Ara

15 Temmuz Niçin Oldu?

15 Temmuz Niçin Oldu?

Birinci Dünya Savaşıyla dünyanın siyasal dengesi altüst oldu. Bu dengeyi ayakta tutan güç, Osmanlı Devleti denklemden çıkarılınca denge bir daha sağlanamadı. İkinci Dünya Savaşı, başka faktörlerin yanında, temelde, bozulan dengeyi yerine oturtma çabasının kanlı hesaplaşması sayılabilir. Osmanlı Devleti, bu gün Ortadoğu diye andığımız bölgeden ihraç edilince hesaplaşma da esas itibariyle bu bölge üstünden yürütülüyor. Tekrarlamakta yarar görüyorum: Ben, gerek İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasını, gerekse ondan sonraki savaşların nedenini Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekilmesiyle bozulan dengenin artçı sarsıntıları olarak açıklama eğilimindeyim. Osmanlı Devleti aslında o günün koşullarında İslâm Birliğinin adıydı. Günümüzde bu birlik, İslâm Ülkeleri Birliği adı altında yeniden ipka edilebilirdi. Ancak böyle bir Birlik tek çatı altında toplanmış ülkeler topluluğu olarak ele alınma yerine, aralarında gümrük birliğini gerçekleştirmiş ülkeler topluluğu olarak düşünülmeli ve ancak o suretle oluşturulabilir. Tarihi/sosyolojik gerçeklik bugünkü bilincimize bize bunu söyletiyor. Gene aynı tarihi/sosyolojik gerçeklik adı geçen Birliğin lokomotif gücünün Türkiye olması gerektiğini telkin ediyor. Türkiye'nin iç ve dış siyasette benimsediği yol onun bu misyonunu idrak ettiği ve o yolda bir politika izlemek istediği izlenimini uyandırıyor. Dış politikadaki trendin bu istikamette yol alma teşebbüsünde olduğu ileri sürülebilir. Türkiye'nin Balkanlar’da, Ortadoğu’da, Afrika’da ve dünyanın başka bölgelerinde izlemeye çalıştığı politika bu izlenimimizi teyit edecek nitelikte. Tarihte tekerrür diye bir olay söz konusu değil. Dolayısıyla Osmanlı’nın politikasını günümüze taşımak ve onu taklit etmek diye bir politikanın tekrarlandığını söylemek de tarihin mantığına uygun düşmez. Ancak bazı ilkeleri benimsemek imkân dâhilinde sayılmalı. Türkiye'nin son yıllar boyunca bu ilkeleri ihya etmeye çalıştığını ileri sürebiliriz. Bu ilkeler muvacehesinde Türkiye bütün Kuzey Afrika ülkeleriyle olsun, kara Afrika ülkeleriyle olsun, Ortadoğu ülkeleriyle olsun, tüm bu coğrafya sathında tarihî bağlarını onarma, yeniden kurma, bu coğrafyada birlik bilincini uyandırma hususunda bir çaba içinde bulunduğunu gösteriyor. Bu çabalar semeresini vermeye de başlıyor. İşbu politika belli ki, dünya sistemini elinde tutan güçler tarafından göz ardı edilecek bir durum değildi. Bu politikanın istendiği biçimde hayata geçirilmesi, Birleşmiş Milletler nezdinde olsun, diğer her türlü uluslararası koalisyon nezdinde olsun güçlü bir blokun meydana gelmiş olmasını tazammun ediyor. Bu sonucun da dünya sistemini elinde tutan güçler nezdinde hoşa gidecek bir tablo oluşturmadığı anlaşılıyor. İmdi, bu politika karşısında dünya sistemi ne ister? Şunu:

  1. “Dünya Beşten büyüktür” diyen Türkiye'nin tüm dünyada yükselen bir güç olmasını önlemek,
  2. Türkiye'yi eskiden olduğu gibi komşularıyla ve diğer İslâm ülkeleriyle bağlarını koparmış, bir başına emperyalist ülkelerin dümen suyuna girmiş bir ülke haline geri döndürmek...

15 Temmuz darbe teşebbüsünün temel amacının değindiğimiz bu iki temel husus olduğunun altını çizmek istiyorum. Geriye kalan gerekçelerin tümü bu iki başlık altında değerlendirilebilecek hususlardır. Olaya bu açıdan baktığımızda, darbeye içerden müdahil olan terör örgütlerinin salt maşa veya taşeron olarak rol üstlendikleri daha bir aydınlık kazanır. Milletin bilinçli direnişi darbecilerin hevesini kursağında bırakmaya yetti. Ama darbecilerin bu mağlubiyeti içlerine sindirdiğini söyleyebilir miyiz? Tabii ki hayır... Bu ülkede, değindiğimiz bu politikanın kurucusu Recep Tayyip Erdoğan’dır. Darbe müteşebbisleri itiraf etmese de, onların hedefinde Erdoğan var. Onlar Erdoğan’sız bir Türkiye istiyor. Bu hedeflerini gerçekleştirmek için de teröre destek vermekten çekinmiyorlar, kaçınmıyorlar. Desteklerini aleniyete intikal ettirmekten de perva duymuyorlar. Türkiye'nin diplomasi alanında işinin kolay olduğunu söylemek imkân dâhilinde değil. Ancak onun yüklendiği bu tarihi misyonu sonuçlandırması hem kendi iç barışının hem dünya barışının kurulmasında öncü rol oynayacaktır. Aslında Türkiye'nin üzerinde bulunduğu bu politikanın mahiyetini algılayabilseler ABD olsun, AB olsun Türkiye’ye destek vermekten kaçınmazlardı. Ne var ki, Batı zihniyeti itimatsız ve hasis bir tutum üzerinde oluşmuş bulunuyor. O, başkasının lehine tecelli edebilecek bir sonucun kendinin işine yarayabileceğini kabul edemiyor. Kimilerine abartılı gelse de, biz diyoruz ki, Türkiye'nin izlediği, izlemeye çalıştığı bu politika başarıya ulaşırsa, bu sonuç dünya barışını da kökten olumlu yönde etkileyecek ve dünya barışı yeni bir denge üzerinde istikrar bulacaktır. Dünya halen adı konulmamış bir Üçüncü Dünya Savaşının içinden geçiyor. Bu savaşın da barışla sonuçlanması “Beşli Çete”nin Türkiye'ye vereceği destekle gerçekleşir. Dünya barışı da aslında güçlü bir Türkiye'nin varlığına muhtaç... Keşke bunu bilseler ve idrak etselerdi.

Rasim Özdenören

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak