Ara

Adım Ebû Hureyre…

Adım Ebû Hureyre…

Adım Ebû Hureyre…

Beni daha çok kedicik babası lakabıyla duymuşsunuzdur.

Siz Kardeşlerime Asr-ı Saâdetten yazıyorum, hani bir an olsun yaşamak için can vermek istediğiniz asırdan. 

Asıl adım Abduşşems idi, yāni güneşin kulu. Kutlu gün geldikten sonraydı ve Nebîler Nebîsi (sav) ile tanışmış sonra adım Abdurrahmân olmuştu, yāni Rahmân'ın kulu. Ama sizlere biraz öncesinden anlatacaklarım var.

Bu fânî ālemde birçok meşakkatle karşılaştım aklınıza hayâlinize gelmeyecek türden. Şu an bile bir kısmı gözümün önünden film gibi geçiyor ādetâ, yüreğim ürperiyor. Bana zulmedenlere o kadar üzüldüm ki. Nitekim şirk havuzunda yüzmekte iken Rabbimin hidâyet vermesi ile berâber, ben de an gelecek ömrümün en bereketli günlerini yaşayacağım saâdet havuzuna atılan bahtiyarlardan olacaktım. Bir arayış içerisindeydim; rûhum daralıyor, gönlüm hiçbir sevdayı kabûl etmiyordu, bir taş parçası gibi kaskatı kesilmiştim. Allâh'ı ve Sevgilisini arıyordum ādetâ. Günler Peygamber Ordusunun Hayber Fethine gittiği günlerdi. Ben de o arada Yemen'den gelmiştim. Yemen'e birkaç lokmalık ticâretten ötürü verilen vazîfeleri yapmak için gitmiştim. Mekke'de artık her şeyinden haberdâr olduğum Sevgili yol boyunca rûhuma oturmuş bana yârenlik ediyordu ādetâ. Peygamber Efendimiz Hayber'den dönerken istirahat ettiği bir an Onun mübârek huzūruna çıktım, başka bir hisle çağlayıp taşarak Kelime-i Şehâdet getirdim ve Onun Gönül dünyâsına mürâcaat ettim. 

Sevgili Peygamberimiz kendisine îmân etmiş fakir mü'minleri korur, onlara kol kanat gererdi. Hemen evinin, daha doğrusu mescid olarak kullandığı bölümün arkasına fakir ve kimsesiz Müslümanlara bir bölüm yapmıştı. Ashâb-ı Suffe ismi verilen bu mekânda onları ilim olarak doyuruyor, onlarla madden ve mānen de ilgileniyordu. Ben de artık o dâireye girmiş bir bahtiyâr olarak Ashâb-ı Suffe ile berâber yaşıyor, her ânımı Peygamber Efendimiz’i gözleyerek geçiriyordum. Duymuşsunuzdur beni. Ben Ebû Hureyre yāni kediciğin babası, Peygamberimizden en çok hadis rivâyet eden insanım. Bāzan sorarlar bu kadar hadîsi nasıl rivâyet ettin, acaba bunların içerisine uydurma sözler katılmış mı katılmamış mı diye. Oysa ki ben kendimi Peygamberimizin şu sözüyle bağlıyorum:

“Her kim bana yalan bir söz isnâd ederse cehennemdeki yerini hazırlasın.”  

Allah Rasûlü böyle bir söz söylemişken, böyle mübârek bir kelâmı varken kim böyle bir yalana teşebbüs edebilir ki? Ben fakir Ebû Hureyre, karnı bir gün bile doymayan Ebû Hureyre, bu dünyâda doymazken cehennem ateşine mi tālip olacak da doyacaktı? Dedim ya Ben fakir bir kimse idim. Muhacirler çarşılarda çalışıp alışveriş ile, Ensar malları ile ilgilenip onlarla meşgūl olurken, ben sâdece karnımın doyması karşılığında Allah Rasûlüne hizmet etmeyi seçmiştim. Beni O’na hizmet etmeye sevk eden neydi bilir misiniz sevgili kardeşlerim? Bir gün şöyle demişti Allâh'ın Rasûlü: “Kim elbisesini açıp yayarsa artık benden işittiği hiçbir şeyi aslâ unutmayacaktır.” Ben de Allah Rasûlü sözünü bitirinceye kadar hemen elbisemi yaydım sonra da onu kendime doğru toplayıp yumdum. İşte ondan sonra artık Kendisinden işitmiş olduğum hiçbir şeyi aslâ unutmadım. Doğrusu Allah Rasûlü'nün huzūrunda bulunmak beni memnûn ettiği kadar, Allah Rasûlünün beni her gördüğünde tebessüm etmesi de bu berâberliğin O’nun da hoşuna gittiğini bana hissettiriyordu Allâh'a şükürler olsun. 

İç gözlerime ilâhî Nur sürmesi çekmiştim. İslâm ile hayat bulmuş artık Suffa Sahabelerinin arasına karışmış Peygamberimi adım adım tākip ediyordum. Ne var ki annem henüz İslâm'la tanışmamış, İslâm Sarayına adım atmamıştı. Müslüman olmak da istemiyordu. Bu durum gönlüme hicran damlalarını akıtıp duruyordu. Annemi İslâm'a dāvet ediyor bir türlü olumlu netîceye varamıyordum. Bir gün annemin huzūruna varıp şöyle dedim:

  • Anneciğim hâlâ Allah bir ve İslâm hak diyeceğin gün gelmedi mi? Muhammed Aleyhisselâm'ın Allâh'ın Rasûlü olduğunu hâlâ kabûl etmeyecek misin?

Bu sözleri söyler söylemez annemin öfkesinden kızardığını gördüm. Öyle bir öfkeydi ki, hemen akabinde Sevgili Efendimiz hakkında hoşa gitmeyecek sözler söylemeye başladı. O söylüyor, benim gözlerim yaşla doluyor ağlıyordum. Daha fazla dayanamadım, gözyaşlarımla Kâinâtın Efendisinin mübârek huzūruna vardım ve dedim ki:

  • Sana fedâ olayım ey Allâh'ın Rasûlü, annemi İslâm'a çağırıyorum fakat o, İslâm'a girmemekte diretiyor. Bugün onu tekrar İslâm'a dāvet ettim fakat bana Senin hakkında sevmediğim öyle çirkin sözler söyledi ki perîşan bir hâldeyim. Ne olur yâ Rasûlallah Ebû Hureyre'nin annesine hidâyet vermesi için Allâh'a duā et. Annemi çok seviyorum ve onun cehennem yakıtı olmasından çok korkuyorum.

Ālemlere rahmet olan Sevgili Efendimiz beni kırmadı, mübârek ellerini kaldırıp duā etmeye başladı. Sevgili Efendimiz Allâh'ımıza şöyle niyâz ediyordu:

  • “Allâh'ım, Ebû Hureyre'nin annesine hidâyet ver Allâh'ım. Ebû Hureyre'nin annesine hidâyet ver Allâh'ım. Ebû Hureyre'nin annesine hidâyet ver Allâh'ım.

Saâdetten uçacak gibi olmuştum, yer ayağımın altında dürülüyordu ādetâ. Hemen anneme doğru koştum. Eve gelip kapının yanına yaklaşmıştım ki, kapının kilitli olduğunu gördüm. Heyecandan dolu bir gönülle bir adım daha atarak kapıyı açmaya çalıştım. Ne var ki o anda annem ayak seslerimi duymuş olacak ki:

  • Yâ Ebâ Hureyre öyle dur, az bekle sabret, dedi.

İçeriden şırıl şırıl akan su sesleri geliyordu. Az sonra annem kapıyı açtı. Bembeyaz elbiseler giymiş, saçından sular damlıyordu. Yıkanmış tertemiz olmuştu. Yüzü gülümsüyordu. Bana başka bir tebessümle, başka bir hâl ile bakıyordu. Nihâyet gönlünün tâ derinliklerinden gelen bir sesle haykırmaya başladı:

  • Ey Ebû Hureyre ben şehâdet ediyorum ki, Allah'tan başka ilâh yoktur ve yine şehâdet ediyorum ki, Hz Muhammed Aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlüdür.

O an hemen annemin kucağına atıldım, boynuna sarıldım ādetâ sevinçle dolup taştım. Öptüm, öptüm, öptüm kokladım doyasıya. Şebnem damlası gibi sevinç gözyaşları akıtmaya başladım. Allah Rasûlüne koştum. Nihâyet O’nun huzūruyla şereflenince:

  • Ey Allâh'ın Rasûlü, Rabb'im senin duānı hemen kabûl etti, anneme hidâyet verdi. Allâh'ıma hamdolsun, Sana da minnettârım çok teşekkür ediyorum. İyi ki benim peygamberimsin. Ne mutlu bana ki ben de Sana itāat eden bir ümmetim, dedim.

Bir hâlimi daha sizlerle paylaşmak isterim Sevgili kardeşlerim. Aşk ve îmanla gönül verdiğim Nebîler Nebîsinin etrâfından bir nefes olsun ayrılmıyordum. Bütün çilelere ve sıkıntılara göğüs geriyor, bütün bunlara dayanma gıdāmı sâdece Rasûlullâh'a hizmetten alıyordum. Allâh'a yemîn olsun ki, bāzı günlerde açlıktan karnımı yere dayadığım ve karnıma taş bağladığım da olurdu. Günün birinde yol üzerinde oturdum ve Nebîler Nebîsini bekledim. Ancak hâlimden O anlardı. Ve an geldi, Nebîler Nebîsi yanımdan geçti. Beni görünce gülümsedi. Hâlimi anlamış olacak ki:

  • Yâ Ebâ Hureyre, dedi.

Ben de:

  • Lebbeyk Yâ Rasûlallah. Yāni buyur, emret, dedim.
  • Arkamdan gel, dedi.

 Allah Rasûlü yürüdü, ben de arkasından yürüdüm. Nihâyet evine girdi. Ben de izin istedim içeri girmek için. İçeri girmeme müsâade buyurdu. İçeri girdiğimde Peygamberimize bir kap süt ikrâm edildi. Peygamberimiz bu sütü eline alınca:

  • Kalk Ebû Hureyre, git Ehl-i Suffa'ya, onları bana çağır gelsinler. Onlar da bu sütten içsinler, dedi. 

Belki şu an anlatacaklarımla bana gülümseyeceksiniz, ama o an öyle bir hâldeydim ki, açlıktan dizimin bağı çözülmüştü. Bu iş kendi hesâbıma hoşuma gitmemişti. Ashâb-ı Suffa'ya bu sütten ne düşerdi ki? Bunu içip açlığımı gidermeliydim diye düşünüyordum. Onlar gelince Allah Rasûlü sütü kendilerine ikrâm eder de ben de onlarla içersem bana ne kalır ki diye düşündüm. Ne var ki Allah Rasûlüne itāatten başka bir çârem de yoktu. Bu hâlimi Allah Rasûlü sezmiş olacak ki:

  • Git Ebû Hureyre git, bekleme deyip tebessüm etti.

Gittim kardeşlerimi dāvet ettim. Onlar da huzūra geldiler. Allah Rasûlü yine bana hitâben:

  • Yâ Ebâ Hureyre sütü al kardeşlerine ver, dedi.

Bunun üzerine süt kabını alıp birine verdim. O kanıncaya kadar içti yanındakine verdi. Bu iş böyle son kişiye kadar devâm etti. Nihâyet sıra varlığın sebebi olan Peygamberimize gelmişti. Cemâatin tamâmı süte kanmış bulunuyorlardı. Peygamberimiz ādetâ hayâl üstü bir tebessümle gülümseyerek şöyle dedi:

  • Ey Ebû Hureyre süt içmeyen bir Ben kaldım, bir de sen.
  • Evet öyle oldu Ey Allâh'ın Rasûlü, dedim.
  • Otur da iç ey Ebû Hureyre.

Oturup içtim, sonra yine içtim, bir daha içtim, durmadan içtim. Nihâyet şöyle dedim:

  • Seni hak din ile gönderen Allâh'a yemîn ederim ki Ey Allâh'ın Rasûlü artık içecek hâlim kalmadı, karnımda yer kalmadı, dedim.

Allah Rasûlü:

  • O zaman süt kabını bana ver, dedi.

Kendisine verdim. O da kana kana içti ve:

  • Elhamdülillâh, dedi.

Ben Ebû Hureyre. Size Asr-ı Saâdetten haykırıyorum. Hayberden dönen Allah Rasûlü'nün yolunu gözlemiş ve Onun mübârek cemâlini görür görmez İslâm'a Can atmıştım. O Kâinâtın Fahrini öyle bir aşk ve muhabbetle sevmiştim ki, ömrümce O’nun etrâfında bir saâdet yelpâzesi oldum. Gönlüme elmas renkli inciler doldu. Peygamberimin muhabbet havuzuna akıp da güneş gibi parıldamayan kimse mi var? O güzel ki, āleme miskler saçıyordu. Yûsuf (as) gibi güzelliğiyle gönülleri avlıyordu. Nebîler Nebîsinin aşkı, Dâvûd (as) Peygamberin elindeki demir misâli her dâim mum hâline getiriyordu. O’nun gönül dünyâsına mürâcaat edenler her dâim huzūra ermişlerdir. 

Ve ben kediciğin babası Ebû Hureyre hayâtımdan bir demetle size misâfir olmak istedim. Ama kapınızdan gerisin geriye dönecek oluyorum. Aralık bıraktığınız kapıdan baktığımda görünüşü ümmet olan kadınların istikbâl ve rızık endişesiyle evlatlarını ateşe hazırladıklarını görüyorum. Ben anneme îmân etmesi için yalvarmıştım. Ama görüyorum ki şimdi iş tersine dönmüş ve bāzı ana-babalar çeşitli bahanelerle evlatlarını Îman dâiresinden uzaklaştırıyorlar. Yine görüyorum ki bir zamanlar karnımıza açlık hissetmeyelim diye bağladığımız taşlar bāzılarınıza dev kuleler rezidanslar apartmanlar olmuş. Doyumsuzluk almış gitmiş âhir devrinizde. Ben Ebû Hureyre. Son söz olarak siz kardeşlerime şunu söylemek isterim. Gelin Kardeşlerim gelin, elmas ve billur alın. Hakikat bahçesinden îman alın, nûr alın. Nedir bu gam pençesi, nedir bu dermansız dert, gam, keder, doyumsuzluk? Nedir bu evlatlarınızdaki çıplaklık, sizdeki hayâsızlık? Gelin yeniden Îman tâzeleyin de İslâm'ı yaşayın, yaşayın da dünyâdan da âhiretten de zevk alın. Muhammed’imin hayâtına yeniden mürâcaat edin de Rabbim'in Sevgisini, Cânânım’ın gülşenini alın. Gerisi mi? Gerisi Vesselâm...

 

Eylül 2022, sayfa no: 40-41-42

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak