Ara

Adâlet Mi Muhabbet Mi?

Adâlet Mi Muhabbet Mi?
Evlilik çatısının oluşturulması konusunda adâlete ihtiyaç kaçınılmaz bir şekilde karşımızda durmakta. Genel anlamı ile her evlilik adâlet söylemi üzerine kurulmakta ya da vaadler bunun üzerinden verilmekte. Tam bu noktada karşımıza çıkan, bu temel üzerine kurulan evliliklerde huzur ortamının oluşamamasının sebeplerini anlama sıkıntısıdır. Âdil davranma ve zulmetmeme adı ile başlayan evliliklerde karşılaşılan sorunları çözmede ihtiyaç “muhabbet” kavramının, “sevgi” kelimesinin ne olduğunu anlamaktan geçmektedir. Bir kurum olarak ele alınacak olursa evlilik, adâlet üzerine inşâ edilmesi gereken fakat muhabbetsiz devâmı mümkün olmayan bir birlikteliktir. Adâlet kaçınılmazdır, özellikle evlilikte! Adâlet, âile içerisinde bu yapıyı oluşturan ferdlerin haklarını korumak, isteklerinde aşırıya gitmelerini engellemek, zulmün oluşmasını perdelemek ve varsa ortadan kaldırmak için gereklidir. Bu noktadan bakılınca adâlet, evliliğin olmazsa olmaz şartı olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat aslında asıl sorun bu değildir. Bize bahşedilen akıl kuvveti, adâletin evlilik içerisinde temel taşı hükmünde olduğunu anlamak için yeterlidir. Asıl sorun, evliliğin sâdece adâlet ile yürütülebileceğini sanma yanılgısına düşmektir. Bu yaklaşım evliliğin doğasına aykırı olarak parçayı görürken bütünü kaybetme sorununu ortaya çıkaracaktır. Evliliğin mutlak şartı olan adâlet berâberliğin sâdece kurallar içinde sıkışıp kalmasına sebep olur. Sâdece bu durum başlı başına düzeltilmesi gereken bir algı bozukluğudur. Evlilikte eşler arası ilişkileri hak/hukuk normları içerisinde hareket imkânı olmayacak şekilde çâresiz bırakmak, ruhsuz ve duygusuz bir evliliğin kaçınılmaz olarak ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Adâlet, evlilikte gerek şarttır ama yeter şart değildir. Adâlette asıl insaftır. Bu durum ancak iki ayrı kişinin birbirleri üzerindeki hakları söz konusu olduğunda ortaya çıkabilir. Evlilik sâdece adâlet ile yürümez, yürüyemez. Bu kadının ve erkeğin fıtratlarına aykırıdır. Çünkü evlilikteki amaç başkaları ile paylaşılmayanı eş ile paylaşmaktır. İstek ve ihtiyaçlarından eşinin mutluluğunu önceleyerek geri çekilmektir. Kişinin, eşinin mutluluğunu kendi mutluluğu edinmesidir. Adâletin, muhabbetin gerçek anlamda oluştuğu bir ortamda önemini yitirmesi, evlilikte iki kişinin muhabbet vesîlesiyle tek olmalarından kaynaklanır. Evliliğin güzelliği, o çatı altında dış dünyânın sert kurallara dayalı sevgisiz ortamından bağımsız, adâletten güç alan ama sâdece ondan ibâret olmayan, huzurlu bir ortam oluşturmaktır. Evlilik, kendini güvende hissetmenin yâni emniyette olmanın adâlet ile başlayacağını ama daha fazlasını gerektirdiğini bilmektir. Muhabbetin var olduğunu bilmek ve hissetmek insanı zorlayıcı bir konudur. Zulmün olmaması, adâletin varlığını göstermek için delildir. Yâni adâletin ispâtı aslında zulmün olmadığını bilme üzerinedir. Muhabbette ise durum biraz daha farklıdır çünkü sevgi, ispat ister. Sevgi, herhangi bir şeyin olmamasına bağlı değildir, olanın ispâtı gerekir. Sevgi var ise, sevilen bunu biliyor olsa da söylenmesi ve gösterilmesi beklenir. Bu bâzen bir kelime, bâzen bir cümle, bâzen bir hediye ve bâzen de yapılan fedâkârlıkla ortaya konur. Bu durum belki de en çok erkekleri zorlar. Fıtrat olarak duygularını ifâde konusunda kadınlardan daha fazla zorlanan yapısı, erkeklerin sevgilerini hem söz hem de davranış ile ifâde etmelerinde sıkıntıyla karşılaşmalarına sebep olur. Bu durum kadınların evliliklerinde neden mutsuz olduklarına cevap bulmada can alıcı noktadır. Erkeklerin, sevildiğini neden sürekli duymak istiyorsun ki, sevmesem her gece eve gelir miydim? cümlesi kadın rûhunu anlamadıklarını gösteren belki de en trajikomik ifâdedir. Bahsedilen durumun analizi, ancak kadın ve erkeğin muhabbet konusunda yaklaşım farkının anlaşılması ile mümkündür. Erkeğin “ihtiyaçları giderici/sağlayıcı” olması doğasının gereğidir. Onun için erkek estetiğe ve berâberindeki güzele odaklanma zorluğu çeker. Erkeklerin sevginin gösterilmesi ile ilgili tavırlarında evdeki buzdolabının dolu olması, faturaların ödenmesi, giyecek ihtiyâcının karşılanması gibi maddî içerikli ya da nesneye bağlı yaklaşımları, hem fıtrat hem de sosyal çevrenin katkısı olan bir ifâde tarzıdır. Bunları karşılıyor olması, erkeğin sevgisini ifâde etmesinde en doğal yoldur ve doğru olan da budur; en azından erkeğin bakış açısı itibâriyle! Erkek adâletin temsilcisidir, bu sebeple eşin ihtiyâcı olanın karşılanması ve haklarına riâyet edilmesi erkek için evlilikte yeter koşuldur. Bu durumda kadının ne dediğini dinlememek ya da duyulsa bile gereksiz görmek evlilik sıkıntılarına açılan kapıdır. Kadının fıtratı erkeğin bu yaklaşımları için uygun değildir. Kadın, kadınlığını hissetmek ister evlilikte. Nesneler belki onlar için önemli gözükebilir ilk aşamada fakat asıl olan eşlerinin kendilerini sevdiğini, yâni sevildiklerini bilmektir. Bu sebeple kadın, sevildiğini duymak ister, eşinin davranışlarında bunu görmek ister, eşinin kadını olduğunu hissetmek ister. Bu anda yapılması gereken şey iki ayrı cinsin, iki ayrı yaklaşımla ve iki ayrı beklentiyle sevgiyi gösterme anlayışlarından kaynaklanan çatışmayı ortadan kaldırmaktır. Fıtrat değiştirilemeyeceği için erkeğin anlaması gereken şey, kadının ihtiyâcının nesneden ibâret olmadığını görmesi gerektiğidir. Erkeğin, kadının fıtratında bulunan paylaşma duygusu ve ihtiyâcını tatmin etmek için, nesneler dışında sunması gereken şeyler olduğunu fark etmesi lâzımdır. Erkeklerin özellikle söz ve davranış ile sevgisini dile getirmesi bu sıkıntıyı ortadan kaldıracak önemli bir yoldur. Diğer yandan kadınların da erkeklerinin çabasını bir sevgi ifâdesi olarak anlamaları, harcadıkları emeğin onların mutluluğu için olduğunu görüp takdir etmeleri ve erkeğin kendi lisânı ile sevgisini anlattığını fark etmesi gerekir. Kadınlar için oldukça zor görünen bu davranış şekli, pragmatist bir yaklaşım ile sorunlarının büyük oranda çözülme yoluna girmesini sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki muhabbetin oluşması ve korunması “bir” olmak ile mümkündür. Evlilik ile birlik olur. Ayrılık ortadan kalkar. “İki ayrı kişilik” yoktur evlilikte, iki bir olmuştur, olmalıdır. Bunu oluşturmak her yönü ile paylaşmayı arttırmak ile mümkündür. Maddî paylaşımlar önemli olduğu kadar, özellikle kadınlar için, zamânın paylaşımı mutlak anlamda gereklidir. Bir insan olarak gerçek anlamda sâhip olduğumuz tek şeyin içinde bulunduğumuz “zaman” olduğunu düşünecek olursak, eşimize vereceğimiz bundan daha değerli bir hediye olması mümkün değildir. Bu paylaşımlar kalplerin yakınlaşmasını sağlar, muhabbeti arttırır ve güçlendirir. Bir noktadan sonra eşleri birbirine öyle bir bağlar ki artık kendi için elde edilen değil sevdiği için vazgeçtikleri insanı mutlu eder. Artık sâhip olmak değil paylaşmak önemli hâle gelir. Paylaştıkça sevgi artar, o arttıkça bir olma hissi güçlenir. Bir yerden sonra eşlerden birinin ayağına batan diken diğerinin canının yanmasına sebep olur. İnsan, işte bu duyguyu hissettiği an gerçek anlamda eşini bulmuş olur. Psikolog Serkan Özyağlı (Haziran 2016)   

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak