Ara

Allah Dostları Gönül Mîmarlarıdır / Abdülkâdir Geylânî (rh.a)

Allah Dostları Gönül Mîmarlarıdır / Abdülkâdir Geylânî (rh.a)

Ey zâhidler! Ey âbidler! İhlâslı olunuz, şâyet ihlâslı olmayacaksanız Allah dostlarına tâbî olmayınız. Niyetsiz ve ihlâssız olarak, nefis ve arzularınızın esîri olarak oruç tutmanız, namaz kılmanız, katı yemekler yemeniz ve sert elbiseler giymeniz sizlerin hoşuna gitti.

Yazıklar olsun sizlere! Allah dostlarının bu amellerle birlikte bunların ötesinde de işleri vardır. Onların asıl işleri; gönül yönüyle olan işleridir. Allah dostları, Allâh’ın hükümleriyle birlikte, şerîatın zâhirî ve bâtınî sınırlarını muhâfaza konusunda da kaderle birlikte hareket ederler. Kader çizgisinden aslâ dışarı çıkmazlar. Onlar gizli ve açık, dâimâ hem Yaratıcı hem de halk ile berâberdirler. Allah dostları her fazîlet sâhibinin fazîletini, her hak sâhibinin hakkını, Allâh’ın kitâbı ve Rasûlünün sünnetinin hakkını da teslîm ederler. Kalplerindeki Allâh’ın ilminin hakkını verirler. Âilelerine, nefislerine, kalplerine ve halka karşı olan haklarını yerine getirirler.

Ârif kişi, tevhîd ve ma’rifet kılıçlarıyla, halkın nefisleriyle mücâhede eder. Onlardan hangisinin özünde cevher elde ederse onu hükümdârın kapısına götürür. O, kullarını görendir.

Mü’mine En Sevimli İbâdet Namazdır

Mü’mine en sevimli gelen şey ibâdettir. İbâdetlerin en sevimlisi de namaza durmaktır. Mü’min evinde otururken, kalbi müezzinin sesini bekler. Çünkü müezzin ezan okuyuşuyla insanları Hakk’a çağırmaktadır. Mü’min ezânı işitince kalbine bir sevinç, bir neşe dolmaya başlar ve hemen yerinden kalkarak mescide/câmiye koşar. Bir yoksulun kendisine gelerek bir şey istemesinden dolayı sevinç duyar, şâyet yanında bir şeyler varsa derhal onu fakirlere verir, çünkü o Hz. Peygamber (sav)’in şu müjdesini duymuştur: ‘İstek sâhibi yoksul kişi, Allâh’ın (cc) kuluna bir hediyesidir.’ (Kenzü’l-Ummâl 16078)

 

Mü’min nasıl sevinmesin ki! Fakîr vâsıtasıyla kendisinden borç isteyen Rabbinin emrini yerine getirmiştir. Bu âbid bir mü’minin âdâbıdır. Ârif kişiye gelince; o Allâh’ın dîninin sınırlarını muhâfaza eder ve gönlüne Rabbinden başkasının girmesine izin vermez. Kalbine bakıp orada Rabbinden başkasının korkusunun, O’ndan başkasına umûdun ve O’ndan başkasına güvenin bulunmasından sakınır. Kalbini halka dayanmak ve sebeplere bağlanmanın kirlerinden muhâfaza eder. İnsanlarla bir araya gelmekten sakınır, fakat yine de onlar olmadan duramaz, zîrâ insanlar birer hasta, o ise onların başında bir doktor mesâbesindedir. Rabbine yakın olmasından dolayı ne dünyâ hayâtından ne de âhiret hayâtından hoşlanır. Zîrâ onun bütün arzûsu ve tercîhi Rabbine yakın olmasıdır.

Bir kudsî hadîs-i şerîf şöyledir:

Allah (cc) kıyâmet gününde mü’min kullarına şöyle seslenecektir:

“Âhiretinizi dünyâ hayâtına tercîh ettiniz, şehevî arzularınıza rağmen Bana ibâdet etmeyi tercîh ettiniz. İzzetim ve Celâlime yemîn olsun ki; Ben cenneti ancak sizin için yarattım.”

 

Bunlar, yarın kıyâmet gününde Allâh’ın (cc) mü’minler için söylemiş olduğu sözlerdir.

Allâh’ın, Kendisini seven kullarına söylediği sözler ise şöyledir: Sizler Beni bütün yarattıklarıma, dünyâya ve âhirete tercîh ettiniz, gönüllerinizden fânî varlıklara olan sevgileri attınız, onları sırlarınızdan uzaklaştırdınız. İşte bu Benim sizlere olan tecellîm, sizlere olan yakınlığımdır. Sizler benim gerçek kullarımsınız.’

Sen Sebeplerin Kulusun

Sen halkın ve sebeplerin kulusun. Şâyet sen Hakk’ın kulu olmuş olsaydın, senin bütün işlerin O’na havâle edilmiş ve bütün ihtiyaçla­rın O’na arz edilmiş olurdu. Fiillerinizin yalanladığı ve yapmadığınız sözleri niçin söylersiniz? Allah (cc)’ün şu sözlerini duymadınız mı?

‘Ey îmân edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.’ (Saff, 61/2-3)

 

Amellerinizi yazmakla mükellef melekler sizin hayâsızlığınıza, davranışlarınızdaki yalanlarınızın çokluğuna ve tevhîd konusundaki yalanlarınıza hayret ediyor.

Bütün konuşmalarınız taşkınlık ve işin ruhsat kısmına kaçmak üzere; sultanların ve zenginlerin yaşantılarına dâir, filân kişi şunu yedi, filân kişi şunu giydi, filân kişi şunun ile evlendi, filân zengin oldu, filân fakir oldu vb. gibidir. Bütün bunların hepsi boş bir heves, bir öfkeyi ve cezâyı gerektirecek şeylerdir.

Tövbe ediniz ve günahları terk ediniz, başkasına değil sâdece Rabbinize dönünüz. Başkasını unutup, sâdece O’nu hatırlayınız.

Allâh’ım! Tövbemizi kabûl et, bizi dünyâda da âhirette de rezîl rüsvây eyleme.

 

“Rabbimiz! Bize dünyâda da, âhirette de iyilik ver! Bizi cehennem azâbından koru!” (Bakara, 2/201)

Kaynak: El-Fethu’r-Rabbânî

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak