Ara

Er-Rahmân (cc)

Er-Rahmân (cc)

Dünyâda, mü’min ve kâfir ayırt etmeksizin herkese şefkat gösteren. “Dünyâda, bütün canlılara acıyan, mü’min-kâfir, dost-düşman, mûtî-âsî ayrımı yapmaksızın insanlara merhamet eden, her türlü nîmeti sürekli veren, rahmeti sonsuz olan” anlamında Allâh’ın esmâ-i hüsnâsından biridir. Rahmâniyyet; Allah Teâlâ’nın kullarını zâhirî ve bâtınî nîmetleriyle rızıklandırmasıdır. Her türlü yiyecek ve içecek sevki Rabbimizin zâhirî nîmetleridir. Akıl, anlayış, mârifet ve diğer selîm duyular ise Allâh’ın verdiği bâtınî rızıklardır.1 Kur’ân-ı Kerîm’de “رَحِمَ” mâzi fiilinden türeyen rahmet ve diğer kalıpları yaklaşık 349 âyette geçmektedir. Bu oldukça çok bir sayıdır. Rahmetin çok kullanılması Allah Teâlâ’nın şefkat ve merhametinin sonsuzluğuna delâlet eder. Sâdece “Rahmân” isminin geçtiği âyet sayısı 57 tânedir.2 “Rahmân” Allâh’ın özel isimlerindendir. Allah’tan başka hiçbir varlığa isim olarak verilmez. “Allah” ism-i celâli ile “Rahmân” ismi Rabbimizin has isimleridirler. Hâlik ismi de insanlara ad olarak verilmez. Hasan el-Basrî; “Rahmân, Allâh’ın has ismidir ki kulların bu isimle adlandırılmaları haramdır” demiştir.3 İnsanlara verilen tüm kerâmetler; îman, itâat, velâyet ve diğer devâm eden nîmetler bu ismin tecellîleridirler. Bütün sayılan ve sayılmayan nîmetleri bir insanın vermesi mümkün olmadığından dolayı mahlûkâta bu ismi vermek câiz değildir.4 Allah lafza-i celâli ve Rahmân ve Hâlik isimleri ancak “abd” kelimesine izâfet yapılarak insanlara isim olarak verilebilir. Abdullâh, Abdurrahmân gibi. Müseyleme’nin kendisine rahmân demesi ise kâfirlikte ve inatta ileri gitmesindendir.5 Kureyş kabîlesi de aslında “Rahmân” ismini biliyordu. Zîrâ câhiliye şiirinde örnekleri vardır. Onlar da küfürdeki aşırılıklarından dolayı bilmez gibi davranmaktaydılar.6 Rahmân ismi “feğlan” vezninde ism-i fâildir. Rahmân ve Rahîm isimleri birbirinden ayrılmayan iki isimdir.7 Rahmân ismi merhametteki mübâlağaya delâlet eder.8 Şöyle bir rivâyet vardır: “Mü’min Allâh’ın vereceği cezânın keyfiyetini bilseydi cennetini aslâ ummazdı; kâfir de Allâh’ın rahmetinin bolluğunu anlasaydı cennetten umûdunu kesmezdi.”9 Hem Rahmân hem de Rahîm isimleri Yüce Allâh’ı öven isimlerdir. Unutmayalım ki Allah Teâlâ bütün yarattıklarına karşı Rahmân’dır.10 Hz. Peygamber (sav), er-Rahmân ismini esmâ-i hüsnâ içerisinde saymıştır. (İbni Mâce, Dua, 10; Tirmizî, Daavât, 82)

Rahmân; kullarından iyi olanlara da kötü olanlara da hiçbir ayırım yapmadan iyilik ve ihsanda bulunan; onlardan belâ ve musîbetleri kaldıran anlamındadır.11 Rahmân ismi umûmîlik ifâde eder. Yâni mü’min ve kâfir ayırımı yapmadan rızık vermesi, cezâyı hak edenlere dünyâda cezâ vermemesi ve iyiliğe lâyık olmayanlara nîmetler vermesi Allah Teâlâ’nın Rahmân olmasındandır.12 Fâtiha’nın başındaki Besmele’yi sûreden sayanlar vardır. Eğer bu görüşü isâbetli sayarsak Rahmân ve Rahîm isimleri iki defa tekrarlanmaktadır. Rabbimiz, Fâtiha’da rahmetinin bolluğunu vurgularken “Âhirette mutlak hâkim oluşunu” hatırlatmakta ve rahmetine güvenerek kullarının isyâna dalmamalarını istemektedir.13 Ayrıca unutmamalı ki “Rabbil âlemîn”den sonra gelen cümleler “rubûbiyyet”in tefsîridirler. Rahmân ismi önceki peygamberlerin ümmetleri tarafından da biliniyordu. Nitekim Süleymân (as)’ın Sebe Melikesi’ne yazdığı mektup şöyle başlamaktaydı: “Mektup Süleyman’dan geliyor ve ‘Rahmân ve Rahîm Allâh’ın adıyla’ başlıyor.”14 Görüldüğü gibi, hem Rahmân hem de Rahîm isimleriyle Hz. Süleymân Rabbimizi tanıtmıştır.

Rahmet kavramı Kur’ân’da çok değişik anlamlarda kullanılan bir kavramdır. Bu anlamları bilen bir kimse, Allâh’ın rahmâniyetini de tanımış olur. Allah Teâlâ, rahmet kelimesini rızık15, lütuf16, peygamberlik17, bağış18, cennet19, ilim20, ödül21, iyilik22, Bolluk23, Allâh’ın koruması24, Yağmur25 mânâlarında ifâde etmiştir. Aslında her bir kelime ile Allâh’ın Rahmân oluşunu ve âleme tecellîsini ayrı ayrı ele almak gerekir. Tüm bu anlamlar Rabbimizin rahmetini yansıtmaktadır. Cennet de, peygamberlik de insanlar içindir. Bu anlamda rahmetinin tecellî etmediği hiçbir toplum yoktur. Her kavme peygamber gönderilmiştir. Fakat îmansızdan peygamber gelmediği gibi îmansızlar cennete de giremeyecektir. Rabbimiz Rahmân olarak cenneti yaratmış ama Rahîm olarak onu sâdece Müslümanlara tahsîs etmiştir. Cennet kâfirlere haram kılınmıştır.26 “Deve iğnenin deliğinden geçmedikçe hiçbir kâfir cennete giremeyecektir.”27 Anlatmak istediğimiz; Allah (cc) âhirette kâfirlere Rahmân ismiyle kesinlikle tecellî etmeyecektir.

Dünyâda Rabbimiz Rahmân isminin gereği kimseyi ânında cezâlandırmamaktadır. Âsîlere mühlet vermektedir. İnsanlar bir imtihân içerisindedirler. Zâten yaptıkları yüzünden insanlar ânî cezâlar alacak olsalardı nasıl bir durumun ortaya çıkacağını Yüce Allah açıkça belirtmiştir: “(Eğer Allah, işledikleri günahlardan dolayı insanları derhâl) cezâlandıracak olsaydı, yeryüzünde helâk edilmedik bir tek canlı bırakmazdı fakat (O, zâlimleri cezâlandırmakta acele etmez,) belirlenmiş bir vakte kadar onlara mühlet tanır. Belirlenen bu süre gelip çatınca da (hepsinin cezâsını tam olarak verir! Çünkü) Allah, kullarının her hal ve hareketini görmektedir.”28 Bu âyeti bilen bir Müslüman Allâh’ın cezâlandırmakta acele etmediğini anlar. Bu durumu anlamayanlar ise Allâh’ın rahmetini ya kavramadıklarından veya âhiret inançları olmadığından dolayı dünyâyı zulümle doldurmaktadırlar. Bu duruma aldanmamaları gerekir. Zîrâ ilâhî adâlet muhakkak tecellî edecek ve zâlimler lâyık oldukları cezâyı alacaklardır.

Yüce Allâh’ın Rahmân isminin Rezzâk, Latîf, Rahîm, Ğafûr, Kadîr, Mü’min, Müheymin, Hakîm, Sabûr, Vehhâb, Vedûd ve Velî isimleriyle anlam yakınlığı vardır. Bu açıklamalardan sonra Müslüman bir kimsenin Rahmân isminden alması gereken nasipleri açıklayabiliriz. Bu isimden nasîbini alan bir Müslüman serâpâ şefkat ve merhamete dönüşür. Kalbi yumuşak ve gözü yaşlı olur. Herşeyin bir hikmet üzerine yaratıldığını bildiği için karıncayı bile incitmekten imtinâ eder. Hâlinde tefekkür ve tezekkür daha baskındır. Ağır sorumluluk taşır. Haksız yere dökülen kanlar, katledilen çocuklar, yağmalanan kaynaklar, yok edilen tabiat sebebiyle hüzünlü yaşar. Bu anlamda, “Yerdekilere rahmet ettiği oranda, semâ ehlinin rahmetine lâyık olur.”

Er-Rahmân isimden payını alan bir Müslüman, Rabbinin yolundan giderek cömertlikte zirveyi yaşar. İnsanın cömert oluşu ile Rahmân olan Allâh’ın rahmetini tanıması doğru orantılıdır. Böyle bir Müslüman, elindekileri bitme korkusu yaşamadan hak sâhipleriyle paylaşır. Yoksulluk konusunda etnik ayırım yapmaz. Zîrâ yoksulluğun milliyeti ve etnik kökeni olmaz. Ayırım yapacak olursa kendi rızkının kesilmeyeceğinden emîn olamaz. Allah Teâlâ, nasıl ki ayırım yapmadan veriyorsa o da ayırım yapmadan yoksullara dağıtır. Peygamber Efendimiz (sav) gibi verir; verirken fakirlik endîşesi yaşamaz. Mâlî konularda rahmetin tecellîsi olan Müslüman, ilmî konularda da Rahmân isminden aldığı payla hareket eder. Risâletin muhtevâsını Kur’ân ve sünnetten aldığı ruhla herkesle paylaşır. Hâne halkına ve yakınlarına sağanak hâlinde yağar. Gayrimüslimlerin hidâyetine vesîle olmak amacıyla daha îtinâlı bir yol tâkip eder. Onların zihin ve gönül dünyâlarına rahmet olmaya çalışır. Ürün olur veya olmaz, önemli olan kalplere yağmaktır. “Rahmetim her şeyi kuşattı”29 buyuran Allâh’ın şefkatinden esintilerle hareket eder. Tüm dünyâ böyle bir Müslümanın ilgi alanıdır. Ulaşmayan hakîkatten, mahrûm edilen rızıklardan, yok edilen canlardan, tâlân edilen kaynaklardan ve yok edilen hukuktan kendini mes’ûl sayan mü’min, büyük bir azimle çalışır. Kuşatamayan rahmetinin sorumlusu olamaz. Gücünün yettiğinden sorumludur. Rahmân isminin insan üzerindeki tecellîsinin ölçüsü; Hâlik’a tâzim ve mahlûka şefkattir. Zâten tâzîmi olmayanın aslâ şefkati olmaz. Şefkat ise pasif bir acıma duygusu değildir. Gerçek şefkat, insanlığın sorunlarını önce teşhîs etmek, sonra da insanların dertlerine çâre olmaktır.

Dipnotlar

1 Sülemî, Hakâik’u-t Tefsir, c. I, s. 36.

2 Bak: Fuad Abdülbaki, Mûcem, s. 374-380.

3 Hasan el-Basrî, Tefsir, c. I, s. 22; Taberi, Cami’u-l Beyan, c. I, s. 86-87.

4 Sülemî, Hakâik’u-t Tefsir, c. I, s. 32.

5 Hâzin, Lübab’u-t Te’vil, c. I, 16.

6 İbni Kesir, Tefsir’ü-l Kur’an’i-l Azîm, c. I, s. 20.

7 Mukatil, Tefsir, c. I, s. 24.

8 Zemahşerî, Keşşaf, c. I, s. 16.

9 Şevkâni, Feth’u-l Kadir, s. 15.

10 Taberi, Câmi’u-l Beyan, c. I, s. 86.

11 İbni Vehb, el-Vâdıh, c. I, s. 22.

12 Hâzin, Lübab’u-t Te’vil, c. I, 16.

13 Âlûsî, Rûh’u-l Meani, c. I, s. 84.

14 Neml 27/30

15 Yûnus 10/21

16 Enbiyâ 21/107

17 Meryem 19/18

18 Bakara 2/218

19 Âl-i İmrân 3/107

20 İsrâ 17/65

21 Kasas 28/86

22 Ahzab 33/17

23 Şûrâ 42/48

24 A’râf 7/151; Yunus 10/86

25 A’râf 7/57

26 Bak: Mâide 5/72.

27 A’raf 7/40

28 Fâtır 35/45

29 A’râf 7/156

Temmuz 2020, sayfa no: 28-29-30-31

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak