Biz her şeyimizle Yüce Allâh’a āidiz. O’ndan geldik ve yine O’na döneceğiz.1 Şu imtihan dünyâsında var oluşumuz da O’nun emriyle ve O’nun rızāsını kazanmak içindir. Zîrâ O, bizim tarafımızdan bilinmek istedi, erişilmez kudretini göstermek istedi ve bizleri var eyledi. O’nun bize ihtiyâcı yoktur, bizim O’nu tanımaya ve O’na inanıp ibâdet etmeye ihtiyâcımız vardır. Zîrâ O, âlemlerden müstağnî olan, hiçbir şeye ihtiyâcı olmayan Yüce Yaratıcıdır: Ey insanlar! Siz Allâh’a muhtaçsınız, Allah ise müstağnîdir, övülmeye lâyık olandır. Dilerse sizi yok eder, yeniden başkalarını yaratır. Bu, Allâh’a göre zor değildir.2
Şükürler olsun ki O, bizim var olmamızı diledi ve bizi yarattı. Sonra imtihan için dünyâya gönderirken bizi, bize bırakmadı. Bize seslendi, bize peygamber gönderdi, bize kitap indirdi. Özümüze kendisini tanıma yetisini koydu, bize doğruyu yanlıştan ayırt edebilme gücü verdi, akl-ı selîm ve kalb-i selîm ile bizleri donattı. Bize düşen ise O’nu gereği gibi tanımak, O’na inanmak ve O’nun hep bizim hayrımıza dilediği/emrettiği şeyleri yapmaktır.
Onun için îman ve İslâm adamı Müslüman bizzat Rabbimizin öğrettiği şu düstûru şiār edinen ve ona göre yaşayandır: Namazım, ibâdetlerim, hayâtım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir.3
İnsanın üç hâli vardır: Ya ayaktadır, ya oturmaktadır, yâhut da yatmaktadır. Her üç hâlinde de Rabbi ile irtibatlı olmak durumundadır. İşte o, özü temiz akıl sahiplerini Yüce Rabbimiz şöyle tanımlamaktadır: Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allâh’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, Sen münezzehsin. Bizi ateşin azâbından koru, derler.4 Her üç hâlinde insanın Yüce Allâh’ı anması/zikretmesi, O’nu hatırlayıp O’nun ölçülerine göre yaşamasıdır. Yoksa zikir, yalnızca dilin Allah demesinden ibâret değildir. Kâmil mânâda zikir, gönlün Yüce Allah sevgisiyle dolması, zihnin O’nun erişilmez kudretini düşünmesi, dilin O’nu güzel isimleriyle anması ve hâlin de O’nun ölçüleri doğrultusunda yaşamasıdır.
İnsan, O’nu anarken ve bu bilinçle yaşarken hep O’nun rızāsını önceler ve O’nun hoşnutluğunu kazanmayı en başa koyar. Peygamberimiz de bize yol haritamızı çizerken şöyle buyurur:
“Kimin gāyesi/kaygısı âhiret olursa Allah onun zenginliğini kalbine yerleştirir, iki yakasını bir araya getirir ve dünyâ zelîl bir şekilde ona gelir. Kimin gāyesi/kaygısı da dünyâ olursa Allah onun fakirliğini iki gözü arasına koyar ve onun iki yakasını bir araya getirmez; kendisine de ancak onun için takdîr edilen dünyâlık ne ise o gelir.”5
Biz bu dünyâya cennetten indirildik. Bizim asıl yurdumuz cennettir. Onun için bizim asıl gāyemiz Âhiret yurdunu kazanmak olmalıdır. Dünyâ ve dünyâlıklar âhireti kazanmak içindir. Cennet yurdunu kazanmak, dünyâ ve dünyâlıklardan el etek çekme değil, onları o yolda kullanmasını bilmektir.
Hayat îman ve cihaddır. İman, Yüce Yaratıcı’yı doğru bir biçimde tanımak, O’na inanmak, O’na bağlanmak; cihâd ise îmânın gereklerini yerine getirme gayret ve çabası içerisinde olmaktır. Cihad, Allah yolunda Müslümanın malını, canını ortaya koyması, tüm imkânlarını seferber etmesidir. Ama Peygamberimiz, bir eylemin cihad olması için de hedefi belirledi ve kahramanlık için, dünyâlık elde etmek için yapılan koşturmaların cihad sayılamayacağını; bu uğurdaki ölümlerin şehâdet olamayacağını açıklayarak şöyle buyurdu: Gerçek şehîd, yalnızca Yüce Allâh’ın kelimesi en yüce olsun diye cihâd ederken can verendir.6
Hayat düstûrumuz Kur’ân pek çok âyetinde fî sebîlillâh/Allah yolunda olmanın gereğine dikkatlerimizi çeker:
Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın…7
İnananlar, ancak Allâh’a ve peygamberine inanmış, sonra şüpheye düşmemiş; Allah uğrunda mallarıyla, canlarıyla cihâd etmiş olanlardır. İşte onlar doğru olanlardır.8
Allah yolunda sarf edin, kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın…9
Allah yolunda can verenleri ölü saymayın, bilakis onlar Rableri katında diridirler.10
Hicret edenlerin, memleketlerinden çıkarılanların, yolumda ezâya uğratılanların, savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim.11
Allah yolunda hicret eden kişi, yeryüzünde çok bereketli yer ve genişlik bulur.12
Buna benzer daha pek çok âyette Allah yolunda vurgusu yapılır. Bu şekilde Müslümanın asıl ve yüce gāyesi belirlenir. Zâten mü’min, ibâdetlerin temeli namaza dururken Allah için namaz kılmaya diye niyet eder, diğer ibâdetlerine başlarken de aynı şekilde niyet eder. O, yolculuğa çıkarken bile O’nun yolunda, yoldan çıkmadan yolculuk yapmayı O’ndan niyâz ederek yola çıkar.
Onun için asıl gāye her işimizde Allâh’ın rızāsını kazanmak olmalıdır. İman ve İslâm adamı Müslüman, eskilerin aksa’l-gāye dediği hedef için koşturan kimsedir. Aksa’l-gāye, gāyelerin en yücesi ve en âlîsi demektir. Gāyesi Allâh’ın rızāsını kazanmak olan kişi, Allah için seven, Allah için buğzeden, Allah için söyleyen, Allah için eyleyen kimsedir. Ulaşmak istediği hedefin en başına bu gāyeyi koyan kimse, diğer dünyevî ve uhrevî amaçlara da ulaşacaktır. Zîrâ Allah için koşturan kimse, Yüce Rabbimizin dilediği kadar dünyâdan da nasiplenecek, âhiret nimetlerine de nâil olacaktır.
Âhireti isteyip, inanmış olarak onun için gerekli çalışmada bulunan kimselerin, işte onların çalışmaları şükre değer.13
Allah yolunda hicret eden kişi, yeryüzünde çok bereketli yer ve genişlik bulur. Evinden, Allâh’a ve peygamberine hicret ederek çıkan kimseye ölüm gelirse, onun ecrini vermek Allâh’a düşer. Allah bağışlar ve merhamet eder.14
Damra b. Cündeb, Mekke’den Medîne’ye hicret emri gelince, hasta olduğu halde ben vâriyetliyim, güçlüyüm, yolu da biliyorum hicret etmem lâzım diyerek hicret yoluna çıktı ve Mekke çıkışındaki Tenim denilen yerde vefât etti. Bāzıları adam hedefine ulaşamadan öldü dediler, bunun üzerine bu âyet indi. Buna göre önemli olan Rabbin yolunda olmaktır, yola çıkarken belirlenen dünyevî hedeflere ulaşılmasa bile O’nun yolunda olmanın sevâbına nâil olunacaktır.
Nitekim kıble Ka’be’ye çevrilmeden önce yine Allah ve Rasûlü’nün emriyle Kudüs’e doğru namaz kılan ve kıblenin Mekke’ye çevrilmesinden önce vefât eden mü’minler hakkında, Mescid-i Aksâ’ya doğru kılınan namazlar ne olacak, onlar boşa mı gitti, keşke bunu bilsek diyenler hakkında Rabbimiz şu âyetini indirdi: Allah, sizin îmanlarınızı/ibâdetlerinizi boşa çıkaracak değildir.15 Değil mi ki siz Allah için, Allâh’ın emriyle Kudüs’e dönüp namaz kıldınız, Yüce Allah sizin bu süre içerisinde yaptığınız ibâdetlerinizi boşa götürmeyecektir. Çünkü siz O’na inanarak, O’nun emriyle O’nun için Kudüs’e dönüp namaz kıldınız. Bundan sonra da yine O’nun emriyle ve yalnızca O’nun için Ka’be’ye dönüp namaz kılacaksınız. O’nun yolunda olan hiçbir şey boşa gitmeyecektir.
Bu konuda şâir de Rabbin yolunda durmadan çalışanlar, size Rabbim takacak cennetten nişanlar diyor. Önemli olan Rabbin yolunda durmadan çalışmak ve mükâfâtı ondan bekleyerek yola devâm etmektir. O’nun yolunda koştururken peygamberlerin şu ortak mesajı şiārımız olmalıdır:
Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan korkun ve bana itāat edin. Ben sizden, buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, yalnız âlemlerin Rabbine āittir. Öyle ise Allah'tan korkun ve bana itāat edin.16
Dipnotlar:
1 Bakara 2/156.
2 Fâtır 35/15-17.
3 Enâm 6/162.
4 Âlu Imrân 3/191.
5 Tirmizî, Kıyamet, 30
6 Cihâd, 15; Müslim, İmâre, 149-152; Nesâî, Cihâd, 21; İbn Mâce, Cihâd, 13.
7 Bakara 2/190.
8 Hucurât 49/15.
9 Bakara 2/195.
10 Âlu Imrân 3/169.
11 Âlu Imrân 3/195.
12 Nisâ 4/100.
13 İsrâ 17/19.
14 Nisâ 4/100.
15 Bakara 2/143.
16 Şuarâ 26/107-110, 125-127, 142-145, 161-163, 177-180.
Haziran 2025, sayfa no: 6-7-8
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak