Ara

İnsanlığın İmtihânı Yetimler

İnsanlığın İmtihânı Yetimler
İdris Kocabaş   Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi iki yerde yetimlerden bahsedilmiş ve onlara iyi davranılması emredilmiştir. Vahyin bu konuya vurgusu yetimlerin bizzat koruyucusunun Kur’ân-ı Kerîm olduğunu göstermektedir. Zayıfların ve yetimlerin haklarının hunharca gasp edildiği bir dönemde inen Kur’an-ı Kerîm, bu iki sınıfa sahip çıkmış ve onlara yardım etmeyi hakîki bir iyilik olarak görmüştür.1 Yüce Mevlâ, yetime değer verilmesini istemiş, onun malının muhafaza edilmesini emretmiş ve yetim malı yemenin büyük bir günah olduğunu bildirmiştir: ‘Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.’2   Sözlükte ‘yalnız olmak, tek başına kalmak’ anlamındaki ‘yütm’ kökünden türeyen yetîm kelimesi;3 yaygın olarak ‘babası vefat etmiş çocuk’ için kullanılan bir kavramdır. Hz. Peygamber (sav), yetimliğin, çocuğun büluğ çağına girmesiyle kalkacağını bildirmiştir.4   Vahyin penceresinden yetimlere bakıldığında dünyânın bir imtihân sahası olduğu gerçeğiyle birlikte yetimlerin de toplum için büyük bir imtihân vesilesi olduğu hakîkati karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki yetim kimileri için ‘Cennet vesilesi’ kimileri içinse ‘Cehennem Yakıtı’ olmanın anahtarıdır/vesilesidir. Kendisi de bir yetim olan Hz. Peygamber (sav); ‘Yetimi koruyup gözetenle cennette (şehadet parmağıyla orta parmağını göstererek) böyle yan yana olacağız’5 buyurmuştur. Efendimiz (sav) her fırsatta yetimin başını okşamış ve Allah (cc) rızâsı için yetimin başını okşayan kimseye elinin dokunduğu her saç teli kadar sevap verileceğini bildirmiştir.6   Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’de yetimlere hoş ve nazik davranılması yönündeki işaretler yetimlerin acılarını hafifletmeye yönelik telkinler olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanın hayatında en çok güvendiği kişi olarak baba, varlığıyla ne kadar güven telkin ediyorsa yokluğuyla da bir o kadar kişiyi boşluğa sevk edebilir. Babasız hayata tutunmaya çalışan çocuklara, toplum yeteri kadar destek vermezse, o çocukların ruhen ve bedenen sağlıklı bireyler olarak yetişebilmeleri oldukça zorlaşır. Sağlıklı toplumlar için sağlıklı bireylerin yetiştirilmesi son derece önemlidir. Bir çocuğun zahir ihtiyaçlarının karşılanması ne kadar önemliyse, eğitim ihtiyaçlarının karşılanması da o kadar önemlidir. Eğitimsiz insanın kötülüklere karşı koyması veya kötülüğün bir parçası olmaktan kendini koruması zordur. Eğitimin çocuklar üzerindeki en etkili şekli ise onlara örnek olmaktır. Babasını kaybetmiş bir çocuk, babasının örnek davranışlarını görerek öğrenmekten mahrum kalmıştır. Bu acıdan daha gönül yakıcı olan husus ise babası hayatta olmasına rağmen, babanın ilgi ve alakasından mahrum olarak büyüyen çocuklardır. Bu çocuklar aslen yetim değillerse de hükmen yetim gibi yetişmektedirler.   YETİMLERE BAKMAK DÜNYA VE ÂHİRET YATIRIMIDIR Yetimin her türlü ihtiyaç ve sorunlarıyla ilgilenmek, kişisel ve toplumsal bir sorumluluktur. Farz-ı kifâye olan bu sorumluluğun yerine getirilmesi bir yönü halka diğer yönü de Hakk’a bakan iki yönlü bir görevi/vazifeyi gerekli kılmaktadır. Diğer bir değişle yetimle ilgilenmek, Allâh’ın (cc) emrini yerine getirmek anlamına geldiğinden bu hizmet öncelikle bir âhiret yatırımı anlamına gelmektedir. İkinci olarak onların gayr-i ahlâkî bir şekilde yetişmemeleri için onlarla ilgilenmek toplumun refah seviyesinin yükseltmesine sebep olacağından huzurlu bir toplumun inşasına katkı sağlamak gayretiyle hareket etmek mânâsına gelmektedir.   Suça karışmış insanların büyük bir kısmı, çocukluk devresinde şefkatten, merhametten, sıcak bir aile ortamından mahrum kalmış ve ilgisizlik yüzünden yalnızlığa itilmiş kişilerden oluşmaktadır. İnsanlığa küsmüş, kalbi insanlara karşı kin dolu olarak büyümüş bir yetim, kendisini görmezden gelen toplumdan ilk fırsatta intikam alma girişiminde bulunabilir.   Bir hadis-i şerifte yetimin barındırıldığı evlerin hayırlı evler olduğu, içinde onlara iyi davranılmayan evlerin kötü evler olduğu bildirilmiştir: ‘Müslüman evleri içinde en hayırlısı, içinde yetime bakılan evdir; en kötüsü de içinde yetime kötülük yapılan evdir.’7 Pek çok hadis-i şerifle yetim, yoksul ve kimsesizlere karşı sorumluluklarını yerine getirenler, yetimlere evlerini ve gönüllerini açanlar, Peygamberimiz (sav) tarafından Cennet ve Peygamber’e (sav) komşu olmakla müjdelenmiştir. Bu müjdelere ulaşmak için gayret göstermesi gereken mümin yetime yardım etmeli, onlara ilgisiz kalmamalı ve kendisinin bizzat ulaşamadığı zamanlarda, yetimlere yardım ulaştıran çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla irtibata geçerek onlara yardım ulaştırmaya çalışmalıdır. Bu vesileyle mümin, dünya ve ahirette kendisine hayır getirecek salih bir ameli yerine getirmiş olacaktır. İslam, yetime ve yoksula duyarsız olanları eleştirilmiş ve onların büyük mükâfatlardan mahrum kaldıklarını/kalacaklarını ifade etmiştir: ‘Ona (insana) iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi? Ve ona iki yolu göstermedik mi? Fakat o, sarp yokuşu aşmayı göze alamadı. O sarp yokuş nedir, bilir misin? Köle azat etmektir. Veya bir kıtlık gününde akrabalığı olan bir yetimi yahut aç açık bir yoksulu doyurmaktır.’8   HELAK EDİCİ YEDİ GÜNAHTAN BİRİ: YETİM MALI YEMEK Dinimizce kul hakkı yemek büyük günahtır ve tevbesinin kabulü için hakkı yenen kulun affı gereklidir. Yetim malı ise kul hakları içerisinde en hassas konumdadır. Sahipsiz/kimi kimsesi olmayan yetimin hakkını yemek Cenâb-ı Hakk’ın gazabını celbeden bir hareket olarak görülmüştür. Bu bağlamda Kur’ân-ı Hakim’de Rabbimiz yetim malı yiyenleri şu dehşet verici ifadelerle uyarmıştır: ‘Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir.’9 Peygamberimiz (sav) de yetim malı yemenin insanı helak eden yedi büyük günah arasında saymıştır: ‘İnsanı helâke sürükleyen yedi şeyden sakınınız. Sahabeler: Ya Resulallah! Bu yedi şey nedir? diye sordular. Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyurdu: Allah’a şirk koşmak, sihir ve büyü yapmak, -haklı olarak öldürülen müstesna- Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı bir insanı öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum sırasında harpten kaçmak, evli olup hiçbir şeyden haberi olmayan namuslu Müslüman kadınlara zina isnat etmek.’10   Yetim malını yememek kadar onu korumak ve başkalarının yemesine engel olmak da önemli bir mevzudur. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de bazı ayet-i Kerîmeler özellikle yetim malının korunmasına yönelik vurgular taşımaktadır: ‘Rüştüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın.’11 Şüphesiz meşruiyet içinde bütün insanların malları dokunulmaz olmakla birlikte, zayıf ve korumasız olmalarından dolayı yetimlerin malları daha çok saldırı veya istismara açık olduğu için, ayette bu hususta özellikle titiz olunması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca yetimin malına bütünüyle ilgisiz kalmak, bu malın zaman içinde aşınmasına veya en azından bir artış sağlamamasına yol açacağından, bu malla ilgilenmeye izin verilmiş, hatta ‘en iyi ve en güzel/ahsen’ kaydından anlaşıldığı kadarıyla Âyet-i Kerîme’de yetim malıyla ilgilenmeye zımnen/dolaylı olarak teşvik edilmiştir. Zira en iyi ve en güzeli yapmak faziletin gereğidir.12   YETİME YETİMİN PENCERESİNDEN BAKABİLMEK VE SONUÇ Genel olarak insan nimet içerisindeyken o nimetin kıymetini tam anlamıyla bilemez. Sahip olduğu nimet elinden giderse, o zaman nimetin kıymetini anlar ama iş işten geçer. Baba şefkatiyle büyümüş, zor zamanlarında babasının desteğini görmüş kimi insanlar yetimleri anlamakta zorluk çekebilirler. Hastalandığı zaman yanı başında kimsesi olmayan, okulda diğer arkadaşları arasında başı dik bir şekilde babasından bahsedemeyen, hayatının en anlamlı günlerinde hep baba boşluğuyla burukluk yaşayan bir yetimi anlamak, bir nebze onun penceresinden olaya bakmakla mümkündür. Kendimizi yetimlerin yerine koyarak (empati) onları anlamaya çalışmamız gerekir. Her ne olursa olsun yetimlerinde bu toplumun bir parçası olduğunu unutmamalıyız. Sevgili Peygamberimizle (sav) yetimlik hususunda aynı kaderi paylaşan diğer yetimleri O’nun (sav) anısına aziz tutmalı, ümmet olma şuuruna ermeye böylece bir yol aramalıyız. Günümüzde savaş, deprem, trafik kazası vb. sebeplerle yeryüzünde çok fazla sayıda yetim bulunmaktadır. Ümmet şuuruyla olgunlaşmış bir müslümanın bu yetimlere kayıtsız kalması düşünülemez. Her müslüman gücü nispetinde yetimlere yardım etmeli, onların yalnızlık, sahipsizlik ve dışlanmışlık gibi bir ruh haline kapılmamalarına destek vermelidir. Bu şuuru yakalayan ve bu hassasiyetle hayatına yön veren bahtiyar müminlere ne mutlu…   Dipnotlar: [1] Bakara 2/177. 2 Nisa 4/2. 3 İbn Manzur, Lisânü’l Arab, ‘ytm’ md. 4 Ebu Davud, Vesâyâ 9. 5 Buhari, Edeb 24; Talak 14; Müslim, Zühd 42. 6 Ebu Davud, Edeb 121; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.V, s.250. 7 İbn Mace, Edeb 6. 8 Beled 90/9-16. 9 Nisa 4/10. 10 Buhari, Vesâyâ 23; Tıbb 48; Hudûd 44; Müslim, İman 145. 11 Enam 6/152. 12 Komisyon, Kur’ân Yolu Tefsiri, Ankara 2007, c.II, s.488.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak