Ara

Bir Devlet Başkanı Olarak Hz. Muhammed (sav)

Bir Devlet Başkanı Olarak Hz. Muhammed (sav)

Bir Devlet Başkanı Olarak Hz. Muhammed (sav)

İbrahim Cücük

Hz. Peygamber (sav) önce ilâhî dâvâyı ortaya koydu, sonra inananları tâlim ve terbiyeden geçirdi daha sonra da Medîne’ye hicret netîcesinde sayım yaptırdı, ilk anayasa özelliğinde Medîne Sözleşmesi’ni gerçekleştirdi, mü’minleri ordu hâline getirdi, getirdiği ahkâmı uygulamaya koydu. Resûlullah Efendimiz (sav) Mekke’de iken devlet başkanı olarak yetiştirildi. Hicret öncesinde, hicret esnâsında ve hicret sonrasında yaptığı bütün işlerinde; sayım yaptırması, anayasa yazdırması, getirdiği ahkâmı uygulatması, elçiler kabûl edip elçiler göndermesi, ordu kurarak seriyyeler göndermesi, savaşlar yapması ile devlet başkanı bir lider olduğunu gösterdi. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey îmân edenler! Allâh’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekirse öylece sakının. Ona lâyık olduğu tâzimi gösterin ve ancak O’na teslîm olan müslüman olarak can verin. Hepiniz toptan, Allâh’ın ipine (dînine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın.”1 Ebedî âlem olan cennetin elde edilmesi îmanlı ölmeye bağlıdır. Îmanlı olarak ölmenin yolu, îmânın gereğine göre yâni müslüman olarak yaşamaya, müslüman yaşamanın yolu Kur’ân’a uymaya, Kur’ân’a uymak da ancak Kur’ân’ın bütününe uymaya ve bütün müslümanlarda uygulamaya bağlıdır. Müslümanların bütününde uygulanması içinse müeyyide uygulayacak otoriteye yâni devlete ihtiyaç vardır. Önce devletin târifini sonra da Peygamber’in kurduğu devletin özelliklerini görelim:
  • İslâm Hukûkunda Devletin Târifi:
Devlet, belli bir ülke üzerinde yaşayan, akîde ve hukuk alanında ilâhî ilke ve kânunlara tam olarak uyan ve bu alanın öngördüğü işleri yerine getiren örnek bir otoriteye boyun eğen insanlar topluluğudur.2
  • Peygamber’in (sav) Kurduğu Devletin Özellikleri:
  1. Kendisine vahyedilen ilâhî kânunlarla düzenlenen hayat sisteminin ayrılmaz bir parçasını oluşturan ilkelerden meydana gelmesi,
  2. Haram-helâl hükmünü koymanın Allâh’a âit olması,
  3. Allâh’ın (cc) koyduğu haram ve helâl karşısında herkesin eşit olması,
  4. İnsan hayâtının her yönünü kapsaması,
  5. Gayrimüslimlerin, devletin temel politikasını formüle etmede katılım haklarının olmayıp icra/yürütme fonksiyonuna katılabilmesi ve yüksek görevler alabilmesi,
  6. Gayrimüslimlerin, ülkenin kânunlarını ihlâl etmedikçe ve diğerlerinin haklarına el uzatmadıkça istedikleri yerde yaşayabilmeleri ve dîne girme zorunluluğunda olmamaları,
  7. Hakkında nass olmayan her konuda istişâre edilmesi.
Hz. Peygamber (sav) devleti kurup devletin idâre edilip yönetilmesi için prensipler vaz’etmiştir:
  1. İdâre:Lügatte döndürmek, döndürülmek, çekip çevirmek, yönelmek gibi mânâlara gelir.3 İdâredeki ortak nokta insandır. Bütün âlem de insan için döndürülmektedir.
  2. Yönetim Esasları, Yönetici ve Yönetilen Halk:
  3. Yönetim Esasları: Allâh’ın (cc) Kitâbı Kur’ân-ı Kerîm, Resûlullâh’ın (sav) Hadîs-i Şerîfleri, özellikle sahabenin icmâsı ve müctehidlerin âyet ve hadislerden çıkardıkları içtihatlardır.
  4. Yönetici: Hem Allâh’a hem de insanlara hesap verecek olan hizmetçi yönetici; herkesin huzurla arkasından gittiği, inandığı ve güvendiği, gerektiğinde hesâba çektiği âdil ve dürüst insandır.
  5. Yönetilen Halk: Dünyâ ve âhirette ebedî mutlu kılınmak istenen, varlıkların en kıymetlisi olan insanlar topluluğudur.
Peygamber’in (sav) Belirttiği Yönetici ve Görevleri: Adâletli Olmak: Hadîs-i şerifte: “Şüphesiz ki, adâletle iş görenler, Allah katında nûrdan minberler üzerinde Rahmân’ın sağında olacaklardır. Gerçi O’nun her iki eli sağdır. Bunlar hükümlerinde, âilelerinde ve idâresi altındakiler hakkında adâlet gösteren kimselerdir.” buyurulmuştur.4 Demek ki, idâreciden istenen önce ehliyet, sonra adâlet, sonra da hakkı gözetip hakka uymaktır.5 Sorumluluk Bilincinde Olmak: “Onlar, kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı dosdoğru (dâimî) kılarlar, zekâtı verirler, ma’rûfu emrederler ve münkeri yasak ederler. İşlerin sonu Allâh’a (döner).”6 İbn-i Ömer (ra)’den rivâyete göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsü (idâresi altındakileri)nden sorumludur. İnsanlar üzerinde olan (idâreci) bir çobandır; o sürüsünden (halkından) sorumludur. Kişi âile fertlerine çobandır. O da onlardan sorumludur. Kadın kocasının evine ve çocuklarına çobanıdır. O da onlardan sorumludur. Köle, sâhibinin malına çobandır, o da ondan sorumludur. Dikkat! Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur.”7 İstişâre Etmek: Yöneticinin en önemli görevlerinden birisi de ilim, basîret, tecrübe, ehliyet, adâlet, insaf, güvenilirlik ve takvâ gibi özelliklere sâhip olanlarla istişâre etmesidir. Zîrâ istişâre Allah Teâlâ’nın emri8, Hz. Peygamber’in (sav) sünneti ve övülen mü’minlerin özelliklerindendir.9 Hz. Peygamber’in (sav) istişâre netîcesindeki uygulaması:
  • İstişâre netîcesi çoğunluğun fikrine göre hareket etmiş.
  • İstişâre netîcesi azınlığın görüşüne göre hareket etmiş.
  • İstişâre netîcesinde kendi görüşü doğrultusunda hareket etmiştir.
Hz. Peygamber’in (sav), çoğunluğa göre hareket etmesine rağmen isâbet edemediği de olmuştur. Bedir esirleri ve Uhud Savaşı’yla ilgili yapılan istişâre gibi. Buna karşılık azınlığın fikrine göre hareket edip de isâbetli olduğu da bir gerçektir. Bedir savaşının yerini tesbitte olduğu gibi. Hudeybiye anlaşmasının maddelerinin kabûlü konusunda olduğu gibi, kendi görüşü doğrultusunda hareket ettiği de olmuştur. Yönetici, Hz. Peygamber’i izleyerek yerine göre her üç yöntemi de uygulamalıdır. Halka Değer Vermek: Hz. Âişe (r.anhâ) şöyle demiştir: Bir adam Hz. Peygamber’in (sav) yanına girmek için izin istedi, Resûlullah (sav) de: “Ona izin verin. Bu aşîretin oğlu ne fenâdır.” Yâhud “bu aşîretin adamı ne fenâdır!” buyurdu. Adam yanına girince Resûlullah (sav) onunla yumuşak konuştu. Ben: - Yâ Resûlallah!.. Onun hakkında söylediğini söyledin, sonra kendisiyle yumuşak konuştun, diyerek bunun sebebini sordum. Resûlullah (sav) ise şöyle buyurdu: - Ey Âişe! Şüphesiz ki Allah nezdinde insanların en kötü mertebelisi, insanların çirkin hareketlerinden korkarak kendisine vedâ ettiği yâhud kendisini terk ettiği kimsedir.”10 Hadîs-i Şerîf, kötülüğünden korkulan bir kimseye karşı yumuşak davranmanın ve fıskını ilân eden fâsıkı kınamanın, kötülemenin câiz olduğuna delildir. Hz. Peygamber (sav) bu adamı methetmemiş, yalnız kalbini İslâm’a yatıştırmak için dünyâya âit bazı konularda kendisiyle yumuşak konuşmuştur.11 Hz. Peygamber’in (sav) bu sözünde gıybet yoktur. Peygamber’e yaraşan, bunu açıklaması, açıkça ortaya koyması, insanlara onu tanıtmasıdır. Bu durum, ümmete olan şefkat ve nasîhati ifâde eder. Bu tavırda, gidişâtı böyle olan bir kimsenin şerrinden korunmada ümmeti için bir örneklik vardır. Kim böyle bir şahsın iç yüzünü gösteren hâllerini bilirse, başkaları da onun dış yüzüne bakıp aldanır ve sıkıntıya düşecek olurlarsa, işte o kimseye gerekli olan onun durumunu bildirmek ve ortaya çıkarmaktır. Bildirmez ve ortaya çıkarmazsa sorumlu olur. Burada müdârâ ile müdâheneyi ayırmak gerekir. Hz. Peygamber’in yaptığı hiç şüphesiz müdârâdır. Müdârâdan maksat, onun şerrinden emîn olmak ve başkasına da şerrini anlatmak ve bildirmektir. Şerli olan kimseyle alâka kurmak; aferin sana, yoluna devam et, güzel yapıyorsun izlenimini vermek değil, iyi alâka kurarak kötülüğünden korunmak, belki de nasihatlerle o kimseyi kötülüklerden kurtarmaktır. Müdârâ, dünyânın veya dînin salâhı veyâhud da hem dünyâ hem de dînin salâhı için dünyâyı sarf etmektir ki bu mübahtır, bâzen müstehap bile olur. Müdâhene ise, dünyâ menfaati için dîni terk etmektir ki haramdır. Hz. Peygamber (sav), birisiyle güzel geçinmede, konuşmada rıfk ile hareket etmek sûretiyle dünyâsını o kimseye sarf ediyordu. Bunun yanında hiçbir sözle övgüde de bulunmuyordu. Sözü fiiline zıt düşmüyor, o konudaki sözü hak olanı, sözün yanında fiiliyâtı da güzel geçinmeyi ifâde ediyordu.12 Hz. Resûlullah (sav) ashâbından herhangi birisini herhangi bir işe gönderdiği zaman: “Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz! Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız!” buyurmuştur.13 İslâm’da idârecinin görevi İslâm toplumunun huzur ve refâhını temin etmektir. Bunun da yolu halka karşı nefret ettirmemek, müjdelemek ve işlerini zorlaştırmayıp kolaylaştırmaktır. Hz. Peygamber (sav) işte bundan dolayı idâreci olacak kişilere bu emri vermiştir. Bir başka hadîs-i şerîfte Hz. Peygamber (sav): “Allah’ım! Bir kimse ümmetimin işinde bir vazîfe alır da onlara zorluk gösterirse Sen de ona zorluk göster! Bir kimse ümmetimin işinde bir vazîfe alır da onlara hoş muâmele ederse Sen de ona hoş muâmele eyle!” buyurmuştur.14 İdârede zorluk görenler, halka zorluk gösterenlerdir; kolaylık görenler ve Allah’tan yardım alanlar da halka hoş muâmele edenlerdir. Dipnotlar: 1 Âl-i İmrân, 3/102, 10 2 Yaman, Ahmet, İslâm Hukukunda Uluslararası İlişkiler, s. 63 3 Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, s. 488 4 Müslim, İmâre, 18; Nesâî, Âdâbu’l-Kudât,1; Ahmed, II, 160 5 Nisâ Sûresi, 4/58, 59 6 Hacc sûresi, 22/40 7 Müslim, İmâre, 20; Buhârî, Cum’a, 11, Cenâiz, 32, Nikâh, 81; Ahkâm 1; Ebû Dâvûd, İmâre, 1, 13; Tirmizî, Cihâd, 27; Ahmed, II, 5, 54, 55, 108 8 Âl-i İmrân sûresi, 3/159 9 Şûrâ sûresi, 42/38 10 Buhârî, Edeb, 48, 38; Müslim, Birr, 73; Ebû Dâvûd, Edeb, 5 11 Davudoğlu, Ahmed, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, X, 544; İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî Şerhu Sahîhi’ll-Buhârî, X, 453 12 İbn Hacer, a.g.e., X, 453, 13 Müslim, Cihâd, 6; Ebû Dâvûd, Edeb, 20; Buhârî, İlim, 11 14 Müslim, İmâre, 19; Buhârî, Cum’a, 29, Menâkıb, 25

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak