Ara

Azalara Dikkat

Dilimizden çıkan kelimeler Hakk'a layık sözler olmazsa, bunlar kişi ile Mevlâ arasında geçilmesi zor nefis dağları meydana getirir. "Bize bizden yakınsın, Görünmezsin hicap nedir?" diyen Yunus'un kastettiği zulmet ve nurdan yetmiş bin perde oluşur Yaratan'la kul arasında. Kalpten yersiz hatıralar geçmezse, gözden perdeler alınır, hakikat müşahede edilir artık. "Bizi kendisine davet ettiğin şeyden (dolayı), kalplerimiz örtüler içindedir ve kulaklarımızda bir ağırlık vardır ve seninle bizim aramızda bir perde vardır. Artık (ne yaparsan) yap, muhakkak ki biz (öyle) yapanlarız." (Fussilet: 41/5) diyen Ebû Cehil'lerin küfür perdesi, Kur'ân ve Sünnetten uzaklaşan gafillerin gaflet perdesi kaldırılmalı aradan. "Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin arzusuna uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye itaat etme." (Kehf: 18/28), "Öyle ise bizim zikrimizden yüz çevirip, dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir.' (Necm: 53/29) Gaflete yol açan, hak ve hakikati duymaya mani olan sebepler şunlardır: 1- Fâni, geçici olan dünyayı ebedi zannetmek. 2- Boş ve oyuncak olan dünyanın geçici süslerine gönülden bağlanmak. 3- Nefsin arzu ettiklerini sevmek. 4- Sözün doğru ve eğri olduğunu düşünmeden ulu orta konuşmak. Hadis-i Şerif'de ise gafiller şöyle haber verilir: 1- Hakk'ı görmeyen körler. 2- Nefsine uyup hataya düşen, 3- Ahirete faydası olmayan işlerle meşgul olan, oyun ve oyuncakla kendini oyalayan, 4- Kendi sorumluluğunu ve Hakk'ın emirlerini unutanlar. Kalbimizden geçen düşüncelere bile dikkat edelim. "Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizde olanı açıklasanız da onu gizleseniz de, Allah sizi onunla hesaba çeker. Bunun üzerine (O), dilediği kimseyi (kendi lutfundan) bağışlar, dilediği kimseye de (hak ettiği için) azap eder. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir." (Bakara: 2/284) Sahih-i Müslim'de geçen bir rivayete göre:"İçinizde olanı açıklasanız da onu gizleseniz de, Allah sizi onunla hesaba çeker." mealindeki ayet nazil olduğunda Sahabe-i Kiram (r.anhüm) ciddi bir endişeye düştü. Huzur-u Saadet'e gelip:"Ya Rasûlallah! Namaz, oruç gibi takatimizin yettiği ibadetlerle sorumlu tutulduk. Halbuki şimdi bu ayet indi. Fakat bizim buna gücümüz yetmeyecek!" dediklerinde Rasûl-i Ekrem (s.a.v.):"Siz de evvelki ümmetlerin dediği gibi:"İşittik ve isyan ettik!" mi diyeceksiniz? Siz:"İşittik ve itaat ettik; Rabbimiz! Mağfiretini dileriz; dönüş sanadır!" Deyin!" buyurdu. Ashab-ı Güzin bu duayı okumaya başlayınca, dilleri yumuşayıp kalpleri huzura erdi. Ashab bu duayı tekrarlayıp, Hakk'a teslim oldukça, "Allah (c.c.), kimseyi takatinin yetmeyeceği bir şeyle sorumlu tutmaz." anlamındaki Âyet-i Kerimeyi indi ve üstteki âyetin hükmü kalkmış oldu. Sami Ramazanoğlu (k.s.), Kayseri'yi ahbabıyla teşrif ederler. Hacı Hasan Efendi, Üstadımız (k.s.)'ın hemen yanıbaşına oturtulur. Pek genç olan Hacı Hasan Efendi (k.s.)'nin bu hâline, Konya'dan gelen bir misafir kalben itiraz ederek, "Bizim Konya'lılar olsa, böyle bir genci Üstadımızın yakınına oturtma saygısızlığını göstermezlerdi." der. Sami Ramazanoğlu (k.s.), müdahale ederek şöyle buyururlar:"Hasan Efendi, Esad-ı Erbili (k.s.)'nin halifesi Şeyh Mustafa Hulusi Efendinin evladı; bizim de, sevdiğimiz hâlifelerimizdendir ve tâbilerimize hizmetle meşgul olan sadık bir evladımızdır." Üstadımız (k.s.), dostunun kalben bile gıybetine razı olmazlar.
Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi (ks)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak