Ara

Yaratanın Emirlerine Ta’zîm Yaratılana Şefkat Mü’min Olmanın Gereğidir

Yaratanın Emirlerine Ta’zîm Yaratılana Şefkat Mü’min Olmanın Gereğidir

Allâhımız Kur’ân’ımızın girişi olan “Fâtiha” sûresinde ve tüm sûrelerin girişindeki Besmele-i Şerîf’te kendisini “Rahmân ve Rahîm” yâni çok merhametli olarak biz kullarına tanıtmaktadır. Ve biz O’nun Rahmân ve Rahîm olduğunu, bütün mahlûkâtına her an rahmetiyle muâmele etmesinde müşâhede etmekteyiz. Eğer rahmetiyle muâmele etmeseydi; inanmayanlara, isyânkarlara, mülkünde yaşama hakkı verir miydi? İsyanlarına rağmen onlara nîmetlerini verir miydi? Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ve belli bir zamâna kadar dünyâdan faydalandırmamız müstesnâdır.” (Yâsîn, 44.)

Evet, bütün mahlûkât O’nun (cc) rahmetiyle nefes almakta ve O’nun rahmetiyle ayakta durmaktadır. Eğer O’nun rahmetinin bir katresi olmasaydı hiçbir canlı başka bir canlıya acımayacak, belki hiçbir anne yavrusunu şefkatle büyütmeyecekti. Kâinât zerreden kürreye kadar O’nun kâinâtı kuşatan rahmetiyle deverân etmektedir. “Arş’ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rabblerini hamd ile tesbîh ederler, O’na îmân ederler. Mü’minlerin de bağışlanmasını isterler: Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azâbından koru! (derler).” (Mü’min,7.)

Eğer Rabbimiz’in biz kullarına rahmetle muâmelesi olmasaydı Peygamber ve Kitap göndermeden bizi sorumlu tutardı. Ve biz bunun hikmetinden suâl edemezdik. Bize Peygamberler ve Kitaplar göndermesi bize en büyük merhametidir. Bu da yetmezmiş gibi başta sevgili Peygamberimiz olmak üzere bütün Peygamberler de O’nun kullarına şefkat ve merhametle muâmele etmişler, gece gündüz onların kurtuluşu için gayret etmişlerdir. Sevgili Peygamberimiz (sav) de “âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.” O da bütün mahlûkâta merhametle muâmele etmiş, kendisine düşman olanların bile helâkini değil hidâyetini istemiştir. Ümmetine olan merhameti ise Allâhımız tarafından “Raûf” ve “Rahîm” olarak vasıflanmıştır. “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 128.)

Bundan dolayı her müslüman bütün yönleriyle Efendimiz’e (sav) benzemekle yükümlü olduğu gibi merhamet yönüyle de O’na (sav) benzemekle yükümlüdür. Çünkü Kur’ân’ımızın ifâdesiyle o, güzelliklerin ve Allâhımız’ın hoşuna giden sıfatların bilincindedir. “Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibâdet eden, âhiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkârcı gibi) midir? (Rasûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sâhipleri bunları hakkıyla düşünür.” (Zümer, 9.)

Ve yine her müslüman kâinât kitâbında Allâhımız’ın rahmet tecellîlerini müşâhede ederek, ondan en güzel dersleri çıkararak bunu hayâtına uygular. Muhâtab olduğu kitleye merhameti soluyarak hayat verir. “Allâh’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphe yok ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Rum, 50.) Her Müslüman da gittiği her yere mânen hayat vermek, ona bir güzellik katmak durumundadır.

Bu bilinç onu gece gündüz içinde bulunduğu toplumun kurtuluşu için gayret sarf etmeye sevkeder. Onun derdi insanların kurtuluşudur. Bu konuda da hayat tarzı Peygamberî bir hayat tarzıdır. Yâni dîni insanlara O’nun (sav) sünnet-i seniyesini yaşayarak tebliğ eder. Muhâtap kitlesine; hikmetle, güzel öğütle, en güzel muâmeleyle, rıfkla, merhametle ve hayâtın içinden biri olarak muhâtap olur. Eğer aksi bir durum olursa, sorumlu olduğu kimseleri şer odakları, günah bataklıkları ve zararlı fikir akımlarının kucağına iter. “Allâh’ın rahmeti sâyesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrâfından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşâvere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allâh’a tevekkül et, (O’na dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i imrân, 159.)

Onun için Müslümanlar hizmet etmekle yükümlü oldukları insanlara güzel muâmeleyi, merhameti ve şefkati şu prensipler çerçevesinde yaparlar:

  1. Allâh’ın Kulları Oldukları İçin

Allâhımız’ın hatırına, sâdece O yarattığı için, hatâlı da olsalar onları hoş görmek, onlara merhametle muâmele.

Elif okuduk ötürü,
Pazar eyledik götürü;
Yaratılanı hoş gördük,
Yaratandan ötürü...
Yûnus Emre (ks)

  • Peygamber Efendimiz’in (Sav) Ümmeti Oldukları İçin

Zîrâ O, ümmetine şefkatle muâmele edenleri müjdelemiştir. “Allâh’ım! Kim benim ümmetime rıfk ile (yumuşak) davranırsa Sen de ona aynı şekilde muâmele et.” (Müsned, 6, 62-63)

  • Kâinâtı Döndüren Rahmet Çarkının Dişlileri Arasında Kendisini Bir Dişli Olarak Görmesi

Bu nîmetin hakkını vermek ve çarkın işleyişine ayak uydurmak için her türlü fedâkârlığı yapmak zorundadır. “Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünyâ hayâtında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyâlık) şeylerden daha hayırlıdır.” (Zuhruf, 32.)

  • Birbirlerine Merhamet Etmeyen Bir Topluma Allâhımız’ın Merhamet Etmeyeceği Bilinci

İnsanlar Allah’tan merhametle muâmele istiyorlarsa önce kendi aralarında birbirlerine merhamet etmek zorundalar. Zîrâ “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” ilkesi Peygamberimiz’in koyduğu bir ilkedir. Onun için her Müslüman, içinde yaşadığı cemiyetin ilâhî rahmetten mahrum kalmaması için merhamet âbidesi olmak zorundadır. Yaşayarak topluma merhameti öğretmek zorundadır.

  • Sâdece İnsanlara Değil Bütün Mahlûkâta Şefkat ve Merhamet

“Allah, merhametli olanlara rahmetle muâmele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahmân'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır.” (Ebû Dâvûd, Edeb 58; Tirmizî, Birr 16)

Zulmün yeryüzüne hâkim olduğu, güçlülerin zayıfları ezdiği, tek ölçünün sâdece menfaat olduğu, kalplerin katılaşıp rikkatini kaybettiği günümüz dünyâsında; her Müslüman bulunduğu her ortamda ve yaptığı her işte gönüllü bir merhamet eylemcisi olmak zorundadır. Çünkü “bu eylem” insanlığın kurtuluşunun reçetesidir. Hem bu dünyâda hem de Öbür tarafta: “Cehenneme kimin girmeyeceğini veya cehennemin kimi yakmayacağını size haber vereyim mi? Cana yakın olan, herkesle iyi geçinen, yumuşak başlı olup insanlara kolaylık gösteren kimseleri cehennem yakmaz.” (Tirmizî, “Kıyâmet”, 45) buyuruyor Sevgili Peygamberimiz (sav).

Ağustos 2019, sayfa no: 12-13-14

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak