Ara

Basîretli Müslüman

Basîretli Müslüman

“Mü’min, bir delikten iki defa ısırılmaz.”1

GÜNÜMÜZ İNSANI YOĞUN OLUMSUZ PROPAGANDA ALTINDADIR

Günümüz insanı; zaman zaman medyatik, akademik, sosyal ve kültürel açıdan İslâm karşıtı, yoğun olumsuz ve kasıtlı bir propaganda ile karşı karşıya gelmektedir. Bu propagandaya muhatap olan Müslümanın inancı, mânevî değerleri ve ahlâkî yapısı tehdit altındadır. Özellikle çocukları ve gençleri hedef alan olumsuz propaganda sâyesinde yeni yetişen nesil mânevî değerlere, öz kültürümüze ve şanlı târihimize karşı yabancılaşmakta, kuşaklar arasında korkunç bir uçurum meydana gelmektedir.

Misyonerlerin, Yahova Şahitleri’nin dünyâ çapında ve ülkemizde yaptığı sinsi faaliyetler hepimizin mâlûmudur. Misyonerler kendi dâvâlarını yaymak ve İslâm’ı karalamak için; doktor, sağlık memuru, arama-kurtarma ekibi, insânî yardım elemanı, öğretmen ve araştırmacı olarak Asya’da, Afrika’da hattâ ülkemizde üniversitelerde, basın-yayın kuruluşlarında, özel kurslarda, özel hastanelerinde, internetteki özel sitelerde, deprem bölgelerinde, kurdukları özel mahalleler ve köylerde cirit atmakta, büyük bir azim ve kararlılıkta çalışmaktadırlar.

Ancak sâdece misyonerlerin faaliyetlerine dikkat çekmek; onların reklamını ve propagandasını yapmak anlamına gelecektir. Misyonerlerin kendi bâtıl inançlarını yaymaya çalıştıkları bir zamanda asıl acı olan; İslâm gibi muhteşem bir dînin mensuplarının hak dîni yaymak bir yana, kendi mensuplarını bile mânevî açıdan yetiştirmemeleri hattâ Müslüman gençlerin kandırılacağından korkmaları gerçeğidir.

İnsanlığın muhtaç olduğu bütün mânevî değerler İslâm’da mevcut olduğuna ve insanlığın dünyâ ve âhiret mutluluğunu temin edecek eşşiz ilke ve prensipler İslâm’da bulunduğuna göre: Her mü’min, bu Hak dâvânın tebliğcisi ve dâvetçisi olmalıdır.

PEYGAMBERLER “FETÂNET” SIFATINI TAŞIRLAR

Hak dâvânın tebliğcileri olan peygamberler, “sıdkk, emânet, tebliğ, ismet ve fetânet” özelliklerini taşırlar. Bir başka ifâdeyle peygamberler; dürüstlük, güvenilirlik, gerçekleri duyurma ve günahlardan korunma özellikleriyle birlikte aynı zamanda fetânet -son derece zekî ve uyanık olma- özelliğine sâhiptirler.

Peygamberlerin bu son özelliği üzerinde durmakta fayda vardır. Fetânet; zekî ve uyanık, basîreti açık ve ileri görüşlü olmak anlamındadır. Allâh’ın elçisi “peygamber”, seçkin kişiliği yanında üstün zekâya sâhip, dâhî kimsedir. O, tebliğ ve dâvette kullanacağı üslûbu ve metodu gâyet iyi belirler. Yılmak usanmak bilmeyen, aslâ karamsarlığa ve ümitsizliğe düşmeyen, sarsılmayan bir îmâna sâhiptir.

Tâğût ve diktatörlere, zâlimlere karşı hakkı ve haklıyı savunan, dâimâ mazlûmun yanında olan sevgi ve rahmet elçisi peygamberler, ferâseti ve basîreti açık kişilerdir. Taşıdıkları ulvî dâvânın gereği olarak dost ve düşmanı gâyet iyi teşhis ederler.

Peygamberler; aldanmayan, aldatılamayan, oyuna gelmeyen, herşeyin asıl yüzünü, içyapısını Allâh’ın izniyle görebilen son derece anlayışlı kimselerdir.

Peygamberinin yolundan giden basîretli mü’min O’ndan aldığı ilhamla aklını, bilgisini ve tecrübesini îmânın istikametinde kullanır. Mü’min, îmânından aldığı güç ve cesâretle kâinâta meydan okuyabilecek bir ruh olgunluğunu taşır.

Peygamberinin özelliklerinden hissesini alan şuurlu mü’min doğru sözlü, güvenilir kişiliğe sâhip, tebliğe önem veren, günahlara karşı duyarlı ve îmânını zedeleyecek tehlikelere karşı son derece uyanık olan insandır. Basîretli mü’min provakasyonlara ve fitneye âlet olmaz. Tek hedefi olan Allah rızâsına ulaşabilmek için var gücüyle çalışır. Samîmiyetli, ihlâslı ve takvâ sâhibi mü’mini münâfıklar, hîlekârlar, sahtekârlar değil; şeytan bile kandıramaz:

“Şeytan: (Yâ Rabbi!) Senin izzetine yemîn ederim ki, onların hepsini kandıracağım. Ancak kullarından kendilerine ihlâs verilenler müstesnâ, dedi.”2

Hayâta Allâh’ın nûruyla bakan mü’min şuurlu, akıllı ve uyanık olmalıdır. Dostunu ve düşmanını iyi tahlil etmeli, düşmanın oyununa gelmemelidir. Her çeşit hîle ve desîselere, komplo ve planlara karşı tedbirli olmalıdır. Îmânını lekeleyecek, birlik ve berâberliği bozacak, kardeşliği zedeleyecek davranışlara fırsat vermemeli, uykuda olan fitneyi uyandırmamalıdır.

Huzur ve saadet elçisi olan mü’min bu sebeple dostlarıyla, kardeşleriyle olan ilişkilerinde titizdir. Din kardeşlerine karşı anlayışlı ve hoşgörülüdür. Tevâzu ve itidâl sâhibidir. Mü’minin gönlü sevgi ve merhamet doludur. Sözü ve davranışları dengeli ve yerli yerindedir. Allâh’ın nûruyla bakan mü’min ferâsetli, basîretli ve duyarlıdır.

“Mü’minin ferâsetinden (ince anlayışından) korkun. Çünkü o, Allâh’ın nûruyla bakar.”3 buyurulmuştur.

Bu ferâset, îman nisbetindedir. Îman, kâmil ve mükemmel bir îmân ise ferâset de mükemmel olur. Îman zayıflaştıkça ferâset de zayıflar. Ferâsetin artması için îman vücûdunun ibâdet ve tâat gıdâsıyla beslenmesi gerekir.

Bir rivâyette: “Mü’min akıllıdır, uyanıktır ve tedbirlidir.”4

ÎMAN HAKÎKATLERİNİ TEBLİĞ EDERKEN BASÎRETLİ OLMALIYIZ

Târihin en ulvi dâvâsının mensûbu olan Müslüman, bu ulvî İslâm dâvâsını tebliğ yolunda Kur’ân ve Sünnet çizgisinde yürümekle yükümlüdür. Hakkı tavsiye görevini yapan Müslüman bunu Kur’ân ve Sünnet ölçüleriyle yerine getirmek zorundadır.

Tebliğ, dâvet ve uyarılarımızda Allâh’ın yoluna hikmet ve güzel öğüt ile dâvet etmemiz emredildiği gibi, dâvette basîret yolunu tutmamız da emredilmektedir. Basîretle yâni uyanıklık ve ileri görüşlülükle, anlayış ve hoşgörü ile dâvet etmemiz emredilmektedir.

“De ki, Bu benim yolumdur. Ben, bana tâbî olanlarla birlikte Allâh’a basîretle dâvet ediyorum.”5

Allâh’ın dînine basîretle tebliğde bulunmak; hitâb edilen kitlenin ve muhâtabın psikolojik ve sosyolojik durumunu gözetmek, ekonomik ve fizyolojik özelliklerini dikkate almak, ölçülü ve mûtedil bir üslûp kullanarak dâvet etmek demektir.

Tebliğde öncelikleri iyi tesbît etmek, toplumun mânevî hastalıklarına isâbetli teşhiste bulunmak ve bu hastalıkları tedâvi edici, gerçekçi ve kalıcı mânevî çözümler ortaya koymak basîretli bir tebliğcinin görevidir.

Kur’ân’ın emrettiği basîretli tebliğ, insanların hoşnutluğu yerine Allah rızâsını ve Allah korkusunu ön plana alan bir tebliğdir. Bu tebliğde kolaylaştırıcı ve müjdeleyici, ama tâvizsiz bir metot kullanılmalıdır.

DİNDE ALDANMAYAN VE ALDATILAMAYAN KİŞİ OLMALIYIZ

Kur’ân talebesi olan Müslüman; îmânın verdiği basîret ve ferâsetle kişileri, toplumları, düşünce akımlarını ve olayları isâbetli bir şekilde tahlil eder. Kur’ân’la irtibâtı koparılamayacak kadar güçlü olan bir mü’min târihi ve yaşayan hayâtı değerlendirirken, gerçekleri en net çizgilerle ortaya koyan ilâhî ölçüleri dikkate alır.

Müslüman; dînini, inancını, kimliğini ve toplumun geleceğini yakından ilgilendiren konularda kesinlikle aldanmaz. Yahudi ve Hristiyanlara, münâfık ve kâfirlere, fitneci ve fesatçılara karşı Kur’ân’ın açık âyetleriyle ve Peygamberimiz (sav)’in hadîs-i şerifleriyle sürekli uyarılan ve zinde tutulan mü’minin bu hususlarda gâfil olması ve aldanması düşünülemez.

Peygamberimiz (sav) “Mü’min, bir delikten iki defa ısırılmaz.”6 hadîs-i şerîfiyle bu gerçeğe dikkat çekmektedir. Edebî sanatlardan “istiâre”nin kullanıldığı bu hadîs-i şerifte; îmânımıza gelecek tehlikeler yılana benzetilmekte, bir defa gâfil olup yılan tarafından ısırılan mü’minin tekrar ısırılmaması için gaflet uykusundan uyanması tavsiye edilmektedir. Meşhur hadis âlimi İmam Ebu Süleyman el-Hattâbi (öl. 388 h.) diyor ki: “Bu ifâde, haber lafzı olup emir mânâsındadır. Yâni mü’min ihtiyatlı ve tedbirli olsun, kendisine gaflet tarafından yaklaşılmasın ve defalarca aldanmasın, demektir. Aldanma dünyâ işlerinde olduğu gibi, dînî meselelerde de olabilir. Din meselesi hassas davranılmaya daha lâyıktır.”7

Ticârî konularda yeteri kadar deneyime ve birikime sâhip olmayan kişi belki aldanabilir ama İslâmî şuura sâhip, uyanık Müslümanın dînî konularda defalarca aldanması ve önüne gelen herkese inanması mümkün değildir.

Uyanıklığı ve şuuru, tâvizsizliği ve korkusuzluğu ile ideal şahsiyetlerden biri olan Hz. Ömer (ra): “Ben hîlekâr değilim. Hiçbir hîlekâr da beni aldatamaz.”8 ifâdesiyle bu konudaki hassâsiyetini dile getirmektedir. Şeytânın bile kendisini gördüğü zaman yolunu değiştirdiği şeklinde bizlere tanıtılan, hîlekâr ve sahtekârlara karşı uyanık olan Hz. Ömer (ra), şuur ve basîret noktasında bize örnek olmalıdır.

BASÎRETİMİZİ ARTIRACAK ÇALIŞMALARA AĞIRLIK VERMELİYİZ

İslâmî şuuru, basîreti ve ferâseti artırmak için, îman ve ibâdet sevgisi takviye edilmeli: Kur’ân Tefsîri, Sünnet ölçüleri, İslâm Târihi, Mezhepler Târihi ve Çağdaş Düşünce Akımları iyi tetkik edilmelidir.

A. Îman: Basîret ile îman birbiriyle doğru orantılı olduğuna göre; îmânımızı takviye edecek mânevî çalışmalara -ibâdet, takvâ, zikir ve cihâda, dînî eserlere ve Sâlihlerle sohbete- ağırlık vermek; İslâmî şuurumuzu, basîretimizi ve ferâsetimizi artıracaktır.

B. İbâdet: Amel, îmânı takviye eder. İbâdet ve tâatle Allâh’ın sevgisini kazanan ve basîreti açılan mü’minin eli, ayağı, gözü, kulağı Allâh’ın rızâsına uygun hareket eder.

“Kulum Bana kendisine farz kıldığım şeylerden daha güzel bir şeyle yaklaşamaz. Kulum, nâfile ibâdetlerle Bana yaklaşmaya devâm eder. Nihâyet Ben onu severim. Onu sevdiğim zaman da onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.”9

C. Kur’ân: Kitâbımız, Müslümanın basîretini artıracak çok hassas ölçüler ve eşşiz prensipler ortaya koymuştur. Kitâbımızı gerçekten anlayarak ve mânâları üzerinde düşünerek okuduğumuz takdirde hayâtın anlamı değişecektir. Kişileri, olayları, hayâtı ve kendimizi Kur’ân ölçüleriyle değerlendirdiğimiz takdirde bu ilâhî ölçüler bizi aydınlatacak, hayâtımıza yepyeni güzellikler hâkim olacaktır.

Kur’ân-ı Kerim’de bâzı âyetlerde kulluk görevlerimize işâret edilirken, bâzı âyetlerde dünyâ ve âhirete sağlıklı bakış açıları verilmekte, Allah düşmanlarına karşı Müslümanlar uyarılmakta, İslâmî şahsiyet için gerekli ilâhî ölçüler verilmektedir.

Acaba Kur’ân, niçin yüzlerce âyette İslâm düşmanlarını anlatıyor? Yahudilerin çürük içyapısını deşifre eden Kur’ân, mü’minleri niçin “Yahudileşme eğilimi”ne karşı ısrarla uyarıyor? Kur’ân, Allah düşmanlarını dost edinmenin tehlikelerini niçin tekrar tekrar vurguluyor? Kur’ân’ın, mânevî tehlikelere karşı uyanık, basîretli bir mü’min kimliğine önem vermesi sebebiyle değil mi?

Özellikle son asırda te’lif edilen “Dâvet Tefsirleri”nde Kur’ân âyetleri tefsir edilirken güncel olaylarla bağlantı kurulmakta, İslâmî şuur ve İslâmî şahsiyetin takviyesi konusunda güzel doyurucu bilgiler verilmekte, Müslümanların düşünce basîretlerini açmaya yardımcı ölçüler verilmekte, İslâm düşmanlarına karşı ciddi uyarılar yapılmaktadır.10

D. Hadîs-i Şerif: Sevgi ve şefkat kaynağı Peygamberimiz (sav)’in canlı hayat düsturu olan o mübarek sözlerini sonsuz bir teslîmiyet ve bağlılıkla okumak, O’nun Sünnet-i Seniyyesini bir hayat iksiri telakkî ederek günlük hayâtımıza yansıtmak, ferâsetimizi ve basîretimizi artıracaktır.

Müslümanın; ahlâkî güzelliği, temizliği, sâdeliği ve örnek tavırlarıyla toplum içerisinde yüzdeki bir “ben” gibi olması istenmektedir. Dünyâ Müslümanlarını ve ülkemiz insanlarını yakından ilgilendiren son derece ciddî problemler dururken, basîretli bir gencin internet cafelerde saatlerce süren lüzumsuz Chatlerle kaybedecek vakti olmamalıdır. Zîrâ isrâf edilen vakit, boşa harcanan enerji, mideye indirilen her haram lokma ve işlenen her haram fiil basîretin kapanmasına, ferâsetin kaybolmasına, îmânî hassâsiyetin yok olmasına sebep olacaktır.

E. Târih: Basîretli bir Müslüman olabilmek için özellikle İslâm Târihi iyi tetkik edilmelidir. Târih boyunca yaşanan acı olaylar dikkatle incelenmeli, târihteki trajedilerin tekerrür etmemesi için târihten ders ve ibret alınmalıdır.

Basîretli mü’min; târihteki siyâsî, fıkhî ve itikâdî mezhep ve cereyanları iyi okumalı, günümüzde bunların devâmı sayılabilecek akımları iyi tanımalıdır.

Zîrâ rasyonalist Mutezile, teslîmiyetçi Cebriye akımları yok olmamış, fanatik Hâricîler, Peygamberimiz (sav) adına uydurma hadisler ortaya koyan Zındıklar ölmemiş, bilakis yeni kılıflarla ve modern isimlerle günümüze taşınmıştır.

Peygamberimiz (sav)’i zehirleme ve suikastta bulunma teşebbüsünde bulunan, hain dönme Abdullah bin Sebe’ liderliğinde, içlerinde insanlığın en hayırlı şahsiyetlerinin bulunduğu Hz. Ali (ra) ve Hz. Muaviye (ra) liderliğindeki iki Müslüman topluluğun birbirini kırmasına sebep olacak zemîni hazırlayan, târihte pek çok bid’at mezhebi ve zararlı ideolojileri kurarak ya da kuruluşuna yardımcı olarak İslâm düşüncesini karalamak isteyen, Sultan Fatih’i zehirleyen, Sultan Abdülhamid’den arzu ettiği Filistin’i işgâl eden ve bugün oradaki kardeşlerimize kan kusturan, sözde Arz-ı Mev’ud haritasına ülkemizin Güneydoğu bölgesini de katan, bütün dünyâyı kendisi için köle olarak gören, ülkemiz ve bütün İslâm Âlemi üzerinde çirkin ve iğrenç emelleri bulunan “Siyonist Anlayış” iyi tanınmalıdır.

F. Sosyal ve kültürel akımlar: Emperyalizm, Siyonizm, Sabetaycılık, Masonluk, Ateizm, Feminizim, Darwinizm, Marksizm, Satanizm gibi akımlar üzerinde yapılacak derin ilmî araştırmalar; İslâm dünyâsı ve ülkemiz için hazırlanan kirli senaryoların ve planlanan çirkin oyunların korkunçluğunu gözler önüne serecektir.

Bütün bu olumsuz, yıkıcı, bölücü, bozguncu çalışmalara rağmen; Cenâb-ı Hakk’ın izniyle basîretli Müslümanların samîmî gayretleri sonucunda şehid kanlarıyla sulanmış bu topraklara göz diken haçlıların emelleri, emperyalistlerin ve Siyonistlerin iğrenç planları başarılı olamayacak, ezanlar susturulamayacak, îmanlı gençlik aslâ yok edilemeyecektir. Bütün imkânlarını Müslümanları yıldırmak, pasifize etmek ve yok etmek için kullanan haçlılar, Siyonistler ve diğer îmansızlar için bu durum pişmanlık sebebi olacak ve sonunda mutlaka Hak üstün gelecektir:

“Şüphesiz ki inkâr edenler, mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. Ama sonunda bu onlar için yürek acısı olacak ve en sonunda yenilgiye uğrayacaklardır. İnkârcılıkta ısrâr edenler Cehennem’e toplanacaklardır.”11

Yrd. Doç. Dr. Halil İbrahim Kutlay

Dipnotlar:

1 Buhari: Edeb 83; Müslim: Zühd 63; Ebu Davud: Edeb 29; İbn Mace: Fiten 13; Darimi: Rikak 65; Ahmed b. Hanbel; Müsned: 2/115, 279; Ebu’ş Şeyh, Emsal: s.9 No: 10. 2 Sâd, 82. 3 Tirmizi: Tefsiru’l- Kur’ân 16 (Hıcr: 6): 5/298, Hadis No: 3127; Ebu’ş-Şeyh, Emsal: s.76 No:127; Ebu Nuaym, Hılye: 4/94, 6/118; Hatib, Târihu Bağdad: 3/91, 5/99, 7/242; Hadis hasen li-gayrihi derecesindedir. 4 Kudai, Müsnedü’ş-Şihab: c.2 varaka 2/; Deylemi, Müsnedü’l-Firdevs; Askeri, emsal; Ebu’ş-Şeyh, emsal: s. 167 No: 258. bkz: Sehavi, Makasıd: s.438; Münavi, Feyzu’l-Kadir: 6/256; Elbani, Zaife: 2/182 No: 760 Hadisin senedi çok zayıftır. İbn Hacer diyor ki: “Bu hadisi, Müsnedü’l-Firdevs sâhibi, Enes hadisi olarak “zayıf senedle” rivâyet etmiştir.” (Fethu’l-Bari: 10/530) 5 Yusuf, 108. 6 Buharî: Edeb 83; Müslim: Zühd 63. 7 Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-Bari 10/530. 8 Orijinal ifâdesi “Lestü bil-khıbbi ve-lel-khıbbü yakhdeuni.” 9 Buharî: Rikak 38. 10 Meselâ: Seyyid Kutub’un Fi Zılâli’l-Kur’ân, Mevdudi’nin Tefhimü’l- Kur’ân ve Said Havva’nın el-Esas fi’t-Tefsir’ri şuur ve ruh veren”Dâvet Tefsirleri”ndendir. Ayrıca Ebu’l-Hasen Ali en-Nedvi’nin başta “Müslümanların Gerilemesiyle Dünyâ Neler Kaybetti? Eseri, Hasan el-Benna’nın Risaleler’i gençliğin ufkunu açan eserler arasında zikredilebilir. 11 Enfal, 36.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak