Ara

Allah Karîb / Elif E. Bayraktar

Allah Karîb / Elif E. Bayraktar

İnanan insanlar, gördükleri tüm güzelliklerin ve tüm nimetlerin Allah’a ait olduğunu bilirler ve bu nedenle kalplerinde Rabbimize karşı derin bir saygı ve sevgi duyarlar. Tüm sevgilerini; kendilerini yaratan, kendi ruhundan üfleyen, yarattığı tüm nimetleri hizmetine veren, onları her an gözeten ve koruyan Allah’a yöneltirler. 

Tüm varlıklar ancak O’nun dilemesiyle hayat bulmuştur ve yine O’nun emriyle bir gün mutlaka yok olacaktır. Kur’ân’da, “Celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (kendisi) bâkî kalacaktır.” Rahmân Sûresi 27. âyetiyle haber verildiği üzere, her şey yok olucudur; kalacak olan yalnızca Allah’tır. 

Rabbimiz, tek güzel dost ve yardımcıdır. Kur’ân’da, Hz. İbrâhîm (as)’ın duası şöyle bildiriliyor: 

"Ki beni yaratan ve bana hidâyet veren O’dur; Bana yediren ve içiren O’dur; Hastalandığım zaman bana şifâ veren O’dur; Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O’dur; Din (cezâ) günü hatâlarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur. Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni sâlih olanlara kat." (Şuarâ, 78-83) 

Tüm kâinâtın tek hâkimi Rabbimiz’dir. Varlığı, yarattıklarının bütün ihtiyaçlarına yeten Allah; insanlara en yakın olandır. O, ‘Karîb’dir; yani güzel isimlerinden biriyle “yakın olan”dır.

Allah, sadece fiziksel bir yakınlıkla değil; kullarının kalbine, düşüncelerine ve dualarına olan yakınlığıyla tanımlanır. “Karîb” ismi, kişinin iç dünyasında, sıkıntılarında ve dualarında Rabbinin onunla olduğunu ifade eder. İnsanlar bazen yalnız hissetseler de Allah’ın her an yanlarında olduğunu bilmek, bu duyguyu giderir. 

Yine bu isim, Allah’ın kullarının dualarını duyduğunu ve uygun olan zamanda, en uygun şekilde karşılık verdiğini hatırlatır. Dua, kulun kalbinin Rabbi ile konuşmasıdır. Kur’ân bunu şöyle haber veriyor: 

“Kullarım sana Benden sorarlarsa, şüphesiz ki ben çok yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm.” (Bakara, 186) 

Allah, kullarının niyetlerini, kalplerindeki duyguları ve söylediklerini bilir. Bu isim, Allah’ın sonsuz ilmini ve yakınlığını vurgular. Kalbinde Allah’a karşı derin bir saygı ve sevgi duyan samimi mü’min, aynı zamanda içini titreten bir korku da hisseder. İşte bu içli korku, insanın imanının artmasına, üstün bir ahlâka sahip olabilmesine ve daha da önemlisi Allah’a olan yakınlığının güçlenmesine vesile olur. 

İnsanın Allah’a yakınlaşmasının önündeki en önemli engel, şeytanın sözcüsü olan ve ömrü boyunca kişiye kötülüğü emreden nefsinin fücûrudur. Kur’ân’da verilen bilgiye göre, nefsini örtüp saran yıkıma uğrayacak; onu arındırıp temizleyen ise Allah’a yakınlaşacaktır. 

Allah, insana her zaman nefsi arındırmanın yollarını gösterir. İnsan Allah’ı anarken nefsini ve tutkularını düşünmez. Kendisini nefse yaklaştıracak her şeyden ve onun tutkularından uzak durduğunda; sevdiği şeylerden verdiğinde, nefsi zaten çıplak kalacak ve donacaktır.

Allah’a duyduğu saygısı ve korkusu, insanın nefsiyle mücadelesinde en önemli dayanaklarından biridir. Bu korku, onu nefsinin bencil tutkularına esir olmaktan ve Rabbi katında beğenilmeyen davranışlar sergilemekten koruyacaktır. Bu nedenle samimi insanın çabası, Allah korkusunu artırmaya yöneliktir. 

Allah’ın eşsiz tasarımlarla yarattığı canlı-cansız her şey üzerinde derin düşünen; hepsinin en küçük detayındaki benzersiz sanatı görebilen ve O’nun kudretini kavrayabilen samimi mü’minler, duydukları korkuyu ve sevgiyi artırarak Allah’a daha da yakınlaşmayı umarlar. 

Derin bir imana sahip olmayan kimselerin ise Allah sevgilerinde de zayıflık vardır. Bu kimseler, kendilerine can verenin, onları gözetip kollayanın, sayısız nimet sunan varlığın Allah olduğunu bilirler; ancak hayatları boyunca bu gerçeği göz ardı eder ve Rabbimizden uzak yaşarlar.

Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur:

“…Yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah’a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O’na ibadet etmeye karşı çekimser davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilsin ki O), onların tümünü huzurunda toplayacaktır.” (Nisâ, 172) 

Bu âyetle, Allah’ın yakınındaki meleklerin O’na kul olmaktan çekinmedikleri ve emredileni itaatle yerine getirdikleri bildirilir. Samimi inanan insan da imanını ve aklını geliştirir; Allah’a yakın olmak için çaba harcarsa –Allah’ın dilemesiyle– meleklerin üstün özelliklerine sahip olabilir. Vefâ, sadâkat, sabır, şefkat, merhamet ve güç gibi birçok özelliği kazanarak, melekler gibi itaatli ve Rabbine teslim olmuş bir kul hâline gelebilir. 

Hz. Peygamber (sav)’in şu hadisi, bu yakınlığı tarif eden çarpıcı bir örnektir:

“Kendinize hâkim olunuz. Siz sağır ve gāip olan bir kimseye değil, işiten, gören ve çok yakın olan Allah’a dua ediyorsunuz. O, sizinle beraberdir.” (Buhârî, Tevhid 9)

Temmuz 2025, sayfa no:  6-7

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak