2025 yılı, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın takdirleriyle “Aile Yılı” ilan edildi. Sayın Erdoğan, geçtiğimiz günlerde “Küreselleşen Dünyada Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi” temasıyla düzenlenen Uluslararası Aile Forumu’nda yaptığı konuşmada şunları vurguladı:
“On binlerce yıldır insanlar aile ortamında dünyaya gözlerini açmış, hayatı ilk orada öğrenmiş, ömürlerini bu şekilde sürdürmüştür. Kadın ve erkekten oluşan aile müessesesi, insan neslinin devamı için vazgeçilmez bir role sahiptir. Dolayısıyla aile; toplumu hem ayakta tutan hem de huzur, güven, dayanışma ve kardeşlik içinde bir arada yaşamasını sağlayan bir çimentodur. Aile, huzur bulduğumuz, güven duyduğumuz ve kendimizi bulduğumuz en korunaklı limanımızdır. Aile, fertleri bir arada tuttuğu kadar istikbalimizin teminatı olan çocukların da doğduğu, büyüdüğü, ilk eğitimlerini aldığı müşfik bir yuvadır. Tüm bunlarla birlikte aile, kadını koruyan, çocuğu büyüten, sosyalleştiren, insanı yaşatan bir yapıdır. Bakınız, tarih bize şu hakikati defalarca göstermiştir: Modernleşmeyi ailesizleşme ve yalnızlaşma gibi iki kavram üzerine inşa eden bir anlayışın bireye de topluma da huzur vermesi mümkün değildir.”
Aile, bireyin fiziksel, duygusal ve sosyal gelişimi için temel bir yapıdır; toplumsal düzenin en önemli unsurlarından biridir. Devletin en küçük ve en temel birimi de ailedir. Yapısı ne kadar güçlü olursa, millet ve devlet yapısı da o kadar güçlü olur. Aile yapısı çöken, manevi değerlerini kaybeden ve fertler arasında sevgi, saygı ve birlik duygusu körelen toplumların güçlü kalması mümkün değildir. Yalnızca maddi çıkarlara dayalı toplumlar hızla manevi ve ahlaki dejenerasyona sürüklenir.
Ailede sevgi, dayanışma, fedakârlık ve sadakat duyguları köreldiğinde, o milletin varlığını sürdürmesi zorlaşır. Bu dejenerasyon yalnızca aile ortamıyla sınırlı kalmaz; toplumun tüm kesimlerine yayılır. Okullarda, arkadaşlık ilişkilerinde, iş yerlerinde kıskançlık, ikiyüzlülük, alaycılık ve dedikodu gibi olumsuz davranışlar artar; sistem çıkar ilişkileri üzerine kurulur. Adalet, insan hakları, huzur ve barış yok olur.
Aile, fertlerin ilk sevgiyi, güveni ve bağlılığı tecrübe ettiği yerdir. Zor zamanlarda destek sunar, moral verir ve bireylerin dayanıklılığını artırır. Çocuğun temel değerleri, ahlak anlayışı ve davranış biçimleri ailede şekillenir. Hayata dair ilk eğitim ailede alınır; bu da bireylerin topluma uyumunu kolaylaştırır.
Aile aynı zamanda fertlere bir kimlik ve aidiyet hissi kazandırır. Kişi, ailesi aracılığıyla kendini tanır ve sosyal bağlarını güçlendirir. Aile, toplumsal rollerin ve sorumlulukların ilk öğreticisidir. Paylaşma bilinci yine öncelikle ailede kazanılır.
Sağlıklı bir aile ortamı, fertlerin duygusal gelişimi için hayati önem taşır. Sevgi, saygı ve empati gibi değerler ailede öğrenilir ve yaşanır. Aile üyeleri arasındaki maddi ve manevi dayanışma, kriz anlarında problemleri çözmede büyük rol oynar.
Ailesiz ya da aile bağları zayıf çocuklar genellikle güven ve destek eksikliği yaşar. Bu durum, çocukların temel değerleri öğrenmesini ve kişisel gelişimlerini de zorlaştırır. Yalnızlaşan bireylerin toplumsal bağları giderek zayıflar. Aile içi iletişim, bireylerin duygusal, sosyal ve zihinsel gelişiminde kritik bir rol oynar. Sağlıklı iletişim aile bağlarını güçlendirirken, olumsuz iletişim kalıpları pek çok soruna yol açabilir.
Günümüzde toplumda bir dejenerasyon yaşandığı neredeyse herkesin ortak kanaati. Bu dejenerasyonu yönlendiren yapıların ise güçlü propaganda araçlarına sahip olduğu açık. Bu propagandanın en yaygın sloganları; çağdaşlık, modernlik, özgürlük ve cesaret gibi kavramlar üzerinden şekilleniyor. Ancak burada söz konusu olan çağdaşlık; yeniliklere açık olmak ya da gelişmeleri takip etmek değil, Batı menşeli ahlâk dışı yaşam tarzlarının normalleştirilerek topluma empoze edilmesidir.
Toplumu kendi tasarımlarına göre şekillendirmek isteyen bu güç odakları; dizilerden yarışma programlarına, kliplerden haber bültenlerine kadar her mecrayı etkileyen güçlü bir lobi faaliyeti yürütmektedir. Hedefleri açıktır: Toplumun bilinçaltında, özellikle gençlerin zihin dünyasında eşcinselliği doğal ve olağan bir tercih olarak kabul ettirmek. Bu küresel ağ; örgütlü, güçlü biçimde finanse edilen ve doğrudan aile yapısını hedef alan bir yapıya sahiptir.
Değerlerine bağlı, sağlam temelli bir toplum için bu propagandaya ve LGBT desteklerine son verilmelidir. İnternette yapılacak kısa bir arama bile ortadaki çarpıcı tabloyu gözler önüne serecektir. Üniversitelerde “cinsiyetsiz tuvalet” taleplerine kadar varan bu ahlâk dışı yönelimler artık ciddi bir tehdit boyutuna ulaşmıştır. Bu sapkınlığı yaygınlaştırmaya çalışanlar, özellikle İslam’ın ve ailenin son kalesi olan Türkiye’nin fikrî, vicdanî ve inanç temelini çökertmeyi amaçlamaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Aile Forumu’ndaki konuşmasında bu tehlikeye dikkat çekerek, LGBT sapkınlığının çeşitli ülkelerde nasıl vahim sonuçlara yol açtığını ibretle takip ettiklerini ifade etti.
“Birileri ısrarla kabul etmek istemese de, ailesinden koparılmış ve millet bağı zayıflamış bir bireyin özgür ve özgün olması mümkün değildir. Aile kurumunun değer kaybetmesiyle insanlar, dünyanın neresinde olursa olsun, popüler kültürün birer tüketim nesnesi hâline gelmektedir. Özgürlük ambalajıyla sunulan bu düzen, gerçekte büyük bir esaret ve kölelik sistemidir. Bunun en çarpıcı örneği ise hiç şüphesiz cinsiyetsizleştirme projesidir. Bugün insanlık, kendi varlığının en temel hakikatleriyle sınanmaktadır. İnsan fıtratı, küresel ölçekte organize bir kuşatma altındadır. ‘Özgürlük’ adı verilen bu ideolojik saldırı, gerçekte insanın yaratılışına karşı bir inkâr hareketidir ve yalnızca aileyi değil; kadını, çocuğu ve insan onurunu da tehdit etmektedir.”
Televizyon kanallarının çoğunda gençlik dizileri yayında ve senaryo hep aynı: Birbirinin peşinden koşan kız ve erkekler. Üniversite gençliğini konu alan yapımları bir yana bırakalım; artık liselilere dair dizilerin bile ana teması aşk ve cinsellik olmuş durumda. Her açıdan yozlaştırıcı bir saldırı altındayız. Düşünmeyen, sorgulamayan, ideali olmayan gençler yetişiyor maalesef.
Marjinal görüntü ve davranışlarıyla gündeme gelen bazı gençlerin toplum önünde ödüllendirilmesi, aileler açısından sadece eleştiriye değil, doğrudan kaygıya açıktır. Popüler kültürün dayattığı bu tiplemeleri rol model alan genç, “Böyle olursam şöhret, değer ve para kazanabilirim” düşüncesine kapılıyor. Sonuçta “Ben de onlar gibi olmalıyım” diyerek kendini bu kalıpların içine sokuyor.
Kültürümüzde aile, bireylerin hayatında çok büyük bir öneme sahiptir. Aile üyeleri birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Dinimiz, bir aydınlık kaynağıdır ve bize sevgiyi, şefkati, merhameti ve dostluğu emreder. İnsanlara, hayvanlara, bitkilere, kısacası Allah’ın yarattığı her varlığa karşı sevgiyle yaklaşmamızı ve fedakâr olmamızı ister. Bu sebeple, güzel ahlâk sahibi bireylerin yaşadığı çevreler, herkesin özlem duyduğu huzur ve güven ortamlarını oluşturur.
Güzel ahlâkla yaşayan bir ailede, birçok evde karşılaşılan problemler ya hiç yaşanmaz ya da asgari düzeydedir. Günümüzde, anne babaya itaatsiz, saldırgan çocuklara ve onlara doğruyla yanlışı öğretmeyen, ilgisiz, kendi aralarında da geçimsiz olan anne babalara sıkça rastlanıyor. Bu tür evlerde sevgi, saygı, hoşgörü ve anlayış yerine; tartışma, kavga ve hakaret hâkimdir.
Oysa Kur’ân ahlâkının içtenlikle yaşandığı evlerde, Allah'ın emri gereği anne babasına "öf" bile demekten çekinen, kötülüklerden uzak duran vicdanlı çocuklar yetişir. Bu evlerin anne babaları da, çocuklarının hayırlı bireyler olması için emek veren; birbirlerine sevgi ve saygıyla yaklaşan, hâlleriyle örnek olan insanlardır.
Aileler, çocuklarına Allah’ın emrettiği merhametli, adaletli, hoşgörülü ve akılcı güzel ahlâkı öğretmelidir. Hayatın amacını yalnızca yemek, içmek, eğlenmek, iş sahibi olmak, evlenmek ve aile kurmak gibi maddî hedeflere indirgememelidir. Çocuklarına bu değerleri telkin eden anne babalar, “Bizim zamanımızda böyle değildi, ne olacak bu gençlerin hâli?” diye sormadan önce, “Biz nerede hata yaptık?” ya da “Hâlâ neyi yanlış yapıyoruz?” diye düşünmeli, sorgulamalı ve kendilerini gözden geçirmelidir.
Devletine ve milletine faydalı bir vatandaş, ailesine saygılı bir evlat, çevresine özverili bir birey yetiştirmek, ancak güçlü aile yapılarıyla mümkündür. Bu niteliklere sahip fertlerden oluşan bir toplum ise; huzurlu, mutlu, birlik duygusuyla dolu ve güven içinde yaşar. Güçlü olmak ve iç bütünlüğü sağlamak için inanan bireylerin samimi bir gayret göstermesi gerekir. Bilgi ve kültür seviyesi yüksek; sevgi bağı ve iman kökleri sağlam ailelerden meydana gelen toplum, en sağlam ve sarsılmaz toplumdur.
Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın ifadeleriyle bitirelim:
“Aileyi savunmak insanı savunmaktır, aileyi korumak toplumu yaşatmaktır, aileyi büyütmek geleceği inşa etmektir. Dünyada teknolojinin körüklediği büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Bu değişim dalgasının hızlandırdığı küreselleşme ve modernleşme, toplumun temeli olan aile kurumunu da dönüştürüyor. Hayatımızın her alanında dijitalleşmeyle birlikte, aile mefhumu başta olmak üzere pek çok geleneksel kurum anlam kaybına uğruyor. İnsani değerler zayıflarken, toplum merkezli anlayışın yerini benmerkezci bir zihniyet alıyor. Millet olarak maruz kaldığımız onca saldırıya rağmen, aile bağlarımızın sağlamlığı ve dayanıklılığı sayesinde asırlardır bu topraklarda özgürce var olduk; bütün tehditleri başarıyla bertaraf ettik. Yine bu sayede, tüm dünyanın gıptayla baktığı medeniyetler inşa ettik. Milletçe bizi Türkiye Yüzyılı’na taşıyacak en muhkem köprümüz yine aile olacaktır. Aile; küresel emperyalizm karşısında en korunaklı limanımız, en sağlam kalemiz, aşılmaz, yıkılmaz bendimizdir.”
Ağustos 2025, sayfa no: 6-7-8
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak