Hayat Düstûrumuzda kalb eğitimi ile ilgili kalb/kulûb, fuâd/ef’ide, sadr/sudur gibi pek çok kavram ve bunların geçtiği pek çok âyet yer almaktadır. Bu kavramlardan biri de kalb-i selîmdir. Kalb-i selîm ifâdesinin geçtiği iki âyet de Hz. İbrâhîm peygamberle alâkalıdır.
Allâh’a temiz bir kalple (kalb-i selîm) gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün…1
İbrâhîm de şüphesiz O'nun yolunda olanlardandı. Nitekim Rabb’ine temiz bir kalple (kalb-i selîm) geldi.2
Selîm kalb; tertemiz, her lekeden arınmış, Allah sevgisinde samîmî, tamâmen O'na teslîm olmuş kalptir. Îmanlı, şek-şüphe, nifak, haset ve benzeri kötü tutkulardan, isyan ve günahtan arınmış bir kalp. Kalb selîm olursa, amellerin bir anlamı ve faydası olacaktır.
İbrâhîm (as)’ın kalbi, Rabb’i ona teslîm ol dediğinde hiç tereddüt etmeden âlemlerin Rabb’ine teslîm oldum diyen; duāsı ve Rabb’inin lütfuyla şâhit olduğu olaylar karşısında hakîkî îmanla donanmış mutmain bir kalp. Yalnızca Rabb’ine olan teslîmiyeti, sadâkati, muhabbeti sebebiyle Rabb’inin kendisini dost edindiği Halîlu’r-Rahmân kalbi. Onun kalbinde mârifetullah bilgisi ve Yüce Rahmân sevgisinden başka bir şey yoktu. Onun için Rabb’imiz özellikle onu dost edindiğini Kitâbında bize bildirdi:
Rabb’i İbrâhîm'i birtakım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti. Allah, «seni insanlara önder kılacağım» demişti.3 İyilik yaparak kendisini Allâh’a teslîm edip, hakka yönelen İbrâhîm'in dîni… Allah İbrâhîm'i dost edinmişti.4 And olsun ki, dünyâda onu seçtik, şüphesiz o, âhirette de iyilerdendir. Rabb’i ona: «Teslîm ol» buyurduğunda, «Âlemlerin Rabb’ine teslîm oldum» demişti.5
Hz. İbrâhîm ile ilgili pek çok âyet vardır. Onunla ilgili olarak anlatılanlardan şu sonuç çıkmaktadır: Hz. İbrâhîm, gönlünü Rahmân’a, dilini burhâna, malını ihvâna, oğlunu kurbâna, canını nîrâna veren kişidir. Gerçekten o, gönlünü Rahmân’ın sevgisine bırakmıştı. Diliyle hep o Rahmân’ın hakîkatlerini iknâ edici bir üslupla haykırmaktaydı. Yine o emânetçisi olduğu vâriyetini cömertçe Rahmân’ın yolunda kardeşlerinin hizmetine sunmuştu. Yeri geldiğinde oğlu İsmâîl’i Rahmân’ın yolunda kurbân etmeğe hazır olduğunu gösterdi. Günü geldiğinde de Nemrut’un ateşine atılma pahasına Rahmân’ın yolunda canını vermekten geri durmadı. İşte kalb-i selîm sâhibi olmanın somut göstergesi buydu. İbrâhîmce bir duruş.
Âyette özellikle kalbin selîm oluşuna dikkat çekilmiştir. Zîrâ insanın kalbi düzelirse tüm her şeyi düzelir, kalbi bozulursa tüm her şeyi bozulur. İnsanın fizikî olarak bütün organları kalple irtibatlıdır ve irtibatlı olmak zorundadır. Kalp tertemiz kanı organlara gönderecek, kirlenen kan temizlenecek, organların kalple irtibâtı kesintisiz devâm edecektir. Zâten kalple bağlantısı kesilen organ kangren olur, çürür ve ölür. Mânevî olarak da durum böyledir. İnsanın tüm organları mânevî olarak îmânın asıl vatanı kalple irtibatlı olmalı, oradan beslenmeli, enerjisini oradan almalı, günah kirleriyle kirlendiğinden yine gönülden tevbelerle temizlenmelidir. Zâten îmân ile irtibatlı olmayan iyilik görüntüsünde olan şeylerin bile Allah katında bir değeri yoktur. Sözgelimi münâfıklar, inanmadıkları için, göstermelik olarak kıldıkları namazın, yaptıkları infâkın hayrını görmeyeceklerdir. Onun için yapılan iyilikler îmanla yapılmalıdır. Davranışlara değer kazandıracak olan îmanlı olarak yapılmasıdır. Yoksa inanmayanların iyilik nâmına yaptıklarının Allah katında bir değeri yoktur ve onlar bu iyiliklerinden dolayı âhirette sevâba eremeyecek, cennete giremeyeceklerdir.
Şimdi bazı İslâm büyüklerinin kalb-i selîm’i târif ederken söyledikleri şu veciz cümleleri okuyalım:
Kalb-i selîm, Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet etmektir. (İbn Abbâs)
Kalb-i selîm, şirkten kurtulmuş bir kalptir. (Mücâhid, Hasan Basrî)
Kalb-i selîm, şek-şüphe-tereddüt-nifak gibi mânevî hastalıklardan ārî mü’minin sıhhatli kalbidir. Zîrâ münâfıklar kalp hastası kişilerdir. (Saîd b Müseyyeb)
Kalb-i selîm, Allâh’ın hak olduğunu, hiç şüphe olmaksızın kıyâmetin mutlakā geleceğini, Allâh’ın kabirlerdekini diriltecek olduğunu bilmektir. (Muhammed İbn Sîrîn)
Kalb-i selîm, bid'attan soyulmuş (kurtulmuş), sünnette huzur bulmuş olan kalptir. (Ebu Osman en-Neysabûrî)
Kalb-i selîm, mal ve evlat fitnesinden kendisini koruyabilmiş kimsenin kalbidir. (Hasan Basrî)
Kalb-i selîm, yılan sokmuş kimsenin kalbi gibi Allah korkusundan sinmiş kimsenin kalbidir. (Cüneyd Bağdâdî)
Kalb-i selîm, kuş kalbi gibi günah ve kusurdan ārî kalptir. Kişi günah işleyebilir, ama selîm kalp sâhibi günâhında ısrâr etmeyen, tevbeye sığınıp kirlerinden arınan kimsedir.6 Bütün bu açıklamalara göre kalb-i selîm, en büyük vâriyet ve en büyük zenginliktir. Hesap gününde de kişiye fayda verecek olan, onu kurtaracak olan, ona Rabb’in rızāsını ve cenneti kazandıracak olan da budur. Onun için hesap gününde fayda vermeyecek olan mal ve evlâd ü ıyâl karşısında kalb-i selîm anılmıştır.
Konumuza ışık tutacak bir başka âyette ise kalb-i münîb’den bahsedilir:
“İşte bu cennet, Allâh’a yönelen, O'nun buyruklarına riāyet eden; görmediği Rahmân'dan korkan, Allâh’a yönelmiş bir kalple (kalb-i münîb) gelen sizlere, hepinize söz verilen yerdir. Oraya esenlikle girin; işte sonsuzluk günü budur.”7
Cennetlik olmanın formülü verilen bu âyetlerde de görmeden Allâh’a îmân edip O’nun buyruklarına göre hareket eden, mâsivâdan yüz çevirip ihlâsla O’na yönelen bir kalbe sâhip olmanın önemine vurgu yapılmıştır. Evvâb, hafîz, haşyet, kalb-i münîb… Derin ve ince mânâ yüklü kavramlar… Çokça tevbe edip Rabb’e dönen, O’nun haklarına riāyet eden, görmeden O’nu görüyormuş gibi ibâdet-kulluk eden kimse kalb-i münîb sâhibi bir kimse olarak O’na yönelecek, O’nunla olacak ve her şeyiyle O’nun olacaktır. Onun için kalp eğitimi önemlidir, gereklidir. Elbette ehil gönül ustası ellerinden alınacak bu kalp eğitiminin stajı/pratiği hayâtın her alanında yapılacak ve gönüller hayâtı çekip çeviren imamlar olacaktır.
Akıl-Gönül İlişkisi, İlim-İrfan Bütünlüğü
Şu âyette de kalp-akıl irtibâtına dikkat çekilir ve kalp ile akletmenin önemine dikkat çekilir:
Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki orada olanları akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir.8 Aklı kalp ile irtibatlı olarak işletmek sâhibini îmâna götürecek, böylece aklî delillerle itminâna/güvene/doyuma ulaşmış bir kalp sâhibi yapacaktır. Kalp ile irtibatlı olmayan akıl ise çoğu zaman gerçek delilleri bulsa bile îmandan yoksun seküler bir üretim yapmaktan geri kalmayacaktır. Biz bu gönül-akıl buluşmasını, ilim-irfan bütünleşmesi olarak da tanımlayabiliriz. Bu bütünleşme ise Kur’ân’ın hedeflediği cennete aday insan tipolojisidir:
Ey huzur içinde doyuma ermiş olan can! Rabb’in senden, sen de O'ndan hoşnûd olarak Rabb’ine dön! İyi kullarımın arasına gir. Cennetime gir.9 Arınmış olan, Rabb’inin adını anıp namaz kılan, saādete erişecektir.10 Kendini arıtan saādete ermiştir.11 Arınmak için malını veren, en çok sakınan kimse ise ateşten uzak tutulur. O yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce Rabb’inin hoşnutluğunu gözeterek yapmıştır.12 Mü’minler saādete ermişlerdir. Onlar namazda huşû içindedirler. Onlar boş şeylerden yüz çevirirler. Onlar zekâtlarını verirler. Onlar, eşleri ve câriyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar yerilemezler. Bu sınırları aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir. Onlar emânetlerini ve sözlerini yerine getirirler. Namazlarına riāyet ederler. İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine vâris olanlardır.13
Âyetlerden de anlaşılacağı üzere iç dünyâsını kötü tutkulardan arındırmış ve mânevî doyuma/huzûra ermiş olan insanın bu iç dinginliği yalnızca iç dünyâsında kalmayacak, davranışlarına, söylem ve eylem dünyâsına da yansıyacaktır. İlim-irfan bütünlüğü ile dil hep hayır söyleyecek, ihlâs ve samîmiyyet davranışlara yön verecektir. Artık o kişi Rabb’ine karşı sorumluluklarını yerine getirirken de, diğer varlıklara karşı sorumluluklarını yerine getirirken de riyâ ve gösterişten uzak duracak, namazı Allah için kılacak, infâkını Allah için verecek, her yerde ve her şartta Rabb’in gözetim ve denetiminde olduğunun bilincinde hareket edecektir.
Bağdatlı Rûhî’nin o güzelim dizesiyle yazımıza son veriyoruz:
Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler, Yevme lâ yenfeu'da kalb-i selîm isterler..."/Ey Hoca! Hiçbir şeyin fayda etmediği o günde senden altın-gümüş isterler zannetme, o günde senden sâdece temiz kalp isterler.
Dipnotlar:
1 Şuarâ 26/88-89.
2 Saffât 37/83-84.
3 Bakara 2/124.
4 Nisâ 4/125.
5 Bakara 2/130-131.
6 İbn Kesîr, Tefsîr, Kurtubî, el-Câmi’.
7 Kāf 50/32-34.
8 Hac 22/46.
9 Fecr 89/27-30.
10 A’lâ 87/14-15.
11 Şems 91/9.
12 Leyl 92/17-20.
13 Mü’minûn 1-11.
Kasım 2024, sayfa no: 6-7-8-9
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak