Yönetmen: Nacer Khemir
İsviçre, Almanya, 2005
Her insan, dünyada bir arayışın yolcusudur. Bazen bir ilmin, bir sevdanın, başarının, muhabbetin, arkadaşlığın arayışındadır; ama en çok da kendimizin. Hayatın içinde en çok kendimizi kaybettiğimiz için, en önemli arayış da kendimiz için olur. Onu iyileştirmek, öz şefkatle yaklaşmak, hakikat yoluna hazırlanmak, o yolda yürürken bir öğretmen arayışında olmak diyerek bu yolculuğu anlatabiliriz. Alimlerimiz, bu arayışlarını kitaplara aktarmışlar. Hem öz yaşam öyküleriyle hem de risaleleriyle o yolculuk hikayesinin merhalelerini anlatmışlar. Bu sefer, bir film eşliğinde görüyoruz bu arayış yolculuğunu: Nacer Khemir’in şiir gibi filmi olan Bab Aziz ile…
Bab'Aziz, Nacer Khemir’in büyüleyici "çöl üçlemesi"nin son filmi ve derin tasavvufi temalar içeriyor. Film, kör bir derviş olan Bab’Aziz ve torunu İştar’ın, uçsuz bucaksız bir çölde bir derviş toplantısının yerini bulmak için çıktıkları yolculuğu anlatıyor. Bu toplantı, otuz yılda bir gerçekleşen ve dervişlerin buluşarak manevi olarak birleştiği kutsal bir toplantıdır. Yollarını sadece inançlarıyla bulmaya çalışırken, seyirciler, İslam tasavvufunun içsel yolculuğunu simgeleyen bu derin hikâyeye tanıklık eder.
Bab'Aziz, klasik bir yol hikâyesinin ötesinde, insanın içsel yolculuğunu ve hakikate ulaşma çabasını sembolize eder. Kör derviş Bab’Aziz, göremese de imanının kılavuzluğuyla yolu bulur ve torunu İştar’a bilgece nasihatlerde bulunur. “İmanı olan kişi asla kaybolmaz.” Çölde yol almak, dervişlerin içsel arayışına bir metafor olarak kullanılır; uçsuz bucaksız kum denizinde ilerlemek, insanın içsel dünyasında hakikati aramasıyla benzerlik taşır. Her mizacın, her ruhun yolculuğu farklıdır. Yolun ana hattı belirlenmiştir fakat yürüyüş farklılıkları mevcuttur. “Yeryüzündeki ruhlar kadar Allah’a giden yollar vardır” düsturu ile aslında hem yolculuk hem yolların çeşitliliği hem de arayış hali, hikâyenin örgüsüyle kendi içimize doğru bir yolculuğa çıkmamızı sağlar.
Filmin açılışı, Âl-i İmrân Sûresi’nin 33-35. ayetleri ile başlar: “Allah, birbirinden gelme nesiller olarak Âdem’i, Nûh’u, İbrâhim ailesini ve İmrân ailesini seçip âlemlere (bütün yaratılmışlara) üstün kıldı. Allah hakkıyla işitmekte ve bilmektedir. Bir zamanlar İmrân’ın eşi şöyle demişti: Rabbim! Karnımdakini kayıtsız şartsız sana adadım, benden kabul buyur; kuşkusuz sensin, her şeyi işiten, her şeyi bilen.” Allah’a adanan bu teslimiyet ve tüm duygularıyla ortaya koyulan adanmışlık, Hz. Meryem örneğiyle açıklanır. Film başlarken seyirciye, bir adama/adanma ve var olma hikâyesi anlatılacağının ışığını yakar.
“Çöl, aynı zamanda hem edebi bir alan hem de soyutlama alanıdır. Sonsuz derecede küçük olan bir kum lekesinin ve sonsuz derecede büyük olan milyarlarca kum lekesinin buluştuğu nadir yerlerden biridir.” diyor Nacer Khemir. Çöl, gaybı temsil eder. Yolda ilerledikçe gaybın kapıları açılır. Bir mürşid-i kâmil ile o yolu yürümek, kendimizden geçip ferah bulmak… “Herkes yolunu bulmak için en değerli hediyesini kullanır,” çünkü en değerli olanın uğrunda feda edilecek olan da ancak en değerli olandır.
Tasavvufun konusu, kullanılan terimler ve yolculuğun temellerini anlatan etkileyici bu filmin derinliğinin yanında, içinde geçen şiirleri ve müzikleri de etkiyi artırır. Filmin masalsı yolculuğuyla sizleri baş başa bırakarak yazımıza bir şiirle nokta koymak istiyoruz.
“Hepimiz mum ateşi önündeki üç kelebek gibiyiz,
Âşıklar cihanında bir efsaneyiz her birimiz,
İlki ateşe yaklaşmış ve demiş: ben aşkı biliyorum, aşkı anlıyorum,
İkincisi ateşin yakınında yavaşça kanat çırpmış ve demiş: aşkın ateşini biliyorum.
Üçüncüsü kendini ateşin ta ortasına atmış,
Evet, evet, budur işte gerçek aşkın anlamı!”
Aralık 2024, sayfa no: 22-23
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak