Ara

Vahiy ve Mahiyeti

Vahiy ve Mahiyeti
 
Allah Teala' nın son kitabı Kur'ân-ı Kerim, Rasulullah'a (s.a.v.) vahiy yoluyla gelmiştir. İslam, vahye dayalı bir dindir. O, insan aklının, insan hevasının ortaya koyduğu bir şey değildir. Diğer bütün batıl inanç ve ideolojiler, insanlar tarafından üretilmiştir. Ancak ilahi din olan İslam, vahy yoluyla insanlara Allah Teala tarafından bildirilmiştir. Dini terim olarak kullanılan vahiy; Yüce Allah'ın, nebi ve rasullerine emir ve yasaklarını bildirmesi, anlamındaki vahiydir. Vahy, en geniş kapsamıyla şöyle tanımlanabilir: Rabbimiz' in, genel olarak; varlıklara hareket tarzlarını bildirmesi, özel olarak da; insanlara ulaştırmak istediği ilahi emir, yasak ve haberlerin tümünü aracı ile veya aracısız olarak, gizli ve hızlı bir yolla nebi ve rasullerine iletmesidir. Vahiy olayında, kendisine haber ulaştırılan, kendisiyle iletişim kurulan varlık, vahyi aldıktan sonra onun gereğini yapmak üzere harekete geçiyor. İletilen şey, bir bakıma onun üzerinde etkileyici bir rol oynuyor. Örneğin; bir rasul, vahyi aldıktan sonra, durmuyor, harekete geçiyor ve aldığı vahyi, insanlara ulaştırıyor. Onun tebliğ ettiği vahyi, duyup da kabul eden mü'min ise, boş oturup beklemiyor, vahiyle gelen hükümlerin gereğini yapıyor. Demek ki vahy, sıradan bir haberleşme, bir iletişim kurma değil, haberin ulaştığı varlığı aksiyona sevkeden önemli bir faaliyettir, önemli bir yönlendirici kaynaktır. Vahyin Çeşitleri: a) Gayr-i İlahi Vahy: "Böylelikle, mihrabtan kavminin karşısına çıkıp, onlara:"Sabah-akşam tesbih edin." diye vahyetti." (Meryem, 11) ayetindeki vahy kelimesi, "ima ve işaret etmek" manasındadır. b) İlahi Vahiy: Kur'ân'da birkaç çeşidine rastlamaktayız: 1. Cansız arza ve semaya hitaben vaki olan vahyler:"O gün, haberlerini anlatacaktır. Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir." (Zilzal, 4-5) "Böylece onları, iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti." (Fussilet, 12). Buradaki vahy kelimesi, "emretti"manasındadır. 2. Canlılardan bal arısına vaki olan vahiy:"Rabbin, arıya:"Dağlardan, ağaçlardan ve çardaklardan evler edin." diye vahyetti." (Nahl, 68) Buradaki vahy kelimesi, "ilham" manasındadır. 3. Meleklere hitaben vaki olan vahiy:"Rabbin, meleklere:"Ben sizinle beraberim." diye vahyediyor." (Enfal, 12) 4. İnsanlardan İsa (a.s.)'nın havarilerine ve Musa (a.s.)'nın anasına hitaben vaki olan vahiyler: "Hani, Havarilere:"Bana ve rasullerime iman edin." diye vahyetmiştim." (Maide, 111) "Musa'nın annesine:"Onu emzir." diye vahyettik." (Kasas, 7) Burada geçen vahy, "ima veya emir" manasını taşımaktadır. 5. Hakiki Vahiy: Allah Teala tarafından, peygamberlerine, bilhassa Hz. Muhammed (s.a.v.)'e ulaştırılan vahiydir. Vahyin dini terim olarak da anlamı budur. "Nuh'a ve ondan sonraki nebilere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik." (Nisa, 163) "Biz de Musa'ya:"Asanı fırlatıver." diye vahyettik." (A'raf, 117) (Tefsir Usulü, Prof. ismail CERRAHOĞLU) VAHYİN GELİŞ ŞEKİLLERİ Vahyin geliş şekli hakkında, Kur'ân-ı Kerim'de bir sarahat yoktur. Bu hususta, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sözlerinden bir fikir edinmekteyiz. Hadislerden çıkarılan bilgilere göre; Rasulullah'a vahyin geliş şekil ve tarzları şöyledir: 1. Sadık Rüya: Vahyin ilk geliş şekli olup, Rasulullah'ın uyku halinde gördüğü ve sabah aydınlığı gibi apaçık gerçekleşen rüyalarıdır. Hz. Aişe'nin (r.a.):"Rasulullah, hiç bir rüya görmezdi ki, sabah aydınlığı gibi çıkmasın." (Sahihi Buhari, 1,1-5) sözleri, vahyin bu çeşidine işaret etmektedir. Bu rüyalara "er-Rüya es-Sadıka" demekteyiz. 2. Meleğin görünmeden, Allah (c.c.)'ın sözünü, Rasulullah'ın kalbine düşürmesi şeklinde gelen vahiy: Rasulullah'a en zor gelen vahiy şekli, bu idi. Zil sesine benzer bir ses, duyardı. Bu ses devam ettiği müddetçe, titrer ve hitabın heybetinden korkardı. Ses kesildiği zaman, Rasulullah, vahyolunan sözleri kavramış olurdu. Tevhid ve uyarıyı ihtiva eden ayetler, bu şekilde gelirdi. "Bazen bana zil sesi gibi gelirdi ki, benim için en ağırı budur. Benden ayrılınca, ne dediğini anlamış olurum. Bazen de melek, bir erkek şeklinde bana gelir, konuşur, ben de onun dediğini anlamış olurum." (Buhari, Bed'ul-Vahiy, 2) 3. Cebrail (a.s.)'ın asli şekliyle görünüp, ilahi emri duyurması şeklinde gelen vahiy: Cebrail (a.s.), bu şekilde iki defa görünmüştür. Birincisi; risaletin başlangıcında hira mağarasında Rasulullah (s.a.v.), bu dehşetli manzara karşısında dayanamayarak bayılmıştı. İkincisi de; Mi'rac gecesi, Sidretü'l-Münteha'da olmuştur. Fakat Rasulullah (s.a.v.), böyle şeylere alışık olduğu için, bu defa önceki gibi sarsılmamıştı. 4. Cebrail (a.s.)'ın insan şeklinde görünerek getirmiş olduğu vahiy: Bu tür vahiy, Rasulullah'a en kolay geleni idi. Çoğu zaman Cebrail (a.s.) sahabeden Dıhye (r.a.)'nin suretinde görünerek gelirdi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Bazen bana, delikanlı suretinde gelirdi." (Buhari, Bed'ul-Vahiy- 3) 5. Cebrail (a.s.)'ın görünmeden, uyanık halde bulunan Rasulullah (s.a.v.)'ın kalbine ilham ettiği vahiy: Bu bir ilham değil, vahiydir. Şu hadis, bu tür vahyi anlatmaktadır: "Ruhu'l-Kudüs, kalbime hiçbir nefse rızkını tüketmeden ölmeyecek, diye üfledi. O halde, Allah'tan korkun, rızkı güzel arayın." (El-İtkan: 1/46; Hakim, Müstedrek) 6. Rasulullah (s.a.v.), uyanık iken, doğrudan doğruya veya perde arkasından Allah'ın(c.c.) kelamını duyması şeklindeki vahiy: Bu tür vahye Rasulullah, Mi'rac gecesinde mazhar olmuştur. Namazın farz olması ve Bakara suresinin son üç ayeti, vasıtasız olarak bu şekilde vahyedilmiştir. (Buhari, Bed'ul-Vahy /I -5; Müslim, 4/1816-1817) "Andolsun ki onu, diğer bir defa da Sidretü'l-Mühteha'nın yanında gördü." (Necm, 12) 7. Cebrail (a.s.)'ın, Rasulullah (s.a.v.) uykuda iken getirdiği vahiy: Müslim'in Sahih'inde Enes (r.a.)'den rivayet edilen hadiste geçtiği üzere, Kevser suresi bu şekilde nazil olmuştur. DİĞER İLAHİ KİTAPLAR VE SAYFALAR a) Suhuf: Dar bir çerçevede ,küçük topluluklara, ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde indirilen birkaç sayfadan oluşmuş, küçük kitap ve risalelere denilir. Kur'ân'ı Kerim'de Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. Musa (a.s.)' ya indirilen sayfalardan bahseden ayetler vardır: (en-Necm, 36-37; el-Ala, 14-19) Ebu Zer (r.a.)'den rivayet edilen zayıf bir hadise göre sayfaların sayısı 100 olup, şu peygamberlere indirilmiştir: Hz. Adem: 10, Hz. Şit: 50, Hz. İdris: 30, Hz. İbrahim: 10 sayfa indirilmiştir. (Alusi, ruhul meani) Bugün, bu sayfalardan, elimizde hiçbir şey yoktur. b) Tevrat: Hz. Musa'ya indirilmiştir. "Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı indirdik..." (Maide, 44) c) Zebur: Hz. Davud'a indirilmiştir. "Davud'a da zeburu verdik." (İsra, 55)
 
d) İncil: Hz. İsa'ya indirilmiştir. "...ve ona (İsa' ya),  içinde doğruya rehberlik ve nur bulunmak , önündeki Tevrat'ı tasdik  etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil' i verdik." (Maide, 46) Kur'an-ı Kerim' in Tarifi: Yüce Allah'ın Hz. Muhammed (s.a.v)'e Arapça olarak indirilmiş, bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş, mushaflârda yazılı, Fatiha Sûresi ile başlayıp Nâs Sûresi ile sona ermiş kelâmıdır. (Fıkıh Usulu, Zekiyüddin Şaban) NÜZULÜ: Kur'ân-ı Kerim'in Cenâb-ı Allah tarafından, Cebrail (a.s.) vasıtasıyla Hz. Muhammed (s.a.v.)'e inzalidir. Kur'an'ın özellikleri: 1) Arap dilinde indirilmiştir. Bu özelliği ile Kur'ân, Yüce Allah'ın Tevrat ve İncil gibi önceki kitaplarından ayrılmaktadır. Çünkü onlar, Arap dilinde indirilmemiş, sonradan Arapça' ya veya başka dillere tercüme edilmiştir. 2) Kur'ân'ın gerek manası, gerekse Arapça olan lâfızları Allah (c.c.) katından indirilmiştir. Hz. Peygamber(s.a.v.)'in bu konudaki vazifesi, bunları, Yüce Allah'tan alıp insanlara tebliğ etmek ve açıklanması gereken yönlerini açıklamaktır. Bu özelliği ile Kur'ân, Hz. Peygamber(s.a.v.)'den sadır olan gerek kudsî, gerekse nebevi hadislerden ayrılır. 3) Kur'ân, tevatür yoluyla nakledilmiştir. Tevatür, normalde yalan üzerinde birleşmesi aklen mümkün olmayan bir topluluğun, aynı özellikteki bir topluluktan yaptığı rivayettir. Kur'ân, Cebrail (a.s.) vasıtasıyla, Hz. Peygamber'e indirildiği andan itibaren günümüze kadar geçen bütün devirlerde, hem yazılı hem sözlü olarak tevâtüren sabit olmuştur. 4) Kur'ân-ı Kerîm, vak'alara, olaylara göre parça parça indirilmiştir. Bundaki hikmet, onu Müslümanların gönüllerine iyice yerleştirmek, ezberlemelerini kolaylaştırmak ve daha önceleri yazı yazmayı çok az bilen Araplar tarafından yazılabilmesinde kolaylık sağlamaktır. (Fıkıh usulu, Zekiyüddin şaban) 5) Kur'ân-ı Kerim'in tilaveti ile ibadet olunur. O, namazda okunur. Nitekim, Yüce Allah:"Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun." (Müzzemmil, 20) buyurmuştur. 6) Gerek Kur'ân'ın tümü, gerekse her bir âyeti, insanların hepsi bir araya gelseler bile, bir benzerini yazamayacakları bir mucizedir. 7) Ayetlerin tertibi, tevkifidir; yani vahye dayalıdır. Rasulullah'ın emriyle sıraya konulmuştur. Bir ayet geldiği zaman, bunun hangi sureye ait olduğunu ve bu surenin neresine konulması gerektiğini, bizzat Rasulullah (s.a.v.) vahiy katiplerine yazdırırdı. Gelen ayetlerin yerini, Cebrail (a.s.), Rasulullah(s.a.v.)'a işaret eder, O da vahiy katiplerine işaret bildirirdi. Bu hususta, ümmetin icmaı vardır. Ayetlerin tertibinde rey ve ictihad söz konusu değildir. 8) Kur'ân-ı Kerim, korunmuştur, değişmez. "Onu biz indirdik, Onu koruyacak olan da biziz." 9) Kur'ân-ı Kerim, evrenseldir. 10) Bütün zaman ve mekanlara, hitap eder, belirli bir zamanla kayıtlanamaz.
 
Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi (ks)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak