Ara

Baban Geliyor…

Baban Geliyor…
Ümmetlere peygamber, öğrencilere öğretmen, ordulara komutan, âileye ise babalar rehberlik eder. Dereceleri farklı olsa da bu meslekler kutsaldır. Nitekim bir hadiste “Hiç şüphesiz ben size bir babanın evlatlarına olan durumu gibiyim” denilerek baba olmanın mânevî değer ve sorumluluğu nazara verilmektedir. Baba evde dimdik ayakta olan bir direk gibidir. Âile efrâdı kendi yanlışlarını onun doğruluğunda bulur ve düzeltirler.Baba ümit ve gücü temsîl eder. Âile efrâdı bütün ümitsizlik ve karamsarlıklarını onun ümit deryâsında yıkar ve hayâta şevkle atılırlar. Türkülerimize kadar giren “dağ gibi baba” ifâdesi onun yaslanılan, şarj olunan, güç takviyesi yapılan biri olduğunu gösteriyor çocukları için.Yazımın hemen başında isimlerini belirttiğim kutsal mesleklerin icrâsı sürecindeki olmazsa olmaz bir sırrı bu yazıma konu yapmak istiyorum.Genel olarak rehberlik mesleğinin en önemli dinamiği olarak da dile getirilen bu sır, rehberin rehberlik yaptığı kişilerce nasıl bilindiği ve tanındığıdır. Rehber kişi, önderlik yaptığı kişilerce güvenilir, âdil ve merhametli olarak kabûl edilmediği sürece tesir gücünü kaybeder. Bu ise bir felâketi berâberinde getirir ki o da şudur: Birer peygamber sıfatı olarak bildiğimiz adâlet, doğruluk, güvenilirlik ve merhamet gibi sıfatlardan oluşan sağlam bir kişilik ve karakterden gücünü alamayan rehber kişi şiddet ve baskı, tehdit gibi yanlış yollara başvurur. Bu ise tam bir kısır döngüdür. Zîrâ bu yanlış yöntemler rehberin tesir gücünü daha da zayıflatır ve kalplere, ruhlara, akıllara asla ulaşamaz hâle getirir. Sâdece bedene tesir eder. Hâlbuki ismini saydığımız meslekler kalplere ve akıllara ulaşmayı hedefleyen kutsal mesleklerdir. Kalb ve zihin ancak güvendiği ve doğruluğuna inandığı kişiye kapılarını açar. Aksi takdirdeyse hiçbir gücün açamayacağı bir kilit ile kapıları kapatır. Bunun en bâriz ve net örneğini hidâyet kaynağı olan Kur-ân’ı Kerîm’in iniş sürecinde görüyoruz. Kur’ân Allah’tan insanlara ilâhî bir hitaptır. Hitâbın amacı ise kalpleri ve gönülleri etkilemek ve doğruya yöneltmektir. Kısacası rehber Allah, muhatab kitle ise insanlardır. Ne ilginçtir ki Allah her hitaptan önce kendisini tanıtarak başlar. Yâni mesaj vermeden önce, mesaja muhatab olanlar tarafından nasıl tanındığı ve bilindiği mevzuu öncelikli bir konu olarak ortaya çıkıyor. Zîrâ mesajın tesir gücünün derecesi, mesajı veren kişi hakkındaki algı ve kanaatimizde gizlidir. Bu sebeptendir ki, Allah yüce mesajı kullarına vermeden önce kendisini tanıtarak, zihinlerde kendisi hakkında doğru bir algı oluşturarak başlıyor. İşte sağlıklı terbiyenin, kalıcı eğitimin, doğru rehberliğin bütün sırları bu tanıtma cümlesinde yer almaktadır ki bu yazımın konusu da bu cümleye dikkatleri çekmektir. Evet, her sûrenin yâni mesajın başında bulunan bu tanıtma cümlesinde iki tâne kelime yer almaktadır: Rahmân ve Rahîm. Yâni, ‘Ey kullarım, ey mesajıma kulak veren insanlar, siz beni tanıyor musunuz? Eğer beni tanımıyorsanız veya yanlış tanıyorsanız, öncelikle kendimi size doğru tanıtmak istiyorum.’ “Benim ismim Allah’tır” diyor. Ve hemen arkasında Allah kavramının bizim için ne anlam ifâde ettiğini ve nasıl bilmemiz, tanımamız gerektiğini sıfatlarla tamamlıyor. Rahmân ve Rahîm. Neden Rahmân ve Rahîm? Hâlbuki Allâh’ın bin bir ismi var. Biri Rahmân diğeri de ondan farklı olarak Kahhâr olabilirdi bu tanıtma cümlesinde. Aynı mânâyı ifâde eden iki isim seçilmiş. Dolayısı ile burada bir noktaya vurgu söz konusudur. Bu vurgu ise eğitimin ve terbiyenin olmazsa olmazı olan şefkat ve merhamettir. Zîrâ Rahmân ve Rahîm, maddî ve mânevî olarak sevgi, şefkat, merhamet, samîmiyet, adâlet, yardım ve yakınlık mânâlarını içermektedir. ‘Eğer beni böyle bilirseniz mesajım sizde kalıcı hâle gelir’ diye anlıyoruz. Yoksa her sûrenin başında ve her seferinde neden aynı cümle ifâde edilsin? Öyle ise Allah denildiği zaman korkudan titreyen, ödü kopan, kaçacak delik arayan biri değil içine sevgi ve güven dolan biri lâzımdır bu mesajlara muhatab olmak için. Allah kendisini kullarına böyle tanıtırken, gönderdiği elçiyi de aynı çizgide tanıtıyor. “Ben onu size, âlemlere rahmet olsun diye gönderdim” diyor. Başka bir âyette ise “O size çok düşkündür, çok şefkatli ve merhametlidir” diyerek, eğitimin olmazsa olmaz temel dinamiği olan şefkat ve merhamete vurgu yapılıyor. Zîrâ o bir elçi, rehber olacak ve ilâhî mesajın aktarılmasında önemli bir vesîle olacaktır. Eğer babalık mesleği bir terbiye, bir rehberlik mesleğiyse ki öyledir; onun da olmazsa olmazı şefkat ve merhamettir. Şiddet, baskı, korkutma olmasa gerek. Peki babanızı tanıyor musunuz? Veya babanız kendisini size nasıl tanıtmıştır? Diğer açıdan, bir baba olarak siz evlâdınıza kendinizi nasıl tanıttığınızı merâk ediyorsanız bunun sağlamasını yapmak mümkündür. Bu sorunun cevâbını hemen şimdi öğrenmek istiyorsanız sizi 1-2 dakîkalık hayâl kurmaya dâvet ediyorum. Şu anda bu yazıyı okurken biri kapınızı çalıp size BABANIZ GELİYOR… demiş olsa idi ne hissederdiniz? Bu hissiniz babanız hakkındaki tanımlamanın ta kendisidir. İçiniz sevgi, güven ve huzur ile dolarak, dişleriniz görünecek kadar tebessüm ederek saygı ile ayağa kalkıp “öyle mi, babam mı geliyor?” diyorsanız sağlıklı bir tanımlama ve dolayısıyla doğru bir eğitim sürecinden geçmişsiniz demektir. Böyle değil de, bir anda korkudan ne yapacağınızı şaşırıyor, ‘bu da nereden çıktı, şimdi ne yapacağım, nasıl davranacağım?’ diyorsanız ve nabzınız bir anda fırlıyorsa bu iyi bir tanımlama olmayacaktır. Çocuklarının kalbini sevgi, şefkat ve güven ile açan bir baba işini kolaylaştırır ve onların ruh dünyâsına mesajını çok rahat ulaştırır. Aksi takdirde, “bu çocuk benden kaçıyor, beni hiç dinlemiyor, saygı diye birşey kalmamış, neden bu çocuk böyle oldu, küçükken çok efendi bir çocuktu büyüdükçe bozuldu” gibi şikâyetleriniz eksik olmayacaktır. Zîrâ artık tesir gücünüz kaybolmuş ve duygusal, zihinsel alışveriş kapısı kapanmıştır demektir. Hâsılı, Hazreti Peygamber (sav) önce Muhammedül Emîn oldu sonra Muhammedür Resûlullâh oldu. Bunun için de kırk senelik bir yatırım yapıldı. Kırk seneden sonra sesli/sözlü olarak mesaj vermeye başladı. Bu kırk senelik yatırım konuşma diliyle değil beden diliyle, yâni hâl dili ile örnek olunarak sağlanmıştır. Baba olarak bizim için de çocukların büluğ çağına kadarki dönem, hâl dili ile örneklik yaparak güven tesis etme dönemimizdir. Tebliğ daha sonradır. Hâl dili döneminde girdiğiniz kalp ve zihinlerde tesir etme hakkınızı istediğiniz zaman kullanırsınız. Zâten terbiye ve eğitim nasîhat ile değil nezâket iledir.   Ferhat Aslan / Aralık 2015 Âile Danışmanı ve Psikoterapist

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak