Ara

Aşksızların Dili Yoktur!

Aşksızların Dili Yoktur!

Arz yuvarlağı üzerinde en çok konuşulan dil hangisidir diye sorsak, şüphesiz ‘Türkçe’dir cevâbını almakta gecikmeyiz. Kaderini gönlümüzde ören Selânik Türküleri ve Balkanlar… Başını Kafkasya’dan kaldırarak Ankâ gibi kanatlarını Cezâyir, Fas ve Tunus’a kadar açan bu dil, coğrafyalara Yesevî Dergâhı Erenleri’nin kandilleriyle yol alıp otağ kurmamış mıydı?

Maalesef bizler geldiğimiz yerleri unutmuş gibiyiz. Buna rağmen binlerce kilometre yolu ve çileyi hattâ ölümü göze alan Somon balıkları acabâ bizden daha akıllı ve vefâlı varlıklar mıdır? Turnalarımız neden birkaç kilometre ötedeki sevgililerimize kadar uçar yalnız? Kulaklarımız neden çok uzaklardaki Hun, Tatar, Yâkut, Özbek, Uygur türkülerini duymaz? 

Çok defa kendime bile esef etmişimdir giyindiğim elbisemden, zaman zaman ritim tuttuğum Avrupaî müzikten, akşamüstü uğradığım resim sergisindeki gotik kültüründen esinlenmiş tablolara bakarken.

Elbette dünyâdaki bütün milletler kıymetlidir ve her milletin muhakkak birbirine sunacağı zengin bir irfan ve kültür sofrası vardır. Ve her millet birbirinden pekâlâ zenginleşebilir... Bunda bir sıkıntı yok! Ancak, dünyâ üzerinde köksüz, bağsız, kimliksiz dolaşan miskinlerden olmak istemiyorsak, bizim de dünyâ irfan sofrasına sunacağımız bir şeylerimiz olmalı ve hem de başköşede bağdaş kurmalı değil mi?

Bugün “Keloğlan, Deli Dumrul, Küçük Şehzâde” kaç hikâyecinin eserlerini süslüyor? Varsa yoksa Virjinya Woolf, Gülün Adı, yâhut Rimbaud!… Hayır, küçümsediğimden değil lâkin bizdeki tam bir hâfıza kaybı. Ulysses’i herkes anlamıyormuş ama yazmış Joyse bütün hâfızasıyla… 

Alev Alatlı’nın meşhur “Schrödinger’in Kedisi'nde” vurguladığı “afazi” vak’ası tam da budur! Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, Büyük Yûnus, Ali Şîr Nevâi, Şeyh Gâlib, Yusuf Has Hâcip ya da Fuzulî’mizdeki öz(ü)gür ve öz(ü)gün hâlet-i rûhiye ve cesâreti yeniden kuşanmalıyız… 

Bu sabah çok sevdiğim Yâkut Edebiyatı’nın kurucusu "Platon Oyunski’yi" düşündüm. Ve koltuğunda “Umberto Eco” taşımanın bir nevi entellik alâmeti sayıldığı ülkemde benim koltuğumun altında “Sırdıgınan Sıcaayan” (Işıkla Parıldayarak) niye yok?

“Aşksızlara öğüt verme demiş Büyük Yûnus'umuz”…

Yoksa meselemiz Aşksızlığımız mıdır?

Son söz mü?

Pîrimizden:

“Âşık olan bu yolda

Cân ile baş oynadır

Sen dahî âşık isen;

Bakma gel kenâreden!”

Uygur Türküsüyle yıllardır bize “Hasret Çeken” kardeşlerimizi işitecek gönül lisânı ile...

Cümleye bâki selâmlar..

Kadirşinaslıkla efendim…

Ekim 2018, sayfa no: 27

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak