12 Rebiulevvel 1437 Peygamber Efendimiz’in (sav) dünyâyı teşrif edişlerinin sene-i devriyesidir. 22 Aralık 2015 târihine rastlayan Mevlid Kandili akşamında özellikle nefsimizi muhasebe edip Peygamber Efendimiz’in yoluna ne kadar uyduğumuzu test etmek zorundayız. Mevlid Kandili münâsebetiyle İslâm dünyâsında tüm Müslümanların ulvî görevini hatırlatmak amacıyla makâle başlığında beyân ettiğim ‘sünneti ihyâ vazîfesi’ne herbirimizin dâvetli olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Allâhu Teȃlȃ kullarına Kur’ȃn-ı Kerîmi’nde “Rasûlullâh nefsinin arzu ve istekleri doğrultusunda konuşmaz. Onun söyledikleri kendisine vahyedilenlerden başka birşey değildir.”2 buyururken, Peygamber Efendimiz de ümmetine “Herhangi bir konuyu size emredip yasaklamadığım sürece, siz de beni kendi hâlime bırakınız. Sizden önceki ümmetleri çok sual sormaları ve peygamberlerine karşı münâkaşaya dalmaları helâk etti. Size herhangi birşeyi yasakladığım zaman ondan kesinlikle sakınınız, birşeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz.”3 hatırlatmasında bulunur. İlgili ȃyet ve hadiste Peygamber Efendimiz’in (sav) dindeki otoritesine, dinde hüküm koyma özelliğine vurgu yapılmaktadır.
Ümmetin insanlık yürüyüşünde tâkip etmesi gereken ana yolun ne olmasını gerektiğine dâir Ebû Necih İrbâz İbni Sâriye’nin (ra) şu rivâyeti dikkate şâyandır:
“Rasûlullâh (sav) bize çok tesirli bir öğüt verdi. Bu öğütten dolayı kalpler ürperdi, gözler yaşardı. Bizler:
‘-Ey Allâh’ın Rasûlü! Bu öğüt sanki ayrılmak üzere olan birinin öğüdüne benziyor, öyleyse bize bir tavsiyede bulun’ dedik. Bunun üzerine:
‘-Size, Allâh’a çok saygı duymanızı, başınıza bir Habeşli köle bile yönetici olsa onu dinleyip ona itaat etmenizi tavsiye ederim. Benden sonra sağ kalıp uzunca bir hayat sürenler pek çok anlaşmazlıklar görecekler. O zaman sizin üzerinize gerekli olan, benim sünnetime ve doğru yolda olan Hulefâ-i Râşidîn’in sünnetine sarılmanızdır. Bu sünnetlere sımsıkı sarılınız. Sonradan ortaya çıkarılmış bid’atlardan şiddetle kaçınınız. Çünkü her bid’at sapıklıktır.’ buyurdular.”4
İslâm’ın yaşayan bir din olarak insan hayâtında yer almasını sağlayan, Kur’ân bilgisinin yanında onun nasıl uygulanacağını gösteren pratik örnek Peygamber (sav) tarafından ortaya konulan sahih sünnettir. Çünkü O’na bilgi ve bilginin doğru uygulanması anlamına gelen hikmet verilmiştir.5 Zâten Peygamber (sav) hayatta olduğu müddetçe Kur’ân, bir metin olma özelliğinden çok vahiy ve onun kişiliğiyle özdeş bir olgu olarak ön plana çıkmıştır. Aynı şekilde sahabe nesli açısından da Kur’ân, tamamlanmış bir kitap olmaktan ziyâde yaşanan bir süreç olarak algılanmıştır.6
Kur’ân temel ve kesin bir kaynaktır. Ama Kur’ân’a dönüşün gerçekleşebilmesi için ilim ve irfan geleneği yok sayılamaz. Sünneti ve İslâm düşünce mîrâsını tamâmen bir tarafa bırakmak insanı kaçınılmaz olarak pozitivizmle bütünleşme noktasına götürür. Bu noktaya gelen insan İslâm’ı sâdece bireysel inanç sistemine indirger, onun toplumsal yönünü ve fonksiyonunu reddeder.7
Kur’ân Allâh’ın sözü, İslâm O’nun dîni, sünnet de Kur’ân’ı en doğru okuma, anlama ve İslâm’ı kemâl derecesinde yaşama biçimidir. Kur’ân’ın özüne, hükümlerin maksat ve hikmetlerine ulaşma yöntemidir. Eğer İslâm Kur’ân ve sünnet bütünlüğü içinde anlaşılıp yaşanırsa, insanlık için bir kemâl ve kurtuluş yolu olur.8
Peygamber Efendimiz’in dâvet metodu üç farklı özellik taşımaktadır. Şöyle ki:
- İlâhî hükümleri olduğu gibi bildirmek
- İlâhî hükümleri insanlara tatlı dil ve ince hikmetlerle kabûl ettirmek
- İlâhî ölçüleri, anlayışsızlara ve nasipsizlere doğrudan doğruya tatbîk etmek.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak