Ara

Âile İçi Rol Karmaşası / Mürüvvet Çalışkan

Âile İçi Rol Karmaşası / Mürüvvet Çalışkan

Sosyal bilimlerdeki tanımına bakacak olursak rol’ü; belirli özelliklerinden dolayı herhangi bir kişiden beklenen isteklerin, hedeflerin, inançların, duyguların, tutumların, değer yargılarının ve hareketlerin hepsini ifâde eden genel bir kavram olarak görürüz.

Roller, kişilerin kendilerinden beklenen davranışları tâyin ve tesbît ederler. Sosyal bir varlık olan insan, içinde yaşadığı toplumda çeşitli gruplarda çeşitli roller üstlenebilir. Yaşa ve çevreye bağlı olarak bu roller farklılıklar arz ederler.

Toplumun en küçük yapı taşı olan âileyi örnek olarak verecek olursak:

Karı-koca rolü, ebeveyn rolü, evlat, dayı, hala, kayınvâlide, kayınpeder gibi rollere bürünürüz. Hepimiz evlenmeden önce anne-babamızın evlâdıyızdır. Evlendikten sonra eş rolüne bürünürüz. Çocuğumuz doğduğunda ise ebeveyn rollerimiz devreye girer. Âile yaşam döngümüz bu şekilde devâm etmektedir. Cenâb-ı Allah âilenin devâmı için bizi bu şekilde yaratmıştır.

İslâm, âile içi rollere önem veren en yüce yaşam şeklidir. Âyette de geçtiği gibi “Dînini bütün dinlere hâkim kılmak için Elçisini bu Rehberle (Kur’ân ile), gerçek din ile gönderen O’dur. Şâhit olarak Allah yeter.”1 Dîni bir yaşam şekli ve düşünce çatısı olarak değerlendirdiğimizde bu gerçekle karşı karşıya kalırız.

Rabbimiz evlilik müessesesinin devâmı için: “Yanlarında rahatlayasınız huzur bulasınız diye size, kendi türünüzden eşler yaratması da Allâh’ın âyetlerindendir. Aranıza sevgi ve merhamet de koymuştur. Bunda, düşünen bir topluluk için âyetler vardır.”2 diyerek evli çiftlerde olması gereken öncül vasıfları tâyin etmiştir diyebiliriz. Bunlar “sevgi ve merhamettir.” Kişi sevdiği kişiye merhamet gösteremiyorsa ona zulüm edebilir. Bâzan bu zulüm bilerek veya bilmeyerek yapılabilir. “Hem severim hem döverim hem söverim” diyen bir eşte merhamet yoktur. Bir hadiste “Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz.”3 buyurularak durum net bir şekilde özetlenmektedir.

Hepimiz belli bir âilede belli bir çevrede büyürüz. Büyürken edindiğimiz tecrübeler yâni yaşam şekilleri ve düşünce kalıpları, kendi karakteristik özelliklerimizin şekillenmesinde yardımcı olurlar. Çoğu zaman bu özellikleri, doğru olup olmadıklarını sorgulamadan kabûl etme eğilimimiz vardır. Meselâ âile içi (fiziksel ve/veya sözel) şiddete mâruz kalan kişinin, yaşantısında başkalarına karşı şiddet uygulama potansiyeli, şiddet görmeyenlere göre daha yüksektir. Uzmanlar, âile içi şiddet gören bireylerin en az üç kuşak bu tutumu gösterme potansiyellerinin olduğunu söylemektedir. Hatâlı olan bu tutum, kişinin yaptığı hatânın farkına varıp kendisini değiştirmek istemesine kadar sürmektedir.

Erkekler, kavvamlıklarını kadına şiddet olarak algılama eğilimi gösterdiklerinde, âile içi huzursuzluk başlamaktadır. Nisâ 34. âyette Rabbimiz “Erkekler, kadınların koruyucusudurlar. Bu, Allâh'ın her birine diğerinden fazla şeyler vermesi ve erkeklerin mallarından (eşleri için) harcamaları sebebiyledir….” Eşlerin birbirlerine üstün olan tarafları hiç kuşkusuz hem fiziksel hem de psikolojik yönlerdendir. Kadınlar daha anaç ve duygusaldırlar, zihinleri süreç odaklı çalışır. Erkekler ise sonuç odaklıdırlar. Bu ontolojik gerçeklik yadsınamaz.

Bakara 187. âyette “eşlerin birbirinin örtüsü olduğu” vurgulanmaktadır. Elbise bizi dış etmenlerden korumaktadır. Eşler birbirlerini bu bağlamda koruyup kollamak zorundadırlar. Özellikle eşlerden birine altından kalkamayacağı yük yüklemek, zulümle eşdeğerdir diyebiliriz. Bu bağlamda eşler birbirlerine yardımcı olmak ve birbirlerinin kusurlarını da görmezlikten gelmek zorundadırlar. Bu sâyede hayat kolaylaşır. Unutmayalım elbiselerimiz bizi güzelleştirdiği gibi kusurlarımızı da örtmektedir. Âile içinde birbirlerinin yükünü hafifleten çiftler daha mutlu olmaktadırlar. Eşler birbirlerine sevgi ve şefkat gösterdiklerinde ise âile saâdeti kaçınılmazdır.

Âile içi roller tam olarak oturmadığında, rol karmaşalarının yaşanması kaçınılmazdır. Âile içi rol dağılımında özellikle cinsiyet rollerimizi (kadın ve erkek), âile içi iş ve sorumluluk rollerimizle karıştırma eğilimimiz vardır. Kadın hem analık hem babalık rolüne büründüğünde, âile içi hiyerarşi bozulmaktadır. Geleneksel ataerkil âilede kadın, ev işlerinin ve çocuk/larının bakımının tümünü üstlenirken, erkek ev işlerine karışmayıp babalık gereği yapması gereken sorumluluklarını da eşine yüklediğinde, âile içi geçimsizlik ve şiddet kaçınılmaz olmaktadır.

Ayrıca anne ve babanın, sâdece çocuklarının gündelik ihtiyaçlarını gidermek; onları yedirmek, içirmek, giydirmekle ilgili sorumlulukları yoktur. Aynı zamanda onların iyi bir eğitim görmesini ve güzel ahlâklı olmalarını sağlamakla da sorumludurlar. Çocukların eğitimi ve güzel ahlâklı olmaları konusunda baba da anne kadar sorumludur. Annenin ve babanın bu konudaki sorumluluğu ilk önce Allâh’a karşıdır. Bu sorumluluğunu yerine getirmeyen ebeveynlerin kıyâmet gününde en bedbaht ve hüsrâna uğrayan taraf olacağı Kur’ân‘da şu şekilde ifâde edilmektedir: “De ki: Asıl ziyân edenler, asıl hüsrâna uğrayanlar, hem kendilerini hem de âilelerini kıyâmet günü hüsrâna uğratanlardır. Haberiniz olsun ki apaçık hüsran işte budur. Onların hem üstlerinde hem altlarında ateşten kat kat örtüler vardır. Ey kullarım! Bana karşı gelmenizden ötürü azâbıma uğramaktan sakının.”4 Allah böyle bir azâbın varlığını bildirerek, kullarını bunlardan sakındırmaktadır.

Bize her konuda örnek olan Rasûlullah (sav) Tirmizî ve Ebû Dâvûd’da geçen hadislerde: “En hayırlınız âilesi için en hayırlı olandır. Bana gelince, ben âilem için en hayırlı olanınızım.”, “Kadınlarını döven erkekler, sizin hayırlınız değildir.” buyurarak anlaşmazlıklarda şiddete başvurulmaması gerektiğini, vedâ hutbesinde ise kadınların “Allâh’ın bir emâneti” olduğunu söyleyip onların incitilmemesi gerektiğinin altını çizmiştir. Ayrıca hadislerde âile içi eğitimin önemine vurgu yapılmaktadır. “Çocuklarınızı iyi eğitin ki yüce Allah sizleri affetsin.”5 

“Çocuğun kalbi ekilmemiş tarlaya benzer; ne eksen tutar.” Çocuk terbiyesiyle ilgili bu hadisler hem anne hem baba için geçerlidir.

Eşlerden biri ev içi problemlerle ilgilenmez veya problemleri görmezlikten gelirse evde huzursuzluk baş gösterir. Bu durumda eşlerden biri öfkesini çocuklarından ya da eşinden çıkarma eğilimi gösterebilir.

Sonuç olarak, âile içi ilişkilerimizde her dâim sevgi ve merhamet mekanizmamızın devrede olması gerekir. Yoksa psikolojik harp kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda eşler, birbirlerinin ne söylemeye çalıştığını anlamaz, sâdece cevap vermeye çalışırlar. Ya da eşlerden biri susma yoluna gidebilir. Susan eşler fiziksel olarak orada bulunsalar bile psikolojik olarak orada bulunmadığı için eleştirel ve suçlayıcı bir dille karşılaşırlar. Her iki durumda da problemler katlanarak artacağından, problem kartopu etkisi gösterebilir, sonuçta eşler altından kalkamayacakları bir yükün altında ezilebilirler.

Doğuştan getirdiğimiz cinsiyet rollerimiz bizi bir erkek veya dişi yapar. Fakat öz bakım ve yaşam becerilerimizi geliştirmek, her iki cinsiyet için hayâtî önem taşımaktadır. Tıpkı Rasûlullâh’ın (sav) kendi söküğünü dikebilmesi, kendi ayakkabılarını temizlemesi gibi.

Geleneksel toplumda ev işlerinin genelini üstlenen kadındır. Modern toplumun bir getirisi olarak kadın dışarıda da çalıştığında, doğal olarak, eşinin ev işlerinde yardımcı olmasını beklemektedir. Aslında hanımların çoğu eşlerinin az da olsa ev işlerine katkıda bulunmalarını severler. Ev işlerindeki rol paylaşımı, karşılıklı konuşarak, rızâ ile bir sonuca bağlanmalıdır. Geleneksel ataerkil toplumda ev işlerini yapan erkeğe “kılıbık” damgası vurulduğundan, erkek ev işlerinde yardımcı olmaktan kaçınır.

Ayrıca eşine çay, kahve vs. yapıp ikrâm eden erkek veya kadını da bu rol dağılımlarından ayrı tutmak gerekir. Elinden geldiği için eşine/âilesine yemek yapabilen bir erkek kılıbık olarak değerlendirilmemelidir.

Âile bir birlikteliktir. Ferdlerden biri mutlu olduğunda tümü mutlu olur. Âile bireylerinden biri stresli olursa, bu stres tüm âileye yansır. Strese girmemizin çeşitli sebepleri vardır. Fakat en önemli stres güven duygumuzu kaybettiğimizde, takdîr edilmediğimizde ve anlaşılmadığımızı hissettiğimizde başlar.

Karşılıklı gösterilen sevgi ve merhamet eşler arasındaki sadâkati, ilgiyi, saygıyı arttırır. Unutmayalım problemsiz çift yoktur. Problemlerini çözmesini bilmeyen çiftler vardır. Problemlerinin üstesinden gelmeyi beceren çiftler, birbirlerine daha çok bağlanırlar. Bu da evliliklerini güçlendirir. Mutlu âile demek refah seviyesi yüksek bir toplum demektir.

Aramızdaki sevgi ve merhameti çoğaltmak dileğiyle.

Dipnotlar

1 Bknz. Fetih 48/28

2 Rum 30/21

3 Buhâri, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim, Fedail 66, Tirmizi, Birr 16

4 Bknz. Zümer 39/ 15-16

5 Mekarim-ul Ahlâk, s.255

Aralık 2019, sayfa no: 60-61-62-63

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak