Ara

Âfiyet

Âfiyet

Af ve âfiyet kelimeleri sözlükte şu mânâlara gelir:

Af, yapılan bir hatâdan dolayı cezâlandırmamaktır. Âfiyet ise dinde fitnelerden selâmette olmaktır. Vücûdun hastalık ve sıkıntıdan güvende olmasıdır. Âfiyet, affı da içine alan kapsamlı bir kelimedir.

Ulemâ-i kâmilin, sulehâ-i sâlihin, hakîkat ehillerinin dilinde âfiyet şu anlamlara gelir:

Allah Teâlâ’nın rızâsı ve O’nunla temin edilen huzurdur.

Cenâb-ı Hakk’ın ve kullarının hizmetinde bulunmaktır.

Dilin Allah Teâlâ’nın zikriyle, yâdıyla ıslı olmasıdır.

Varlığının Allah Teâlâ ile olmasıdır.

Cenâb-ı Hakk’a âsî olmamaktır.

Âfiyetin Ekmeli

  1. Her şeyde Allah Teâlâ’ya güven.
  2. Allah Teâlâ’dan gelene râzı olmak.
  3. İnsanların şerrinden çekinmek.

Âfiyet, Âfiyeti Bile İstememektir

Hz. Ebû Bekir (ra) minberde ayağa kalkmış ve ağlayarak insanlara şöyle hitâb etmişti: “Rasûlullâh (sav) hicretin ilk yılında minberde ayağa kalktı ve ağladıktan sonra şöyle buyurdu: Allâhü Teâlâ’dan af ve âfiyet isteyiniz. Çünkü hiçbir kimseye yakînden sonra âfiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir.”1

Âfiyet

Beşi dünyâda, ilim, amel, ihlâs ve şükür, kazâya rızâdır.

Beşi de âhirettedir. Yüzün beyazlığı, Mîzanda sevapların ağır gelmesi, Sırattan geçmek, Cehennemden kurtulmak, Cennetlere girmektir.

Âfiyet, dînî konularda ehliyet sâhibi kimselerle Hasbihâl etmektir.

Dînî konularda ilimde otorite kimselerle alış verişte bulunmaktır. Yemen’e vâli olarak tâyin buyurulan Muaz (ra)’ın, Efendimiz’e (sav) verdiği cevap bunun açık delîlidir. Muâz önce Allâh’ın kitâbına göre hükmedeceğini, aradığı delîli Kur’ân’da bulamazsa Rasûl-i Ekrem’in sünnetini dikkate alacağını, aradığını orada da bulamazsa kendi kanâatine göre hüküm vereceğini söyleyince Hz. Peygamber memnûn oldu ve Rasûlullâh’ın elçisine Rasûlullâh’ı hoşnûd edecek şekilde cevaplar verdiren Allâh’a hamdetti. “Her bir iş için ehline mürâcaat edin.” buyurur sevgili Peygamberimiz (sav).2 Rabbimiz Teâlâ “Allah size, emânet ve yetkileri o konuda güvenilir ve yetenekli olan ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman, kim olursa olsun adâletle hükmetmenizi emrediyor. Bakın, Allah size ne güzel öğüt veriyor! Hiç kuşkusuz Allah her şeyi işitendir, bilendir.”3

Îzâhı istenilen konuda ehl-i irfâna sorulmasını emreder Mevlâ’mız. “Eğer (bir konuyu) bilmiyorsanız zikir (ilim, irfan ve Kur’ân) ehline sorun (ki cevâbını söylesinler).”4

“Biz senden evvel de kendilerine vahy etdiğimiz erkeklerden başkasını (peygamber olarak) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız ehl-i zikre sorun.”5 İlham ve tecellî ile Allah Teâlâ’dan ilim alanlardan sorun bilmediklerinizi.

“İlimde yüksek pâyeye erenler”6

Hakk Teâlâ’nın hitâbına, sıfatlarının tecellîsine ve Cenâb-ı Hakk’a kurbiyyete mazhar ulemâ-i kirâma mürâcaatla müşkiller hallolur.

“Muhakkak bu ilim dînin ta kendisidir, öyleyse dîninizi kimden aldığınıza iyi bakın.”7 İlim haşyet sâhibi, Cenâb-ı Hakk’ın azametine saygılı olanlardan alınır. “(Onun) Kulları içinde ise, Allah'tan ancak âlim olanlar (yaratılış sırlarını ve sorumluluklarını çok iyi kavrayanlar) ‘içleri titreyerek korkar’.8

Âfiyet, bedeni ve gönlü hizmet için dîn-i âlîye, zararlı etkenlerden korumaktır.

Âfiyet, îtikâdın bid’atlerden, amelin riyâ, kibir, ucüb ve benlikten, nefsin şehevî arzulardan, bedenin hastalıklardan selâmet bulması, kurtulması demektir. Rasûlullah Efendimiz buyurdu ki: “Allah'tan âfiyet isteyiniz. Çünkü bir kula yakîn (kesin îmân) bahşedildikten sonra âfiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir.”9

İnsanın, Hâlik’ına karşı kulluk görevini, âilesine, yakınlarına ve cemiyete karşı sorumluluklarını yerine getirebilmesi sağlıklı olmasına bağlıdır. Sevgili Peygamberimiz (sav): “Kuvvetli mü'min, Allâh’a zayıf mü'minden daha sevimlidir.”10 Silahlı Kuvvetlere sâhip olmak, endüstriyel tesislere ve endüstri gücüne erişmek, teknolojik gelişmelerde, nükleer enerji üretiminde, uranyum gibi madenlerde, siyâset, ilim ve fikirde vs. yönlerde güçlü olmaktır. “İki nîmet hakkında insanların çoğu aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.”11 “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini biliniz. Ölüm gelmeden önce hayâtın; hastalık gelmeden sağlığın; meşgûliyet gelmeden boş vaktin; ihtiyarlık gelmeden gençliğin; fakirlik gelmeden önce varlığın.”12 buyurur Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz.

Sıhhat için temizlik, ağız ve dişin bakımı: “Misvak kullanmak ağzın temiz kalmasına ve Rabbin râzı olmasına sebeptir.”13

Dengeli Beslenme

Efendimiz (sav) hadîs-i şeriflerde: “Hiç bir insan, mîdeden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Kişiye vücûdunu diri tutacak kadar yiyecek yeter. Eğer mutlaka daha fazla yiyecekse, mîdesinin üçte birini yemeğe, üçte birini suya ayırsın. Üçte birini de boş bıraksın.” “Allah'tan, affedilmek, sağlık ve selâmet dileyin.”14

Bedenin sağlığından, sıhhat ve âfiyetinden gâye kulluktur. Necib Fâzıl:

“Neler kaybetti insan kula kulluk uğruna

Ah bir erebilseydik kul olmanın şuuruna” der.

Kulluk, ömrün hepsini, dünyâsının tamâmını kuşatır, kuşatmalıdır. Her an Allâh’ın huzûrunda olma bilinciyle huzûru dâimî elde etmektir. Hayâtımıza şekil verme, vâsıl-ı ilallâh’a götürecek en kat’î ve kesin yoldur kulluk.

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, “kulluk makâmı, velâyet makamlarının en üstünüdür” der. “Vücûdumun her kılı dile gelse de, şükretmiş olamam nîmetlerine” diye, acziyetlerini ifâde eder velîler. Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerîm’de Sevgili Peygamberimiz (sav) için (abd) kul tâbîrini kullanır. “Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed aleyhisselâm) kulunu, Mescid-i Haram’dan, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir.”15

Îsâ aleyhisselâm, daha beşikte iken dedi ki: “Ben Allâh’ın kuluyum. O, bana kitap verdi. Beni peygamber yaptı. Beni mübârek kıldı.”16

Hazret-i Mevlânâ (ks): “Ben kul oldum! Kul oldum! Kul oldum!.. Ben, kulluğumu lâyıkıyla îfâ edemediğim için utandım ve başımı önüme eğdim. Her köle âzâd edilince sevinir. İlâhî! Ben ise, Sana kul olduğum için seviniyorum.”

Âfiyet, gönlü teşvişten, bulanıklıktan kurtarıp, asıl sâhibine müheyyâ, âmâde kılmaktır.

Yûnus Emre şiirinde:

“Ver gönlünü Mevlâ’ya düş ateş-i sevdâya

Uçup yerden mânâya seyrâna gel seyrâna” der.

“Dîl beyt-i Hüdâdır, onu pâk eyle sivâdan

Kasrına nüzûl eyler ol Sultan gecelerde…”

Mesnevî’de Mevlânâ (ks): “Bu gönül evinin içinde kimin bulunduğunu biliyorsanız, bu gönül sâhibinin kapısı önünde ettiğiniz terbiyesizlik nedendir?”

“Kâbe, Azer’in oğlu Halil İbrâhîm’in yaptığı bir binâdır. Kalp ise, yüce Allâh’ın nazargâhıdır.”

Yûnus’un dediği gibi:

“Temiz et gönül evini!

Yâr gelecek kondurmaya…”

Gönlü ustasına ver, şifâ bulsun.

“Gönlünü vermedikçe, gönül bulamazsın.” Hz. Mevlânâ

“İnanmayan bir gönül, içinde kuş bulunmayan bir kafese benzer.” Abdülkâdir Geylânî (ks)

Yalvarırız Rabbimize kendi kelâmıyla. “Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalblerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla; şüphesiz Sen sonsuz bağışta bulunansın.”17

Pâk gönülle varmalı huzûra. “O gün (Yeniden diriliş günü), ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allâh’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).18

Temiz tutmalı Hakk’ın mekânını kirletmemeli.

“Kul bir günah işlediği vakit kalbinde (nokta gibi) siyah bir leke oluşur. Eğer tevbe edip günahtan vazgeçerse kalbi cilâlanarak (o leke silinir). Yok, günah işlemeye devâm ederse siyah lekeler çoğalır; hattâ bir zaman gelir kalbi tamâmen kaplayıp (karartır).”19

Allâhu Teâlâ kendisinin “Yeryüzüne de gökyüzüne de sığmadığını, ancak inanmış kullarının kalbine sığdığını” bildirmiştir Hadîs-i Kudsî’de.

Yûnus Emre “Çalab’a, yaratıcıya tahsîs et gönlü de âfiyet bulsun” der.

“Gönül Çalab’ın tahtı,

Çalap gönüle baktı

İki cihan bedbahtı,

Kim gönül yıkar ise

Sen sana ne sanırsan,

Ayruğa da onu san

Dört kitâbın mânâsı,

Budur eğer var ise”

“Yüzün Niyâzî eyle hâk derd ile kıl bağrını çâk

Kalbin sarâyın eyle pâk şâyet gele Sultân sana”

Niyâzî Mısrî Kuddise Sırruh

Bataklığın kurutulması, mikrobu def eder. Gönülden nefsânî arzuların sökülüp atılması, felâha sebep olur.

“Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvâsını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilhâm edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.”20

Toprağın ıslâhı verimi artırır. “İyi ve temiz memleketin bitkisi; Rabbının izniyle çıkar. Kötü olandan ise; faydası çok az olandan başkası çıkmaz. Şükreden bir kavim için âyetleri işte böyle yerli yerince açıklarız.”21

Tohumun iyileştirilmesi, ürünü bereketlendirir. “Mallarını Allah yolunda harcayanlar, her başağında yedi yüz tânesi olan ve tam yedi tâne başak bitiren tek bir tohuma benzer. Allah dilediğine kat kat verir, arttırır. Allâh’ın ihsânı boldur ve O her şeyi bilir.”22

Kaynağın temizliği, suyu arı duru akıtır. Mahlûkâtın faydalanmasını sağlar. “O, rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderendir. Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan birçok hayvanları ve insanları sulayalım diye gökten tertemiz bir su indirdik.”23

Merkezin düzgünlüğü, vatanın her köşesini Cennet eder. İdârecilerin hâline göre ülke şekil alır. İnsanlık huzûra kavuşur. “İnsanlardan iki sınıf var ki, onlar salâha ererse insanlar da salâha erer; onlar fesâda girerse insanlar da fesâda girer: Âlimler ve âmirler (yöneticiler).”24

Nu’man b. Beşir’den rivâyet edildiğine göre Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi doğru düzgün olursa bütün vücut iyi doğru düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.”25

Kalbden nefsânî arzuların sökülüp atılması, müttakî hayâtı intâc eder. Emrâz-ı kalbiyyenin, kalb hastalıklarının âfiyete kavuşmasıyla dünyâ ve âhiret saâdeti bahşolunur. Kimi de “Ey Rabbimiz! Bize dünyâda da iyi hâl ver, âhiretde de iyi hâl ver ve bizi o ateş (cehennem) azâbından koru.”26 der.

İmâm-ı Rabbânî’nin (ks) açıklamasına göre, dünyâda işlerimizi dînî esaslara uygun yapmak da ibâdettir. Hem de huzûru dâimdir.

Fıtrata yaratılışa uygun olan dînimiz, abdest ve taharetten tutun, en yüksek merciye kadar, devlet reisine kadar bütününü içine alır. Yaratan Hâlik-ı Lemyezel hayâtımızın bütün alanlarını düzene kor.

Düşüncenin tezkiyesi, “ülül elbâb” vahye dayalı akılla; kalbin de tasfiyesi, mânevî kirlerden arınmasıyla hayat, hayat olur. Necib Fâzıl’ın dediği gibi:

“Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum;

Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum.”

Abdül Hakim Arvâsî’yi (ks) bulunca, hayâtın değerini anlamıştır.

Dipnotlar

[1] Buhârî, el-Edebü'l-Müfred nr. 724; Tirmizî, Daavât 106.

2 Ebû Dâvûd, “Aḳżıye”, 11; Tirmizî, “Aḥkâm”, 3.

3 Nisâ, 58.

4 Nahl, 43.

5 Enbiyâ, 7.

6 Âl-i İmrân, 7.

7 Müslim, Mukaddime, 5.

8 Fâtır, 28.

9 Buhârî, el-Edebü'l-Müfred nr. 724; Tirmizî, Daavât 106.

10 Müslim, Kader, 34; İbn Mace, Zühd, 4168.

11 Buhârî, Rikâk, 1.

12 Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25.

13 Buhari, Savm, 27.

14 Tirmizi, Zühd, 47.

15 İsrâ, 1.

16 Meryem, 30.

17 Âl-i İmrân, 3/8

18 Şuarâ, 26/88-89

19 İbn Mâce, Zühd, 29.

20 Şems, 7-9.

21 A’raf, 58.

22 Bakara, 261.

23 Furkân, 48.

24 Müttakī el-Hind, Kenzu’l-ummal, 6/30.

25 Buhârî, Îman, 39.

26 Bakara, 201.

Temmuz 2020, sayfa no: 4-5-6-7-8-9

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak