Ara

KİTAPLARA ÎMAN

KİTAPLARA ÎMAN
İtikâdî konuların en önemlilerinden biri de ‘Kitaplara Îman’ konusudur. Allah Teâlâ’nın peygamberleri aracılığıyla insanlığa gönderdiği kitaplar/sahifeler, O’nun (cc) kullarına emir ve yasaklarını bildirdiği ve râzı olunan bir kul olabilmek için gerekli şartların neler olduğunu içeren ilâhî kânunlar bütünüdür. En genel ifâdesiyle kitaplar/sahifeler, insanlık için bir ‘anayasa’ niteliğindedir. Bu anayasaya tâbi olmak, gereği gibi îmân etmek ve ihtivâ ettiği hususlara riâyet etmek her Müslümanın aslî vazîfesidir. Hz. Âdem (as) ile başlayan vahiy silsilesi Hz. Muhammed’e (sav) indirilen Kur’ân-ı Kerîm’in gelmesiyle son bulmuştur. İlâhî hükümleri kıyâmete kadar devâm edecek olan Kur’ân-ı Kerîm’e ittibâ/bağlılık göstermek, inanç esaslarından ‘Kitaplara Îmân’ın hayâta geçirilmesi anlamını taşımaktadır. Bununla berâber ‘Kitaplara Îman’ bahsi sâdece Kur’ân-ı Kerîm özelinde değerlendirilmemelidir. Mü’min olup felâha ermek isteyen herkesin peygamberlerin ilki olan Hz. Âdem’den (as) itibâren gelen peygamberlere indirilmiş sahife ve kitaplara toptan/icmâlen îmân etmesi gerekmektedir. Nasıl ki mü’min peygamberlere îman noktasında ayrım gözetemezse, kitaplara îman noktasında da bir ayrım yapmamalıdır. Bu durum takvâ sâhiplerinden olmak ve kurtuluşa ermek isteyenlerin kesinlikle riâyet etmesi gereken bir husus olarak Kur’ân-ı Kerîm’de yer almaktadır: De ki: Biz, Allâh’a, bize indirilene, İbrâhîm, İsmâîl, İshâk, Ya’kûb ve Ya’kûb oğullarına indirilenlere, Mûsâ, Îsâ ve (diğer) peygamberlere Rabbleri tarafından verilenlere îmân ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.’1 ‘Onlar (kurtuluşa erenler, Rabbleri tarafından doğru yola ulaştırılanlar), sana indirilene, senden önceki kitaplara ve âhirete îmân ederler.’2 Allah Teâlâ, kitapları/sahifeleri kullarına yaşadıkları hayâtın sonunun hezeyân ile sonuçlanmaması için kılavuz niteliğinde göndermiştir. Hz. Âdem (as) ile ilki gelen vahiy, bazı peygamberlere sahifeler hâlinde, bazılarına da kitaplar hâlinde tevdi edilmiştir. Hz. Âdem’e (as) 10, Hz. Şit’e (as) 50, Hz. İdris’e (as) 30 ve Hz. İbrâhîm’e (as) 10 sahife olarak indirildiği bilinen vahiy, Hz. Mûsâ’ya Tevrat, Hz. Dâvûd’a Zebur, Hz. Îsâ’ya İncil ve Hz. Muhammed’e (sav) Kur’ân-ı Kerîm adıyla kitap hâlinde indirilmiştir. Bu ilâhî kitap ve sahifelerde yer alan ana akide, ibâdetlerde Allah Teâlâ’yı (cc) birleme ve O’na (cc) hiçbir şeyi ortak koşmamaktır: Senden önce gönderdiğimiz her resûle ‘Benden başka ilah yoktur, sâdece bana kulluk edin’ diye vahyetmişizdir.’3 İlâhî kitapların hepsi bu husus etrâfında hükümler ihtivâ etmekle berâber Kur’ân-Kerîm bütün ilâhî kitapların içeriğini hâiz ve muhtevî olup, hepsini doğrulayarak tasdîk eden bir kitap olarak indirilmiştir: ‘O, sana Kitâbı hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat’ı ve İncil’i de indirmişti. Bundan (Kur’ân’dan) önce (onlar) insanlar için bir hidâyet idiler.’4 Son ilâhî kitap olarak Kur’ân-ı Kerîm, tahrif olmadan/bozulmadan günümüze dek geldiği ve kıyâmete kadar da bozulmadan hükmü devam edeceği halde daha önceki ilâhî kitaplar insan eliyle aslından uzaklaştırılmış ve insanların hevâ ve hevesleri doğrultusunda tahrif edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm, önceki kitaplarda hak olan/doğru olan ifâdeleri doğrularken, onlara sonradan eklenen bâtıl şeyleri de açıklayarak reddetmektedir: ‘Bu Kur’ân, Allah’tan başkası tarafından uydurulacak bir şey değildir. Bu ancak kendinden öncekilerin tasdikçisi ve kitâbın açıklamasıdır. Onda asla şüphe yoktur. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.’5 Kur’ân-ı Kerîm, önceki kitapların/sahifelerin getirmiş olduğu hüküm ve şerîatları neshetmiş ve kıyâmete kadar sürecek hükümler ortaya koymuştur. Burada mü’mine düşen görev Kur’ân’ın hükümlerine tâbi olmak, önceki kitap ve sahifelerin bozulmamış şekillerinin de hak olduğuna, onların Allah’tan (cc) geldiğine yürekten inanmak ve îmân etmektir. Kitaplara îman meselesi mü’minin inanç hayâtında önemli bir yeri işgâl etmektedir. Çünkü kitaplara îmân etmek, mü’minin hidâyete ulaşması adına çıktığı yolda attığı adımların ilklerindendir. Kişinin bu yolda hedefe ulaşmak için kitâbî/Kur’ânî hükümlere riâyet etmesi ve kendisine yüklenen sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir.  Îman ve Amel Boyutuyla Kitaplara Îmânın Mü’min İçin İşlevi Kitâbın muhâtabı olan insanoğlunun ilk olarak onu okumayı öğrenmesi gerekmektedir. Onu öğrenmek en başta mü’minin kendisine fayda sağlayacaktır: ‘Kim Allâh’ın kitâbından bir âyet öğrenirse, kıyâmet günü öğrendiği bu âyet onu gülerek karşılar.’6 Muhataplarıyla iletişime geçmek isteyen Kur’ân-ı Kerîm’in ilk mesajının ‘Oku’ olması da bu açıdan dikkat çekicidir. Bundan dolayı ilâhî mesajın içeriğinin mü’minler tarafından bilinmesi Allah Teâlâ’nın (cc) kullardan istediği hususları yerine getirme noktasında son derece önemlidir. Bununla birlikte Kur’ân-ı Kerîm’in Arapça metninden okunması da başlı başına bir ibâdet olup Yüce Allâh’ın (cc) kullarına olan emirlerindendir: ‘Kitap'tan sana vahyolunanı oku…’7 Burada şu husûsa değinmenin de önemli olduğunu düşünüyoruz; Kur’ân’a/Kitaplara îmânın en önemli göstergesi elbette ki kitâbı okumak ve anlamaya çalışmaktır. Fakat onu anlamaya çalışırken belli bir ilim ve donanıma sâhip olmadan, âyetlerin indiği dönemdeki ortamı, nüzûl sebeplerini, âyetin öncesi ve sonrasıyla olan bağlantısını bilmeden, ‘Ulumü’l Kur’ân’ dediğimiz Kur’ân-ı Kerîm ile ilgili olan ilimleri okuyup idrâk etmeden; en önemlisi Kur’ân’ın açıklayıcısı konumunda bulunan hadis ve sünneti gözardı ederek/yok sayarak Kur’ân’dan hüküm çıkarmaya çalışmak ve âyetleri tevil ederek kendince yorumlamaya yönelmek yanlış bir tutum olacaktır: Kitâbı sana O indirdi. Onun bazı âyetleri muhkemdir (hükmü açık), bunlar kitâbın anasıdır. Diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde sapma olanlar, fitne çıkarmak ve kendilerine göre onları tevil etmek için müteşâbih âyetlere ittibâ ederler. Oysa onların tevilini Allah’tan başka kimse bilemez. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: ‘Ona îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır’ derler...’8 Belli bir usûle sâhip olmaksızın, ‘Kur’ân’ı anlamak için Allâh’ın (cc) verdiği akıl bize yeter’ diyerek, İslâm’ın yayılması için türlü eziyetlere göğüs geren Hz. Peygamber’i (sav) ve Sahabe-i Kirâm’ı (r.anhüm) görmezden gelmek de her şeyden önce Kur’ân’a muârız olmak demektir: ‘Kim peygambere itâat ederse, Allâh’a itâat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.’9 Kitaplara îman, kitâbı sâdece okuyup ezberlemekten ibâret olarak da anlaşılmamalıdır. Âyetler üzerinde düşünmek ve yaratılış gâyemizi tefekkür etmek kısacık hayat serüvenimizde önümüzü aydınlatacak işâretlerin meydana çıkmasını sağlayacaktır: ‘Şüphesiz bunda tefekkür eden bir toplum için âyetler vardır.10 Kitaplara îman; Allâh’ın (cc) ilâhî mesajında bildirdiği haramlardan kaçınmayı, helâllerle hayâtı idâme ettirmeyi de sağlar. İnsanın, şeytânın yönlendirmesiyle helâl ve haram hükmü koymasına engel olur. Bunun Allâh’ın (cc) yasakladığı bir durum olduğunun farkına varmasına vesîle olur. Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden dolayı şu helâldir, şu haramdır demeyin, sonra Allâh’a karşı yalan uydurmuş olursunuz...’11 Kitaplara îmân eden insan ibâdetlerinde dikkatli olur. Namaz, oruç, zekât, hac ve sadakanın Allah (cc) tarafından kendisine lütfedilen cennet anahtarları olduğunu bilir. Îmânının, bu ibâdetleri asla terk etmeyeceğine dâir Yüce Allâh’a (cc) verdiği bir söz niteliğinde olduğunun farkındadır. Kul hakkıyla Rabbinin huzuruna çıkmaktan hayâ eder. Sevdiği şeylerden Allah (cc) yolunda yapacağı infâkın kendini kâmil mü’minlerden yapacağının bilinciyle, yardıma muhtaçlara tutunacak bir el, kimsesizlere kimse ve muhacirlere ensar olur. Kitaplara îmân eden insan her şeyiyle kendisini Hakk’ın emirlerine teslim etmiş demektir. Bu bağlamda Allâh’ın (cc) yasakladığı fiilleri işlemekten de sakınan mü’min, Allâh’ın (cc) çizmiş olduğu sınırı aşmamayı kendine şiâr edinir: ‘Kim Allâh’ın yasaklarına saygı gösterirse bu Rabb’inin katında kendisi için iyidir... Artık o pis putlardan ve yalan sözden kaçının.’12 ‘…İşte bu Allâh’ın hudûdudur. Onu çiğnemeyin. Kim Allâh’ın hudutlarını çiğnerse işte onlar zâlimlerdir.’13 Kitaplara îman, geçmiş peygamberlerin kıssaları hakkında bilgi sâhibi olup geçmişten ibret almayı öğretir. Çünkü Kur’ân’ın muhataplarını iknâ yöntemlerinden birisi de kıssalardır. ‘And olsun onların (resûllerin) kıssalarında akıl sâhipleri için ibretler vardır...’14 Kendini Rabbi’ne adayan herkes muhakkak her kıssadan bir hisse alır. Kitâbın verdiği mesajın ne anlama geldiğini kavrayan mü’min ‘iyiliği emredip kötülükten sakındırmak’ ilâhî emrini hayat felsefesi hâline getirir ve okuduğu kitâbın hükümlerini yazılı olan mushaftan uygulama sahasına çıkararak icraata geçirmiş olur. Genel bir değerlendirme yaptığımızda ‘Kitaplara Îmân’ meselesinin îman ve amel konularını birleştiren bir konuma sâhip olduğunu söyleyebiliriz. Bu anlamda îmân eden insan; Allah Teâlâ ile insan ve kâinattaki diğer varlıklarla olan hukûkun ne yönde olması gerektiğini îmân ettiği kitâbın muhtevâsından öğrenmekte ve uygulamaktadır. Böylelikle mü’minin îmânı salt söylemden kurtulup eylem safhasına geçmektedir. Bu husûsun kitaplara îmânın en önemli boyutunu teşkîl ettiğini ifâde edebiliriz. Habip Öztürk (Nisan 2016)  Dipnotlar: [1] Ali İmran 3/84. 2 Bakara 2/4. 3 Enbiya 21/25. 4 Ali İmran 3/3-4. 5 Yunus 10/37. 6 Buhari, Sahih, c.VI, s.327; Müslim, Sahih, c.II; s.194. 7 Ankebut 29/45. 8 Ali İmran 3/7. 9 Nisa 4/80. 10 Rad 13/3. 11 Nahl 16/116. 12 Hac 22/30. 13 Bakara 2/229. 14 Yusuf 12/111.  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak