Ara

ALLÂH'A (C.C.) İNANMAK GÜVENMEK VE ONU TANIMAK

ALLÂH'A (C.C.) İNANMAK GÜVENMEK VE ONU TANIMAK
ALLAH TEÂLÂ'YA İMÂN: Allah'a c.c) iman, Allah'ın varlığına, O'nun kemal sıfatlarına sahip olup ,tek başına ibadete layık olduğuna inanmak; izleri, insanın yaşayışında Allah'ın emirlerine bağlanıp, yasaklarından uzaklaşmasında ortaya çıkacak şekilde buna tam anlamıyla kalbinden inanmaktır. (El Vecizu fi Akideti Selefi Salihin). "Peygamber, Rabbinden ne indirildiyse ona iman etti, müminler de imân etti..." (Bakara, 285) Allah'a iman asıldır. Diğer inanç esasları, ona tabidir. O halde kişi, ilk önce yüce Allah'a (c.c) inanır. Daha sonra meleklerine, peygamberlerine, ahiret gününe, kader ve kazaya inanır. Bütün bunlara iman Allah'a inanmanın bir gereğidir. Allah'a iman, bunların temelidir. Peygamberi gönderene inanmadan peygambere imân, hesap görene inanmadan hesap gününe iman, elbette düşünülemez. Allah'a (cc) iman, O'nun varlığına imanı; O'nun varlığına iman ise O'nun Rabliğine ve yüceliğine imanı gerektirir. (Allah'ın Varlığı ve Tevhidin Hakikati, Yusuf El Kardavi)ALLAH TEÂLÂ'NIN VARLIĞI VE BİRLİĞİ: İslâm akaidinde Allah (c.c), birdir ve tektir. Bu bir oluş, sayı yönüyle bir 'bir'lik değildir. Çünkü sayı bölünebilir ve katlanabilir. Allah, böyle olmaktan yücedir. Onun bir oluşu, zatında, sıfatlarında, isimlerinde ve fillerinde, rab oluşunda ve hâkimiyetinde eşi ve benzeri olmayışı yönündendir. (Diyanet islam İlmihali, Cilt 1) "Eğer yerde ve gökte Allah'tan(c.c) başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök kesinlikle bozulup gitmişti." (Enbiya 21,22) "De ki: O Allah'tır tekdir.(Zatında birdir, sıfatlarında tekdir)" (İhlâs,1) ALLAH TEÂLÂ'NIN VARLIĞI VE BİRLİĞİNİ KEVNİ ÂYETLERLE TANIMAK: "Gece, gündüz, güneş ve ay, Allah'ın (c.c.) ayetlerindendir. Eğer yalnızca O'na ibadet edecekseniz, güneşe de aya da secde etmeyin; onları yaratan Allah'a secde edin. Şayet büyüklenecek olurlarsa, Rabbinin katında bulunanlar gece ve gündüz O'nu teşbih ederler ve onlar bıkkınlık duymazlar. O'nun ayetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşû içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama biz, onun üzerine suyu İndirdiğimiz zaman, depreşir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, her şeye güç yetirendir." (Fussilet, 37-39) İbn Cerir (r.a), bu âyetleri tefsir ederken şunları söyler:"Gece, gündüz, güneş ve ay, Allah'ın(c.c) insanlara gösterdiği, kendisinin yüceliğine ve birliğine delâlet eden kevnî ayetlerin en başında gelir. Gece ile gündüz, güneş ile ay, her biri kendi yörüngesinde tam bir düzen içinde akıp gider ve biri diğerinin önüne geçmez."
O'nun büyüklük ve kudretini en göz kamaştırıcı âyetlerle göstermek üzere buyuruluyor ki: Ve O'nun âyetlerinden, varlık ve kudretinin, ilim ve hikmetinin delillerinden ve alâmetlerindendir gece ile gündüz. Âlemdeki bu olaylar, zamanın akışındaki bu değişiklikler, gösterir ki, yukarıda yaratıldıkları beyan olunan yeryüzü ve semâsı ile bu âlem, bir kararda, bir tabiatta durup kalmaz, ândan âna, halden hale değişir, bugünü yarın izler; bu şekilde bütün bu değişiklikler yaratıcısının yaratmasını ve kudretini ve bu dünyanın bir ahireti bulunduğunu gösterir. Gaflet etmemek gerekir ki, gece ile gündüzün bu hatırlatılmasında mağrurlara bir korkutma ve uyarı, kederli ve üzgünlere bir teselli vardır.Böyle, gece ile gündüz O'nun âyetlerinden olduğu gibi, güneşle ay da, biri gündüz sultanı olan ışık, biri de gece sultanı olan nur, ikisi de Yüce Allah'ın sanat ve kudretinin, dünya semâsını süsleyen en güzel tecellilerindendir. Gece ile gündüze karşılık güneş ile ayın birbirine ters bir tertip içinde ifade edilmesinde, birkaç fayda vardır. Birincisi: Güneşin gündüze bitişik olmasını korumak. İkincisi: Güneşin aya göre, asil olduğuna işaret etmek. Üçüncüsü: Geceden gündüze geçildiği gibi, gündüzden de geceye olan değişimi vurgulamak. Dördüncüsü de; leylü nehar (gece-gündüz) ile şems ve kamer (güneş ve ay) arasında 'râ' harfinde bir denge hoşluğu vermektir.
 
Güneş ve ayın bu tecellilerinden dolayı, ne güneşe, ne de aya secde etmeyin. Çünkü onlar da, sizin gibi yaratıklardır. Bütün onları yaratmış olan Allah'a(c.c) secde edin. Eğer siz, gerçekten O'na ibadet edecekseniz, başkasına secde etmezsiniz; çünkü secde, ibadetin en özelidir. Yine, âlemin değişikliklerine işaretle buyuruluyor ki ve onun âyetlerindendir ki, sen yeryüzünü boyun eğmiş görürsün. Boynu bükük bir zelil gibi, kuraklıktan çökmüş, perişan bir hale düşmüştür. Yeryüzünün hüsran ve kuraklık hâlindeki perişanlığı, zillete düşmüş bir kimsenin boynunu büktüğü huşu, yani perişan halinde benzetilmiştir. Bu benzetme, bir taraftan secde etmek istemeyen kibirli kimselerin, nihayet toprak olup zelil olduklarını hatırlattığı gibi, bir taraftan da alçak gönüllü olanların yükseleceklerine işaret için buyuruluyor ki, derken onun üzerine o suyu indirdiğimiz zaman titrer, deprenir ve kabarır. Şüphe yok ki, ona o hayatı veren, o yeryüzünü öyle dirilten elbette ölüleri de diriltir. Ruhsuz cesetlere, ruh verir. Şüphesiz ki O, her şeye kâdirdir. (Hak Dini Kuran Dili, Cilt 6; Elmalılı Hamdi YAZIR) "Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yararlı şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri, ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgârları değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta, şüphesiz akıllı olan bir topluluk için, elbette Allah'ın birliğine deliller vardır." (Bakara, 164) Siz, O'nun birliğinden, kudretinden, rahmetinden ve bu kadar insanlara yeteceğinden şüphe edip, zat ve sıfatlarına delil ve mucize mi istiyorsunuz? Şu üstü-nüzdeki her tarafı kuşatmış uçsuz bucaksız uzaklık içinde, sayısız yüksek gök cisimleri ve aralarındaki uzun mesafe ve bu mesafeyi işgal eden hava boşluğu ve ışık gibi, görülen veya görülmeyen nice cisimler vardır. Bunlara ve bunların inceliklerine, fezayı dolduran esir maddesinin niteliğine, her cismin yürüyüş ve hareketleriyle çizdikleri tabaka tabaka yörüngelere, hareketlerindeki ağırlık merkezine, toplu nizamlarıyla yer yer teşkil ettikleri sistemlere, burçlara bir bakınız. Şu göklere ve o cisimlerden biri olup, denizleriyle, ka-ralarıyla, dağlarıyla, dereleriyle, ovalarıyla, çölleriyle, pınarlarıyla, ırmaklarıyla, madenleriyle, bitkileriyle, ormanlarıyla, mesire yerleriyle bütün o göklere direksiz, kuşaksız bağlılığı ve ilgisiyle, ayağımızın altında yuvarlanan şu yer küreye bir bakınız. İşte, mekan denen uçsuz bucaksız feza içinde hey'et-i âlem adını alan bu gökleri ve yeri yaratmada ve icad etmede, yaratılış nizamında, ve gece ile gündüzün değişmesinde, uzayıp kısalmasında, birbiri ardı sıra gelmesinde, bu geliş ve takip ile ortaya çıkan yer konumunda, zaman sırrında ve bir tek yerde zıtların bir araya gelmesinde, insanlara faydalı yüklerle denizde akıp giden ve gök cisimlerinin uzak masmavi semada akışlarını andıran gemilerin akışında, akıp gittiği denizlerin yaratılış sırrında, bunlarda meydana gelen hareket ve durma kanunlarında, bu kanunların insanlara temin ettiği menfaatin ortaya çıkma tarzında, Allah'ın yukarıdan indirdiği suda, indirip de kuru toprağa ölümünden sonra su ile tekrar hayat vermesinde ve bu bitki hayatının yaratılışında ve bu yeryüzünde akıl sahibi olanlara varıncaya kadar her türlü hayvanları sınıf sınıf, cins cins, çeşit çeşit ayırıp tasnif ederek yaymasında ve bu hayvan hayatının meydana gelmesinde, türlü türlü rüzgârları bir taraftan bir tarafa, bir şekilden bir şekile evirip çevirmesinde, gökle yer arasında emre boyun eğmiş olan bulutlarda hiç şüphesiz birçok âyetler, maddî ve manevî, dine ve dünyaya ait nimetler, sizin istediğinizden daha büyük mucizeler vardır. Vardır ama aklını kullanacak bir toplum için. Yani, akıllı olan ve aklından istifade eden kimseler için. Bundan dolayı akıl da, bu mucizelerden biri ve belki de en büyüğüdür. (Hak Dini Kuran Dili, Cilt 1; Elmalılı Hamdi YAZIR) B) ALLAH TEALA' NIN SIFATLARI I. Allah'ın Zâtî Sıfatları Bu sıfatlar yalnızca Allah'a(c.c) mahsus olan, başka varlıklarda bulunmayan sıfatlardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: 1 - Vücûd: Allah'ın var olması demektir. O'nun varlığı kendindendir, var olması kendi zâtının varlığı gereğidir. Diğer varlıklar gibi, kendisini var edecek bir başkasına ihtiyacı yoktur. Zaten başkasına muhtaç olan, ilâh olamaz. Allah'ın varlığı her şeyden öncedir. Halbuki etrafımızda gördüğümüz bütün varlıklar sonradan meydana gelmiştir. Sonradan var olanlar, adından anlaşılacağı üzere bir başkası tarafından var edilmişlerdir; yani bunlar var olabilmeleri için Allah'ın kendilerini var etmesine muhtaçtırlar. Yüce Allah, kendisinden olan bu varlığını devam ettirmek için de hiç bir yere ihtiyaç duymaz. Onun yok olduğu hiçbir an düşünülemez. 2-Kıdem: Allah'ın varlığının ezelî olması, başlangıcının evvelinin, öncesinin olmaması demektir. Hiçbir şey yok iken, bu evren yaratılmadan önce de, O vardı. Allah'ın varlığı şu anda, önceki tarihlerde başlamıştır demek asla doğru olmaz. Böyle bir tarih vermek, ancak sonradan olan varlıklar için söz konusudur; çünkü onlar, önce yok iken sonradan varolmuşlardır. 'O, her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı sondur; varlığı apaçıktır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her şeyi bilir.' (Hadid, 3) 3-Bekâ: Allah'ın, ebedî olarak varolması demektir. Allah(c.c), ezelden beri varolduğu gibi sonraya doğru da, ebediyen varolacaktır. Onun için yokluk, yok olduğu an düşünülemez. Bu ancak, sonradan bir başkası tarafından var edilenler için söylenebilir; çünkü onlar, önce yok iken, sonradan varolmuşlardır.' Yer yüzünde bulunan her şey fânîdir, gelip geçici, yok olucudur. Ancak, Yüce ve Cömert olan Rabbimiz'in varlığı bâkîdir, ebedidir, son bulmaz.' (Rahmân, 26-27) 4-Vahdaniyet: Allah'ın bir ve tek olması demektir. O, zâtında, sıfatlarında ve işlerinde bir olup; eşi, benzeri ve ortağı olmayandır, islâmiyet, Allah'ın(c.c) tek oluşu inancı üzerine kurulmuş bir dindir ve bu özelliği ile diğer ilâhî dinlerle aynıdır. "De Habibim: O Allah, birdir. O, hiçbir şeye muhtaç değildir. Doğurmadı ve doğurulmadı. Hiçbir şey, O'na denk değildir.'(ihlâs,4) 5- Kıyam Bi-nefsihi: Varlığının, kendisinden olması demektir. O, varlığı için bir iken; Allah, kendi zâtının gereği olarak vardı. Varolması, varlığını devam ettirmesi için, hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şeyin yaratıcısı olan Allah, dilerse onları var eder, varlıklarını devam ettirir, dilerse yok eder.' Allah, O'ndan başka tanrı olmayan diri ve her an yarattıklarını gözetip duran, hiçbir şeye muhtaç olmayandır.' (Al-i imran,2) 6- Muhâlifetün li'l - Havadis: Sonradan olanlara benzememek demektir. Allah(c.c), sonradan varolan varlıkların hiçbirine benzemez. Biz, O'nu nasıl düşünürsek düşünelim, O, bu düşündüklerimizden, hatır ve hayalimizden geçen şeylerin hepsinden başkadır ve hiçbirisine benzemez.' O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.' (Şûra, 11) II. Allah'ın Sübûtî Sıfatları Varlığı, zorunlu olan ve kemal ifade eden sıfatlardır. 1- Hayat: Allah'ın(c.c) diri ve canlı olması demektir. Allah(c.c), ezelî ve ebedî olan hayat ile, diri ve canlıdır. O'nun için ölüm, uyku, dalgınlık, gaflet gibi şeyler, asla düşünülemez; çünkü bu ve benzeri şeyler, eksikliktir, güçsüzlüktür. O daima hayat sahibidir.' Ölümsüz, diri olan Allah'a güven, O'nu özenerek teşbih et.' (Furkan, 58) 2- İlim: Allah'ın(c.c) her şeyi bilmesi demektir. Evrendeki hiçbir şey, O'nun bilgisinin dışında değildir. Allah'ın (c.c.) ilmi her şeyi kuşatmıştır. O'nun ilmi ezelîdir, sınırsızdır, hiçbir şey O'nun ilminin dışında meydana gelmez. İnsanların ilmi ise, sonradan kazanılan, belli ve sınırlı bir ilimdir. "Görüleni de görülmeyeni de bilen, yücelerin yücesi olan Allah'a göre, aranızdan sözü gizleyen ile açığa vuran ve geceye bürünerek (gecenin karanlığına) gizlenip gündüz ortaya çıkan arasında fark yoktur." (Râd, 9-10) "İçinizde olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah, onu bilir. Göklerde olanları da yerde olanları da bilir. Allah'ın her şeye gücü yeter." (Al-i Imran, 23) 3- İrade: Allah'ın (c.c.) dilemesi, istemesi demektir. Allah(c.c.), dilediği gibi hükmeder, istediğini yapar ve bunları yerine getirmek için hiçbir şeye muhtaç değildir. Hür, serbest olarak dilediğini yapar, dilediğini yapmaz. Evrendeki her şey, O'nun bu sıfatı ile yaratılmakta ve meydana gelmektedir. "Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, sözümüz sadece 'OL' demektir ve o, hemen oluverir." (Nahl Sûresi, 40) 4-Kudret: Allah'ın (c.c) gücü olması, istediği her şeyi yapabilmesi demektir. Allah'ın (c.c.) evrende dilediği gibi hükmetmesi, tercihini kullanmaya gücünün, kudretinin yetmesi demektir. Allah'ın (c.c.) sonsuz, bitmek tükenmek bilmeyen kudreti ve gücü vardır. O'nun ezelî olan güç ve kudretinin dışında kalan hiçbir şey yoktur. Dilerse, bu evren gibi daha birçok evrenler yaratmağa gücü yettiği gibi, yarattıklarını bir anda yok etmeye de gücü yeter. Yıldızlara, aya, güneşe bakarak bu gücün büyüklüğünü, sınırsızlığını, ebediliğini daha iyi kavrarız. "Şüphe yok ki Allah, her şeyi yapmaya, her şeye güç yetirmeye kadirdir." (Bakara, 20) 5-Semi: Allah'ın (c.c.) her şeyi işitip duyması demektir. O'nun işitmesine, hiçbir şekilde sınır ve kısıtlama yoktur. İnsanlar, belli şiddetteki sesleri işitebilirler. İşitmek için, bir takım araçlara ve organlara sahip olmak gerekir. Arada hava olmasa, insanlar birbirlerini duyamazlar. Allah'ın işitmesi ise, doğrudan doğruyadır. Bu türlü araçlara, organlara ihtiyacı yoktur. "Şüphe yok ki Allah (c.c.), işitendir, bilendir." (Bakara, 181) "Bilin ki, Allah (c.c.), işitir ve bilir." (Bakara, 244) 6-Basar: Yüce Allah'ın, her şeyi görüp gözetmesi demektir. O'nun görmesinden, hiçbir şey uzak ve gizli değildir, göremeyeceği hiçbir şey ve yer yoktur. O'nun görmesine uzaklık, yakınlık veya aşırı aydınlık gibi yaratılmışlarla ilgili şeylerin hiçbir şekilde etkisi olmaz. Her yerde olup biten her şeyi görür, bilir ve anında haberi olur. "Allah(c.c.), yaptıklarınızı hakkıyla görür." (Enfal Sûresi, 244) 7-Kelâm: Yüce Allah'ın, konuşması ve söylemesi demektir. Allah'ın konuşması, sese ve harflere ihtiyaç duymadan olur. Bu ezelî ve ebedî olan sıfatı ile peygamberlerine söylemiş, emirler vermiş, yasaklarını bildirmiştir. İşte böylece, ilâhî kitaplar meydana gelmiştir. Yüce Allah'ın konuşamaması, dilsiz olması asla düşünülemez. 'Allah(c.c), Musa'ya(a.s) da hitap ile konuştu.' (Nisa Sûresi, 169) 8-Tekvin: Yüce Allah'ın, yoktan var edip yaratması demektir. Şu evrende var olan ve varlığını devam ettirmekte olan her şeyi, O, ezelî ve ebedî olan tekvin sıfatının gereği olarak yaratmıştır. Allah'ın yaratmak, yaşatmak, rızıkları vermek, bol bol nimetler ihsan etmek, ödüllendirmek, cezalandırmak, affetmek, öldürmek, diriltmek gibi bütün işleri bu sıfatının gereğidir. (Kaynak: İslam Akaidi) 'Allah (c.c.), önce mahlûkatı yaratır, ölümden sonra onu tekrar diriltir. Sonunda O'na döneceksiniz.' (Rûm Sûresi, 11) ALLAH TEÂLÂ'NIN İSİMLERİ 1. "ALLAH" özel ismi: Kendisine ibadet edilen yüce varlığın özel ismidir. Ulema, ister Arapça olsun, ister diğer herhangi bir dilde olsun, başka bir kelimenin 'ALLAH' isminin yerini tutamayacağı konusunda fikir birliği içindedirler. 2. İSM-İ ÂZAM: En büyük isim anlamına gelmektedir. Bir grup İslâm alimi, Allah'ın isimlerinin hepsinin eşit derecede olduğunu ifade etmiştir. Bir grup ise hadis-i şerifleri göz önünde bulundurarak, bazı isimlerin diğerlerinden daha faziletli olduğunu ifade etmişlerdir. Hz. Peygamberin (SAV) bazı hadislerinde, "İsm-i Âzam' dan bahsedilmekte, bu isimle dua edildiği zaman, duanın mutlaka kabul edileceği bildirilmektedir." (Tirmizi, da'avat, 64,65,100) Fakat Allah'ın en büyük isminin hangisi olduğunu belirlemek, mümkün değildir. 3. ESMA-İ HÜSNA: Yüce Allah'ın bütün isimleri için kullanılan bir terimdir. "En güzel isimler, ALLAH'ındır. O halde, O'na o güzel isimlerle dua edin."(Araf, 180) Hz. Peygamber(s.a.v.), bir hadislerinde, Yüce Allah'ın 99 isminin bulunduğunu, bu isimleri sayan ve ezberleyen kimselerin cennete gireceğini haber vermiştir. (Buhari, Da'avat, 68) Hadis-i Şerifler'de geçen 'saymak(ihsa)' ve 'ezberlemek(hıfz)' ile maksat, Allah'ı güzel isimleriyle tanımak ve O'na imân, ibadet ve itaat etmektir. Hadis-i Şerifte, 99 sayısının zikredilmesi, sınırlama değil, bu isimlerin Allah'ın en meşhur isimleri olması sebebiyledir. Allah'ın isimleri 99 isimden ibaret değildir. (Diyanet İ.B.İImihâli, CİLT 1) III. Allah'ın (c.c.) Fiilî Sıfatları Yüce Allah'ın fiilî sıfatları pek çoktur; bunların hepsini saymak mümkün değildir. Ancak bunlara birkaç örnek vermekle yetinelim: Halk: Yaratmak, demektir. Bütün varlıkları yaratan, Hz. Allah'tır. Hiçbir mahlûkun herhangi bir şeyi yaratmaya gücü yoktur. "Allah(c.c), her şeyi yaratandır." Zümer, 62) İnşa: Yoktan var etmek, demektir. Evrendeki tüm varlıkları yoktan var eden Yüce Allah'tır. Yarattıklarınınsa yoktan var etme gücü yoktur. İbda': Yüce Allah' ın, aslı ve benzeri olmaksızın icat etmesi demektir. İhya: Yüce Allah'ın diriltmesi demektir. Bir yaratığa can verip onu hayata ulaştırmak, diriltmek ancak Allah'a mahsustur. İmate: Yüce Allah'ın öldürmesi, hayata son vermesi demektir. Bir yaratığa can veren Hz. Allah, dilediği zaman da onun hayatına son verir. Terzîk: Yüce Allah'ın rızk vermesi demektir. Allah (c.c.), Rab olmasının gereği, sayısız çeşit ve ihtiyaçta olan mahlûkatın rızkını da yaratır. O, hayatlarını devam ettirebilmeleri için muhtaç oldukları besinleri yoktan var edip onlara sunar.' 'Sizi yaratan Allah'tır; sonra rızkınızı vermiştir. Sonra canınızı alacak ve tekrar can verecektir.' (Rum 30/40) (islam akaidi kitabı)
 

Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi (ks) 

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak