Mermer havuzlu şadırvan, türbenin bitişiğinde yer alır. Üstü ahşap çatı ile örtülüdür. Tamâmen yanmış iken 1977 yılında aslına uygun olarak ihyâ edilmiştir.
Vaktiyle hatırı sayılı akarı bulunan külliyenin on bin metrekare civârındaki arâzîsi bâdirelerle geçen yıllarımızda maalesef el değiştirmiştir. Daha doğrusu gasp edilmiştir. Külliyeden onlarca metre uzaklıkta, Koca Mustafa Paşa Caddesi’nin ortasında yapayalnız kalan kitâbeli dış giriş kapısı, âdetâ o günlerin hüzünlü ve canlı bir şâhididir. Talan ve yağmaya rağmen hatırı sayılır bir alanı kaplayan külliye avlusu taş döşemelidir. Çimenli bahçeleri, muhtelif süs bitkileri, çam, ardıç, servi, iğde, ıhlamur ve çınar ağaçlarıyla kaplıdır. Mekân bu hâliyle; ağaçsızlaştırılan, yeşilden arındırılan İstanbul’un diğer büyük câmilerinden ayrılır.
Târihî câmilerin etrâfına -Eyüp Sultan Meydanı’nda yapıldığı gibi- Çin malı granit döşeneceğine Arnavut parke taşı döşense, aralarından çimler çıksa kime ne zararı olur? Hem toprak kokusu, hem oksijen almış oluruz hem de insanın içini ferahlatan, göz zevkine hitâb eden yeşile kavuşmuş oluruz. Mîmarlarımız, peyzaj mühendislerimiz bunları neden düşünmez anlamak mümkün değil!
Kütüphane Özgün Tasarımı İle Nâdir Bir Örnektir
Avlunun kuzeyinde, Hekimoğlu Ali Paşa caddesine açılan cümle kapısı üzerinde fevkānî olarak inşâ edilen yapı kütüphâne bölümüdür. Müstakil bir yapıya sâhip olup tek mekândan ibârettir. Kütüphane içerisinde, hem yer tasarrufu sağlamak hem de kitapların nem ve benzeri zararlardan korunması için oluşturulan, ahşaptan mâmûl özel bölüm hakîkaten görülmeye değer. Özgün tasarım ve nâdir bir örnektir. Mekân, yakın zamana kadar Millet Kütüphanesi’ne bağlı bir semt kütüphanesi olarak kullanılmış. Kütüphanede bir zamanlar 928 yazma, 15 adet de basma eser bulunduğu kaynaklarda yer alır. Ahmet Vefa Çobanoğlu, Kütüphanenin tahta üzerine ta’lik hatla yazılmış manzûm kitâbesiyle minyatürlü ve kıymetli bāzı kitaplarının Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde, diğer kitapların ise Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunduğunu zikreder. Hekimoğlu Ali Paşa külliyesi, yalnız mîmârî yönüyle değil, gelenekli sanatlarımız bakımdan da üzerinde dikkatle durulması gereken bir hazîne olarak gösteriliyor. Kapı, pencere, çeşme ve benzeri elemanlar üzerinde yer alan manzûmelerin Vehbî, Şair Hıfzî, Şair Nevres, Ref’ı, Şair Münif, Ragıp Mehmed Paşa ve Şeyhülislam İshak Efendi gibi üstadlara âit olması, Yazılarının ise Cihangirli Mustafa gibi büyük hattatlar tarafından yazılması bu düşünceyi teyit eder mâhiyette.
Ne ilâhî tecellîdir ki Hüseyin Kutlu Hocamızın câmide görev yaptığı yıllarda mekân bu yönüyle de ihyâ edilmiştir. Üstad, kütüphaneyi âdetâ bir akademiye çevirmiş, Gelenekli Sanatlarımızın eğitimi ve ihyâsına yönelik uzun yıllar çalışma yapmış, bunun meyvesi olarak nice genç sanatkâr bu okuldan yetişmiştir. Mekân, onursal başkanlığını yine Hüseyin Kutlu Hocamızın yaptığı, kısa adı BİKSAD olan dernek vâsıtasıyla günümüzde de aynı gâye doğrultusunda hizmetlerine devâm ediyor.
Kaynakça
AKTEPE, M.Münir, “Hekimoğlu Ali Paşa”, TDVİA, c.17, İstanbul, 1998.
ÇOBANOĞLU, Ahmet Vefâ, “Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesi”, TDVİA, c.17. İst., 1998.
EGEMEN, Affan, İstanbul’un Çeşme ve Sebîlleri, İstanbul, 1993.
ERZİ, İhsan, Câmilerimiz Ansiklopedisi, İstanbul 1987.
KUMBARACILAR, İzzet, İstanbul Sebîlleri, İstanbul, 1938.
TANIŞIK, İbrahim Hilmi, İstanbul Çeşmeleri, c.1, İstanbul, 1943.
ÖKTEN, Sadettin, Yahya Kemal’in İstanbul’u ve Devamı, İstanbul, 2012.
ÖZ, Tahsin, İstanbul Câmileri, Ankara, 1987.
-Hekimoğlu Ali Paşa Câmii, www.biksad.com, Erişim Târihî: 02.09.2018.
-Hekimoğlu Ali Paşa Câmii, www.istanbuldakicâmiler.com, Erişim Târihî: 02.09.2018.
-Hekimoğlu Ali Paşa Çeşmesi, www.suvakfi.org.tr, Erişim Târihî: 02.09.2018.
-Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesi, www.tas-istanbul.com, Erişim Târihî: 02.09.2018.
Ağustos 2021, sayfa no: 46-47-48-49-50
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak