Başarı, muvaffakıyet demektir. Kelimenin mastarı tevfîk’tir. Tevfîk, kulun tedbîri ile Rabb’in takdîrinin buluşmasıdır.Buna göre kul gayret edecek, elinden geleni yerine getirecek, sonra Yüce Yaratıcı’ya işini havâle edecek, O da lütf u keremiyle kuluna ikrâm edecek ve başarı gerçekleşecektir.
Yüce Allah isterse, kul çalışıp gayret etmeden de verir. Ancak O’nun koyduğu ilâhî yasanın gereğidir kulun çalışıp çabalaması ve O’ndan başarı talep etmesi. Onun için kul çalışıp gayret edecek, hak edecek, Yüce Allah da halk edecektir. Elbette meşrû işlerde beklenir Yüce Rabbin yardım ve ikrâmı. Günah ve haram işlerde O’ndan başarı beklenmez. Onun için kerahattan kerâmet gelmez, kötü şeylerden güzel sonuçlar beklenmez denmiştir.
Başarıya erme konusunda en güzel örneklerimiz peygamberlerdir. Onlar, Yüce Allâh’ın elçileri olmalarına rağmen, vahiy ve mûcizeyle desteklenmelerine rağmen, kul olarak yapılması gerekenleri yapmaktan bir an olsun geri durmamışlardır. Nübüvvet vazîfesini lâyığıyla yerine getirebilmek için gece gündüz durmadan koşturmuşlardır. Siz bir peygamber biliyor musunuz ki peygamberlik vazîfesini aldıktan sonra oturup sâdece duâ etsin ve başarıya ulaşsın? Elbette hayır! Her peygamber, nübüvvet vazîfesini aldıktan sonra, daha önceki hayır çalışmalarını artırarak sürdürmüştür.
İşte şu sözler Hz. Şuayb peygambere (as) âittir ve hepimiz için başarı yolunda düstûr edinmemiz gereken sözlerdir: Ey kavmim! Rabbimden benim bir belgem olduğu ve O bana güzel bir rızık da verdiği halde, O'na karşı gelebilir miyim? Söylesenize! Size yasak ettiğim şeylerde, aykırı hareket etmek istemem; gücümün yettiği kadar ıslâh etmekten başka bir dileğim yoktur. Başarım ancak Allah'tandır, O'na güvendim; O'na yöneliyorum dedi.1
Peygamberlerin hatîbi unvânına sâhip olan Hz. Şuayb (as)’ın mesajından şunları çıkarmamız mümkündür ki aslında bunlar başarının sırlarıdır:
Kul, Rabbine karşı gelmekten sakınacak. Olumsuz şeyleri değil, olumlu şeyleri görecek ve o nîmetlerden dolayı Rabbine şükredecek.
Dâvet yolcusu, bilgi ve belge üzere olacak, helâl rızıkla beslenecek. Âyette geçen beyyine ve rızk-ı hasen,peygamberlik, din, hidâyet, ilim hikmet, helâl rızık ve vâriyet olarak açıklanmıştır ki bunların hepsi dâvetçi için elzem şeylerdir.
Rabbinin kendisine bahşettiği nîmetleri fark edecek. Başarının da O’nun lütfu olduğunu bilecek, hiçbir şeyi ben yaptım diyerek kendine mâletmeyecektir.
Söylediklerini öncelikle kendisi yaşayacak. Çünkü başarı; sözü özü, kavli ameli bir olanların hakkıdır. Dili Sâlihlerin dediğini söylediği halde, azgınların amelini işleyenlerin başarıya ermeleri ne mümkündür!
Gücü yettiği kadar koşturacak. İhmâl etmeden, ertelemeden elinden geleni yapacak. Söylediklerini iknâ edici bir üslupla bütün delilleriyle ve herkesin anlayabileceği şekilde ortaya koyacak, yaptıklarını en güzel ve en sağlam şekilde yapacak.
Hep iyi güzel hedefler için çalışacak. Asıl amacı ıslâh etmek olacak, bozgun ve bozgunculuğa sebep olmaktan uzak duracak. Peygamberler, ıslâh için koşturan sâlih kimselerdir. Onlar inancın, ahlâkın, sosyal hayâtın ıslâhı için koşturmuşlardır.
Başarıyı Yüce Allah’tan bekleyecek. Olursa Hakkın rahmetindendir, olmazsa gizli hikmetindendir anlayışına sâhip olmalıdır. Biz seferden sorumluyuz, koşturmakla yükümlüyüz; zaferleri bahşedecek olan Yüce Allah’tır. O, hak edenleri mükâfatlandıracaktır.
Yalnızca Yüce Allâh’a güvenip dayanacak. Tevekkül de kul olarak gerekenleri yaptıktan sonra sonuçları Yüce Allâh’a bırakmak değil midir?
Tevbesini, inâbesini yalnızca O’na sunacak. Kul olarak eksik ve kusurlarından dolayı O’ndan af dileyecek, kendini O’na sunacaktır. Âyetteki inâbe, tevbe ve duâ ile Yüce Allâh’a sığınmaktır. Yapması gerekip de yapamadıkları için, eksik yâhut hatâ ile yaptıkları için tevbe edecek; başarı için içtenlikle duâ edecektir. Kul, kendini Rabbine sunduğu ölçüde O’nun yardımına mazhar olacaktır. O’na elini sunan O’nun kudret eliyle tutacak, O’na yürüyerek gelen O’nun koşarak yardıma gelişine tanıklık edecektir. O’na yaklaştıkça, O’nun kendine ne kadar yakın olduğunu fark edecektir. Âhirette herkesin zorunlu olarak O’na döneceğine inanan mü’min, dünyâda O’na dönerek âhiret inancını izhâr eder.
Şu sözler de Firavun’un kavminden inanmış ve fakat îmânını gizleyen bir adamın sözleri olarak Kur’ân’da yer alır:Size söylediğimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allâh’a bırakıyorum. Doğrusu Allah, kulları görür.2
Sûreye adını veren Mü’min sûresinin önceki âyetlerinden3 anladığımıza göre bu adam, Firavun’un Hz. Mûsâ’yı (as) öldürmeye kalkması karşısında, koşa koşa gelmiş onları uyarmış ve onlara uzun uzun anlatmış, ondan sonra da bu cümleleri söyleyerek işini Yüce Allâh’a havâle ettiğini belirtmiştir.
Ben işimi Allâh’a bırakıyorum/tefvîz ediyorum cümlesinde tevekkül vardır, işin sonucunu Yüce Allâh’a havâle edip O’na güvenme dayanma vardır. Her şeyi O’ndan bekleme ve bilme vardır. İsmail Hakkı meşhur Tefviznâme adlı şiirinde ne güzel ifâde eder:
Hakk şerleri hayr eyler/Zannetme ki ğayr eyler/Ârif ânı seyr eyler
Mevlâ görelim neyler/Neylerse güzel eyler…
Sen Hakk’a tevekkül kıl/Tefvîz et ve râhat bul/Sabr eyle ve râzı ol
Mevlâ görelim neyler/Neylerse güzel eyler…
Dilden gamı dûr eyle/Rabbinle huzûr eyle/Tefvîz-i ümûr eyle
Mevlâ görelim neyler/Neylerse güzel eyler…
Doğrusu Allah, Kulları Görür
Elbette Yüce Allah kullarını görür ve bilir. Onların ne üzere olduklarını, ne yaptıklarını, ne için yaptıklarını bütün yönleriyle bilir. Yüce Allâh’ın bilmesi kuru bir bilme değildir. O, bilir ve bilmesinin gereğini yerine getirir.
O halde her dâim O’nun huzûrunda olduğumuzun bilincinde esas duruşumuzu muhâfaza ederek koşturmaya devâm etmeliyiz. Unutmayalım ki yardım Allah’tandır, tevfîk ve zafer O’ndandır. Ve zafer yakındır. Hak eden mü’minlere müjdeler olsun!
Dipnotlar:
1 Hûd, 88.
2 Mümin, 44.
3 Mümin, 28-45.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak