Târih, insanlığa müjde olarak geleceği doğmadan önce haber verilen, gökteki yıldızlar gibi pek çok mübârek şahsiyetle doludur. Muhammed Bahâeddîn Nakşibend’in (ks) doğmasına yakın bir târihte Hâcegân silsilesinden Muhammed Baba Semmâsî (ö. 736/1335) hazretleri, mürîdleriyle birlikte Buhara’nın Kasrıhindûvân köyünden geçerken yanındakilere, bu topraktan bir yiğidin kokusunun geldiğini ve Kasrıhindûvân’ın kısa bir süre sonra Kasrıârifân olacağını söylemişti. O, Kasrıhindûvân’a bir sonraki gelişinde henüz üç günlük bir bebek olan Muhammed Bahâeddîn Nakşibend’i görünce mürîdlerine: “Kokusunu duyduğumuz yiğit budur” deyip halîfesi Seyyid Emîr Külâl’e (ö. 772/1330) dönmüş ve: “Oğlum! Bahâeddîn’den şefkat ve terbiyeni esirgeme, yoksa sana hakkımı helâl etmem” demişti. Muhammed Baba Semmâsî’nin (ks) bu menkıbede geçen sözünden dolayı köyün adı Kasrıârifân olarak değişmişti.
Bedîuzzaman Said Nursî’nin de doğmadan önce dünyâyı teşrîf edeceği ve İslâm dînine çok önemli hizmetlerde bulunacağı tarîkat ehli birçok mübârek zât tarafından haber verilmişti.
- Bedîuzzaman’ın Doğumunu ve Hizmetlerini Haber Veren Tarîkat Şeyhleri
Said Nursî’nin annesi ve babası Nakşî tarîkatından Şeyh Seyyid Sıbgatullah Arvâsî’ye (ö. 1870) bağlı idi. Babası Mirza Efendi, köylerine 30 km uzaklıktaki Gayda Köyü’nde bulunan Seyyid Tâhâ Hakkârî’nin/Nehrî’nin (ö. 1853) halîfelerinden Şeyh Seyyid Sıbgatullah Arvâsî’yi zaman zaman ziyârete giderdi. Sofi Mirza Efendi’nin bir ziyâretinde, Hâlid-i Örekî gibi büyük zâtların bulunduğu bir mecliste, Seyyid Şeyh Sıbgatullah Arvâsî ayağa kalkarak Sofi Mirza Efendi’ye alâka ile kendisine yer gösterdi. Gelen zâta neden ilgi ve hürmet gösterdiği meclisteki zâtlar tarafından kendisine sorulunca Seyyid Şeyh Sıbgatullah Arvâsî: ‘Bu Sofi Mirza ileride öyle bir zâta baba olacak, bunun sulbünden öyle bir zât gelecek ki, o zâta baba olmayı, ben on gavslığa tercîh ederim. Gavs olmaktansa, o gelecek zâta böyle bir baba olmayı tercîh ederim.’ şeklinde cevap verdi.
Beşkazalı Şeyh Osman Hâlidî Efendi (ö. 1877), Beşkaza’da (Muğla-Fethiye’de) 1795 yılında dünyâya geldi. Nakşî Tarîkatı’nda seyr u sülûkunu tamamlayan Şeyh Osman Hâlidî Efendi Isparta’ya yerleşti ve burada pek çok mürîdi oldu, medresesinde sayısız hâfız yetiştirdi. Zaman zaman Isparta’nın Sidre Dağı’nda inzivâya çekilir, kırk gün bir şey yemeden zikir ve ibâdetle meşgûl olurdu. Vefâtına yakın: ‘Îmânı kurtaran bir müceddid çıkacak. O da bu sene doğmuştur. Benim dört oğlumdan birisi, o gelecek müceddid zât ile görüşecek ve elini öpecektir.’ dedi ve 1877 yılında vefât etti. Bu müjdeden sonra, Şeyh Osman Hâlidî’nin oğlu Ahmed Efendi ‘Evet merhum pederimin sözü doğru çıktı. Ben onunla görüştüm’ dedi.
İstanbul’da medrese tahsîlini tamamladıktan sonra Isparta’ya yerleşen tarîkat erbâbından birisi de Şeyh Topal Şükrü Efendi (ö. 1876) idi. Isparta’da medresesinde ders okutur ve mürîdlerini irşâd ederdi. Rumuzlu ve ebced hesaplı şiirlerinden birinde I. Dünyâ Savaşı’nı ve dönemin sıkıntılarını haber vererek Allah’tan yardım niyâzında bulunmuş ve vefâtından otuz üç sene sonra Isparta’nın imdâdına yetişecek bir zâttan yāni Said Nursî’den bahsetmiştir.
Şeyh Hacı Abdullah Efendi (ö. 1903), Şeyh Memiş Efendi’nin (ö. 1853) halîfelerinden âlim bir zât idi. Asıl adı Bozkırlı Mehmed Kudsî olan ve kabri Konya Seydişehir Çavuş Köyü’nde bulunan Şeyh Memiş Efendi, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin (ö. 1827) halîfelerinden Şeyh Hasan Kudsî Efendi’nin halîfesi idi. Şeyh Hacı Abdullah Efendi, Seydişehir’de pek çok ilim ve gönül ehli yetiştirdi ve 1903 yılında vefât etti. Kabri Seydişehir’dedir. Bir gün mürîdleri kendisine, ‘Efendim! Sizden sonra hizmet nasıl devâm edecek?’ diye sorduklarında o: ‘Müceddidlik, Mehdiyete inkılâb edecek ve vazîfe Isparta’dan devâm edecek’ diye cevap verdi. Devâm eden yıllarda Said Nursî’nin Isparta’daki hizmeti duyulmaya başladı. Bedîuzzaman, Şeyh Hacı Abdullah Efendi’nin müridlerinden Hacı Hilmi Efendi’yi ziyâret eder ve kendisine ‘Senin talebelerin Kur’ân’ın lafzını, benim talebelerim ise mânâsını ezberliyorlar’ derdi.
Şeyh Hasan Feyzi Efendi, Melâmî Tarîkatı’ndan seyr u sülûkunu tamamlamış, müderris ve şâir bir zât idi. Denizli’de ilim ve irfan faaliyetlerinde bulundu ve pek çok âlim ve ârif yetiştirdi. Şeyh Hasan Feyzi Efendi, 1877 yılında bir gün talebelerine ‘Bugün Kürdistan’da büyük bir velî dünyâya geldi. Bu zât zamânın sâhibi, asrın vekîlidir’ dedi. Vefâtı yaklaştığında halîfesine ‘Ben, âhir zamânın vazîfelisi büyük müceddidi bekliyorum. Vasıfları şunlardır: Kendini ‘o’ olarak tanıtırsa bil ki o değildir. Yok, ‘o makam bizden uzaktır’ derse odur. Eğer senin sağlığında gelirse, vazîfeye devâm ederken ona tâbi ol’ dedi. Yıllar sonra tarîkat hilâfeti Hasan Feyzi isminde birine devredildi. 1943 yılında Said Nursî Denizli’ye getirildi. Tahliye edilince Hasan Feyzi kendisini otelde ziyâret etti ve kendisine tâbi olmak istediğini söyledi. Said Nursî ‘Yok kardeşim, ben o değilim, gāliba sen yanlış geldin’ diye mukābele etti.
Asıl ismi Hıdır Efendi olan Burdurlu Şeyh Hacı Rahmi Sultan’ın (ö. 1916) ismini şeyhi Hacı Hasan Feyzi Efendi değiştirmiş ve ‘Bundan sonra senin ismin Rahmi’ demişti. Kendisi Elazığ Harput’un bir köyünden idi. On iki yaşında İstanbul’a tahsîl için gitti. Tahsîlini tamamlayınca Tekirdağ’a kadı olarak tâyin edildi. Nakşî tarîkatından olan şeyhi Hacı Hasan Efendi, kendisine haber gönderdi ve kadılıktan vazgeçerek Burdur’a gitmesini ve orada hizmet etmesini istedi. Şeyh Hacı Rahmi Sultan, şeyhinin emri üzerine Burdur’a gelip ilim ve irfan hizmetlerine başladı. Şeyh Hacı Rahmi Sultan, âhir zamanda vazîfeli müceddidin Burdur’a geleceğini defalarca talebelerine haber vermişti. Kurban bayramlarında hep ikişer kurban keserdi. Mürîdleri neden ikişer kurban kestiğini sorduklarında ‘Buraya zamânın vazîfeli şahsı gelecek. Onun için şükrânelik olarak kesiyorum. Şu anda doğuda ve çocuk yaştadır’ diye cevap verirdi. Yıllar sonra Bedîuzzaman Said Nursi, Burdur’a geldiğinde ilk işi Şeyh Hacı Rahmi Sultan’ı ziyâret etmek oldu.
Burdurlu Şeyh Hacı Rahmi Sultan’ın halîfelerinden olan Nasuhizade Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1964) bir murâkabe esnâsında Said Nursî ile karşılaşmasını, Barla Lâhikası’nda ifâde edildiği şekliyle şöyle anlatır:
‘Bülbül-i Bâğıstân-i Kur’ân, Üstâd-ı Ekremim, Efendim Hazretleri!
Mürşid-i ekmel şeyhim Hacı Rahmi Sultan Hazretleri seferberliğin ikinci senesinde irtihâl-i dâr-ı bekā buyurdular. Burdur’u teşrîfinizden bir ay evvel, merhum Rahmi Sultan ile (mânen) beraber bir câmi-i şerîfte bulunmakta iken, sukût-i hâl-i murâkabeye varıldı. Bāzı velîler rûhânî teşrîf buyurdular. Nihâyette siz üstâdım teşrîf buyurdunuz. Bir cezbe-i Rahmân zuhûruyla uyandım, kendime geldim. Bir ay sonra Burdur’u teşrîf ile, bāzı yevm sohbet-i irfâniyenizde bulunup ruhlarımıza gıdâ bahşolundu.’
Şeyh Abdurrahman Tâgî (ö. 1886), önce Kādirî Tarîkatı şeyhi Abdülbârî Çerçahî’den, daha sonra da Nakşî şeyhi Sıbgatullah Arvâsî’den hilâfet aldı. Bitlis Nurşin’e/Güroymak’a yerleşti. Nakşî usûlü üzere irşad faaliyetlerinde bulundu ve medresesinde pek çok talebe ve mürîdi yetişti. Said Nursî, Şeyh Abdurrahman Tâgî’nin Nurs yakınlarındaki Tâg köyünde ve Nurşin’de medreselerinde ders okurken, Şeyh Abdurrahman Tâgî, Nurs köyünden gelen talebelerle çok ilgilenir ve kış gecelerinde kalkar, küçük talebelerinin üşüyüp hasta olmamaları için üzerlerini örterdi. Medresenin ileri gelen talebelerine de: ‘Bu Nurslu talebelere iyi bakın! Bunlardan biri dîn-i mübîn-i İslâm’ı ihyâ edecek. Fakat hangisidir, ben de bilmiyorum’ derdi.
Nakşibendî Hâlidî şeyhi olan Muhammed Es’ad Erbilî (ö. 1931), İstanbul Şehremini’nin Odabaşı semtinde Kelâmî Dergâhı’nın postnişini idi. Hasîrîzâde Mehmed Elif Efendi’nin (ö. 1927) istifâsı üzerine âzâsı olduğu Meclis-i Mesâyıh’ta reisliğe getirildi. Fatih Halıcılar’da Feyzullah Efendi Dergâhı’nda ve Üsküdar Çiçekçi’deki Selimiye Dergâhı’nda da şeyhlik vazîfelerinde bulundu. Said Nursî’nin kendisini ziyâret amacıyla yola çıktığını mânen haber alan Muhammed Es’ad Erbilî (ks), mürîdi Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu’na: ‘Evlâdım Sâmi, başında külâhı, üstünde kısa kollu bir abası, belinde kuşağı, kuşağın üzerinde cembiyesi, ayağında kısa konçlu çizmesi olan genç bir kimse gelecek, onu benim yanıma al’ diye tembihledi. Mahmûd Sâmî Efendi, Said Nursî’yi karşıladı ve dergâha buyur etti. Dergâhta herkes murâkabe celsesinde, sükût içinde idi. Âdâb ve erkânı çok iyi bilen Said Nursî de murâkabeye başladı. Murâkabe sonrasında Muhammed Es’ad Efendi ile Said Nursî sohbete başladılar. Mahmûd Sâmî Efendi ilk ziyâreti şöyle nakleder: ‘Said Nursî gittikten sonra dergâhtakiler merak ile Muhammed Es’ad Efendi’ye: ‘Efendim! Bu zât kimdir?’ diye sordular. O da ‘Bu genç Said-i Kürdî’dir. Allah kendisine Kur’ân-ı Kerîm’in tefsir ilmini vehbî olarak vermiştir. İstanbul’da zāhir ulemâ ile görüşüp münâzaralar yaptıktan sonra bir de tarîkat ehlini ziyâret edeyim düşüncesi ile Meclis-i Meşâyıh Reisi olduğumuz için bizi ziyârete gelmiştir’ diye cevap verdi. Said-i Nursî yeni hazırladığı bir eseri matbaaya vermeden Pîr Efendimiz’e sunma ve tashîhini isteme düşüncesinde imiş. Derhâga yaklaşınca risâleyi unuttuğunu fark etmiş. Bunu, Es’ad Efendimiz’e söyledi. Efendimiz: ‘Evlâdım! Tekrar getirmenize gerek yok. O eserin 152. ve 153. sayfasındaki şu ibâreyi şu şekilde ifâde ederseniz daha güzel olur’ buyurdular.’
Bu ilk ziyâretten sonra Said Nursî sık sık Kelâmî Dergâhı’na gitti, bazen de orada kaldı. Muhammed Es’ad Efendi ile sohbetlerinde ‘Allâhu Ekber!’ diyerek ayağa kalktığı çok olurdu. Bir gün Said Nursî dergâhtan uğurlandıktan sonra, Said Nursî hakkında şeyhi Muhammed Es’ad Erbilî, Mahmûd Sâmî Efendi’ye şöyle dedi: ‘Bu zât, Allâhu Teālâ’dan gençlerin irşâdına memurdur. Fakat o henüz bilmiyor bunu. İleride bunu hayâtı ile gösterecek.’
Bedîuzzaman 1952 yılında Gençlik Mahkemesi için İstanbul Akşehir Palas Oteli’ne geldiğinde, Mahmûd Sâmî Efendi (ks) kendisini ziyârete geldi. Bedîuzzaman, son derece nâzik ve kibar bir şekilde ‘Sâmî Bey kardeşim, siz ne kadar gençtiniz o zaman…’ diyerek kendisini karşıladı ve muhabbet içerisinde uzun süre hasret giderip, Kelâmî Dergâhı’ndaki hâtıralardan konuştular.
Muhammed Baba Semmâsî’nin ve Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin (ö. 1273), Nakşî Tarîkatı’nın pîri Şâh-ı Nakşibendî’yi (d. 1318); Molla Ahmed-i Câmi’nin (ö. 1492), İmam Rabbânî’yi (d. 1624) müjdelediği gibi, Bedîuzzaman Said Nursî’nin de gelişini ve hizmetlerini müjdeleyen farklı tarîkatların postnişini olan Allah dostlarından bilinenler şunlardır: Gavs-i Hizan Şeyh Seyyid Sıbgatullah Arvâsî, Beşkazalı Şeyh Osman-ı Hâlidî, Şeyh Topal Şükrü Efendi, Seydişehirli Şeyh Hacı Abdullah Efendi, Denizlili Şeyh Hacı Hasan Feyzi Efendi, Burdurlu Şeyh Hacı Rahmi Sultan, Nasuhizâde Şeyh Mehmed Efendi, Şeyh Abdurrahman Tâhî, Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî (kaddesallâhu esrârahum).
Haziran 2025, sayfa no: 74-75-76-77
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak