Ara

Beden Yarası Ruh Yarası Sendedir Yâ Rabb Bunun Çâresi

Beden Yarası Ruh Yarası  Sendedir Yâ Rabb Bunun Çâresi
Hastalık, geldiği zaman insanoğlunun canını ne çok acıtır. Ağızdaki tat, bir şeylerden zevk alma biter. Duyulan acılar, hissedilemeyen tatlar ne büyük habercidir bizlere. Bâzı hastalıklar yaşın ilerlemesi ile gelir, yaşlılığın habercisi olan hastalıklar vardır; bir de yaşlı genç demeden gelen hastalıklar. An gelir kişi için sınavdır o hastalık. Sabır göstermesi ve tevekkül etmesi gerekir hastalanan kişinin. Sabır; mü’minin dünyâda başına gelen sıkıntı ve musîbetlere, derin acılara, gönlünü daraltan tüm sıkıntılara göğüs gererek Allâh’a sığınması demektir. Bâzen öyle sıkıntı ve musîbetlerlerle karşı karşıya kalırız ki her ne yaparsak yapalım, sonucuna ulaşabilmek için sabretmemiz ve tevekkül etmemiz gerekmektedir. Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmaktadır: “Hiçbir kul sabırdan daha geniş ve daha değerli bir nimetle rızıklandırılmamıştır. Mü’minin sabır ve duâ silâhı ne hoştur.” Yüce Allah âyet-i kerîmede: “Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allâh’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.”1 buyurmaktadır. Hasta denince Kur’ân’da Hz. Eyyûb (as), hastalık denince de onun hastalığı akla gelir. Hz. Eyyûb (as), seksen yıl kadar sağlıklı ve varlık içinde bir ömür geçirdikten sonra ağır ve amansız hastalıklara yakalanmış, yedi yıl kadar yokluk ve hastalık çektikten sonra tekrar iyi olmuştu. Eyyûb (as)’ın çok mal ve serveti ile on oğlu vardı. Sürü sürü hayvanları, bağları ve bahçeleri bulunuyordu. Şam civârında Beseniyye mevkiindeki çiftliklerinde binlerce insan çalışırdı. Fakat servetinin çokluğu onu Allah yolundan alıkoymadı. Eyyûb (as) Şam civârında yaşayan insanlara peygamber olarak gönderildi. Onları Allah Teâlâ’ya îman ve ibâdet etmeye çağırdı. Bu uğurda pek çok zahmet çekti. Sonra malı, evlâdı ve bedeni ile imtihân edildi. Eyyûb (as) çok büyük sıkıntılara göğüs gerdi. Sabrı, kullukta kusur etmeyip şikâyette bulunmayışı ve başka güzel vasıfları ile ibâdet ehline ve akıl sâhiplerine örnek oldu. Yüce Allah, Eyyûb (as)’ı imtihân etmeyi murâd etti. Onun mallarını çeşitli vesîlelerle elinden aldı. Koyunları sel, ekinleri ise rüzgâr ile telef oldu. Şeytan çoban sûretinde ağlayarak Eyyûb (as)’ın yanına geldi. O sırada insanlara vaaz ve nasîhatte bulunan Eyyûb (as)’a mallarının ve servetinin telef olduğunu söyledi. Hz Eyyûb bu haber karşısında hiç şikâyette bulunmayarak; Allah Teâlâ’ya hamd ve şükürde bulundu. “Üzülme! O malı mülkü bana Rabbim vermişti. Şimdi de aldı. Çünkü sâhibi O’dur.” dedi. Bu sözleri ve hareketi karşısında şeytan perişan olup geri gitti. Sonra; Allah Teâlâ Eyyûb (as)’ın, hocaları ile ders okuyan çocuklarının da zelzeleyle ruhlarını aldı. Bu defa hoca şekline giren şeytan feryad ve figân ederek Eyyûb (as)’ın yanına geldi; “Ey Eyyûb! Allah Teâlâ evini zelzele ile yıktı. Çocukların öldü. Her biri parça parça oldular.” dedi. Çocuklarına olan şefkatinden dolayı gözlerinden yaşlar gelen Eyyûb (as), sabır ve tevekkül ederek Allah Teâlâ’ya teslîmiyetini bildirdi. Şeytâna da; “Ey mel’ûn! Sen İblissin, beni Rabbime isyâna teşvik etmek istiyorsun. Şunu bil ki evlâdım bir emânet idi, Rabbime niçin incineyim? Rabbime hamd ederim.” buyurdu. Bundan sonra Allah Teâlâ Eyyûb (as)’ın vücûduna hastalık verdi. Eyyûb (as)’ın hastalığı gün geçtikçe şiddetlendi. Akrabâları, komşuları ve başkaları yanına uğramaz oldu. Yalnız hanımı Rahime Hâtun onu terk etmedi. Ona hizmetine devâm edip, ihtiyaç için neyi varsa sarf etti. Hz Eyyûb bu hastalık hâlinde de şikâyet ve feryadda bulunmayıp, hamd etti ve sabır gösterdi. Bu defa şeytan; Eyyûb (as)’ın bulunduğu şehir halkına vesvese vererek; “Onun hastalığı size geçer, onu şehrinizden çıkarın.” dedi. Şehir halkı Eyyûb Aleyhisselâm’ı ve hanımı Rahime’yi şehirden dışarı çıkardılar. Rahime şehrin dışında bir yerde Eyyûb (as)’a hizmete devâm etti. Eyyûb (as) yedi yıl dert ve belâ içinde kaldı. Hâlinden hiç şikâyet etmedi. Şeytan, bu defa insan sûretinde Rahime hâtunun karşısına çıkıp onu Eyyûb Aleyhisselâm’ın hizmetinden alıkoymaya çalıştı. Ona; “Kendine yazık ediyorsun, hastalığı sana geçer.” dedi. Rahime hâtun ise şeytâna; “Onun üzerimdeki hakkı çoktur, ödeyemem. Nimet ve rahat vaktinde onunla yaşadım. Bu hastalık hâlinde onu bırakamam.” dedi. Dönüşte, olanları Eyyûb (as)’a anlattı. Eyyûb (as) da onun iblis yâni şeytan olduğunu ve onun vesvesesinden sakınmasını söyledi. Şeytan daha sonra da Rahime hâtunun karşısına çıkarak vesvese vermeye çalıştıysa da o aldırış etmedi. Eyyûb (as)’ın hastalığı gittikçe şiddetlendi. Onun bu hâli beden, kalp ve lisânıyla yaptığı kulluk ve peygamberlik vazîfelerini iyice zorlaştırdı. O zaman Allah Teâlâ’ya duâ ve niyazda bulundu: “Bana gerçekten hastalık isâbet etti. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” dedi. Allah Teâlâ onun duâ ve niyâzını kabûl etti. Bir gün Eyyûb Aleyhisselâm’ın hanımı Rahime Hâtun yiyecek aramaya çıkmıştı. İkindi vakti Yüce Allâh’ın lütuf ve müjdesi ulaştı. Cebrâil Aleyhisselâm gelerek Allah Teâlâ’dan; “Ey Eyyûb! Belâ verdim sabrettin. Şimdi ben sıhhat ve nimet vereceğim.” haberini getirdi. Allah Teâlâ; “(Ey Eyyûb!) Ayağını yere vur. Çıkan sudan gusleyle ve soğuğundan iç.” buyurdu.2 Bu emr-i ilâhî üzerine Eyyûb Aleyhisselam ayağını yere vurdu. Biri sıcak biri soğuk, iki pınar fışkırdı. Sıcak sudan gusül edince bedenindeki, soğuk sudan içince içindeki hastalıklardan kurtuldu ve sıhhate kavuştu. Kuvveti geri geldi. Tâze bir genç oldu. Elinden alınmış olan mallarını Allah Teâlâ geri iâde etti. Çok sayıda evlat ihsân etti. Yüz çeviren dostları kendisine muhabbetle yöneldiler. Eyyûb Aleyhisselâmın hastalığı âfiyet hâline dönüşünce, o gece seher vaktinde bir âh eyledi. Sebebini sorduklarında; “Her gece seher vaktinde; ‘Ey bizim hastamız nasılsın?’ diye ses duyardım. Şimdi o vakit geldi; ‘Ey sıhhatli kulumuz nasılsın?’ sesini duyamadım. Onun için ağlıyorum.” buyurdu. Onca dert ve hastalık karşısında aslâ Rabbine isyân edip şikâyette bulunmamış ve büyük bir sabır göstermiş, çâresiz kalınca da derdini sâdece yüce Allâh’a arz etmişti. Eyyûb (as)’ın hastalığı ile ilgili; Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Eyyûb’u hatırla. Hani o, Rabbine: "Bu dert bana dokundu, sen merhametlilerin en merhametlisisin!" diye duâ etmişti. Biz de onun duâsını kabûl etmiş, kendisine bulaşan derdi kaldırmıştık; ona tarafımızdan bir rahmet ve ibâdet edenler için bir öğüt olarak âilesini ve onlarla berâber bir katını daha vermiştik.”3 Sevgili Peygamberimiz (sav), inananların hâlini şöyle târif eder: “Mü’minin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sâdece mü’minde vardır: Sevinecek olsa şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa sabreder; bu da onun için hayır olur.”4 Hastalıkta sabredebilmek; bollukta, darlıkta hamd eden ve şükredebilen kullardan olmak. Bu dünyâ sınavında her türlü belâ ve musîbetle karşılaşabileceğimizi kabûllenerek; ancak sabırla ve Allâh’a tevekkül ederek mücâdele edip bu sınavı atlatabileceğimize inanmak, kalbimizle ve dilimizle sâdece sorgusuz sualsiz O’ndan gelene îmân etmek; O’na Sığınmak, yalnızca sonsuz rahmet ve merhamet sâhibi Yüce Yaratıcı’ya sığınabilmek. O’na (cc) duâ ile secde ile varabilmek, tertemiz bir kalple tevekkül ederek, Rabbimizden gelen her şeye eyvallah diyebilmek. İşte tüm dermansız dertlerin devâsı, bütün hastalıkların şifâsı, rûhumuzun huzûrunun kaynağı, ebedî mutluluğa erişebilmenin sırrı bu olsa gerek. Ey Rabbimiz; Seher vaktinin gönüllere verdiği huzûru hissedebilen, güneşin doğuşundaki âhenge şâhit olup onu gören, yüreklere inşirah ferahlığı veren Âyetlerinin sıcaklığını gözyaşları ile hisseden, gönül yarasının merhemini gül bahçelerinde bilen, Sana sevdâlı, Habîbi’ne (sav) hasretli bağrı yanık kullarının zümresine dâhil eyle bizleri. Nuriye Eycan (Kasım 2016) Dipnotlar 1 Bakara, 45. 2 Sâd, 42. 3 Enbiya, 83-84. 4 Riyazü’s-Salihin, Hadis No. 28

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak