Târih boyunca sayısız medeniyete ev sâhipliği yapmış Anadolu’nun kaçınılmaz kaderinin bir parçası da depremler oldu. Bu topraklar hem stratejik öneme sâhip hem de yer altında örülen fay hatları nedeniyle tehlikeli bir coğrafya oluşturuyor. 6 Şubat depremiyle ülkemiz bu tehlikenin boyutunu bir kez daha gördü; ancak asrın felâketinin yaraları hâlâ sarılmış değil.
Her geçen gün insanlığın bilgisi, teknolojisi ve hazırlıkları artsa da, doğanın gücü hâlâ ürkütücü bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Nisan ayında İstanbul’da yaşanan deprem ve hemen ardından Balıkesir’de meydana gelen sarsıntı, hepimize aynı soruyu hatırlattı: Fay hatlarının gölgesinde yaşayan bizler ne kadar hazırız?
Depremin bilimsel boyutlarını, risklerini ve toplumsal sorumluluklarımızı anlamak için jeoloji uzmanı Prof. Dr. Süleyman Basa ile Yenidünya Dergisi okuyucuları için konuştuk.
Röportaj: Sümeyye Palta
Marmara’daki Büyük Korkuyu Tetikleyen Deprem
Balıkesir’deki deprem endîşeleri artırdı. Bu sarsıntının olası İstanbul depremiyle bağlantısı var mı? Yāni bu hareketlilik aynı fayla mı ilişkili, yoksa bağımsız mı değerlendirmek lâzım?
Balıkesir’deki deprem ayrı bir fay hattında meydana geldi. O bölge geçmişte de depremlerle kendini hatırlatmış bir yer. Yaklaşık 50 küsur yıl önce yine orada büyük bir deprem yaşanmıştı. Son deprem 6.1 büyüklüğündeydi. Ancak bu, fayın tamâmının kırıldığı anlamına gelmiyor. Daha küçük parçalar hâlinde kırılmalar ve artçı sarsıntılarla enerji boşalmaya devâm edecek. Dolayısıyla o bölgedeki hareketlilik İstanbul’daki Kuzey Anadolu Fayı’yla doğrudan bağlantılı değil. Marmara Denizi içindeki faylarla da bir ilişkisi yok.
Marmara’da Büyük Bir Deprem Beklentisi Devâm Ediyor
İstanbul’da beklenen büyük deprem konusunda bilim insanları farklı senaryolar ortaya koyuyor. Sizin görüşünüz nedir?
1999 depremine kadar Kuzey Anadolu Fay Zonu doğudan batıya doğru adım adım kırıldı. Erzincan’dan başlayan bu süreç, farklı târihlerde 7 ve üzeri depremlerle batıya kadar ilerledi. En son 17 Ağustos 1999’da Kocaeli depremi, ardından Düzce depremi yaşandı. Bu kırılmalar batıya doğru ilerlerken gözler Marmara Denizi’ne çevrildi. 1999 gerçekten bir mîlattır. O târihten sonra Türkiye’de deprem konusunda çok daha fazla araştırma yapıldı. Marmara’da fayın tek parça mı, iki parça mı yoksa üç parça hâlinde mi kırılacağı tartışıldı. Nisan ayında yaşanan depremler, Marmara’da üç parçalı bir yapının olduğunu gösterdi: Adalar Fayı, Silivri açıkları ve Tekirdağ açıkları. Bu parçalı yapı, tek parça kırılmaya göre biraz daha az riskli gibi görünse de, Marmara’da 7’ye yakın büyüklükte bir deprem beklentisi hâlâ geçerlidir. Böyle bir deprem İstanbul’u, Kocaeli’yi, Yalova’yı etkileyecek; sanâyi bölgeleri, yerleşim yerleri ciddî zarar görecektir.
Deprem Olasılığı Yüzde 90’ın Üzerinde / Kaçınılmaz Son Yaklaştı!
Balıkesir depremi ile Marmara’da beklenen deprem arasında stres transferi açısından bir bağlantı var mı?
Hayır, bu iki deprem farklı fay sistemlerine āit. Balıkesir’deki deprem Ege Bölgesi’nin kırıklı yapısıyla ilgili. Marmara’daki fay ise Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun batı ucudur. Yāni farklı dinamiklerden bahsediyoruz.
Türkiye bir deprem ülkesidir. Son 30 yıl içinde 7’nin üzerinde bir deprem yaşama olasılığımız yüzde 90’ın üzerindedir. Depremin nerede olabileceğini, büyüklüğünü ve fayların odak derinliklerini tahmîn edebiliyoruz. Ama en kritik nokta olan ne zaman sorusunun cevâbını bilmiyoruz. Çünkü depremde zamanlamayı öngörmek mümkün değil. Japonlar bu konuda çok uğraştı, biz de uğraşıyoruz ama teknoloji henüz buna izin vermiyor.
Öncelik Bağdat Caddesi Değil, Kaygan Zeminler Olmalı/Kentsel Dönüşüm Değil, Rantsal Dönüşüm
Kısaca tehlikeye az kaldı diyorsunuz. Peki, İstanbul’da kentsel dönüşüm konusunda ne düşünüyorsunuz?
Kentsel dönüşüm gerçekten çok önemli. Ama maalesef çoğu zaman “rant dönüşümü”ne dönüyor. İnsanların güvenliği öncelik olmalı. Yāni öncelikle zemîni en zayıf, deprem riski en yüksek bölgelerde dönüşüm yapılmalı. Ne yazık ki uygulamada daha çok değerli bölgelerde, örneğin Bağdat Caddesi gibi yerlerde dönüşümler yapılıyor. Halbuki oradaki zemin görece daha sağlam. Öncelik riskli bölgeler olmalı.
Kentsel dönüşüm dünyâdaki en büyük projelerden biri olabilecek kapasitede. Ama doğru uygulanmazsa iş çığırından çıkar. İnsanların kendi güvenliklerini 50–100 metrekarelik dâirelerin büyüklüğünden daha öncelikli görmeleri gerekiyor.
Ciddî Bir Mühendislik Sorunuyla Karşı Karşıyayız
Bireysel olarak insanlar deprem hazırlığı için neler yapmalı sizce?
Her şeyden önce sağlam binâlarda oturmak gerekiyor. İnsanlar yemek yerken bile seçici davranıyor ama ne yazık ki oturdukları binânın güvenli olup olmadığına aynı hassâsiyeti göstermiyorlar. Bu biraz da ekonomik şartlarla ilgili tabii. Ama bir gerçek var: Eğer 6 büyüklüğünde bir deprem 8 büyüklüğünde bir yıkıma sebep oluyorsa, orada ciddî bir ekonomik ve mühendislik sorunu vardır. Binâlar doğru yapılmamıştır.
İstanbul’da vatandaşların kendi binâlarını mutlakā test ettirmeleri, gerekirse kentsel dönüşüme girmeleri ya da güvenli bölgelere taşınmaları gerekiyor. Ayrıca deprem ânında doğru davranışları bilmek, âile âfet planı yapmak da hayat kurtarır. Türkiye’nin en büyük arama kurtarma ekiplerinden birine sâhip olmamız gurur verici ama unutmayalım: Yıkılan bir binâda ilk 10 dakîkada kendi kendinizi kurtarabiliyorsanız kurtulursunuz. Yāni tedbîrin ilk adımı bireyseldir.
Sorumluluk Kimin?
Belediyelerin bu süreçteki eksiklikleri neler?
Deprem sâdece belediyelerin değil, tüm kurumların sorumluluğunda. Ama belediyeler açısından en kritik nokta, riskli bölgeleri îmâra açmamaktır. Çünkü vatandaş belediyeden îmar izni gördüğü zaman orayı güvenli sanıyor. Oysa önce zemin etütleri yapılmalı, deprem riski yüksek bölgeler kesinlikle îmâra açılmamalı. Bu konuda tüm belediyelere çağrım budur.
Erken Uyarı Sistemleri Ne Kadar Etkili Olur?
Erken uyarı sistemleri mega kentlerde işe yarar mı?
Erken uyarı sistemi size en fazla 30 saniye, bilemediniz 1 dakîka kazandırır. Bu süre içinde doğalgazın, elektriğin kesilmesi, trenlerin durdurulması sağlanabilir. Bu hayat kurtarıcıdır. Ama “deprem tam şu gün, şu saatte olacak” demek mümkün değil. Belki ileride yapay zekâ ve daha gelişmiş teknolojilerle bu da mümkün olabilir. Şu an radon gazındaki artışlar, su seviyelerindeki değişimler, mikro depremler, hayvan davranışları gibi pek çok parametre inceleniyor ama tek başına hiçbirisi kesin gösterge değil. Ancak hepsi bir araya geldiğinde o bölgede bir hareketlilik olduğunu söyleyebiliyoruz.
Tehlikeyi Bilsek de Hatâlara Devâm Ediyoruz/Çabuk Unutan Bir Toplumuz
Deprem bilincimiz sizce artıyor mu? Yoksa her depremden sonra kısa süreli farkındalık yaşayıp unutuyor muyuz?
Maalesef unutuyoruz. 6 Şubat’ta dünyânın en büyük depremlerinden birini yaşadık. Ama bugün hâlâ aynı hatâların çoğu devâm ediyor. İnsanlar birkaç hafta, birkaç ay konuşuyor, sonra konu gündemden düşüyor. Bu, sigarayı bırakmaya benziyor: Tehlikeyi biliyoruz ama yine de devâm ediyoruz. Deprem bilincinde de aynı durum söz konusu. Japonya’da ilkokuldan itibâren çocuklara deprem tatbîkatı yaptırılıyor. Bizde kaç çocuğumuz böyle bir tatbîkat gördü? Bu noktada da devlet kurumlarına, özellikle Millî Eğitim Bakanlığı’na büyük görev düşüyor.
* * *
Süleyman Basa’nın da vurguladığı gibi, deprem gerçeğiyle yakın bir zamanda yüzleşmemiz olası. Eğer bu kez sarsıntılar ülkenin kalbinde yaşanırsa, ekonomi ve sanâyi başta olmak üzere birçok sektör derinden etkilenecek; belki milyonlarca hayat kaybolacak ve geri dönüşü mümkün olmayan sonuçlar doğacak. Asıl soru ise şu: O gün geldiğinde, bireyler ve toplum olarak ne kadar hazırlıklı olacağız? Depremi durduramasak da, yıkımın boyutlarını azaltabiliriz. İşte tam da bunun için bir an önce harekete geçmemiz gerekiyor!
Eylül 2025, sayfa no: 64-65-66-67
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak