Adım Nesibe.
Siz kardeşlerime Asr-ı Saâdet'ten sesleniyorum. Ben, Asr-ı Saâdet’in Medîne şehrinde yaşamış bir kadınım. Neccaroğulları benim soyumdur. Dünyânın tüm çirkefliği almış başını yürüyorken Mekke şehrinde birisinin peygamberliğini ilân ettiğini ve yeni bir dinden söz ettiğini duyduğumda kabıma sığamamıştım. Ben bir kadınım. Her devirde kadınlara yapılan zulmün başlangıcı, belki de bizim yaşadığımız zaman ve devirdeydi. Dolayısıyla Sevgili’yi dinlemek ve öğrenmek için can attım. Mekkelilerin yeni dinden ve O’nun peygamberliğinden pek de hoşnûd olmaması sebebiyle, benim için de maalesef açıktan açığa gidip O’nunla konuşmak henüz mümkün değildi. Bunun için hep uygun bir zamânı bekledim. Nihâyet bu yılın hac mevsiminde Mekke yakınlarında O’nunla görüşüleceğini duymuştum. Fırsatı hemen değerlendirip görüşecek olanların arasına ben de katıldım. 75 kişilik kâfiledeydik. Tamâmı erkek, biz yalnızca iki kadındık. Amr’ın kızı Esma ve ben Nesibe. Gürül gürül akan ırmaklar misâli yerimde duramıyor, sabredemiyor, hemen görüşmek istiyordum. Ama bu hemen her vakit olamazdı. Dediğim gibi Mekkeliler ona karşı çıkmıştı, her can tehlikede olabilirdi. Gecenin ilerleyen saatleriydi, vakit gelmişti. Mekkelilerden gizli bir şekilde Sevgili’nin huzûruna çıkıp biat ettik, O’na ve dînine bağlı kalacağımıza dâir söz verdik. Hayâtımda ilk defa bir kimsenin, hele hele bir erkeğin kadına gösterdiği hürmeti, saygıyı, nezâketi o gün Sevgili’de bulmuştum. Elhamdulillah ki O nûru dünyâ gözüyle gören ilk Medînelilerden birisi de ben olmuştum. Bu Allâh'ın bize eşsiz ikramıydı.
Artık içim huzur ve neşe doluydu. Bu hal üzere evime döndüm. Yeni bir dînin mensûbu olarak tertemiz bir ömrün başlangıcındaydım. Ömrümü kirletmeyeceğime dâir kendime çok sıkı bir söz verdim. İslâm barıştı, güvendi, adâletti, eşitlikti. Bizi güzel günlerin beklediğini hissederek Sevgili’nin şehrimize gelmesi için duâ etmeye başladım. Onu bir sefer görmek içime daha önce düşen sevgisini arttırmıştı. Ama bu bana yetmiyordu. O’nun civârında yaşamak için can atıyordum.
Güneşin gülümseyerek açtığı bir sabah Sevgilinin Kuba köyüne kadar geldiğini haber alınca; kadın erkek, genç yaşlı, çoluk çocuk demeden yollara döküldük. Birkaç gün sonra artık Sevgili bizim şehrimizi şereflendirmişti, bizimle yaşayacaktı. Yesrib yakın zamanda O’nun dokunuşuyla Medîne-i Münevvere olacaktı. Eskinin üzerine bir sünger çekilecekti. Öyle de oldu.
Sevgilinin bizi âdetâ devrim gibi bir eğitimden geçiren mesajlarıyla puttan, şaraptan, kumardan, zinâdan, fâizden, kan dâvâsından, hırsızlıktan, haksızlıktan kaçınıyordu herkes. Allâh'ın emri ve Rasûlünün tavsiyesi tüm yaşantımızı yeniden îmâr ediyordu.
Dedim ya, ben bir kadınım. O gelmeden önce kadının sâdece adı vardı. Ama değerimiz yoktu, bir bez parçasına verilen değerden bile daha az değer verilirdi bize. O dokununca hayâtımıza artık Allah önünde erkek ile eşittik. Hayâtın her alanındaydık. Sosyal hayatta, devlet işlerinde, ticârette, ibâdette ve hattâ savaşta. Savaşta mı? Evet doğru duydunuz savaşlara da katılıyorduk. Kılıç sallayıp düşmanı devirmekten ve de bize orada düşen vazîfelerden hiç geri kalmadık elhamdulillah.
Sosyal hayattaydık. Ticâretimiz de gelişiyordu. Medîne Pazarında kadınlar da tezgâh açabildiği gibi pazarın denetimi için muhtesip olarak bile seçiliyorduk. Nereden nereye gelmiştik.
Sevgili Peygamberimiz (sav), erkek-kadın farketmez hepimizin sorunlarıyla hemhâl oluyor, kendisine sorulan soruları kimden gelirse cevaplandırıyordu. Bir kadının bir ihtiyâcının giderilmesi veya soru sorması görülmüş bir şey değildi. Kur’ân'ın da bazı âyetlerde kadına hitâbı, benim kıymetli bir varlık olduğuma dâir inancımı pekiştirmişti. Çünkü yılların vermiş olduğu eziklikle bir o yana bir bu yana savrulmuştuk.
Savaşlarda yer almamızdan rahatsız olmaz, cesâretimizi hep takdîr ederdi Sevgili. Uhud Savaşı’ndaydık. Mücâhidlere su taşımak ve yaralıları tedâvi etmek için orduya katılmıştım. Ama Okçular Tepesi boşalıp, askerler geri çekilmeye başlayınca cânımın cânı Sevgili’nin sesini duydum:
- Ey Allâh'ın kulları! Bana geliniz!
Bunun üzerine hiç tereddüt etmeden savaş meydanına girdim. Elime geçen kılıç ve yay ile düşmanın karşısına çıktım, savaşmaya başladım. O sıra erkeklerimiz darmadağın olmuş, her biri bir tarafa savrulmuştu. Müslümanların geri çekildiğini gören düşman, Sevgili’nin etrâfını çevrelemişti. Hemen kendimi Sevgili’ye siper ettim.Yanımda eşim ve oğullarım da vardı. Eşim ve oğullarım ile birlikte O’nu korumaya çalışırken büyük oğlum omzundan derin bir yara aldı. Ben savaşa devâm ediyordum ama Allah Rasûlü, Abdullah’ın yarasına bakmamı istedi. Hemen sargısını yapıp:
- Haydi oğlum, git ve savaşmaya devâm et, dedim.
Ardından ben de tekrar atıldım Uhud meydanına ve tam on üç yara ile döndüm Medîne’ye. Acım çok olsa da sevincim ondan daha çoktu. Sevgili sağ idi ya, değil yaralanmak, on üç canım olsa hepsini de fedâ ederdim O’na. Mücâdelemizden ötürü cennette kendisine komşu olmamız için bize duâ etmişti üstelik. Bütün bunları düşünsenize, yeryüzünde benden daha mutlusu olabilir miydi? İşte o gün nasıl uçsuz bucaksız bir okyanusa dönüştüğümü şu sözleri ile anlattı hep:
- Uhud’da hangi yöne baksam Nesibe’nin beni korumak için savaştığını görüyordum!
Uhud savaşı sonrası yan gelip yatmadım tabiî ki. Cennette komşu olacağım Rasûlümden dünyâda da hiç ayrı durmadım. O’nun katıldığı savaşların çoğuna kılıcımı alıp katılmaktan geri durmadım. Olur ya, belki şehâdet de nasîb olurdu bana. Ömrümün sonuna kadar zâlime hesap sorup, kâfirin karşısında durdum.
Adım Nesibe.
Sizlere Asr-ı Saâdet'ten sesleniyorum.
O ki, En Sevgili, doğduğu anda yaşama hakkı da dâhil olmak üzere her şeyi elinden alınan biz kadınları öyle eşsiz bir muâmeleyle Rabbimizin verdiği haklara kavuşturdu ki! Ben nasıl O’nun getirdiği dîne hizmetten geri durabilirdim? Ama şimdi âhir zamandaki siz kardeşlerime bakınca hüzünleniyorum. Yeniden câhiliyye dönemi yaşanıyorcasına birçok yerde kızlar okuma hakkından berî tutuluyor, mîras hakkı dahi verilmiyor, kadın ölümleri gündemden düşmüyor. İnsan olduğunu unutan kadınlar.
Söylemeden duramayacağım:
Yoksa hâlâ içinizde Ebû Cehiller mi var? Ve sizler Ebû Lehebler karşısında suskun, dilsiz şeytan misâli izleyenlerden mi oldunuz? Değil ise tutunun Sevgili’nin ipine sımsıkı ve kimisi toplumda ezilmiş, kimisinin özgüveni yere serilmiş, kimisine ihtiyaç duyulmadığına inanılmış emânetiniz kadınlarınızın ve kızlarınızın izzetini yeniden çıkarın baş üstüne. Vesselâm.
Ekim 2024, sayfa no: 44-45-46
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak