Ara

Sadıkların Sohbetinden

Sıddîk-ı Âzam (r.a.) ve Ali (k.v.)'den itibaren gelen yolun "takva"; Allah'tan hakkıyla korkup emr-i İlâhî'ye sarılma, yasaklanan her türlü çirkin davranışlardan kaçma, her ne yaparsak Hakk rızası için yapma, "ihlas" ve Allah'ı görür gibi taat kılma, "ihsan" mektebi olduğunu hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamalıyız. Bu duyguları gönlümüzde canlı tuttukça huzurlu ve bahtiyar oluruz. Ashâb-ı Güzîn günahı sorduğunda Risâlet Penâh Efendimiz (s.a.v.)'den, Server-i Alem (s.a.v), "Başkasının görmesini istemediğiniz ve kalbinizi tırmalayan davranışlardır." buyurdu. Allah'ın selamı herkese yayılmalı, ikazlar tatlı dille yapılmalı, fakir ve yoksullar düşünülmeli. "İçinden dışı, dışından içi görünen köşklere girecek olanlar herkese selam veren, yemek yediren, yumuşak konuşan, insanlar uykuya dalınca namaza duranlardır." buyurdu Fahr-i Kâinât Efendimiz (s.a.v.). Üstazımız H. Hasan Efendi (k.s.), bir çayı dahi yalnız içmez, dostlarıyla oturur-kalkar, nasihatleriyle mübarek ağızlarından gönüllere ballar akıtırdı. Evlatlarımdan keşke hiç ayrılmasam, derdi. Şimdi bizler de O'nun gibi kardeşlerimize yakın durmalıyız. Neşe ve kederli anlarımızda beraber olup karşılıklı yardımlaşmalıyız. "Bir kul din kardeşinin yardımında bulundukça Cenâb-ı Allah da o kula yardım eder." hadîs-i Muhammedîsiyle bu hakikat vurgulanırken Rabbimiz (c.c.) de, "(Onlar, kardeşlerini) kendi nefislerine tercih ederler." (59/9) buyurur. Evimizle, etrafımızla, müminler ve insanlarla hoş geçinmeliyiz. Evinin damını delip odasını ihtiyaç yeri gibi kullanan Yahudi komşusunu, güzel muamelesiyle İslâm'la tanıştıran İmâm-ı Âzam (r.h.a.)'ı hatırlayalım. Mutfağmdaki yemeğin kokusundan dolayı komşusuyla helalleşen Allah'ın sadık dostu Üstazımız Hacı Hasan Efendi (k.s.)'yi ve Sami Efendimiz (k.s.)'in zevce-i muhteremesine, "Sen tesettüre riayet ettiğin için bana Sami Efendi diyorlar." demelerine karşın Valide Sultanın, "Sizin edeb-i İlâhî ile edeblenmenizden dolayı bize de valide sultan diyorlar." demelerindeki inceliği, aile fertleriyle en güzel geçimi ifade eden bu tatlı sözleri hiç unutmayalım. Oturup-kalkışımızda, yaratılışta mevcut hallerin zuhurunda ölçüyü kaçırmamaya, sünnet-i seniyyeye uymaya çalışalım. Latifemiz latîf olsun, nefis ve şeytan fırsat bulmasın. Gezip dolaşmalarımızda elimizde mutlaka faydalı bir eser bulunsun. Bir yemeği müteakip bize manevî hayat verecek bir kitap okunsun. Her nerede bulunursak bulunalım insanlara faydalı olalım. Er. büyük ezâyı Tâif yolculuğunda gören Efendimiz (s.a.v.), sığındığı bir bağda kendisine üzüm ikram eden Ninova'lı zâtı tebliğden mahrum bırakmamıştır. Manevî derece ve makamlar elde etmek isteyen irfana, nefis ve şeytan daha fazla hücum eder. Bu yol kesicilere fırsat vermeden, 'el emân' diyerek Rabbimiz (c.c.)'e sığınmalıyız. İmanın gücüne göre bu şer kuvvetler hile kurarlar insanlara. Azıcık kuru ekmekle çilehâneden çıkan Eşref Rûmî (k.s.)'ve şeytan, nurlar içinde görünerek hâşâ. "Ey kulum! Artık ibadet etmene hacet yok senin." deyince, elini nur tarafına şiddetle atıp, "Ey melun! Gelmiş-geçmiş bütün günahları affolunan Peygamberimiz (s.a.v.), bir an ibadetten azâde olmadığı halde ben mi ibadetten âzâde olacağım." diye reddeder me'lûn-u laîni. Kadın-erkek gıybet ve dedikoduya, yersiz sözlere dalmamaya dikkat edelim. "İki bacağı arasını (namusunu), gözünü (şehvet ve hasetle bakmaktan) ve dilini (yersiz sözlerden) koruyanın cennete girmesine kefilim." buyurur Server-i Âlem Efendimiz (s.a.v.). Süfyân-ı Sevrî (k.s.) (161/778); kıyamet gününe inanmama anlamına geldiği için haram mal toplamak; Allah'ın verdiğine inanmama manasını taşıdığı için hasetlik etmek; Allah'ın rahmetinden ümit kesme anlamına geldiği için "Günahım pek çok, ben af olunmam ki" demek; görmediği halde bir insanı arkasından çekiştirmek, gıybet etmek, gaybe hüküm vermek manasına gelmesinden dolayı bu dört fenâ hâlin kâfirlik getireceğini söyler.

Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi (ks)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak