“Rahmetle anılmak ebediyet budur amma/Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir?” diyerek sürdürülen çile dolu bir hayat… Umutsuzluk mü’mine yakışmaz ama insanın yüzüne tüm kapılar kapanınca ister istemez sitem dolu cümleler kurabilir insan.
Rûhumun derinliklerinde şahlanmış bir milletin ayak seslerini duyuyorum. Dalgalanan şanlı bayrağımızla birlikte içimde yankılanan marşımızın görkemli dizeleri bir harp düzeni almış gibi kararan ufuklarımı aydınlatıyor. Bir Mehmet Âkif var gücünü milletinden, bayrağından ve vatanımızın her karış toprağından alan. Vatan şâiri, Kur’ân şâiri ve millî şâir Mehmet Âkif var okulda, câmi kürsüsünde, Necid Çölleri’nde. Kim beni nerden bilecektir diyecek kadar da mütevâzı bir yüreğe sâhip bir dâvâ adamı… Hayâtını vatanına ve milletine adamış bir ruh ve gönül ustası…
Aralık 2024, sayfa no: 58-59
Bir dâvâ adamı tanımlaması yapılacaksa, hayâtının her ânıyla bu sıfatı hak eden bir Mehmet Âkif var benim dünyâmda. Konu vatan olduğunda evini, eşini, evlatlarını terk ederek yollara düşen bir dâvâ eri canlanıyor gözümde. Ömrü boyunca gerçek bir vatanseverin nasıl olması gerektiğini bizlere yaşantısıyla anlatan bir mü’min şâir canlanıyor gözlerimde Mehmet Âkif’in adı anıldığı her an.
Vatan sevgisi bir insanın rûhuna işlemişse, hayâtının her ânında o kişi vatanına milletine hizmet etmeyi hayâtının en önemli gāyesi olarak görmüşse o kişi karanlık gecede parıldayan bir yıldız gibidir. İşte Mehmet Âkif, memleketin en zor zamanlarında hayâtını ortaya koyarak bir millet nasıl ayakta durur, bir millet nasıl ayağa kalkar bunu her davranışıyla göstermiş ender bir şahsiyettir. Zora düştüğü zamanda rengini kahraman şehitlerimizin kanından alan bayrağımızla ayağa kalmış, Rabb’ine sığınarak gücünü Yaratıcı’sından almış bir mü’mindir Mehmet Âkif. Yüreği Müslümanlık ve vatan sevgisiyle yanıp tutuştuğundan, her eseri içimizin en hassas noktalarına dokunur, her sözü bizi dirilişe çağırır.
Ahlâk âbidesidir, insânî değerlerin bir kişide ete kemiğe bürünmesinin adıdır Mehmet Âkif. Erdemlidir, söz verdiğinde her şeye rağmen o sözü yerine getirmek için bütün şartları zorlayan derviş yürekli bir şâirdir o.
Gücünü milletten ve millete olan inancından alan bir yüreklilikle “Korkma” diye başlar İstiklâl Marşı’na. Her şeyin ters yüz olduğu, dünyânın “hasta adam” gözüyle baktığı târihin en şanlı milletinin korkmadan, kendi gücünün farkına vararak küllerinden doğacağının ilk çağrısıdır “korkma.”
Kahraman ordumuzun bir şiirin dizelerine sığan şanlı destânını yazmak da ancak Mehmet Âkif gibi bir vatan âşığı şâire nasip olabilirdi. Mehmet Âkif’in İstiklâl Marşı’nı yazmış olması da Allâh’ın ona bir lütfudur. Yaşadığı dönemde bile adı unutturulmaya çalışılan Mehmet Âkif’in biz bugün adını hâlâ hayırla yâd ediyorsak bunu İstiklâl Marşı şâiri olmasına borçluyuz.
Bir lokma bir hırka yaşarken hayâtı; kendisine teklîf edilen bir servet niteliğindeki ödülü elinin tersiyle itecek kadar da değerlerini aşılamayacak bir seviyede tutan gönül insanıdır o. Maddiyatla mâneviyat çizgisi çok nettir Mehmet Âkif’in. Ondandır ki İstiklâl Marşı’nı yazarken hiçbir beklenti içine girmeden sevdâsını kaderi yaparak yazmıştır marşın her satırını.
Karşısında “arkadaş” dediği milleti, gözlerinde “dalgalan” dediği bayrağı, pusuda “ulusun” dediği dünyânın bütün işgalci güçleri varken o, öyle bir cesâretle çıkar ki meydana içindeki en büyük umut şehâdettir, hem de “şühedâ fışkıracak” kadar şehâdet.
Bu zamanda Mehmet Âkif olmak düşer yüreği vatan sevgisiyle çarpan herkese, Âsım’ın nesli olmaktır asıl mesele. Vatan sevgisi doyurmalı rûhumuzu, “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ” dendiğinde bir Âsım olup “ben” demesini bilmeli bu vatanı cennet sayan herkes.
“Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın.” duāsını sık sık tekrarlamamız gerek. Her günümüzün büyük mücâdelelere şâhit olduğu bugünlerde Mehmet Âkif’in gönlüne duālarla dokunabilmek için “Âsım’ın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek/İşte çiğnetmedi nâmusunu çiğnetmeyecek” sözünü ayakta tutmak için zorlu günlerde, ordumuzun mücâdele ettiği zor zamanlarda bu sözlerle arşı inleterek dosdoğru yolumuzda yürümeliyiz.
Görmeden sevmenin ve inanmanın da ustasıdır o. Çanakkale’yi hiç görmemesine rağmen, rûhunun derinliklerinde hissettiği ulvî duygular ile Çanakkale Şehitleri şiirini kaleme almış, milletine olan inanç ve güvenini şiirinde nakış nakış işlemiştir.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor
Millî mücâdelede herkesin elinden geleni yapmak için gayret ettiğini biz yine Âkif’in kendine özgü mücâdelesinde görürüz. Arkadaşları ile çıkardığı Sebilürreşad dergisini Anadolu’nun dört bir yanına göndererek millî mücâdele rûhunu dergisi aracılığıyla canlı tutmaya çalışmıştır.
Mehmet Âkif sâdece İstiklâl Marşı’nı yazmadı. O, milletin gücüne ne kadar güvendiğini tüm cihâna göstermiş oldu. Onun sözü dosdoğruydu, yaşantısı gibi. Onun mesleği doğruluktu. Dünyâda dürüstlükten daha güzel bir meslek olamayacağını hayâtının her ânında yaşayarak, sessiz yaşayıp sessizce aramızdan ayrılanlardan oldu. Sözünü de bize mîras olarak emânet etti.
“Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek
Sözüm odun olsun, hakîkat olsun tek”
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak