Ara

Bilimin Ses ve Gürültü Arasındaki Sonsuz Yolculuğu

Bilimin Ses ve Gürültü Arasındaki Sonsuz Yolculuğu

İnsanlar olarak, sesin içine doğarız ve tüm yaşantımız boyunca sesin içinde olmak isteriz. Bu ses bazen bir annenin rahatlatıcı kalp atışı, bazen âile sohbeti, bazen müziğin ritmi ve bazen de bir kalabalığın uğultusudur. Genel pencereden bakıldığında da sözü edilen tüm bu sesler hayâtımıza duygusal bir doku kazandırır. Hikâyelerimizi, kahkahalarımızı ve tesellîmizi paylaşmak için bile sesi ve nefesi kullanır, aynı şekilde diğer kişilerin de sevinç ve üzüntülerini dinlemek ve onlarla birlikte olabilmek için sesin etrâfında toplanırız. Bu açıdan bakıldığı zaman ses insanoğlu için bir bağlantı noktasıdır ve hayâtımızdaki en önemli araçlardan birisidir. Peki ses bizim için tehlikeli olabilir mi?

Esâsen bilimsel olarak bakıldığında yaradılış gereği insanoğlunun sese muhtaç olduğu kanâatindeyim. Ses insan hayâtı için elzemdir. Bu sebepten dolayı ses, insanoğlu için kesinlikle zararlı değildir. Fakat aynı düşünceyi gürültü için söylememiz mümkün değil. Ses ve gürültü, her ikisi de tipik olarak havada, parçacıkların titreşimleri olarak bir ortamda ilerleyen mekanik dalgaların formlarıdır. Ses, insan kulağı tarafından algılanan herhangi bir işitsel hissi ifâde eden geniş bir terimdir ve müzik, konuşma veya yaprakların hışırtısı gibi hoş veya nötr olabilir. Belirli frekanslara ve genliklere sâhip organize dalga biçimlerine sâhiptir, bu da onu yapılandırılmış ve birçok durumda anlamlı hâle getirir. Öte yandan gürültü, genellikle istenmeyen veya rahatsız edici ses olarak tanımlanır. Düzensiz, kaotik dalga biçimlerine sâhip olma eğilimindedir ve hoş veya kasıtlı sesleri karakterize eden harmonik yapıdan yoksundur. Ses iletişimsel veya estetik amaçlara hizmet edebilirken, gürültü genellikle stres, uyku bozuklukları veya işitme hasârı gibi olumsuz etkilerle ilişkilendirilir, özellikle sürekli veya yüksek olduğunda. Ancak, ses ve gürültü arasındaki ayrım her zaman nesnel değildir; bir kişinin gürültü olarak gördüğü şeyi bir başkası müzik olarak algılayabilir ve bu da gürültü kavramını kısmen öznel hâle getirir.

Günümüz dünyâsı her zamankinden daha gürültülüdür ve günden güne daha da gürültülü hâle gelecektir. Durmak bilmeyen trafik, inşaat sesleri, telefon sesleri ve günümüzün en tehlikeli bağımlılık noktalarından birisi hâline gelen sosyal medya bildirim ping'lerine kadar, etrâfımız gürültü senfonisiyle çevrilidir. Zamânında insan faaliyetinin ve ilerlemesinin sembolü olan bu bitmek bilmeyen gürültü akışı şimdi bize karşı mı dönüyor sorusu akıllarda yer bulmaktadır. Ses, gürültüye dönüştüğünde artık bir nimet olmaktan çıkmakta ve bir sağlık tehlikesi olmaktadır. Bilim insanları, gürültü kirliliğine kronik olarak mâruz kalmanın sâdece bizi rahatsız etmediğini; sinir sistemimizi yıpratabileceğini, uyku düzenimizi bozabileceğini, kan basıncımızı yükseltebileceğini, hattâ kaygı ve depresyona yol açabileceğini raporlamaktadırlar. Topluluk ve canlılık özlemi çekiyor olabiliriz, ancak beynimizin de onarılması ve sıfırlanması için sessiz anlara ihtiyâcı vardır.

Hem günümüzde hem de gelecekte tam anlamıyla sessizleşmeyen bir dünyâda yaşayacağız. Uyandığımız andan yattığımız âna kadar, çoğumuz sürekli bir ses akışıyla çevriliyiz: Trafik, sirenler, inşaat, telefon bildirimleri, müzik, konuşmalar ve makinelerin genel uğultusu. Bu gürültüye alışmış olsak da, bilim bu “normal” ortamın ruh sağlığımıza düşündüğümüzden daha fazla zarar verebileceğini ortaya koyuyor. Sesin yokluğu -sessizlik- sâdece huzur verici değildir aynı zamanda beynimizin iyi çalışması için de gereklidir. Sessizlik bilimi ya da sesin canlı sağlığı üzerine etkileri incelenmekte; ruh hâlimizi, hâfızamızı, dikkatimizi ve duygusal refâhımızı nasıl etkilediğini anlamak için önemli araştırmaların yapıldığı görülmektedir.

Gürültü kirliliği; uyku, ders çalışma veya iş gibi normal aktiviteleri engelleyen, istenmeyen veya zararlı ses olarak tanımlanan bir çevre kirliliği biçimidir. Hava veya su kirliliğinin aksine, görünmezdir, bu da genellikle hafife alınmasına sebep olur. Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, çevresel gürültü seviyeleri gündüz 55 desibeli (dB) veya gece 40 dB'yi geçmemelidir. Bunu bir perspektife oturtmak gerekirse, sessiz bir kütüphane yaklaşık 30 dB, normal bir konuşma yaklaşık 60 dB ve şehir trafiği 85 dB'ye ulaşabilir. Tekrar tekrar 70 dB'nin üzerindeki seslere mâruz kalmak sâdece kulaklarımıza değil, zaman içinde zihnimize de zarar vermektedir. Araştırmalar, orta düzeyde gürültüye bile sürekli mâruz kalmanın beynin stres, uyku ve odaklanmayı düzenleme yeteneğini bozabileceğini göstermiştir. Gürültüye, özellikle de beklenmedik bir şekilde veya tekrar tekrar mâruz kaldığımızda, beyin bunu potansiyel bir tehdit olarak algılar ve vücudun stres tepki sistemini harekete geçirir. Bu, hipotalamus-hipofiz-adrenal (HPA) ekseninden kortizol ve adrenalin gibi stres hormonlarının salınımının artması anlamına gelir. Bu tepki kısa vâdede tehlikeye hızlı bir şekilde yanıt vermemize yardımcı olsa da, uzun süreli aktivasyon fiziksel ve zihinsel yorgunluğa yol açabilir. Bu kronik stres anksiyete, depresyon, bilişsel performansta azalma, sinirlilik ve hattâ tükenmişlik ile ilişkilendirilir. Örneğin, Almanya'da yapılan bir çalışmada, 60 dB'nin üzerinde yüksek uçak gürültüsüne mâruz kalan kişilerin, daha sessiz mahallelerde yaşayanlara kıyasla önemli ölçüde daha yüksek depresyon riski altında olduğu bulunmuştur (Beutel ve ark., 2016). Bu, gürültünün psikolojik bir etkiye sâhip olması için acı verici derecede yüksek olması gerekmediğini göstermektedir ve onu zararlı kılanın tutarlılık olduğu vurgulanmaktadır. Diğer bir açıdan bakıldığında uyku, çevresel gürültünün bozduğu ilk şeylerden biridir. Sağlıklı bir uyku döngüsü hâfıza konsolidasyonu, duygusal düzenleme ve genel beyin onarımı için gereklidir. Gürültü sizi tamâmen uyandırmasa bile, uykuyu bozabilir ve vücûdun düzgün bir şekilde dinlenmek için ihtiyaç duyduğu derin aşamalara girmesini engelleyebilir. Uluslararası Çevre Araştırmaları ve Halk Sağlığı Dergisi'nde yayımlanan bir incelemede, araştırmacılar gece gürültüsüne mâruz kalmanın uyku bozuklukları ile ilişkili olduğunu ve bunun da kardiyovasküler problemler ve depresyon riskini artırdığını bulmuşlardır (Basner & McGuire, 2018). Biz uyurken vücûdumuz gürültüye tepki vermeye devâm ettiğinden, gürültülü ortamlarda yaşamak zihinsel dayanıklılığımızı sessizce aşındırabilir.

Avrupa Çevre Ajansı'na göre, Avrupa'da 100 milyondan fazla insan, sağlıkları için zararlı olduğu düşünülen gürültü seviyelerine mâruz kalmaktadır. Güney Kore'de yapılan bir araştırma, işlek yolların yakınındaki kurumlara devâm eden okul çocuklarının, daha sessiz ortamlarda bulunanlara kıyasla daha fazla dikkatsizlik belirtisi gösterdiğini ortaya koymuştur (Kim vd., 2021). Benzer şekilde, havaalanlarına yakın yerlerde yaşayanların depresyona yakalanma olasılığı, daha az gürültülü bölgelerde yaşayanlara kıyasla %25 daha fazladır (Beutel vd., 2016). Bu örnekler, gürültü kirliliğinin yalnızca kişisel bir rahatsızlık değil, aynı zamanda bir halk sağlığı sorunu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Peki gürültü bize zarar veriyorsa, sessizliğin faydası var mıdır? Yukarıda sözü edilen zararlardan sonra içimizden evet cevâbını geçirmemek elde değildir. Sinirbilimci Imke Kirste tarafından 2013 yılında gerçekleştirilen şaşırtıcı bir deneyde, günde iki saat sessizliğe mâruz bırakılan farelerde, beynin hâfıza ve duygulardan sorumlu bölgesi olan hipokampüste yeni nöronların arttığı görüldü. Bu keşif, sessizliğin nötr bir durumdan daha fazlası olabileceğini; biyolojik olarak onarıcı olabileceğini düşündürmektedir (Kirste ve ark., 2013). Sessizlik beynin dinlenmesine, sıfırlanmasına ve bilgiyi daha etkili bir şekilde işlemesine yardımcı olur. Beyin sürekli olarak dış uyaranlara yanıt vermediğinde; düşündüğü, hayâl kurduğu ve anıları pekiştirdiği bir “varsayılan mod”a girebilmektedir. Bu nedenle birçok insan en iyi fikirlerini yalnız yürürken, sessizce otururken veya duş alırken edindiğini bildirmektedir ki buna benzer söylemlerin toplumumuzda da yer edindiği bilinmektedir. Daha önceden de söylediğimiz gibi ses ve gürültü temel olarak aynı olsa da gürültünün tamâmen kişiselleşmiş bir kavram olduğunu unutmamak gerekir. İlginç bir şekilde, kuş cıvıltıları, akan bir dere veya yaprakların arasından hışırdayan rüzgar gibi doğal sesler insan rûhuna çok iyi gelse de bunların bazı kişiler için gürültü olabileceğini de unutmamak gerekir ve insan olarak gürültüden kaçma yollarını da kendimiz bulmamız yerinde olacaktır.

Kişisel düzeyde, küçük değişiklikler bile bir fark oluşturabilir. Evde sessiz bir köşe oluşturmak, gereksiz bildirimleri kapatmak ve doğada vakit geçirmek zihinsel durumunuzu sıfırlamanıza yardımcı olabilir. Gün boyunca kısa “sessizlik molaları” vermek -bilinçli olarak konuşmadan veya hiçbir şey dinlemeden oturmak- stresi azaltabilir ve odaklanmayı artırabilir. Bu mikro sessizlik anları, gürültülü bir dünyâda zihinsel mola görevi görür. Takıntı hâline getirmemek kaydıyla, ayrıca, gün içerisinde bulunduğumuz mekânların ve odaların ses desibelini birkaç defaya mahsus ölçmenin, kendimiz ve çevre sağlığımız açısından önem taşıdığını düşünmekteyim.

Sonuç olarak, bilimin bize öğrettiği şey, sessizliğin bir şeyin yokluğu değil; beynimizin arzuladığı güçlü bir varlık olduğudur. Meşgûl, gürültülü ve bağlantılı olmanın genellikle bir başarı işâreti olarak görüldüğü bir çağda, sessizliğe yer açmak radikal bir öz bakım eylemi olabilir. Araştırmaların da gösterdiği gibi, sessizlik sâdece önemli değil, aynı zamanda elzemdir. Tıpkı temiz hava ve suya ihtiyâcımız olduğu gibi, tam ve sağlıklı yaşamak için temiz ses manzaralarına ve korunan sessizliğe ihtiyâcımız var. Gürültü kirliliğinin etkisini anlayarak ve sessizlik bilimini benimseyerek, zihinsel sağlığımızı tüketmek yerine besleyen ortamlar inşâ etmeye başlayabiliriz. Ses ve gürültü arasında çok ince bir çizgi mevcuttur. Gürültüye ara sıra ya da devamlı bir şekilde mâruz kalarak stres bankamızı doldurmamalıyız. Rûhumuzu bunaltacak, yaşantımıza kötü enerji verecek seslerden kaçınmamız öncelikle kendi hayâtımız ve daha sonrasında da dolaylı yoldan çevremiz için daha iyi olacaktır. Bu yazımda ses ve gürültü arasındaki farklılıkları dile getirmişken, gürültünün vücûdumuza nasıl etki edebileceğini ve felâket senaryolarının yazılıp yazılamayacağını gelecek yazılarımıza bırakıyorum. Rabbim tüm ümmet-i Muhammed (s.a.v)’e huzur ve keyif nasîp etsin. Sözlerimi, 1271 yılında Anadolu Selçuklu Devleti tarafından yaptırılmış olan Sivas Gök Medrese’de bulunan bir yazı ile bitirmek istiyorum:

“Allâh’ın ilk emri olan İkra hikmeti okumaktır. Rabbimiz ilk emri olan “ikra” ile insana bir takım görevleri hatırlattığı gibi hayâtı, ölümü, varlığı, dünyâyı, âhireti hatırlatmakta O’nun adına yaşadığımızı unutmamamızı ifâde etmektedir.”

Kitapların en güzeli Kur’ân-ı Kerîm, seslerin en güzeli Kur’ân-ı Kerîm…

Kaynaklar

1 Beutel, M. E., Jünger, C., Klein, E. M., Wild, P., Lackner, K., Blettner, M., Binder, H., Michal, M., Wiltink, J., Brähler, E., & Tibubos, A. N. (2016). Noise annoyance is associated with depression and anxiety in the general population—The contribution of aircraft noise. International Journal of Environmental Research and Public Health, 13(1), 93. https://doi.org/10.3390/ijerph13010093

2 Basner, M., & McGuire, S. (2018). WHO environmental noise guidelines for the European Region: A systematic review on environmental noise and effects on sleep. International Journal of Environmental Research and Public Health, 15(3), 519. https://doi.org/10.3390/ijerph15030519

3 Kirste, I., Nicola, Z., Kronenberg, G., Walker, T. L., Liu, R. C., & Kempermann, G. (2013). Is silence golden? Effects of auditory stimuli and their absence on adult hippocampal neurogenesis. Brain Structure and Function, 220, 1221–1228. https://doi.org/10.1007/s00429-013-0679-3

4 Gould van Praag, C. D., Garfinkel, S. N., Sparasci, O., Mees, A., Philippides, A. O., Ware, M., Ottaviani, C., & Critchley, H. D. (2017). Mind-wandering and alterations to default mode network connectivity when listening to naturalistic versus artificial sounds. Scientific Reports, 7, 45273. https://doi.org/10.1038/srep45273

5 Kim, D. J., Jeon, J. Y., & Kim, J. H. (2021). The effects of noise pollution on student attention: A cross-sectional study in Seoul. Environmental Research, 195, 110847. https://doi.org/10.1016/j.envres.2021.110847 

Haziran 2025, sayfa no: 68-69-70-71

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak