Hz. Peygamber’in (sav) tebliğ görevini yerine getiriş süreci dikkatle incelendiğinde soy-sop, yaş, cinsiyet, makam gibi hiçbir ayrım yapmaksızın insan onurunu nasıl merkeze aldığı açıkça görülmektedir. Söz gelimi Hz. Peygamber’in (sav), Vahşi gibi birçok cinâyetin, katliâmın fâili olan kişiye bile defalarca ulaşmaya çalışıp onun Müslüman olarak kurtulmasını istemesinin altında, işte bu “Herşeye rağmen insandan yana olma”, “İnsan onurunu önemseme” yaklaşımı yatmaktadır. Yâni başkalarının kâfir, kâtil, cânî gözüyle baktığı ve ona göre tavır takındığı kişiye bile öncelikle bir insan olarak bakmakta, insanlık onuruyla bağdaşmayan durumdan onun da çıkıp kurtulması için çalışmaktadır. Mekke'yi fethedince, istediği herşeyi yapma güç ve imkânına sâhip olduğu anda, bütün müşriklere “Siz özgürsünüz! Bugün sizin için hiçbir kınama yoktur!” diyerek onları rahatlatması, O’nun (sav) insan onuruna saygısının eseridir.1
Hz. Peygamber’in (sav) hayâtı boyunca insanlarla ilişkileri çok yoğun bir şekilde geçmiş ve O sürekli sosyal hayâtın merkezinde yer almıştır. O, “İnsanlarla haşir-neşir olup ezâlarına katlanan Müslüman, insanlara karışmayıp ezâlarına katlanmayan Müslüman’dan daha hayırlıdır.” buyurarak toplumdan ayrı yaşanmasını tasvip etmemiştir. Daha gençlik yıllarında haksızlığa, zulme, zorbalığa ve adâletsizliğe karşı mücâdele vermiş, bu bağlamda faaliyet gösteren ve iç güvenliği sağlamayı hedefleyen hilfu'l-fudûl adlı sivil toplum teşkîlâtına girmede tereddüt etmemiş ve bu teşkîlatta bilfiil çalışmıştır. O (sav) risâlet görevinden sonra da bu olayı zaman zaman hatırlayarak, dâvet edildiği takdirde yine böyle bir toplulukta yer alabileceğini ifâde etmiştir. O’nun (sav) bu tavrı, câhiliye ürünü olup olmadığına bakmaksızın hak ve fazîletten yana olmanın bizâtihî İslâm’ın gereği olduğuna bir işâret olarak kabûl edilebilir.2
Bu anlaşma metninde yer alan şu ifâdeler, fıtratın haksızlığa isyânıdır: “Allâh’a and olsun ki Mekke şehrinde birine haksızlık ve zulüm yapıldığı zaman hepimiz, o kimse ister iyi olsun ister kötü, ister bizden birisi, isterse yabancı olsun, kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz.” Hz. Peygamber’in (sav) nübüvvet göreviyle şereflendikten sonra da yine böyle bir kuruma dâvet edilmesi hâlinde tereddütsüz icâbet edeceğini bildirmesi, insanlığa bir mesajdır. Hiç değilse Müslümanlar kendi aralarındaki ihlâllerde onur mücâdelesi veren insanların yanında yer alacak teşkîlatlar oluşturmalıdırlar. İslâm Dünyâsının bugünkü durumu göz önüne getirilecek olursa, bunun ne kadar âcil bir ihtiyaç olduğu görülecektir.3
Hz. Peygamber, iyi insan tipinin oluşması için gereken tedbirleri almış, bunları kendi döneminde uygulamalı olarak göstermiştir. İyi ve erdemli insan olmayı teşvîk eden hadislerin çokluğu da dikkat çekmektedir:
“Her iyilik sadakadır.”4
“Bir iyiliğe öncülük eden kimseye o iyiliği yapanın ecri gibi sevap vardır.”5
“Müslüman elinden ve dilinden başkalarının emîn olduğu kişidir.”6
“Sizden biriniz kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe îmân etmiş olamaz.”7
“Her kim bir iyilik yaparsa ona, on’dan yedi yüz’e kadar sevap yazılır.”8
"Sizin en hayırlınız ahlâkı en güzel olanınızdır."9
“İyilik güzel ahlâktan ibârettir...”10
“İnsanların en hayırlısı, ömrü uzun, ameli güzel olanıdır.”11
İnsanlık onurunun muhâfazasında haklarına riâyette öncelikli sorumluluğumuz âiledir. Âile bireyleri arasında özellikle kadınlar Allâh’ın birer emâneti olarak görülmektedir.
- Âile Ferdlerinin Onurunu Korumak
Âile kurumunun başta gelen amaçlarından biri de beden, zihin ve ahlâk bakımından sağlıklı nesiller yetiştirmektir. Kur’ân’ın “Ey îmân edenler! Hem kendinizi hem de âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun!"12 âyetiyle ilgili olarak Hz. Ömer, “Ey Allâh’ın Resûlü! Nefislerimizi koruyabiliriz fakat ehillerimizi nasıl koruyacağız?” diye sorunca Resûlullah şöyle buyurdu: “Allâh’ın sizi nehyettiği şeylerden onları nehyedersiniz ve Allâh’ın size emrettiği şeyleri onlara emredersiniz, işte o, onları korumak olur.”
Kişi, sâdece kendisini Allâh’ın azâbından kurtarmakla vazîfesini yapmış olmaz. Aksine gücü yettiğince âilesini, Allâh’ın sevdiği kullar olacak şekilde yetiştirmesi de onun sorumluluğu içindedir. Şâyet âile ferdleri cehennem yolunu tutmuşlarsa, gücü nisbetinde onlara engel olmaya çalışmalıdır. Sâdece onların bu dünyâdaki refahlarını değil, âhirette cehennemin yakıtı olmamalarını da düşünmelidir. Çünkü Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Hepiniz yöneticisiniz ve yönettiklerinizden sorumlusunuz. Hükümdar halkından, erkek âilesinden, kadın kocasının evinden ve çocuklarından sorumludur.”13
- Kadınların Onuruna Sâhip Çıkmak
İslâm, toplumun kadınla ilgili yanlış görüşlerini bütünüyle değiştirmiş ve kadınlık onurunu, adâlet ve merhamet ilkelerine dayalı olarak belirlemiştir. İslâm'da, insanlık ve Allâh’a (cc) kulluk bakımından kadınla erkek arasında bir fark yoktur. Temel hak ve sorumluluklar açısından da kadının durumu erkekten farklı değildir. Kadınlar hakkında ibâdetlere ilişkin bâzı özel düzenlemelerin bulunması, onların ikinci derecede kabûl edilmesi anlamında değildir. Bunlar kadının fıtrî özelliklerine yönelik olarak konmuş hükümlerdir.
İslâm, bir insan olarak erkeğe tanınan temel insan haklarını kadına da tanımıştır. Buna göre hayat hakkı, mülkiyet ve tasarruf hakkı, kânun önünde eşitlik ve adâletle muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve onurunun korunması, inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve âile kurma hakkı, özel hayâtın gizliliği ve dokunulmazlığı gibi temel haklar bakımından kadınla erkek arasında fark yoktur. Bir başka ifâdeyle kadının maddî ve mânevî kişiliği, malı, canı ve ırzı erkeğinki gibi değerlidir; her türlü hakâret, saldırı ve iftirâdan korunmalıdır. Kadın, yaratılış itibâriyle erkeğe göre ikinci derecede bir değere sâhip değildir. Çünkü insanın kendi cinsiyetini belirleme hakkı yoktur. Bu Allâh’ın irâdesine bağlıdır.14 İlke olarak insanların en değerlisi, takvâda yâni Allâh’ın emir ve yasaklarına saygılı davranma konusunda en üstün olanıdır (Hucurât, 49/13).15
Yaratılışın amacı, Allâh’a doğru kemâl sürecini sürdürmektir. Kadınsız Âdem yarımdır. Âdem'in kemâli Havva iledir. İki erkekten bir şey çıkmaz. Kadın olmayınca ne Âdem olur, ne cennet, ne de âile. Bütün insanlığın hayâtı, hanımların rahimlerinde ve ellerinde başlar. Kadınlar, anneler; denizler kadar sütlerini, kanlarını, emeklerini, kocalarının ve evlatlarının hayatları uğrunda harcamaktadırlar. Kur'ân, hanımların kalplerinin hiçbir sûrette merhametten yoksun kalmayacağını bildirir. Şâyet kalmışsa artık o hem insanlık hem de kadınlık niteliklerini kaybetmiştir. Anneler, çocuklarını dokuz ay rahimlerinde, iki veya üç yıl göğüslerinde, on veya on beş yıl ellerinde, ölünceye kadar da kalplerinde terbiye ederler. Yâni bütün hayatlarını eş ve çocuklarına vakfederler. Anne rahmine rahim veya rahm denmesinin sebebi annelerin karınlarının, çocuklarını büyüttükleri mekânın merhamet kaynağı olmasındandır. Çünkü rahm ve merhamet aynı kökten gelmektedir. Rahm, merhamet yuvası demektir.16
İslâm dîninde nikâh, mukaddes bir akittir. Bu akdi muhafaza etmek farz, keyfî olarak bozmak ise haramdır, zulümdür. Ancak evlilik hiçbir şekilde çekilemez bir hal almışsa o takdirde boşama, bir insanı özgürlüğe kavuşturmak kadar değerli bir nimet, bir saâdet olur. Hanımlar için evlilik akdi konusunda sadâkat ne kadar gerekli ise erkekler için de o derece gereklidir. Yâni nikâhın kutsallığına sâdık kalmak iki taraf için de zorunludur. Bir başka ifâdeyle iffetli yâni namuslu olmak, kadın için ne kadar gerekli ise erkek için de o kadar hattâ daha fazlasıyla gereklidir. Kadın, kocasını seçmekte tam bir serbestliğe sâhiptir. Hiçkimse onu isteği dışında evlendiremez.17
Peygamberimiz Vedâ Haccında karı ve koca haklarına yer vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Ey İnsanlar, kadınların haklarına riâyet etmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı size tavsiye ederim. Siz kadınları Allah emâneti olarak aldınız. Onların iffet ve ismetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”18
Peygamberimiz (sav) bir soru üzerine kadının kocası üzerindeki haklarını şöyle açıklamıştır: “Yediğin zaman ona yedirmek, giydiğin zaman ona da giydirmek, yüzüne vurmamak, hakâret etmemek, küsüp evi terk etmemek.”19
Kadının onurunu korumak için İslâm’ın attığı ilk adım, kadının horlanması ve uğursuz sayılması anlayışına savaş açmasıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) hiçbir şeyde uğursuzluğun olamayacağını beyân etmiştir.20 İnsanlık onuru bakımından kadın, aynı kaynağın ürünü olarak erkeğe eşittir.
“Ey insanlar, sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan da yine onun eşini vücûda getiren ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabbinizden korkun.”21 Buradaki hitap kadın ve erkeğe birlikte yapılmaktadır.22
İslâm herşeyden önce kadını bir insan olarak telakkî etmiştir. Allâh’a karşı sorumluluklar açısından erkekle kadın arasında hiçbir fark gözetilmemektedir. İslâm, câhiliye dönemlerindeki kadınların aleyhindeki uygulamaları kaldırmıştır. Kız çocuklarının diri diri öldürülüp gömülmesini şiddetle yasaklamıştır. “Küçükken diri diri gömülen kızın hangi suçtan öldürülmüş olduğu sorulduğu zaman... kişi, neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.”23
Anneye karşı saygı gösterilmesi ve ona bakılması öngörülmüştür. Kadınların da eğitim ve öğretim faaliyetlerine dâhil edilmesi ve bundan mahrum bırakılmaması istenmiştir.24
“Kadınların üzerinde kocalarının hakkı olduğu gibi, erkeklerin üzerinde de hanımlarının hakkı vardır.”25
“Kadınların haklarını korumanızı tavsiye ederim.”26
“Mü’minlerin îman bakımından en kâmili ahlâkı en güzel olanıdır. Ahlâkı en güzel olanınız da kadınlarına en güzel davrananızdır.”27
“Sizin en hayırlınız âilesine karşı en hayırlı olanınızdır.”28
“Kadınlarınız hakkında Allah’tan korkun! Kuşkusuz siz onları Allâh’ın bir emâneti olarak aldınız ve onların cinselliklerini Allâh’ın kelimesiyle (nikâh akdi ile) kendinize helâl kıldınız.”29
“Cennet annelerin ayakları altındadır.”30
Nafaka hakkı, mehir hakkı, evin iâşesinin erkeğe âit olması, mîras hakkı, eğitim öğretim hakkı, çalışma hakkı, boşanma hakkı, siyâsî haklar kadına verilen değeri ortaya koyan haklardır. İslâm, kadınla erkeğin insanlık, fazîlet, Allâh’a makbûl kul olma bakımından eşit olduklarını açıklıkla vurgulamış, yaratılıştan gelen ve birbirini tamamlayan farklı kâbiliyet ve özelliklerini göz önüne alarak toplum hayâtında işbölümünü öngörmüş, bu iş bölümünde öncelikleri belirlemekle berâber ihtiyaç (zarûret) bulunduğunda rollerin değişmesine kapıyı açık tutmuştur. İslâm kadınlara tam bir hukûkî şahsiyet ve ehliyet tanımış, onları erkeklerin vesâyetinden kurtarmıştır. Kadın her nevi akdi yapar, mülk sâhibi olur, mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunur, ne babası, ne kocası, ne de bir başkası ona müdahalede bulunabilir.31 Târihî süreç içerisinde kültürde oluşan bâzı ayıklanması gereken hususlara din gözüyle bakılarak kadınları kendi haklarından mahrûm etmek, onlara haksızlık yapmak demektir. Bu tür tortuların ortadan kaldırılması ve bu hususların İslâm’a mâl edilmemesi gerekir.32
Dipnotlar:
1 Muhammet Şevki Aydın, “Peygamber Efendimizin Örnekliğinde İnsan Onuruna Saygı Bilincini Kazan(dır)mak”, Hz. Peygamber ve İnsan Onuru, DİB Yayınları, Ankara 2013, s. 59.
2 Saffet Sancaklı, “Hz. Peygamber ve İnsan Hakları”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, III (2003), Sayı: 2, s. 26.
3 Saffet Köse, “İslâm Hukukunda İnsan Onuruna Dayalı Bâzı Hükümler”, Hz. Peygamber ve İnsan Onuru, DİB Yayınları, Ankara 2013, s. 124.
4 Buhârî, Edeb, 33; Müslim, Zekât, 53;Ebû Dâvûd, Edeb, 60.
5 Müslim, İmâre, 133; Ebû Dâvûd, Edeb, 115; Tirmizî, İlim, 14.
6 Buhârî, İmân, 4; Müslim, İmân, 65; Ebû Dâvûd, Cihâd, 2; Tirmizî, İmân, 12; Nesâî, İmân, 9.
7 Buhârî, İmân, 7; Müslim, İmân, 71.
8 Müslim, İmân, 204.
9 Buhârî, Edeb, 38; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Çağrı Yay., İst., 1982, II/185.
10 Müslim, Birr, 14-15; Tirmizî, Zühd, 52.
11 Tirmizî, Zühd, 21-22.
12 Tahrim, 66/6.
13 Buhari, Cuma, 11, Cenaiz 32, İstikraz 20, Vesaya 9.
14 Şuara, 26/49-50.
15 Musa Bilgiz, Kur’an’daİnsanlık Onuru, Fecr Yayınları, Ankara 2012, s. 71-72.
16 Bilgiz, Kur’an’daİnsanlık Onuru, s. 73-74.
17 Buhari Nikah 41,42; İbn mace, Nikah 12, Talak 29.
18 Müslim, Hac, 19; Tirmizi, Rada’, 11; İbn Mace, Nikah, 3.
19 Ebu Davud, Nikah, 41.
20 Müslim, Selâm 110-117.
21 Nisâ, 4/1.
22 Saffet Sancaklı, “Hz. Peygamber ve İnsan Hakları”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, III (2003), Sayı: 2, s. 37.
23 Tekvîr, 81/8-9, 14.
24 Bkz. M. Tayyib Okiç, İslâm’da Kadın Eğitimi, Ankara 1984.
25 Tirmizî, Rada’ , 11; İbn Mâce, Nikâh, 3.
26 Buhârî, Enbiyâ, 1.
27 Ebû Dâvûd, Sünnet, 16; Tirmizî, Rada’, 11.
28 Ebû Dâvûd, Sünnet, 14; Tirmizî, İmân, 6, Menâsik, 63; İbn Mâce, Nikâh, 50, Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/472.
29 Müslim, Hac,147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 57; İbn Mâce, Menâsik, 84; Ahmed Hanbel, Müsned, V/73.
30 Muhammed Abdurrauf Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1996, c. III, s. 440.
31 Hayreddin Karaman, “Kadının Şahidliği, Örtünmesi ve Kamu Görevi”, İslâmi Araştırmalar, cilt:10, sayı: 4, 1997, s. 273.
32 Bkz. Ali Osman Ateş, Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, Beyan Yay., İstanbul 2000; Sancaklı, “Hz. Peygamber ve İnsan Hakları”, Dinbilimleri, III, Sayı: 2, s. 38.
Kasım 2018, sayfa no: 42-43-44-45-46
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak