Ara

36 Yaşında Bir Genelkurmay Başkanı: Darendeli İzzet Mehmed Paşa

36 Yaşında Bir Genelkurmay Başkanı: Darendeli İzzet Mehmed Paşa

Târihî mezarlıklar ve mezar taşları ile münâsebetim 2005 yılında başladı. Otuz sekiz yaşındaydım. İnsanlar belli bir yaşa gelinceye kadar mezarlıklar dolayısıyla ölüm gerçeğiyle pek yüzleşmek istemez. Hele ki günümüz tüketim toplumunda bu olgu gündemimizden tamâmen çıkmış vaziyette. O yıllara kadar benim durumum da genel vaziyetle aynı idi. Oysa Yahya Kemal'in de ifâde ettiği gibi bizler vaktiyle ölüleriyle birlikte yaşayan bir millet idik. Beyoğlu'ndan Eyüp Sultan'a hicretimiz, hayâtımızda önemli bir kırılma noktası oluşturdu. Semtlerin, mekânların insan üzerindeki etkisini daha yakından müşâhede ettik. Dönüp 15 senenin muhâsebesini yaptığımda bunu daha iyi anlıyorum. Eyüp Sultan’da, Cülus Yolu üzerinde, Mihrişah Vâlide Sultan Külliyesi'nin tamamlayıcı bir unsuru olan bir sıbyan mektebi vardır. Etrafını Cülus Yolu, Beybaba Sokağı ve Boyacı Sokağı’nın çevrelediği bir kabristanın içerisindedir. Mektebin ana giriş kapısı üzerinde, celi sülüs hat ile meâlen: "Rahmân olan Allah, Kur'ân'ı öğretti, insanı yarattı, ona beyânı (açıklamayı) öğretti." anlamına gelen, Rahmân sûresi 1-4. âyet-i kerîmeleri yer alır. Osmanlı döneminde her kurumun giriş kapısı üzerinde, burada olduğu gibi kuruluş amacına, işlevine, mekânın rûhuna uygun bir âyet-i kerîme veyâhud bir hadîs-i şerîf yer alırdı. Mihrişah Vâlide Sultan Sıbyan Mektebi, günümüzde İlim Yayma Cemiyeti Eyüp Sultan Şubesi’nin ilmî, kültürel ve sanatsal etkinliklerine ev sâhipliği yapıyor. 2005 yılında şube başkanlığını Dr. Mehmed Emin Hoca üstlenmişti. Mekânın faaliyetleri arasında mezar taşlarını okuma kursu da vardı. 

Sıbyan mektebinin kapısı önünde, üzerinde muhtelif notların, îlanların yer aldığı bir pano vardı. Gözüm bu pano üzerinde yer alan, bir mektup kâğıdının yarısı büyüklüğündeki îlâna ilişti. Îlânın başlığı şöyleydi: "Dedelerinizin mezar taşlarını okumak istemez misiniz?" Bu çağrı dikkatimi celbetti. Hemen içeri girip Mehmed Emin Hoca ile tanıştım, kurs hakkında daha detaylı bilgi aldım ve kursa kaydoldum. O gün bugündür bir daha mekânla irtibâtım, bağım kopmadı. Burada bir yandan kursa devâm ederken bir yandan da târihî mezar taşlarıyla ilgili araştırmalara başladım. Bugün dahi bu çalışmalar devâm ediyor. Yeri gelmişken bahsetmekte fayda görüyorum. Mihrişah Vâlide Sultan Sıbyan Mektebi’ne kaydolduğum zaman ortaokul mezunu idim. Kurs, araştırmalar ve yazı faaliyetleri devâm ederken bir yandan da okul hayâtına yeniden başladım. Şâirin dediği gibi: "Hemi okudum/ Hemi de yazdım." 2015 yılında sosyoloji bölümünden mezun oldum. Bir yönüyle 224 sene önce inşâ edilen mektep kuruluş amacına hizmet ederek varlığını sürdürüyor. Bu bereket, rûhâniyet, ecdâdın hayır eserleri oluştururken nasıl bir îman kuvvetiyle işe koyulduğuna iyi bir örnek değil de nedir? Rabbim kıymetini bilen ve şükredenler cümlesine ilhâk eylesin inşâallah. 

Bahse konu kabristanda Osmanlı dönemine âit pek çok kabir vardır. Burası bir bakıma devlet mezarlığı gibi. Mezar taşları incelendiğinde burada medfun kişilerin çeşitli kademedeki devlet adamı, ulemâ, sanatkâr ve bunların yakınlarından müteşekkil olduğu görülür. Ünlü matematikçi Vidinli Hüseyin Tevfik Paşa, Hekimbaşı Salih Efendi, İspanya nezdinde ilk Osmanlı elçisi Ahmet Vasıf Efendi ve Divan şâiri Ebubekir Kâni Efendi kabristanda şâhidesine rastladığımız isimlerden bâzılarıdır. İtalyan yazar ve seyyah Edmondo De Amicis bu münevverler topluluğunu şöyle resmeder: "Fevkalâde bir sessizliğe gömülmüş aristokrat bir mahalle gibi, uhrevî bir hüzünle berâber dünyevî bir hürmet hissini ilhâm eden bembeyaz, gölgeli ve şahane bir güzelliğe sâhip mezar şehri...”

İki Defa Sadrâzamlık Yaptı

Eyüp Sultan'a komşu olma bahtiyarlığına erişmiş bu müstesnâ isimlerden birisi de iki defa sadrâzamlık makâmına getirilen Darendeli İzzet Mehmed Paşa'dır. Kabri bahse konu sıbyan mektebinin hemen önündeki sekide yer alır. Yaklaşık 15 seneden beri şâhidesinin önünde defalarca durmuş hattâ onu okumaya da çalışmışımdır. Lâkin metnin sonuna kadar okumak bugüne nasipmiş. Buna vesîle ise paşanın isminin önündeki memleket ismini fark etmem oldu. Zîrâ pek çok Darendeli dostum vardı. Bir araya geldiğimizde sohbet konusu olur diye özellikle mezar taşına odaklandım. Târihî kabristanlarımız bir umman. Ömür biter bunların tamâmını incelemeye vakit yetmez. Biz yine de "Her mezar taşının altında bir dünyâ târihi yatar" veciz ifâdesinin izinde giderek keşfetmeye devâm ediyoruz. Nasîbimizde ne varsa!

İzzet Mehmed Paşa'yı kaleme almamızın sebebi ne sâdece Darendeli olması ne de iki defa sadrazamlık makâmına getirilmiş olmasıdır. 600 yıllık Osmanlı devleti târihinde görev yapmış vezirler, sadrazamlar, kaptanıderyalar, şeyhülislâmlar yazmakla bitirilemez. Denizde kum Osmanlı'da devlet adamı. Onu ayrıcalıklı kılan genç sayılabilecek yaşta devletin önemli mevkilerinde görev alması, defalarca görevden azledilmesine, sürgüne gönderilmesine rağmen ne zaman önemli, spesifik, tehlikeli bir durum olsa aranıp bulunan ve bu iş için görevlendirilen şahsiyet olmasıdır. Zîrâ görev yaptığı zaman dilimi Osmanlı'nın bâdireli yıllarıdır. Mısır-Mehmed Ali Paşa sorunu, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması, Rusların Trakya'yı işgâli ve daha pek çok iç ve dış mesele bu döneme denk düşer. Tanzimat aleyhtârı olduğu da söylenen paşa, rivâyetlere göre bilgili, dürüst, cesur, vakarlı, sabırlı, şecaat ehli bir devlet adamıdır. Yeri geldiğinde hiddetinin şiddetiyle de biliniyor. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması sırasında da büyük yararlık göstermiştir. İlkeli, tâvizsiz ve sert mizâcı sebebiyle sistem tarafından sürekli dışlanmasına rağmen o hep devletin yanında yer almış ve kendisine duyulan îtimâdı aslâ boşa çıkarmamıştır. Adâleti tesis etmeye çalışan, haktan, hukuktan yana tavır koyanların târih boyunca mâruz kaldıkları entrikalar, kimi ayak oyunları hepimizin mâlûmu. Yakın târihimizde bunun onlarca örneği vardır. Bu sebeple siyâset bilimcileri tarafından paşanın hayat hikâyesinin yanında bahse konu çelişkileri açıklamaya çalışan daha geniş bir araştırma yazısı yazılmalı diye düşünüyorum. Hattâ bu minvâlde lisans, yüksek lisans veyâhud doktora çalışması da yapılabilir. Bizimkisi bir adres târifi, durum tespiti, tâbir yerindeyse işâret fişeğidir.

Osmanlı'da sadrazamlık makâmına getirilen başka İzzet Mehmed Paşalar da vardır. 18. yüzyılda sadrazamlık yapan bu paşalar zaman zaman Darendeli İzzet Mehmed Paşa ile karıştırılır. Bunlardan ilki Bolulu İzzet Mehmed Paşa'dır. 1723'te Bolu'da dünyâya gelmiş ve 1784 yılında Belgrad’da vefât etmiştir. Babası Hüseyin Bey, Fâtih Sultan Mehmed devri sadrazamlarından Rum Mehmed Paşa’nın neslindendir. 1774-1782 târihleri arasında iki defa sadrazamlık makâmına getirilmiştir. Diğeri Safranbolulu İzzet Mehmed Paşa'dır. 1743'te Safranbolu'da doğmuş, 1812'de Manisa'da vefât etmiştir. 1794-1798 târihleri arasında Sadrazamlık makâmına getirilmiştir.

1792 doğumlu olan Darendeli İzzet Mehmed Paşa, Darende'nin ileri gelenlerinden İbrahim Bey'in oğludur. Henüz on yedi-on sekiz gibi genç sayılabilecek yaşlarda amcası Ali Paşa'nın yanında bürokrasi ile tanıştı. Ali Paşa, vezirlik rütbesiyle muhtelif eyâletlerde vâlilik görevinde bulunmuş önemli bir devlet adamıdır. İzzet Mehmed Paşa, farklı coğrafyalarda pek çok devlet hizmetinde bulunmuş bir şahsiyettir. Hakkında yeteri miktarda bilgi mevcut. Bunlar etraflıca ele alındığında bir kitap hacmini aşacak mâhiyettedir. Paşa'nın görev kronolojisini ağırlıklı olarak Ali Şükrü Çoruk'un hazırladığı Eyüplü Meşhurlar isimli eserden ve Cevdet Küçük'ün TDVİA'deki "Darendeli İzzet Mehmed Paşa" makâlesinden derledim. Yazının hacmini genişletmemek maksadıyla bunların hepsine burada yer vermeyeceğiz. Özetin özetini zikredecegiz.

Defalarca Azledildi ve Defalarca Affedildi

İzzet Mehmed Paşa, henüz otuz yaşına basmadan mîrmîranlığa (general) terfî ederek Bursa Mutasarrıfı ve Karadeniz Boğazı muhafızı oldu. Ardından Anadolu Vâliliği’ne daha sonra Boğaziçi Muhafızlığı’na atandı. 1827 yılında daha 35 yaşındayken Kaptan-ı Derya (Deniz Kuvvetleri Komutanı) oldu. Bir yıl sonra Edirne ve Şumnu ordusuna memur edildi. 36 yaşında Sadrazam (Başbakan) ve Serasker (Genelkurmay Başkanı) olarak atandı. Aynı yıl vezirlik rütbesi de geri alınarak görevden uzaklaştırılıp Tekirdağ'a sürüldü. Burada sürgün hayâtı yaşarken Edirne’yi işgâl eden Ruslar’ın Tekirdağ’a yaklaşmaları karşısında halkı teşkîlatlandırdı ve savunma tertîbâtı aldırdı. Bu yararlılığı sebebiyle pâdişah tarafından affedildi ve Rumeli bölgesinde faaliyet gösteren ayrılıkçı terörist gruplarla mücâdele etmek şartıyla vezirliği geri verildi. Önce Sofya taraflarına gönderilen paşa, 1831 yılında Vidin ve Niğbolu Vâliliği’ne getirildi. İki yıl sonra azledildi. Bir süre Edirne’de ikamete mecbur bırakıldıysa da çok geçmeden yeniden görevlendirilerek 1834 yılında Afyonkarahisar, Ankara, Çankırı ilâvesiyle Kastamonu Vâlisi oldu. 1836 yılında Ankara müşirliğine getirildi. 

Bu görevinden ayrıldıktan sonra bir süre İstanbul’da kaldı. 1839 yılında Çanakkale Muhafızı oldu. Mısır Vâlisi Mehmed Ali Paşa’ya karşı yapılacak çok uluslu askerî harekâtın serdarlığı için güçlü bir vezir arayışına girişildiğinde bu iş için yine İzzet Mehmed Paşa münâsip görüldü. 1840 yılında Sayda, Beyrut, Akka, Trablusşam Muhafızı ve Berrüşşam Seraskerliği’ne atandı. Ayağından yaralandığı için İstanbul'a dönmek zorunda kaldı. Bu yaralanmadan sonra, bir tâlihsizlik örneği olarak, aksayan ayağından dolayı Paşaya topal lakabı da takılmıştır. Bu sebeple ismi kimi kaynaklarda Topal İzzet Mehmed Paşa olarak da geçer. 1841'de ikinci defa Sadrazam oldu. Tâyiniyle ilgili hatt-ı hümâyunda hakkında övgü dolu sözler bulunmasına, kısa zamanda bazı mâlî ve mülkî meseleleri halletmesine rağmen hakkında çıkarılan dedikodulardan sıkılan pâdişah tarafından başarısızlığı ileri sürülerek 1842 yılında azledildi. Ardından Edirne Vâlisi olarak atandı. Yaklaşık yedi ay sonra yine azledildi. 1849 yılında Bursa Vâliliği’ne atandı. Rahatsızlığını ileri sürerek Bursa'ya gitmediği için emekliye ayrıldı ve 1855 yılında İstanbul'da vefât ederek Eyüp Sultan Mihrişah Vâlide Sultan Külliyesi Haziresi’ne defnedildi.

Paşa'nın celâlli, hiddetli, sert mizaçlı olduğu kaynaklarda yer alır. Bu yönü belki biraz abartılmış da olabilir. Zîrâ bu minvalde ipe sapa gelmez pek çok rivâyet ve hikâye vardır. İ. Hakkı Uzunçarşılı'nın "Darendeli İzzet Mehmed Paşa" isimli yazısında, Abdurrahman Şeref'e atıfla paşa hakkındaki rivâyeti zannediyorum onun kimlere ve neden şedit olduğunu gâyet net bir şekilde açıklar mâhiyettedir: 

"Merhum İzzet Mehmet Paşa, bir ramazan akşamı konağa avdetinde, iftar vakti hapishânede bulunan kayıkçının hemen îdâm olunmasını emretmiş. Emri sonraya bırakılmış. Sofradan kalktıktan sonra emrini tekrarlamış. İftarda bulunan misâfirler, mübârek Ramazan gecesi hürmetine şefaate başlamışlar. Paşa, çantasını getirtip bir îlam çıkararak 'buyurun okuyun' demiş. Meğer bu kayıkçı Üsküdarlı olup zevcesi üç çocuk bırakarak vefât etmiş olduğundan başka bir kadına tâlip olmuş. Kadın çocukları bahane ederek varmamış. Herif bir gün üç çocuğunu kayığına alıp Kızkulesi’ne doğru açılmış ve çocukları birer birer denize atmış. Hattâ sekiz-on yaşında bulunan en büyükleri babasının boynuna sarılıp feryât edip yalvarmasına rağmen onu dahi kardeşlerinin yanına göndermiş. Çocuk can havliyle suyun içinde kayığın küpeştesini tuttuğundan parmaklarını kırarak onu da ifna eylemiş. Bu elim manzara yalılardan görülüp ve sandal indirilip herif yakalanarak zâbıtaya teslîm edilmiş ve muhakemesinde vahşiyânî cinâyeti tebeyyün etmekle îdâmına hüküm sâdır olmuş. Meğer îlam bu hükmü hâvîymiş. Mesele anlaşıldıktan sonra İzzet Paşa hazır olanlara: 'bana gaddar ve kan dökücü derler ve sizler de Ramazan gecesi bile adam öldürmekle kalben beni ithâm ettiniz. Ben kıyarım ama böylelerine kıyarım ve böyle cânîleri Kadir gecesi dahi olsa yine affetmem' demiştir…"

Darendeli İzzet Mehmed Paşa'nın Mihrişah Vâlide Sultan Külliyesi Haziresi’nde yer alan Mahmudî fesli şâhidesinin üç cephesinde de kitâbe bulunur. Asıl metni oluşturan ön cephesinde şu ifâdeler vardır: 

Hûve'l Hallâku'l Bâkî / Kudemâ-yı Vükelâ-yı Fiham / Devlet-i Âliyeden İki Defa / Celil-i Mesned-i Sadaret-i Uzmayı / Vesair Menâsıb-ı Âliyeyi Hâiz / Olan Merhum Mağfiretmevsum / Darendeli İzzet Mehmed Paşa / Hazretlerinin Ruh-i Pür-Fütuhlarıçün / Rızaen Lillah Teâlâ Fatiha / Sene: 1271/1855 / Ketebehu: Mısrî 

Şâhidenin sağ ve sol cephesindeki kitâbelerin metni hem kısa hem de anlam olarak hemen hemen birbiriyle aynıdır. Sağ cephesindeki kitâbede şu ifâdeler yer alır: 

Hûve'l Bâkî / Kudemâyı Vükelâyı / Devlet-i Âliyeden / Sadrı esbak / Darendeli /İzzet Mehmed Paşa / Rahmetullâhi Aleyh.

Yararlanılan Kaynaklar

Abdülkadir Özcan, “İzzet Mehmed Paşa (Safranbolulu)” TDVİA, c. 23, c. 560-561. İstanbul, 2001.

Ali Şükrü Çoruk, Eyüplü Meşhurlar, c.2, s.121-122. Eyüp Sultan Bel. Yay. İstanbul, 2015.

Cevdet Küçük, “Darendeli İzzet Mehmed Paşa”, TDVİA, c.23, c.559-560. İstanbul, 2001.

Fikret Sarıcaoğlu, “İzzet Mehmed Paşa”, TDVİA, c.23, s.557-558. İstanbul, 2001.

İ.Hakkı Uzunçarşılı, “Darendeli İzzet Mehmed Paşa”, TTK Belleten, c. XXVIII sayı;110 s.235-247 Nisan 1964.

Kasım 2019, safya no: 42-43-44-45-46

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak