Ara

Mültecî Cenneti Osmanlı

Mültecî Cenneti Osmanlı
Osmanlı, var olduğu müddetçe yeryüzünde mazlumların sığınağı ve selâmet cenneti idi. Târihçi Ahmed Cevdet Paşa’nın ifâdesiyle, insanlığın tek ve son adasıydı. Batı Âleminde din baskısı ve mezhep çatışmasının hüküm fer­ma olduğu dönemlerde, değişik din ve mezhebe mensup pek çok millet, yegâne ilticâ adresi olarak Osmanlı Ülkesini tercih etmişti. Tıpkı, Türkiye’nin geçmişten devraldığı miras ve genlerindeki insaniyetin/misâfirperverliğin güzel bir tecellisi olarak, Irak’ta ve Suriye’de yaşanan savaş, zulüm ve katliamlar neticesinde ülkesine sığınan mazlumlara kucağını ve sinesini açması gibi... İşte, Osmanlı’nın zümrüt tepelerinden bugüne yansıyan birkaç göz kamaştırıcı kesit: AMAN BULUNAN İKLİM Osmanlı, Batılıların zulüm ve katliamlarına uğrayan milletleri, imdatlarına koşarak himâye etmiştir. 16. yüzyılda Osmanlı ile birçok savaşa tu­tuşmuş olmasından ötürü Katolik Avrupa tarafından kendisine “Hristiyan Şövalye” unvânı verilen Boğdan Beyi Büyük Stefan dahi ölüm döşeğinde şunu demişti: “Belki de yakında himâyeye muhtaç olacaksınız. Aslâ Rus’a yanaşmayın; hâindir sizi yok eder! Fakat kendinizi Osmanlılara emânet edin; âdil ve merhametlidir­ler.” 1.Alexander Powell, târihî misâller eşliğinde konuya önemli bir derinlik kazandırıyor: “Haçlılar Filistin’de Müslüman esirleri keserken, İspanya’da Engizisyonun dehşeti had safhada iken, Kromvel’in askerleri İrlandalı Katolikleri katlederken, Fransa’da Protestanların kökü kazınırken, bütün Avrupa ülkelerinde Museviler hesapsız zulüm ve vahşete tâbî tutulurken, Küçük Asya’da Müslüman, Hristiyan ve Musevilerin yanyana tam bir dostluk içinde yaşadıklarını hatırlamak yerinde olur.” Powell’ın yaklaşımını ünlü Târihçi Oskar Kolling de teyid etmektedir: “16. Asır Türk idârecilerinin, zavallı halkın hukûkunu korumak husûsundaki gayretleri önünde eğilmek arzusunu duyarız.” Alman yazar Hans Barth’ın görüşleri ise şöyledir: “İnançları yüzünden tâkibe mâruz kalanların târih boyunca hep Osmanlı İmparatorluğu’nda melce bulabildiklerini görüyoruz. Türkiye’yi kendilerine yeni bir vatan yapmış Yahudilerin, Polonyalı, Macar, Alman ve İtalyan hürriyetperverlerin sayısı hesap edilemeyecek kadar çoktur.” SON ÜMİT VE DAYANAK Osmanlı’nın farklı din ve mezhepleri himâye etmesine verilebilecek en güzel misâllerden biri de Protestanlara gösterdiği hoşgörüdür. Bu yüzden Osmanlılar, 16. Yüzyıl boyunca Protestanların ümîdi olarak görülmüştür. Bu noktada, “Türklere karşı savaşmak, Tanrı’ya karşı gelmektir.” diyen Martin Luther’in halkı acımasızca sömüren yerli yöneticileri uyarmak amacıyla beyân ettiği sözler, Osmanlı’nın insanlıktaki büyüklüğünü göstermesi açısından çarpıcıdır: “Sizin gibi gözü doymaz prenslerin, toprak ağalarının ve burjuvaların idâresi altında yaşamaktansa, Osmanlıların idâresi fakirlere daha hayırlıdır.” Felix Valyi de aynı hakîkate işâret eden şu görüşleriyle târihe kayıt düşmüştür: “Müslüman yönetimin hoşgörüsü konu­sunda en mühim tanıklık, tâkibe uğrayan Hristiyanların ve diğer mezhep mensuplarının, kendi dinlerini serbestçe icrâ edebildikleri Müslüman topraklarına ilticâ edişleridir. 15. Asır sonlarında tâkîbâta uğrayan İspanya Musevîleri büyük bir topluluk olarak Türkiye’ye ilticâ etmiştir. Macaristan ve Transilvanya’nın Kalvenistleri, Transilvanya’nın Unitarienleri, fanatik Harsburg hânedânının eline düşmektense Türklere gitmeyi tercih etmişlerdir. 17. Asırda Silezya’nın Protestanları ümit dolu gözlerle Türkiye’ye bakmışlardır; din hürriyeti elde e­debilmek için Müslüman idâresine memnûniyetle gireceklerdir. 1736 yılında Rus Devlet Kilisesi’nce tâkîbe uğrayan “Old Believers” mezhebine mensup Kazaklar, Hristiyan kardeşle­rinin kendilerine tanımadığı hoşgörüyü Türkiye’de bulmuşlardır.” MACAR SIĞINMACILAR VE ‘KAHRAMAN DÜŞMAN’! Konuyla ilgili verilecek misâllerden biri de, Osmanlı ile en fazla çarpışan milletlerden olmasına rağmen; âdil, insancıl ve müsâmahakâr politikasından dolayı ona, ülkelerinde hüküm süren en uzun ömürlü yabancı devlet olarak (1521-1686) “Kahraman Düşman” sıfatını lâyık gören Macarların dostâne bakış ve yaklaşımlarıdır. Macar milleti açısından Osmanlı, kendisini hasımlarının elinden çok defa kurtarıp himâye etmeyi başaran kötü gün dostudur. 1699’da Orta Macar Kralı Thököly İmre, Avusturya’ya karşı Osmanlı’nın yardımına başvurmuş ve Karlofça Antlaşması hükümlerine göre İzmit’te ikamet etmesine izin verilmiştir. Yine Ferenc Rakoczy II de, Avusturya’ya karşı Osmanlı’ya sığınarak, Pasarofça Antlaşması gereğince mâiyetiyle birlikte Tekirdağ’a yerleştirilmiştir. Bundan başka, Avusturya ve Rusya’ya karşı girişilen 1848-1849 Macar Bağımsızlık Savaşı’nda başarılı olamayan millî kahraman Louis Kossuth (Lui Koşut); “Ben kaderin kaçınılmaz emrine uyuyor ve benden önce aynı kaderi yaşamış olan Rakoczy’yi tâkip ediyorum” diyerek, berâberindeki büyük komutanlarla birlikte 1849 yılında Osmanlı’ya sığınmıştır. Osmanlı, kendisine sığınan Kossuth liderliğindeki yaklaşık 16 bin mültecîyi misâfirperverlikle karşılamış; Avusturya ve Rusya’nın bütün ısrarlarına rağmen tutuklanarak iâde edilmeleri yönündeki talepleri, “onları cellada teslim etmekten farksız olacağından” reddetmiştir. Avusturya ve Rusya’nın ilişkilerin bozulacağı, savaş açılacağı tehdîdine aldırmadan, misâfirleri için büyük bir fedâkârlık göstererek savaşa hazır olduğunu bildirmiştir. Devrin Osmanlı hükümdârı Sultan Abdülmecid, mültecîlerin bizzat kendisinin misâfiri olduğunu, onların saçının bir teline zarar gelmesindense, halkından 50 bin kişiyi kurbân etmeyi yeğleyeceğini; “Tâcımı ve tahtımı veririm ama devletime sığınanları aslâ geri vermem!” sözüyle beyân etmiştir. Kossuth'un kâtibi Karoly Laszlo’nun sözleri bu noktada muhteşemdir: “Pek çok Hristiyan halk, bizim vatanımızdan ayrı düşmemize ilgisizlikle bakarken ve hattâ bâzıları bizi öldürmek için peşimize düşerken, Türk milleti bize sığınak oldu. Sâdece açlıktan ölenlere yiyecek ve çıplak olanlara da giyecek vererek değil; sâdece bizim sınırdışı edilmemizi isteyen güçlere karşı masraflı bir savaşa girmeye hazır olarak değil, fakat aynı zamanda düşünceli olup, bizim vatansız olduğumuzu bize unutturmaya çalışarak.” Kossuth ve berâberindeki mültecîler, önce Vidin ve Şumnu’da geçici, sonra da Kütahya’da dâimî olarak misâfir edilmişler, her türlü ihtiyaçları, güvenlikleri, masrafları ve hattâ borçları dahi Osmanlı Devleti tarafından karşılanmıştır. Ocak 1850’de Kütahya’ya yerleştirilen Kossuth’un yanına bir müddet sonra Haziran 1850’de çocukları da sâlimen getirilmiştir. Kossuth, çocuklarına kavuşmanın mutluluğunu, Pâdişah Abdülmecid’e sarf ettiği şu şükran sözleriyle dile getirmiştir: “Sultan Abdülmecid Efendimizin ve Sadrazam Reşid Paşa Hazretlerinin bir kılına Macaristan ve Avrupa ahâlisi kurbân olsun!” Osmanlı, yaklaşık üç sene boyunca verdiği başarılı diplomatik mücâdele netîcesinde Kossuth ve berâberindeki Macar mültecîlerin İngiltere veya Amerika’ya gidebilmelerine imkân tanımıştır. Kütahya’da yaklaşık bir buçuk yıl şerefli bir biçimde misâfir edildikten sonra serbest kalan Kossuth ve âilesi ise İngiltere’ye gitmeyi tercih etmiştir. Kossuth, daha sonra Ekim 1851’de İngiltere’de yaptığı bir konuşmada, hayâtını güvence altına alarak kendini düşmana teslim etmeyen Osmanlı’ya ve Sultan Abdülmecid’e şükran duygularını şöyle ifâde etmiştir: “Bugünkü hayâtım ve hürriyetime sâhipliğim, Avusturya ve Rusya’nın tehdit ve baskılarına rağmen beni ve arkadaşlarımı muhafaza eden Türkler sâyesindedir. O Türkler ki, yüksek hislerle ve insan haklarına saygılı oluşlarıyla tüm tehditlere boyun eğmediler. Türk milleti bu yönüyle üstün bir güce sâhiptir. Türkiye’nin bugün ve istikbalde mevcut olması, Avrupa’nın ve insanlık âleminin yararınadır. Ben, Türklerden gördüğüm lütuf ve saygının hâtıralarıyla yaşayacağım.” YAHUDİLERE KİM KUCAK AÇTI? Osmanlı’nın, imdâdına koşup Batılıların yaktığı zulüm ateşinden bir itfâiyeci gibi kurtardığı milletlerin bir diğeri ise Yahudilerdir. “Orta Çağlarda Hristiyan İspanya ve İtalya’nın Musevi göçmenlerine Türk cennetini açan, kâfir denilen Osmanlı değil de kimdir?” diyen Ernest Jackh, din ve ırk farkı gözetmeksizin zorda kalmış bütün mağdur milletlere kol-kanat gerip büyük bir insanlık sergilediğini tasdikleyerek Osmanlı’nın hakkını teslim etmiştir. 1394’te Fransa’dan kovulduktan sonra Osmanlı’ya ilticâ eden Haham İzak Safari’nin, dindaşlarını, huzur ve hoşgörünün hükümrân olduğu “Osmanlı iklimine” dâvet eden muhteşem mektubunda geçen şu ifâdeler, Jackh’yi düşüncelerinde haklı çıkarmaktadır: “Türkiye, eğer isterseniz, huzur bulabileceğiniz bereketli bir ülke. Hristiyanlardansa Müslümanların egemenliğinde yaşamak daha iyi değil mi? Burada her insan kendi dikili ağacının gölgesinde huzur içinde kendi hayâtını yaşayabilir. Burada istediğiniz süsleri takabilirsiniz. Oysa Hristiyanlık boyunduruğundayken, hakârete ve tartaklamalara mâruz kalacaklar korkusu ile çocuklarınıza gönül verdiğiniz kırmızıları ve mavileri giydiremiyor, sefiller gibi koyu renkli giysilere mecbur kalıyorsunuz... Kalk ve bu rezil ülkeyi (Fransa’yı) temelli terk et!” 16.Asırda yaşamış Portekizli Yahudi Samuel Usque de, Avrupa’da Yahudilere yönelik Hristiyan zulmü karşısında Osmanlı’nın onlara açılan kapılarını; “Firavun tehlikesine karşı Kızıldeniz’in bir mûcize eseri olarak Yahudilere açılışına benzer bir kapı” olarak değerlendirmiştir. Türkiyeli Yahudi ilim adamlarından Avram Galanti ise şu müthiş tespitleri yapmıştır: “Avrupa’da Hristiyan’ın Yahudi’ye karşı yaptığı muamele, tıpkı bir kartalın avına karşı yaptığı muameleye benzerken; Türkiye’de yaşayan Yahudi cemaatleri, bağlarının ve asma çadırlarının gölgesi altında, Sultanların mübârek topraklarında şen, güneşte, bolluk içinde, rahatlıkla yaşa­yarak inkişâf ederler.” Bir dönem Ortodokslara zulmeden Katolik Polonyalılara karşı Antakya patriği Makarios’un söylediği şu mükemmel sözlerle ve sonundaki temennî ile yazımızı noktalayalım: “O îmansızlar tarafından öldürülen binlerce insana, kadın, kız ve erkeklere ağladık. Ortodoks adını dünyâdan kaldırmak istiyorlar... Allah Türklerin devletini ebedî eylesin.”1 İsmail Çolak (Mayıs 2016) Dipnot: 1) Bu makâle şu eserimizden özetlenmiştir; ayrıntılı mâlûmât için oraya mürâcaat edebilirsiniz: Dünyâ Osmanlı’ya Hasret, Mavi Yayıncılık, İstanbul, 2014, s. 209-240.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak