Ara

Ahlâkî Güzelliklerin Elde Edilmesi

Ahlâkî Güzelliklerin Elde Edilmesi

Kozmik âlemde bir âhenk ve düzen vardır. Yıldızların, galaksilerin, güneş sisteminin, kara ve denizlerdeki yaşantıların bir insicam içerisinde seyrettiğini görmekteyiz. Kâinatta kaosa, kargaşaya, rastlantıya ve düzensizliğe yer yoktur. Evrende nasıl kargaşaya yer yoksa toplumların geleceğinde de bozukluk ve dejenerasyona yer yoktur. Toplumları canlı ve insicamlı kılan ahlâk ve erdemlerdir. Toplumların ayakta kalması için insanların kötü hasletleri terk edip insanlık fıtratlarına yönelmesi ve ahlâklarını güzelleştirmesi gerekmektedir. Yûnus Emre ahlâkî ölçütlere uymayan davranışları yaramaz olarak nitelendirmektedir. Yaramaz davranışların yararlı davranışlara dönüştürülmesi seçkin insan olmanın bir gereğidir. Yûnus Emre’ye göre insanlık kalitesini elde etmenin yolu; doğruluk ve merhameti tercîh etmek, mert ve kararlı olmak, metânet göstermek, sabrı elden bırakmamak, içten davranmak, alçakgönüllü olmaktır. Benlik ve çıkarcılığı, yalancılık ve ikiyüzlülüğü, ihtiras ve kibri gidermeğe çalıştıkça insan kendini ahlâkî olarak yetkinleştirmeye çalışır. Kötü ahlâktan arınıp güzel ahlâkla bezenmenin ise ancak aşkla gerçekleşeceğini söyler. Yûnus Emre’ye göre insanın kendini yetkinleştirmesinin ana aracı aşktır. İnsanın kendi içsel dinamiklerini harekete geçirmesi, fıtrata yolculuğu elden bırakmaması, kendi gerçekliğinin farkına varması en temel ahlâkî kazanımdır. Kişi kendi içerisinde barındırdığı aşk, akıl, gönül ve his gibi içsel kuvvetleri, ancak ahlâkî davranışlarla işlevsel hâle getirecektir. Tevâzu, cömertlik, ilim, yumuşak huyluluk, şefkat ve merhamet gibi erdemler insanın yükselişini sağlayan en temel yetilerdir. Allâh'ın ahlâkıyla ahlaklandıkça kişi barışçı bir kişiliğe sâhip olmakta, dost kalmakta ve uyumlu bir şahsiyete bürünmektedir. Rabbi ile kurbiyet ve vahdet sağladıkça yaratılmışlara sevgiyle ve erdemle yaklaşabilmekte, Rabbinin yüceliğini idrâk ettikçe eşyâya rahmet nazarıyla bakabilmektedir. Bir karıncaya bile ulu nazarla yaklaşınca kimseyi hakir görmemektedir. Gönüller gururdan tevâzua, hasislikten cömertliğe, kinden dostluğa gittiği zaman insanlık kıvâmı hâsıl olmaktadır. Peygamber Efendimiz'in (sav) ahlâkına yaraşır tutum sergiledikçe kişi dünyâ ve âhiret mutluluğuna nâil olacaktır.

 

İslâm ahlâkında sözün, amelin, ahlâkın ve ilmin yerli yerince kullanılması gerekmektedir. İslâm, insanın aklını kulluk kalitesini elde etmek için kullanmasını istemektedir. İslâm ahlâkı salt bir felsefe değil bir bütün olarak vahye dayanmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm ile telkîn edilen ve Peygamber Efendimiz'in (sav) şahsında kemâle eren İslâmî ahlâk sistemi, bir gâyeler hiyerarşisi şeklindedir. İslâm ahlâkının en yüksek gâyesi, Allâh'ın rızâsıdır. İslâm ahlâkının bir diğer özelliği sorumluluk esâsına dayalı bir sistem oluşudur. İslâm’a göre insanın nefsine, bedenine, cemiyete ve Rabbine karşı ahlâkî sorumlulukları bulunmaktadır. Sorumlulukların bilinciyle hareket eden kâmil insanlar, sağlıklı ve güçlü toplumların oluşmasını sağlarlar. Yûnus Emre içerisinde yaşadığımız topluma karşı sorumlu olduğumuz ahlâkî ölçütleri şiirinde şu şekilde dile getirmektedir:

 

Kimseye düşmân tutmazuz agyâr dahı yârdur bize 

Kanda ıssuzlık varısa mahalle vü şârdur bize

 

Adumuz miskîndür bizüm düşmânumuz kimdür bizüm 

Biz kimseye kîn tutmazuz kamu ‘âlem yârdur bize

 

Pîşrev bize Kur'ân durur vatan bize Cennet durur 

Ol Tamu'yı Hak yandurur ol gül-i gül-zârdur bize

 

Biz âhret gamın yiyicek dün ü gün yâ Hû diyicek 

Hak'dan yana gönelicek denizde yol vardur bize

 

Dünyâ bir ‘avretdür karı yoldan koyar niçeleri 

Sürün gitsin ol ‘ayyâr'ı anı sevmek ‘ardur bize

 

Dünyâ harâmdur hâslara lâkin helâldür hamlara

Bu dünyâyı dost tutmazuz ol dünyâ murdârdur bize

 

Yûnus eydür Allah dirüz Allâh'ıla kapılmışuz 

Dergâhına yüz tutuban hemân bir ikrârdur bize.

 

Yaratan’dan ötürü yaratılmışları hoş gören ve Allâh'ın yarattığı varlıklara rahmet nazarıyla bakan Yûnus, bizleri birbirimizle dost olmaya, söz ve davranışlarımızda ölçülü olmaya, birlik ve dirlik içerisinde olmaya dâvet etmekte ve şöyle seslenmektedir:

 

Dilsizler haberini, kulaksız dinleyesi

Dilsiz kulaksız sözün, can gerek anlayası 

 

Dinlemeden anladık, anlamadan eyledik 

Gerçek erin bu yolda yokluktur sermâyesi 

 

Biz sevdik âşık olduk, sevildik mâşuk olduk 

Her dem yeni dirlikte, sizden kim usanası 

 

Yetmişiki dil saçtı, araya sınır düştü 

Evvel bakışı biz baktık, yermedik âm-ü hası 

 

Miskin Yûnus ol velî, yerde gökte dopdolu 

Her taşın altında gizli, bir İmran oğlu Musî.

 

Yûnus Emre Kur’ân’ın öngördüğü ahlâk ilkelerini candan benimsemiş, Peygamber Efendimiz'in (sav) yaşadığı hayat tarzını hedeflemiş, tasavvuf büyüklerinin tecrübe ettikleri mâneviyat yolculuğuna koyulmuştur. Bir tasavvuf eri olarak Yûnus Emre, düşüncelerini sâdece söze dökmemiş, aynı zamanda söylediklerini yaşayarak hayâta geçirmiştir. Bir insicam içerisinde dile getirdiği şiirlerinde yalancılık, şehvet, büyüklenme, açgözlülük, haset, bozgunculuk, öğünme ve dedikodu gibi ahlâksızlık çukurundan muhâtaplarını kurtarmaya çalışmıştır. Sabırla ve aşkla başkalarını yaşadığı iç huzûra dâvet etmiştir. Mutlu ve huzurlu bir hayâtın ancak sabır ve sebatla sağlanacağını öngörmüştür. Toplumsal huzûrun insanların birbirleriyle iyi geçinmeleri sûretiyle gerçekleşeceğini belirtmiştir. Gönül kırmanın değil dost edinmenin adresini göstermiş, cimrilikle değil cömertlikle bahtiyar olunacağını dile getirmiştir. Bencil değil fedâkâr olmayı, ben demenin değil biz demenin derdine düşmeyi, toplumdan kaçmayı değil cemiyet adamı olmayı öğütlemiştir. Yûnus Emre’nin ahlâklı ve erdemli olmak için bizleri öncelikle yardımsever olmaya, kimseyi yermemeye, nefislerimizi terbiye etmeye, geçici heveslerin tümünden kaçınmaya, cömert olmaya, insanı sevmeye, doğruluktan şaşmamaya, sâlih amel işlemeye, tevekküllü ve kanâatkâr olmaya, saygı ve ihtirâma bürünmeye ve Allâh'ın emirlerine uyup yasaklarından titizlikle kaçınmaya dâvet ettiğini görmekteyiz. Kendisini Allah aşkına adayan Yûnus Emre aynı zamanda gördüğü ikiyüzlülükleri, bozuk düzenleri, ahlâkî yoksunlukları eleştirmiş, muhâtaplarına düzgün insan olmayı öğretmiş, haksızlıklar karşısında susmamış, kötülükleri gidermeye çalışmış, cehâletle mücâdele etmiş, haksızlık ve zulme tavır sergilemiştir.

 

Haçlı saldırılarının perîşân ettiği, Moğol istilâsının çâresiz bıraktığı, merkezî otoritenin dağıldığı, beylerin birbirleriyle çatışmaya koyulduğu, ahlâk erozyonunun arttığı, mâneviyat boşluğunun derinden hissedildiği bir dönemde Yûnus Emre, ayrışan kitleleri buluşturmaya, kavga eden kardeşleri barıştırmaya, savaşlardan yorulan halka umut aşılamaya, gelecek endîşesi taşıyan toplumu mutlu yarınlara hazırlamaya koyulmuştur. Anadolu halkının geleceğini inşâ etmek adına halkın gündelik dilini özlü bir şekilde kullanmış, arı ve duru Türkçe ile hikmetler söylemiş, herkese anlayacağı bir üslupla hitâb etmiştir. En felsefî hikmetleri olanca sâdelikle dile getirmiş, kuru bilgiler ve nazariyeler yerine anlaşılır ve pratik bilgileri ortaya koymuştur. Onun ahlâk eğitimi farazî ve hayâlî bir atmosferi değil, ideal ve realiteyi birlikte ortaya koyan bir anlayıştır. Bilgelik ve irfânını aşk mayası ile yoğurmuş, gönülleri ferahlatan sözleri dilde dile aktarılmış, sözü ve sanatıyla ahlâk âbidesi olmuş, cemiyet adamı olarak yaşamış, umutların adresi olmuş, kimsesizlere sâhip çıkmış, yaraları sarmıştır. Yûnus Emre öldürmenin değil yaşatmanın, yıkmanın değil yapmanın, karartmanın değil aydınlatmanın şevkine bürünen bir ahlâk eğitimcisi olmuştur. Bir aşk eri olarak Yûnus Emre eğitmenin, terbiye etmenin, yetiştirmenin, sevmenin ve sevdirmenin derdine düşmüştür.

 

Ahlâk felsefesini Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyye temelleri üzerine oturtan Yûnus Emre, Kur’ân ve hadis kültürüyle yetişmiş, şer'î esaslara titizlikle riâyet etmiş, tarîkat eğitiminde esas ölçünün şerîat olduğuna sıklıkla dikkat çekmiştir. Âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfleri doğrudan veya dolaylı olarak şiirlerinde özenle kullanan Yûnus Emre, bizleri Peygamber Efendimiz'in (sav) güzel ahlâkına bürünmeye dâvet etmiştir. Özellikle Risâletü'n-Nushiyye isimli didaktik mesnevîsinde Yûnus Emre, tam bir ahlâk eri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu mesnevîde insan-ı kâmil kalitesine lâyık kişinin nasıl olması gerektiğini temsîlî bir tahkiye atmosferi içinde canlı ve akıcı bir üslup ile dile getirmiştir. GerekDîvân’ında gerekse Risâletü'n-Nushiyye isimli eserinde ne olduğumuza, nereden geldiğimize, nereye gideceğimize, varoluş gerçeğimize, anlam haritamıza, yaşam felsefemize dâir soruların cevaplarını vermeye çalışmaktadır.

 

Yûnus Emre’nin tasavvufî ahlâk sistemi bir seyr u sülûk eğitimidir. Onun öngördüğü tasavvufî terbiye; aşk, zikir, tefekkür, riyâzât ve mücâhede ölçütlerine dayanmaktadır. Tasavvufî ahlâk öğretisindeki bu nefisle mücâhede eğitimi, dervişi yedi cehennem çukurundan kurtarıp sekiz cennete koyacaktır. Yûnus Emre’nin ahlâk felsefesi kişinin, insanlığa uymayan davranış kalıplarından kurtulup yaratılış gerçeğini idrâk etmesini ve asıl fıtratına bürünmesini gerekli kılmaktadır. Aşk eğitimiyle ahlâkî güzellikleri elde edemeyenleri yabanda gören Yûnus Emre, aşkı olmayan gönülleri taşa benzetmekte ve şöyle seslenmektedir:

 

İşidin ey yârenler aşk bir güneşe benzer,

Aşkı olmıyan gönül, misâli taşa benzer,

 

Taş gönülden ne biter, dilinde ağı tüter,

Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer.

 

Aşkı var; gönül yanar, yumuşar, muma döner, 

Taş gönüller kararmış, sarp, katı kışa benzer.

 

O sultan kapısında, hazreti tapısında, 

Âşıkların yıldızı her dem çavuşa benzer. 

 

Geç Yûnus endîşeden, gerekse bu pîşeden,

Ere aşk gerek önden, sonra dervişe benzer.

 

Özetle Yûnus Emre, dün olduğu gibi bugün için de yegâne kurtuluş yolunun ahlâk eğitimi olduğunu bizlere öğütlemektedir. Îman ve ibâdetlerimizin bizlere ahlâkî güzellikleri kazandırması gerektiğini ortaya koymaktadır. Gelecek nesiller için bırakılacak asıl mîrâsın güçlü ve yerinde eğitim olduğunun altını çizmektedir. Yûnus’un dünyâsında milletleri pâyidâr eden, devletleri egemen kılan, insanlığı bahtiyar kılan ancak ahlâkî güzelliklerdir. Yûnus Emre bu kazanımları elde edebilmenin yolunu nefis terbiyesi ve ahlâkın tezkiyesi olarak görmektedir. Yûnus Emre’ye göre dünyâ ve âhiret saâdetinin temeli; îman, ibâdet ve ahlâk birlikteliğidir.

Aralık 2022, sayfa no: 10-11-12-13

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak