Elektronik postama bir ileti düştü. Ankara’dan araştırmacı yazar Nazan Sezgin Hanımefendi göndermiş. Sağ olsun zaman zaman böyle gönderilerde bulunur. Özellikle târihî mezar taşlarıyla ilgili arşivinde ne varsa bizimle paylaşır. Bu gelen posta da mezar taşlarıyla ilgili idi. 1966 yılının Ocak ayında yayımlanan Hayat Tarih Mecmuasından bir sahife… Târihçi Reşat Ekrem Koçu tarafından kaleme alınmış. Kadırga Mîmârı Mustafa Ağa’nın kabrinin milletimiz tarafından hürmetle ziyâret edileceği bir âbide hâline getirilmesini talep ediyordu. Nazan Hanım, bu dergideki yazıdan hareketle mezar taşı ile ilgili bir araştırma yapmamızı, hiç olmazsa yazının arşivimizde yer almasını ricâ etti. Evet, söz konusu ecdâd olunca hele bir de tâ Ankara’dan bir münevverimiz târihinin peşine düşmüşse bizim de çok fazla tercîh hakkımız olmasa gerek diye düşündük ve hemen çalışmaya koyulduk.
Reşat Ekrem Koçu, bahse konu dergide şöyle yazmış o yıllarda: “1571 Ekim ayında İnebahtı (Lepanto) deniz bozgunundan sonra Türk donanmasının mahvolurcasına ağır gemi kaybı, İstanbul Tersânesinde altı ay kadar süren hummâlı bir faaliyet ile tamâmen telâfî edilmiş, mağlûbiyetin ertesi yılı, 1572 deniz seferi mevsiminde, Kapdan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’nın kumandasındaki yeni donanmamız Akdeniz’e çıkarak Türk Sancağını gene şan ve şevketle dalgalandırmıştı. Donanmamızın ihyâsında en büyük hizmeti görenlerden birisi tersâne baş mîmârı Mustafa Ağa’dır. Bu zât hayli yaşlı olarak hicrî 1007, mîlâdî 1599’da Kasımpaşa’da Divanhane karşısında, metruk bir tekkenin zemin katında, tâbir yakışık alırsa, bodrumundadır. Kabir taşında, devrinin namlı şâirlerinden Hâşimî’nin kaleminden çıkmış manzum kitâbesi şudur:
Târihini tazarru ile didi Hâşimî
Ziba kadırga yapmada gâyet olup serî
Mevlâ yoluna itdiği hizmet kabûl olup
Dâim cihânda meskenin ide Hak refî
Mi’mâr-ı Mustafâ idi bu kârhânenin
Ukbâda Mustafâ’ya Muhammed ola Şefî...
Reşat Ekrem Koçu’nun söz ettiği Divanhane, Kasımpaşa Bahriye Nezâreti Binâsı ya da şimdiki adıyla Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Binâsı’dır. Kasımpaşa’da Haliç kıyısında yer alır. Turâbî Baba Caddesi üzerinde, Cezayirli Hasan Paşa Parkı’nın sonundadır. Yeri gelmişken Divanhane’nin târihi ile ilgili de kısa bir bilgi verelim. İlki, Fatih Sultan Mehmed Han tarafından yaptırılmıştır. 1454 senesinden günümüze kadar aynı yerde yaptırılan beş dîvânhâneden dördü, zaman içinde kullanılmaz hâle gelerek yıkılmıştır. Günümüze ulaşan binâ, Sultan Abdülaziz döneminde yaptırılan divanhânedir. 1864-1867 yılları arasında, Mîmâr Sarkis Balyan tarafından inşâ edilmiştir. Vaktiyle bu binâda pâdişâhı ziyârete gelen elçiler ağırlanmış, Bahriye nazırları çalışmalarını hünkâr dâiresinde yürütmüşlerdir. Târihte Şark Meselesinin konuşulduğu 1876 Tersâne Konferansı ve Musul Meselesi de yine bu binâda görüşülmüştür.
Bahse konu metruk tekke ise 2007 yılında Beyoğlu Belediyesi tarafından Kütüphane olarak ihyâ edilen Türâbî Baba Tekkesidir. İstanbul Tekkeleri şeyhleri hakkında kaynak eser olan “İstanbul Hânkâhları Meşâyihi” adlı eserde müellif Tabibzâde Zâkir Mehmed Şükrî Efendi, Türâbî Baba Tekkesi şeyhlerini ve vefât târihlerini veriyor. Buna göre İbtidâ, eş-Şeyh Mehmed Turâbî el-Kâdirî el-Hindî 18. yüzyılın son çeyreğinde kurulan tekkenin ilk şeyhidir. Tersâne-i Amire’de çalışan Osmanlı gemicilerinden olduğu rivâyet edilir. Vefâtı ise H. 1227 M.1812’dir. Türbede medfûndur.
Bâzı kaynaklar Tekkenin ilk şeyhi Mehmed Turâbî’yi Tersâne-i Amire’de çalıştığından olsa gerek Baş mîmâr Mustafa Ağa ile karıştırmışlardır. Halbuki Mehmed Turâbî’nin vefâtı H. 1227 M.1812, Mîmâr Mustafa Ağa’nın vefâtı H.1007 M. 1599’dır. Mîmâr Mustafa Ağa Tekke yapılmadan 220 yıl önce vefât etmiştir. Reşat Ekrem Koçu’nun harâbe bir tekkenin bodrumunda olduğunu söylediği Mîmâr Mustafa Ağa’nın mezarı, Süheyl Ünver’in Mükrimin Halil Yinanç’tan derlediği bilgilere göre ise Tekkenin hemen yanı başında bulunan Turâbî Baba Türbesi’ndedir.
Bu bilgiler ışığında günümüzde kütüphane olan Turâbî Baba tekkesi ve türbesini ziyâret ettik. İncelememiz netîcesinde Mîmar Mustafa Ağa’nın bahse konu mezar taşını türbedeki sandukaların arasında bulduk. Bulduk diyorum zîrâ 25 yıl Beyoğlu’nda ikamet ettiğim halde haberim olmadı böyle bir büyüğümüzden. Sandukaların arasına âdetâ saklanmış. Tekke harap hâlinden kurtulup kütüphaneye çevrildiğinde mezar taşı da buradan alınıp türbeye nakledilmiş olmalı. Kitâbe metin olarak dönemin edebî üslûbunu yansıtmakla berâber form olarak 16. yüzyıl mezar taşı mîmârisine pek benzemiyor. Sanırım 18 veya 19. yüzyıllarda metne sâdık kalınarak mezar taşı yeniden yapılmış. İyi ki de yapılmış. Zîrâ ortada bir bilgi, belge olmadığında mezar taşları târih boyunca en güvenilir ve yegâne kaynak olmuştur. Bereket versin Mustafa Ağa’nın mezar taşı hâlâ ayakta. Zîrâ aynı âkıbeti paylaşan pek çok târihî mezar taşı kadir bilmezliğimiz yüzünden vaktiyle kaldırılıp bir tarafa atılmıştır. Bu arada Reşat Ekrem Koçu’nun yukarıda zikredilen mezar taşı manzûmesi ile buradaki mezar taşı satır sıralaması arasında fark vardır. Bizim okuduğumuz şöyle:
Mi’mâr-ı Mustafâ idi bu kârhânenin
Ziba kadırga yapmada gâyet olup serî
Mevlâ yoluna itdiği hizmet kabûl olup
Dâim cinânda meskenin ide Hak refî
Târihini tazarru ile didi Haşimi
Ukbâda Mustafâ’ya Muhammed ola Şefî… (H.1007 – M.1599)
İBB tarafından Haliç Tersânesi’ne bir denizcilik müzesi yapılmak isteniyorsa bu işe, altı ayda yüzelli kadırga yaparak târihe geçen Bahriye Baş Mîmârı Mustafa Ağa’nın mezarını görkemli bir şekilde teşhir ederek başlayabilir. Diğer yandan mezar taşının Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’nın hemen karşısında yer almasına rağmen denizcilerimiz tarafından dikkate alınmaması, târihte gösterdiği yararlılığın görmezden gelinmesi doğrusu üzücü bir durum. 2009 yılında M. Burak Çetintaş tarafından hazırlanan “Türk Denizcilerinin Mezar Taşları” Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç'ın himâyeleri ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı kültür yayınları arasında kitap hâline getirilmişti. Denizcilik târihimiz açısından pek kıymetli bir eserdir. Ümîd ediyoruz bu himâye ve destek mezar taşlarından geriye kalanlar için de devâm eder ve yok olmaktan kurtulurlar.
Denizcilik târihimiz açısından son derece önemli olan bu büyüğümüzün mezar taşı sâdece araştırmacılar tarafından fark edilmesin. Kitap sahifeleri arasında saklı kalmasın. Bütün milletimiz haberdâr olsun değerlerimizden. Hiç olmazsa mezar taşının yer aldığı türbenin önüne mermer tabela üzerine kısa biyografisi yazılarak hâtırası yaşatılabilir. Bu şekilde görünürlüğünün sağlanıp teşhir edilmesi gelecek nesillerin geçmişini daha iyi anlamasına vesîle olacaktır diye düşünüyoruz. Zîrâ Baş Mîmar Mustafa Ağa’nın başarı hikâyesi, inancını yitirmeyen milletlerin ne kadar ağır bâdirelerden geçseler de küllerinden yeniden doğabileceklerine muhteşem bir örnektir…
Kasım 2020, sayfa no: 54-55-56-57
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak